TTT ÇT AAA LAT MAT YY OŞ A ARETANAZ ÇO O TTT PY TU TAP AAAT AAAT —ırg."'lî YOR YAT gA SAT A GA | ae greree- 29 sep Ça PTT ÇEP LOT ET M TU GAT ÇAY AÇAT İ.Atletizm kupasını G atletleri | kazandı Dünkü müsabakalar seyircisiz, alâkasız ve çok sönük bir hava içinde geçti 800 metre koşu bilerken İstanbul atletizm ajanlığı tarafın - Riza Maksut 1600 metreyi kazanırk n İşte büyük maksatlar, büyük ümlt- dan hazırlanan İstanbul Kupası mü.ıı—'kıle yapılan İstanbul atletizm kupası bakaları dün Taksim stadyomunda ya- pıldı ve Güneş klübünün muvaffakiye- tile nihayetlendi. Ancak dört klübün iştirak ettiği bu müsabakalar klüple - Tin, atletlerin, hattâ hakemlerin bü - yük bir lâkaydisi yüzünden sessiz, se- dasız geçti ve öylece nihayetlendi. Koca bir şehir üç buçuk seyirci ö - nünde, üç buçuk atletle koca bir müsa- baka yaptı. Idarecilerde lâkaydi, klüplerde lâ - kaydi, nihayet bu işe meraklı oldukları zannedilenlerde de lâkaydi oldukça bu işe daha başka bir hız ve daha baş - ka bir renk vermek mümkün değil - dir. Saha hazır, malzeme hazır, fırsat ha- zır, buna mukabil, üç beş hevesli, üç ümitleri de, maksadı da gülecek kadar durgun, sönük, ve sessiz geçti. Bu işin vebali, günahı kimin boynu- na bilmiyoruz amma, yarın bu iş bu- günkü lâkaydi ve alâkasızlık içinde sa- de sönmek değil, göçüp gidecektir bi- k. Dün yapılan ve nihayete eren bu müsabakalarda alınan dereceler içinde oldukça hatırı sayılır dereceler de tes- bit edilmşitir. Neticeler şunlardır: 200 — Vedat (Bahriye) — 23. 6. 800 — Recep (Güneş) — 2. 6. 6, Mehmet (Güneş). 5000 — Riza Maksut (Güneş) — 17. 8, Remzi (Beşiktaş). 110 — Faik (Galatasaray) — 16, beş meraklı önünde didişip durursa bu | Tevfik (Bahriye). işte fazlaca bir ümide kapılmak, o spo- ra bel bağlamak, nihayet atletizmin bü- tün sporlara baş olacağını sanmak faz- laca safdillik olur. Pist üzerinde senelerce bu işin eza Cirit ç: Şerif (Güneş) — 48 90; Melih (Güneş). Disk — Yavru (Galatasaray) — 37. 77, Ethem (Galatasaray). 3 adım — Saris (Güneş) — 12. 90, ve cefasını çekenler, nihayet çivili pa-|Riza (Bahriye). buçları kenara bıraktıkları gün büyük Sırıkla atlama — Fethi (Galatasa - bir belâdan yakalarını kurtarmış gibilray) — 3. 50, Mehmet (Güneş). © sporun lâfını etmez, seyrinde bu -|4 X100 — Halük, Fikret, Orhan, Se- lunmazsa o spor için şöyle kalabalık|mih (Galatasaray) — 46. bir halk görmek güzel bir hayalden baş- ka bir şey olamaz. Atletizm federasyonunun kupası merasimle Güneş klübüne verilmiştir. “CÖNÜL İŞLERİ ler, kızım, bu sadece ticaret yapmak gibi Zamane işleri Realist Oluyorlar 423 yaşındayım. Dört yıldanberi bir gençle sevişiyorum. Son zamanlarda a- ramıza bir soğukluk girdi. Birbirimiz * den uzaklaştık. Onu hâlk tesadüfen gör- dükçe yüreğim hoplar. Demek ki onu hâlâ seviyorum. Zamanla unutacağımı sanıyorum. — Fakat bu vaziyet canımı çok sıkiyor, kendime başka bir arka - ae ma bulaynk yokük seiğilimle wti ber nşayım n Hayrebolu: L G. H. Zamane kızları doğrusu realist olu « yorlar. Bir taraftan sevgiden bahsedi - yor, bir taraftan başka bir arkadaş ara- mak Küzumunu ortaya sürüyor. Yani