ğ | W Hergün Monftrö Müzakereleri sal ontrö konferansı mu k ol M malı idi: bu, yalnız, Türkiyenin güvenliği bakırm bir zaruret deği F.R. Atay dan itiraz götürmez | Bir bükmü elde etmek i be'lere ihtiyaç olmadı lazımdı. 1918 denberi tanslar, çıkmaz işlerin havale edile - gelmegte olduğu bürokrat komisyon - larının şöhretini âdeta geride bıraktı Herkes yeşil masadan ümidini kes- ti; bilâkis, bazı hâdiseler, kimseye da- nışmaksızın ve haber vermeksizin, o- hupbitti'lerle davasını halletmek usulü- nün daha kestirme ve ameli olduğu zannımı verdi. Barışçı Türkiye tam bu bubranlı ruh hali içinde kendi mesele- sini bir konferans salonuna götürmek- ten çekinmemiştir. Çünkü biz, hakika- ten enternasyonal elbirliği sisteminin muvaffak olmasından gayri hiç bir u- sulde insanlık için hayır görmüyoruz. Lozan muahedesini imza eden devlet- leri bizimle konuşmaya çağırmaksızın, boğazları işgal etseydik, yapılmış ola- nı, yapılmakta olanı tekrar etmiş ola- caktık. Böyle bir darbe'nin endişeleri ti karşılamaya kuvvetimiz kâfi olduk- tan başka, esas iddiamızı herkesin hak- h bulacağına şüphe yoktu. Mesuliyet, muahede garantilerini hükümsüz bi - rakan hâdiselerin sebeblerine aid ola - caktı. Yapılmamakta olanı, fakat ya- pılmak lâzımgeleni tercih ettik. Tec bemiz muvaffak olursa, yalnız kendi davamızı halletmiş olmıyacaktık; en - ternasyonal adâlet imkânları hakkın - daki derin tereddüdün, tam bir inan - sızlık haline gelmesini önlemiş olacak- tık. Türkler, nice zamanlardanberi Av - rupa devletleri ile müsavi ve bir hay- siyette olarak, ikinci defadır ki bir ma- sa başında toplanmaktadırlar: Lozan we Montro. Lozan müsavatı büyük zaferin ese K idi, Montrö'de Türkiye sade mü kil ve kuvvetli değil, Lozan'daki va Terini yerine getirmiş ulan, — süzlerini tutmuş olan, milletler arasında mede- niliğine ve barışçılığına i'imad salmış olan, bir kelime ile, kendine inandır mış olan bir devlet olarak karşılanmış- tır. Lazan'daki itibarımız zaferin, Mon- trö'deki itibarımız inkılâp rejiminin hak ve adâlet mutlaka dar- rternasyonal konfe ta- ıİ—*es[n: li Makale Her toplantıda tesadüf ettiğimiz — bir kım hareketler Taplantıya iştirak edenler, yerine g r gürültü koparır- Bu gürültü, alkış, aslık. tepinme ve da- ha başka şekillerde tezahür eder. Bu çeşit hareketler, ekseriyetle bütün bir toplantı- nn biletek, anlay dir. Bir kaç ki tün kal arak yaptığı bir nin önayak old labalığı arkasından sürüklediği ha- reketlerdir. Ruhiyatçılar insanların bu şe- kilde sürüklenmelerini — «sürü — ruhunun, sürü sevkitabisüninı tezahürü sayıyorlar. Ruhiyatçılara göre her sürünün ferdle- ti wardır. — Sempati, abil bir gekil- larda geyiklerdir. Bunların biri ürktü mü, bütün sürü, ürkün- ünün sebebini anlamadan, kaçmağa baş- lar. Bu hal insanlar arasında da görülür. Ve bilhassa toplantılarda tesadüf olu- nan alkışların, bilhassa mlıkların ayni halin ifadesidir. Ruhiyatçıların bu sürü ruhu hakkında mütalealarının değeri ne mahiyette olursa ol sun, bu sürü ruhu, insanlar arasındaki bir- bunun ekserisi SON POSTA. lik bağının da en sarsılmaz ifadesidir. Bu| termek ve sevinmek isterler. Alkış, takdi- İzin en tabil ifadesidir. İnsanlarsa —1wlktan yüzden insanlar, içlerinde tebarüz — eden her simayı alkışlayarak takdir hislerini gös- KA Zikış veıslık Bi fazla alkışa rağbet gösterirler. Sovyet Rusyada Üç defa isimleri Değiştirilen şehirler ÇO ı D * ' alamazııı :| el | /6 fil bir sirk Z ARAS