——î Lilyîn ]_)ı_!g ğl_e İstanbula gelen sinema yı!dıîı : “Erkeklerinizin gözlerine ve kirpik- lerine söylenecek söz yok!,, diyor Mi aP ll v n Güzel artistin tehdidi : “Vakıa ben her ıı_b.ıı )lınn:(ll _,.',,:,;*.ü amma bu vücudumun biçimini muhafaza için ııl::iı. sfıı_ienıı;ı kalıplara sokan gazetecilerle konuşabil için .. !, Yazan: Naci Sadullah Filmleri zevkle seyredilen meşhur U- * kumpanyasının parlattığı sevimli yıldız İyan Dirz, iki gündür İstanbuldadır. fuıdaıi—ı oteli bulmak hiç de güç ol Karşı karşıya geldiğimiz zaman, —ağ- Timdan evvel gözlerim açıldı. Çünkü Lil Yan Diz, ölü bir yürekte bile kıyamet ko- Parabilecek kadar bol renkli, bel cazibe- Ve bol manâlı bir kızdı. Yirmi dört, yirmi beş yaşlarında ya VAr Ya yoktu. İnce bir teni vardı. İri mavi gözlerine, bembeyaz dişlerine. Burlak sarı saçlarına, ve Estetik endam öl- Yösünden bir sanlim taşmayan biçimli vü- Saduna bakınca ihsan onun ayıldıze olu- Nna değil, güneş olmayışına şasıyordu. Liüyan Ditz, İstanbulda çok beğenilen *Göneş şarkısın, “ ösaadet — gençliğindirm. *e “Danvb melodisi» filmlerinde baş rok h, OYynamış: — Ben, diyor, Almanyada, Darmiştad- İ güzel san'atlar mektebinde — okuyor- - İlk delfa orada bir müsamerede sah- tım: Oyundan sonra mektep Mü ün odasına çağrıldım. — Yanında iri Rübekk, 45 . 50 yaşlarında, pık bir zat var- Lilyan Ditz'in « Son Posta » ya verdiği tesim h. Bi S “ İLck bahçenin yüksek duvarından aştık. E- Bi Yze dedi. gecede on mark. verebi- | . e Kadar mandalina ve gortakal Tn, Ben, onun cümlesini tamamlamasına | | guy Yakit bırakmadan, elime geçen kalemi ka- Lilyan Ditz, yaramaz bir mektep ço- fırlattım. Ve müdüre dönerek: cuğu edasile anlattığı bu hikâyeyi katıla — Ben. dedim, sizi bir mektep müdü- || / | » geçtiyse mendillerimize, ceplerimize dol- | SON POSTA Sayfa —?7 İspanya ihtilâli nasıl başladı? Vaktile bir kurşun um;ı'whaıîe—seb—ep olmuştu, bu sefer de bir tek kurşun İspanyayı ikiye böldü, birbi- Gece saat üç ... Madrit mezarlığının bekçisi, defa mezar taşlarının arasında dolaş - tıktan sonra yattı ve uyudu. Bir projektör zifiri karanlık gece - nin içinde mezarlardan yalmız birisini aydınlatıyor. Bütün mezarlık, siyah, simsiyah bir örtüye bürünmüş. Birdenbire mezarlık kapısının önün- | de bir otomobil gıcırdayarak duruyor. Otomobilden on bir kisi aşağıya atlı - yorlar, ellerindeki - tabancaların kab - zasiyle bekçinin kapısını vuruyorlar. Bekçi uyku sersemliği ile kalkıyor ; — İNe var, kim var orada? — Bir ceset!.. Kapıyı açıyor, elindeki fenerin za- yıf, sönük ziyasını ileri doğru uzatı - yor. Gelen kimselerin ünilormalı ol - duğunu görüyor ve hayretle: — Bu da ne? diyor. Zabitlerden bir tanesi ilerliyor: — Yolda bulduk, diyor, kafasında da bakmız bir kursun var.. Biri — Muhakkak bir gece bekçisi ola- cak, diye söze karışıyor. Müstehzi ve soğuk bir ses: —K ilir, belki de siyasf bir sui- kasttir. Bekçi: — Bunun evrakı nerede? diye so- ruyor. | — Yok, cevabımı veriyorlar, emni eli yeti umumiye