kulara göre sevgi bir tuzak. Erkek bu tuzağa düşerse no âlâ, düşmezse bir baş- ka enai ara. Tuzağa kim düşerse onu #ev ve onunla evlen. Buna sevgi demez- # İ Va —HK* * uneş İhmal ve yoksuzlu SON POSTA Sporu Anadoluya Yaymalıyız !.. k içinde Montrö Mektupları : Temmuz 20 Montrö güzel, fakat budala bir kadın gibi... yüzen memleket sporu ||Burada daima politikada_nA bahsedilir. İnsan Montrö'yü terketmek için yürekten bir istek duyuyor için öğretici seyahatlere muhtacız... 'Türk spor kurumunun memleket #po- ru bakımından eli, ayağı, gözü hülâsa her şeyi olan atletizm federasyonu ve onun kıymetli reisi Vildan Âşır iş başına geldik« ten sonra kendisine devredilmiş olan işleri gözden geçirdiği zaman bir hayli durakla» yıp kalmıştı. Her federasyon ayağının ucuna — kadar gelmiş olan Berlin olimpiyadına hazırla - nirken yarım yamalak kadrosu ile atletizm federasyonu, kuruluşunun maksadı atle - tizm olan olimpiyatlara iştirak edemiye - ceğini esefle görmüştü. Türkiyeyi olimpiyatta temsil edebilecek kadronun bugünkünden ziyade yarınki va. ziyetini caki ve emektar bir atlet gözile gö« ren federasyon reisi harice gidecek takımı şöyle bir kenara bırakıp, dahilde olup bi - tenleri yakinen görmek arzusunu duydu. Atletizm ile alâkaları fazla olan mıntaka- lanı dolaşmağa çıktı. Atletizm âşinalarını |lâka önünde, bin türlü yoksuzluk ve bilgi- sizlik içinde Bursada yapılan senelik atle- tizm birincilikleri iş başına yeni gelen bir arkadaşı şaşırttı. Oradaki samimi alâkayı görünce Anadolunun şimdiye kadar nasıl olup ta bu kadar ihmal edilmiş olduğunu düşünmek bile insana acı geliyordu. Bursaya yapılacak ufak bir himmet ya mının bir çok şampiyonlarını kolayca orta- ya atmağa kâfidir. Çivil! pabuçları, omuzlarında dolaşan Lstanbul atletleri Bursadan kalkıp Balıke- sirte, oradan Edremide gidinciye kadar geç- tikleri yollarda mahalli klüpleri yürütmek için her türlü derde baş vuran idarecile « rin, sporcuların en küçük bir noktayı öğ- renebilmek için âdeta yalvarışlarımı esefle gördüler. Bu hal spor işlerimiz namına cid- den acınacak bir haldir. Hareket yapabilmek için can alan, ulak bir yardım görecek olsa bir varlık doğu - racak olan Anadolu mıntaka ve klüpleri bugünkü vaziyetlerile beş sene değil, beş yüz sene böyle devam etseler onların ya- pacakları spordan memleket namma bir fayda ummak büyük bir safdillik — olur. Türk #por kurumu umumi v General Ali Hikmetin kolordu kumandanlığı za - manında dikkate şayan bir varlık göste - ren Bahkesir mıntakasında da spor hare - ketleri bugün var ile yok arası bir halde- dir. Eski hayratın çökmekte olduğunu yaz- mağa bile elim varmıyor... Beri tarafta kendi varlıkları içinde çır - pınan Edremit gençleri, İstanbulun belli başlı altı atletini gördükleri zaman kap- larına sığamıyacak kadar kuvvet ve kud- ret sarfetmekte gecikmediler. Atletizm Ffederasyonu şöyle bir hare - ketle spor varlığımızdaki yarayı deşmiş ve bizi senelerdenberi sızlatan hastalığın ne - ler olduğunu keşfetmiş oldu. Spordaki selâmeti mutlaka Avrupanın bilmem hangi şehrine yapılacak seyahatte gören idarecilerimizdeki bu kanaati artık öldürmek lâzaımdır. 