CRERGON GIR FIKMA Hayret etmiş! Bayan Sevim evleneli altı ay olmuş- tu. Geçenlerde, bir ahbabı ile, çay içer- ken, hasbihal ediyordu: — Evet, cicim.. Evlendiğim günden- beri me merak olmuştu: kocam gecelerini nerede — geçiriyor?» diyordum. Bir akşam eve nasılsa erken gelmiştim... Bir de ne göreyim?, Me - ğer kocam evde değil mi imiş? aai d iE LAİ ö bi Son zamanlarda bütün dünyayı sa-| Öreünde asayişi ran bir moda var: Şehir ve kasabalar- da cadde ve sokakların isimlerini de - ğiştirmek... Bugünlerde Avrupa gazetelerinde bu modanın aleyhinde şiddetli neşri- yat yapılmakta, protestolar — yağdırıl- maktadır. Bu protestoların önüne geç- mek isteyen bir Fransız muharriri şun- ları yazmaktadır:. « Cadde ve sokak isimlerinin değis- .|tirilmesinden şikâyet edenlere, Sovyet | Rusyayı gözönüne getirmelerini tav- siye ederiz. Orada değiştirilen sokak İve cadde isimleri değil belli başlı şehir- seridir. Nihayet ikisi de, bizi, Atatürk"- ün adını gözyaşlı bir minnetle anmaya sevkediyor. Ciçerinin Boğazlar hakkındeki tahmini doğru çıktı Geçenlerde ölen Rus diplomatı (Çi- çerin) den bahseden bir Londra gazete- vi onn ait bilkassa çu hatırayı nakledi- yor: Çiçerin 1923 de yapılan Boğezlar mukavelesinin bir yığın boş kâğıt ol- duğunu söyliyerek bu mukaveleyi im- za etmek istememişti. Ne kadar haklı olduğu şu kadar sene sona - anlaşıldı. - Halbuki o zamanki diplomatlar, Çiçe- rini şarktan gelme yabani bir adam sanmışlar, bilhassa Lord Gürzon ona pek fazla kabaca muamele - etmişti. Çiçerin Gürzonun kabalığından hayret ederek: — Ailem, bu adamın ailesinden hiç olmazsa beş asır daha eski olduğu halde | onun kendini daha asil sanmasına hay- | ; ret ediyorum! Demişti. Çiçerin geceleri çalışmayı sever, en mühim mülâkatı gece yarısından son-| lerdir. Meselâ Sen Petresburg şehri, Pet- rograt, ve nihayet Leningrat oldu. Bun- dan maada İvaçenko şehri de Troçki ismini aldıktan sonra tekrar adını de- giştirdi. En son olarak da Nijni Nov - grad şehri de GCorki ismini aldı. Zarizi- ne şehrinin Stalingrad olduğu gibi...» .”.. Sovyet Rusyada çalışan kadınlar Eözeteleri Amar si; Temin edebildi Bir kaç sene evvel İstanbula gelen Amar kardeşler cambazhanesi bugün- lerde Fransanın Lil şehrinde oyunlar vermektedir. Son posta ile gelen Paris inin Lilde büyük Sovyet Rusyada yapılan istatistik -| bir rağbet gördüğünü haber vermekte- lere göre çalışan kadınlar, sanayide yüzde 40, Kölkozlarda yüzde 27, nak- liyatta yüzde 16,6, ticarette yüzde 39 dur. Kadının erkekle başbaşa gittiği yer devlet müesseseleridir. Buralarda ça- lışan kadınlar yüzde 18,8 dir. Buna mukabil kadının daha fazla yer aldığı çalışma sahaları da - vardır. Meselâ mensucat fabrikalarında yüz - de 70, dikiş endüstrisinde 82, - triko - rda yüzde 84.6 nisbetinde kadın | düşünmüşler, nihayet son â vardır. | | dirler, Cambazhane, ilk oyununu verdiği gün, büyük bir halk kitlesinin tehacü- |müne maruz kalmıştır. Tehacüm önü- ne geçemiyen sirk memurları za- bıtaya müracaat mecburuyetinde kal- mış, fakat halk bütün tedhirlere rağ- men dağılmamıştır. Bunun üzerine şirket sahipleri hal- kın tehacümüne set çekmek için çare dakikada cambazhanenin 16 filini etrafa dizmek INDA Fakirin penceresinden Para atan Çıkacağı ör rada bir ankakuşu aşağıya kadar in - miş, clinden parayı kaptığı gibi, uçuç Karşıdaki evin çatısma konmuş, halk bu-açık göz kuyu: taşta, Sopa Te tehdit etmişler, fakat o etrafına bakmış ve sonra genec yüksekten