ölünün kim olduğunu tesbit ederse biz de evrakı yollarız. Ve birdenbire sabırsızlanıyorlar. — Bu cesedi alnız, ölü bir adamin | tü sanıyordum; Meğer siz, bir kadın derâ- | DeD e in bu gayel 'mişsinız ! Te , İretler, heyecanlar boşa gitti. Ve biz birer Bu cevabım ikisini de gül- | ilim portakal, birer dilim mandalina bile dürdü. Meğer, yabancı zat, gecelik kadın | v L L lanmak ” korkusile zün uzun Atayan — ihtiyar — ve zengin — bir. çep- | is0 Cğerken portakalların mandalnaların değil, — meşhur — bir — tiyatıo| O A n hamlarını toplamı- Rihörüymüş, —ve — sahnedeki — muvaf| —| öyetimi takdir ettiği için beni tiyatrosu- od almak arzusundaymış. Yıldızın ince kaşları birdenbire di, ve: yeri mezarlıktır. Mezarcı titriyor: — Peki, emredersiniz, diyor. İçlerinden birisi gülüyor. Ve bu ge- ce ziyaretçileri, geldikleri gibi otomo- bile binip, hızla oradan uzaklaşıp gidi- yorlar. Bekçi, ölü ile başbaşa kalınca, onun kanlı kafasına bakıyor: Lilyan Ditz, dondurmasile ince dudak- Tazın, — Fakat, dedi, ben, memleketinizden " aerinleterek gülüyot: < İğdeta derili olarak — dönüyorum. Çünkü| —;,hl"" tiyatroya intisabırm, bu garip te-| / , remleri, çarşafları çoktan kaldırtmış- | baslar. “nız. Ve benim yıllardanbeni beslediğim Ben tiyatroyu, içine ebedi mahkümlar| .) onları görmekti. ı_:“"' bir hapishaneye benzetirim. Yani- BE Va eşiğini bir aşlınız miydi, bir da- Kabil değil kurtulamazsınız! ütekim, kurtulamadım ben de. Ve o ÜN tenia, bu perde benim, dolaşıp du- .mln. Bu san'at benim, maceradan hoşlanan ::'"*'i"u de uyuyor, Ben macerayı çok Bar . Fakat manlesef, tahayyül ettiğim daş ” Böyük maceralara atılabilecek ka- Sesur, cür'etkâr değilim. Lilyan Düz, bütün güzel dişli kadınlar h ülüyor, ve uzattığım sigarayı ediyor: Bbi he çi cera olsun... Heyecan olsun diye Tüşigiç'e kalkışmadım. bilseniz? Fakat 'H en maşum maceracıkları bile yüzü- -"'îlîüî-ı bulaştırdım. Hattâ bir kere de yaptım. İezef Smit'le beraber filim çeviriyorduk- | u_.":r işimiz olmadığı bir zamanda bir- üna *Tneğe çıkmıştık. Bir bahçenin ö- V. J"* Seçerken beni gene şeylarn dürtlü- | h , Stf hırsızlığa kışkırttım. Parmağım- *Yİ görtererek: ze gibi olmalı. seyyah bolluğunu... yecek yek. O örümcek şaçımın tellerinden gok. Başımı — Bunun öyle söyledikleri gibi ge- çe bekçisine benzer tarafı yok, diyor. Ve sonra mütevekkilâne ilâve ediyor. Olan olmuş, herif ölmüş, bir ölü da - ha... Kıyamet kopmaz ya... Bana kalırsa siz burada, seyyahlar için bir nümunelik hazem yaptırsanız çok iyi o- lur, Bu nümunelik harem, figüranlı bir mü- siz O zaman görürsünüz Maamafih İstanbulda, bitip tükenmiye- cek kadar görülecek şey var. Eğer şüir olsaydım, en güzel — eserimi hiç şüphe yok ki burada yazardım. Hele erkeklerinizin güzelliğine hiç di- ağı gibi kıvır kıvır, upuzun kirpikleri, ve zindan _ıüıi !lmııyıh gözleri nereden buluyorlar bilmem kı-) Alman erkeklerinin gözleri, ekseriyet- adam başı gibi çırçıplaktır. uzun kirpikli erkekler a iş açmak- dardurup