1922 denberi Avrupayı karış karış do seviyorsunuz. Bu takdirde niye cski sev- gilinizi bekliyorsunuz. tuzağınızı kuru- nuz, içine kim düşerse onu yakalayınız. * Ödemişte Nuri: Nişanı bozar, sevdiğiniz kadınla ev - lenirsiniz. Nişanlınızla evlenip beyhuda yere kızcağızın başını ateşe yakmayınır. * Samatyada Sait Serdar: Kıun uzun müddet sizi bekledikten sonra birdenbire baş çevirmesi, bir baş- kasile sevişmekte veya nişanlanmış ol- duğuna delâlet eder. Bizde kızlar ev - lenmek Üümidile severler. Bir başka ta- Hip çıkınca birin€i sevgiyi sırtlarından boş bir küfe gibi atrverirler. Size sevgisinin devamı o vakte kadar evlenememiş ol- masınsan ve bir talip çıkmamış olmasın. dan başka suretle izah edilemez. Binaen. aleyb bu kızdan artık hayır beklemeyiniz, Siz de onsuz yaşıyamıyacağınızı sanma- yınız, O sizi unutunca , siz de onu unu- tuverirsiniz. TEYZE laşan futbol takımlarımız Türk futbolünü hiç te iftihar edilecek bir hale sokama - mışlardır. Galatasaray en iyi oyuncusunu İzmir - den, Fenerbahçe en küvvetli futbolcu - sunu şu veya bu şehirlerden toplayıp ge - tirmektedir. Pırlanta gibi kabiliyetleri Anadoludan bulup İstanbulda bilgili hocalara teslim e- de ede yetiştirdikten sonra bütün kuvve - timizle sporu Anadoluya yaymağa himmet etmeli mahiyeltte yapılacak seyahat - lere büyük bir kıymet ve ehemmiyet ver- melidir. Bu işin çıkar yolunu beyhude yere başka noktalarda aramağa mahal yoktur. Ömer Besim Ortak kavgası Ankara caddesinde 198 numaralı | kahvenin sahibi Zeynel Âbidin oğlu| Hüseyin ile ortakları Hasan oğlu Hü- seyin, Ali oğlu İbrahim arasında iş yü- zünden kavga çıkmış, üç ortak demir | parçaları ve çakılarla birbirlerini baş-| larından yaralamışlardır. Ücü de has- taneye kaldırılmıştır. | Montrö'de Leman gölü Montrö, 13 pazartesi hararetli ve çetin olmuştur. lup boşalmıştı. rında tam bir sükünet hüküm sürmek- gül, İngiliz murahhasının uzun gölgesi- nin görünmesiyle kaybolması bir ol- Ü. Küçük masaların etrafındaki geniş koltuklarda Tevfik Rüştü Aras, gene- ral Asım, Menemencioğlu, sivil elbi - seleri içinde genç zabitlerimiz göze çar- pıyorlar. İçeride son günlerde çok moda olan, Rus bilârdosunun başında Türk ve ec- nebi gazetecilerinden bir grup toplan- mış, Ellerinde değnekleriyle yeşil çu - hanın üzerinde topları yuvarlıyorlar. Amerikan gazetecilerinden bir grup konuşuyor, tahminlerde bulunuyorlar: — Yarın konferansın en heyecanlı ve en kat'i safhasındayız.. — Memleketlerinden talimat alma - ğa giden diplomatların büyük bir kısmı yarın avdet edecek. — Ben Avusturya - Alman anlaş - masının bu işi güçleştireceği zannın - dayım. — Bilâkis, Alman - Avusturya an - laşması bu işi hem kolaylaştıracak, hem de tesri edecek. Ben İngilterenin zecri tedbirler meselesinden sonra ye- ni bir siyasi meseleyi suya düşürmeğe teşebbüs edeceğini hiç zannetmiyorum. — İhngiltere için Almanyanın, A- vusturya ile anlaşması ve kuvvetlen- miş olması büyük bir tehlikedir. — Bilâkis İngiltere için Orta Avru- pa meselesi bu antant — ile halledilmiş bulunuyor. — Bence asıl mesele bundan sonra başlıyor.. * Siyasi bir münakaşa dinlemeğe ta- hammülüm olmadığı için onların yan- larından ayrılıyorum. Ve masa tenisi oynayan iki bayanının yanına gidiyorum. İkisi de şikâyetçi: — Aman Allahım bu havası,.. Bu ne yağmur?, — Acaba her zaman... Bu böyle mi- dir... Ay... ay... Küçük, beyaz top yere düştü. Par- kelerin üzerinden kayarak - dışarıya kadar yuvarlandı. Genç bayanlar - to- pu kovalarlarken be noradan da ayrıl- dim. Salonü baştanbaşa geçerek geniş peneerelerin önüne konulmuş, masa - nın üzerinden bir gazete aldım, Fakat gözlerim, gazetede değil. Pencereden dışarıya bakıyorum: Türk Montrönün (Hususi) — bile hayrette bırakacak bir kalabalık ve a-|Bugün öğleden sonra yapılan müzake- reler, bütün tahminlerin hilâfına, çok Tevfik Rüştü Arasın sözleri gaze - tecileri derhal herekete getirmiş mat- buat bürosunda yazı makineleri işleyip durmuş, telefon kabineleri dolup do - Fakat bu mektubu yazdığım dakika- da ise Montrö palasın geniş salonla - tedir. Litvinof sakin bir seyyah gibi bir kenarda broşürleri karıştırmakla meş- kıyılarından bir görünüş Gök müzmin nezleli bir insan yü zü gibi ne kadar çipil yarabbi.. İnsanın eline kocaman bir bez ali göğü kurulayacağı geliyor. Leman gölü, içine — düşen yağ damlalariyle delindikçe uzaktan be yaz, mavi bir çuhayı andırıyor. daki dağın bir kismına güneş vurmu! Dağlar sonsuz bir iç sıkıntısı gi gölün üstüne abanıyorlar.. Bu kad güzel, fakat bu kadar sıkıcı bir tabil ben Möntröden başka hiç bir yerö görmedim. Montrö, güzel, fakat budala bir ki dın gibi güzel olduğu halde can sikt yor. Ve yakınlığına uzun bir za tahammül etmenin imkânı yok ... Ve insan onu terketmek için âdı yürekten bir istek duyuyor. * Arkadan bir ses geliyor: — Madam ne dersiniz, şu Almati Avusturya paktı hakkında ne düşün yorsunuz. Lokarnocular toplantısı pılacak mı? İtalya davete - icabet cek mi? Gene politikat Herkesi işgal ede Brüksel toplantısı meselesi!.. Bir An rikan ajansının mümeesili olan Mös) Pentmoun karşımda: j — Sizin fikrinizdeyim meslekdaşıf — Benim fikrimde mi?.. Be fikrimi nereden biliyorsunuz? Lâkirdiyi kısa kesmek - istediği anlamadı. Ona bu sözün cevabını receğim sırada Yugoslavya mura heyetinin kâtibi yanıma yaklaşıyor: — Pong, ping masası boşalmış, P raz oynayalım mı?, — Hay, hay... Pencereden uzaklaşırken İngiliz $ zetecileri önümüzü kesiyorlar: — Chillon şatosuna gelmiyor mu sunuz? — Chillon şatosu mu? — Öyle ya Vanel kantonunun mi kabulü.. — Evet hakkınız var,. Vakit old mu? — Öyle ya... Uzaktan koca mı görüyorum.. RU bilârdosundan yarılmış: J — Saat dört Suat, diyor, hayö Vanel kantonunun resmi kabulüne. Otelde herkes hazırlanmış... İşte gilizler, onları Rus delegasyonu ta ediyor. Bulgarlar, Yunanlılar, — grül grup.. Tevfik Rüştü Aras da otomo?| line gidiyor. Allahım yağmur ne müthiş yağıy? Bir otomobilden bize işaret ediy0 lar: — Buraya geliniz, buraya geliniz” Otomobilin içine atlıyoruz ve wsli asfaltlarda kayan araba, bizi Boni vard'ın bodrumlarında senelerce mâ pus olduğu ve Bayrone en büyük şiif ni ilham etmiş olan Chillon şatosuf götürüyor. Suat DERVİŞ