le, ihtiyar bir Halbuki burada tan korkmasam ve utanmasam, durdurup seyredeceğim! Gülüyorum: — Buna ne lüzum var? Habire aynaya bakinl! Ve © gülerken soruyorum: — Cildinizi muhafaza için neler yapar- Na Simdi. dedi kallardan, | çınız? a K ediki,/ gir porlaka çınız K ıgqh""""'“' aşırsak fena rm olur?, Onun gülüşü yeniden kahkaha halini : hyor. Vet İNAl 'L.I Asıtmağa ne hacet? dedi, çarşıdan |" Şafiyorum bu süsle diyor.. güzellik Be, yemek, tatlı değil ki. frijiderde ı-ı..:_;u'-. âktâ ben, hi < Sen ai hafaza elunsun.. Vâktâ — ban, HO miskin adamsın! dedim. halaa , yaparım smnma. vüc Merakla, birez da hiddetle sordu: ” Neder Gim, " büyük bir ciddiyetle cevap ver <ç V, M önkü mandalinayı çarşıdan herkes bi “Vifet onlara, herkesten — başka ge- Lqı._';h'” olmak Ve gen, herkesten Sinp ©" $ yapmağa cesaret edemiyor- | Bi S e V:H:.ı.._nı, istiyorsun, çalalım! dedi. “Kimiz de, birbirimize yardım ede- ti KYU özler onun izzeti neksine dokun- a etmek için değil, sözleri- çimini muhafar gazetetilerle ko- mi kötü kalıplara sokan nuşabilmek için. Güldüm: : Jay halimizeln... BK e sevimli ve sahle bir ciddi- eh tıyor, Vet n yele Ya e ninizi ona göre kullanın. ı;;.. ü ça geleceği pesin söylüyo- N e b:::iın fazla' dostluük — göstere- a yi meml Hem gü ti K zümden kaçar sanmayın. Zira, | Mezarcı yanlış düşünüyordu. Çünkü bu ölü İspanyada kıyameti koparacak- tı.. Mezarlığa gelen zabitler, eski nazır- lardan ve kralcı fırkanın reisi Josi Cal vo Sotelo'yu vurmuşlardı Bu cinayet alelfevr olmamıştır. U- zun ve eski kinlerin neticesidir. Bu - gün İspanyanın her tarafından yükse- len tüfek sesleri, karşı karşıya, uzun zamandır. hazırlanan dü aliyete geçmesinden başka bir şey de- İğlidir. Sosyalistler Castillonun intikamını almışlar Krakcıların lideri Jose Calvo Sote lo ölmeden bir gün evvel Madridin, emniyeti umumiye müdürlüğü odasın da kızıl perdelerin süslediği kızıl ©- dada genç mülüâzim Jose Castillo up-| uzun ölü yatıyordu. Jose Castillo 25 yaşında genç, güzel, Yağız bir dalikanlı idi: Çiçeklerin işin- de yatıyordu. Göğsünde altı kurşun yarası vardı. Arkadaşları, sosyalist teşkilâtı namı- ka sokulu- | bir matbuatı tetkik bürosunun şefi bile benden fazla gazete okuyamaz. Gazeteler her gün en az üç saatimi alır. Bilhassa siyasi hâdiseleri, ük bir alâka ile takip ederim. Ve siyasi hâdisatı, kurt bir diplomat kadar anlatım. Ve gülerek ilüâve ediyor: — Çünkü bence aktörlükle diplomatlık arasında bir çok benzeyişler vardır. Ben salâhiyet sahibi olsam, bütün diplomatları- mua birinci tınıf aktörlerden, ve rejlsör ol sam, bütün aktörlerimi birinci enıf diplo- matlardan seçerim! e| rinin kanına susayan iki düşman cepheye! Kü Madritte öldürülen Eraicıların Lideri Calva Solelo (resmin alt kısmında maktulün mezarlıkta bulunan cesedi görülmektedir) yorlar. Cesedin önünde hürmetle eği-| zerinde rüzgâra kapılarak uçan kordi liyorlardı. — İçlerinde bulunan mülâ- | lânın üstünde şu ibare yazılıydı: zim Moreno gözleri nemli arkadaşlara | — «Sosyalist arkadaşımıza.» döndü ve sert bir sesle: « Gönüllüler bir adım ilerin — Niçin ağlıyorsunuz? dedi. Bir kaç saat sonra Pontejos kışlasin« buALkm,ı..n. Kemen. sirafuida' halka fda iki I::ue birbirleriyle gizli gizli kos ular : nuştular, sonra içlerinden biri — Hakkınız var, Moreno, cevabını | çilere haber vı:xdi.f]a Ha eeeli verdiler, ağlanacak zaman değil.. — Zabitleri aşağı çağırınız | İçlerinden biri, kısık bir eda ile ilâve| — Şimdi zabitler tek sıra halinde du« elti: ruyorlardı. Ortalıkta bir dakikahk blş — Böyle giderse hepimizi öldüre -| sükünet hasıl oldu. cekler, dedi. Şu arkadaşımıza bakın,| — İkinci zabit titreyen bir sesle: genç göj altı kurşun — birden dek| — Genç arkadaşımız — Castille'nun miş, hepimizin mahküm edilerek elle- rinde ölmemizi mi bekleyeceğiz? İsyan ve infüial büyüyordu. İçeriye bir kadın girdi, kırmızı me- nekşelerden bir buket yapmıştı. Geldi, ölünün baş ucuna bıraktı. Buketin ü- Orurduğum gazeteci sandalyesin: den «2» metye ileriye Tırladım. Korku denen şey âdeta canlanmış durüyordu. Elektrik tesirine tutulmaş gibi tit- reyen çırılçıplak bir vücut, yarı aralık kalınış ölü gözler. bomboş bakışlar. Boğan bi öksürükle ndiran anlamayan suçlu — yerine geçti. Jandarma başında gülerek duruyor.. imeye döndüm: kla ona bakıyordu. Aza- Fakat genç müddeliumumi ince bir görüşle bir anda bu acıklı manzaranın gülünç tarafını buldu. Çalarken iyi ve dinç olan bu, âpar- tımanların ipek kombinezon hırsızı, me- Ger, karakolda ifade verirken ve hey'e- t hâ laşırmış. jme önünde böyle titrer ve aptal Çaldığı ipek çamaşırları — satın alan kadınlardan «15» kişi şahit olarak din- lendi. Yok pahasına sevine sevine satın al dıkları bu güzel şelyerin ellerinden geri alınmasından mütecasir, ona hınçla ba- kıyorlardı. Sahadetleri bitince reis sordu: —Öyle mi Murad ne dersin bak böy- Hayatta Gördüklerimiz intikamını alacak olan gönüllüler, bir adım ileri! dedi. Gene sert bir ökçe sesi işitildi, on blr zabitin hepsi de ilerlediler. Kışlanın meydanıyda boş bir kam « (Lütfen sayfayı çeviriniz) İpek çamaşır hırsızı le diyorlar?. İ O anlamayan bomboş bukuşlarla bas kıyor. — Ne diyorsun Murad? — Bir diyeceğin yek değil rad?. Bütün bunlara gene boş bakışlar ce. mi Mu: vap veriyordu «ll» inci şahit suçlunun son çamas şar dolabını altüst ettiği kadının anneek Gece korido- runda nası! yakaladıklarını anlattı. Rel — Yakalanan adam, dedi bu muydu?! Kadın çekingen bir manâ — ile veled göz kırptı, bu azılı çamaşıt düşmenınin kurtulacağı günden korkuyordu galiba, Vak'a esnasında omnu yaklayan po GUrrk hırsizi apartımanın lsler müddeiumuminin keşfettiği daha açık çözdüler. Ve ceza gördü, Jandarmanın önünde kapıdan gıkası ken, girdiği zaman olduğu gibi sajlane mayordu. Jandarma tekrar güldü — Ne ©, iyileştin mi?. Bu defa, eski manâsız bakışları de- Hişti. Şeytani bir kayılsızlıkla: — Öyle de kozu kaybettik böyle de. Ne diye tütreye titreye kendimi yoracıar üom, dedi, Muazzez FAİK S itellik dd