uçmıyarak, ma- hallede fakirliği ve hastalığı ile meş - hur bir kadının penceresine konmuş ve parayı açık pencereden içeri attıktan sonra tekrar uçup gitmiştir. Kuşun bu hareketi karşısmere merkes hayret etmiş ve para geri alınmamış- tır. ... Zorlu bir. otomobil yarışı Soövyet Rusyanın Gorki şehrinde bir otomobil fabrikası mamulâtından 8 otomobil, Gorki - Kazan - Kuybişef - Curyef - Hiva - Stalinabad - Horog - Taşkend - Magnitogorsk - Çelyabinsk - Sverdlovsk - Kirov - Yaroslav - Mosko- va - Gorki tarikile büyük bir seyahat yapmak üzere Gorki şehrinden hare - ket etmiştir. On bin kilemetre uzunluğundaki bu seyahat tariki, muhtelif tabiatta a- yaziden - gapaektödir Okmaobillri d zor seyahati başarmak için, Aral de- nizi sahillerinden, Karakum çölünden ve 4500 metre yüksekliğinde Pamir yaylasının sarp arazisinden geçmek mecburiyetindedirler. suretile karışıklığın önüne geçebilmiş- lerdir. Ancak bundan sonra, filler tarafın- dan temin edilen asayiş sayesinde, oyu- miştir. İSTER ra birde veya ikide yapardı. Bir kere meşhur bir gazeteci ile gece Bllhandan somü görüşen Çiçede.;'zi Üi dip'dir barlkdelerı gökk yor ve salona götürüyorken: — Aman, demişti, yavaş Him, çünkü muhafızım oyuyor! Ve muhafız horul horul uyurken iki- bazarak salona | di yürüye- «i parmaklarının ucuna -İrmiş ve konuşmuşlard İ İstanbul Türkiyenin an ileri şehirlerinin başında gelir, Bü- tün medeni gösterişleri arasında ne garip ki, hâlü Orta Asya hayatının bir çok tezahürleri görülüyor. Şimdi yazdır. İstanbul balkının mühim bir kısmı sayfiyelere gitmiştir. Meselâ Kalamı- şa gidenler geceleri dehşetli bir sivrisinek hücumuna yorlar, Bütün sayfiye halkı bu vaziyetten şikâyetçidirler. Sivrisinekler büyük bir dehşetle faaliyettedirler. Sayfiyeye gidenler arasında istirahate muhlaç hastalar bu küçük hayvan- uğru- duğuna İNAN İSTER İNANMA! ların zulmü ile büsbütün bitap bir hale geliyorlar. Bundan başka Kalamışta her tarafı kaplayan tozlar sayfiye havasından da istifadeye imkân bırakmamaktadır. Şimdi bir de Sıhhat Vekâletinin lüzum gördüğü yerlerde sivrisineklerle mücadele için teşkilât yapmış olduğunu düşüne- lim. Biz İstanbulda böyle bir mücadele teşkilâtı olduğunu duy- muştuk. Fakat bu vaziyet karşısında bu teşkilâtim mevcut ol- İSTER İNAN İSTER İNANMA! İ na 5000 seyircinin önünde devam edil- | E Talu aarif Nazırı Münif paşaya 80 muşlar: - köyünün iç taraflarına, &« ba ne için Sahrayicedit derler? O da cevap vermiş: — Sivrisinekleri deve kadardır. | ondan! Hakikaten, İstanbulun en güzel sa fiyelerinden ölan Marmar: lu kıyıları sivrisinek denilen o haşerenin salgınından ciddi surette £ zar ve muztariptir. Yaz mevsimi gelip de, sıcaklar ba lamaz mı, Frenköyünün, Kızıltopra Iğın, Göztepenin, Suadiyenin ve tâ Per |diğe kadar uzanan o sahanım tadı d kaçar. Sivrisinek mücadelesi esasen lâfta ibarettir. Nasıl yapıldığını ben oralar da iken görmüş, hem ağlamış, hem d gülmüştüm. Hattâ, başka bir gazete de, sivrisinek mücadele teşkilâtı il bizzat mücadele de etmiştim. Orla tekzip, tavzih ettikçe, benim bulundu ğum gazete de ortaya - şişe içerisindi sivrisinekler şeklinde - maddi delille; koymuş, mücadelecileri mat eti Burada, şimdi yine bu bahse avdet edecek değilim. Aciz ile uğraşmak ze bunküşlük olur. Esasen, enerjimi boş yere israf etmek de istemem. Arada bir Erenköyündeki dostlarıma gece ya: tısına misafir gittikçe, tabesabah sivri: |sineklerle uğraşmak için ben bu ener: jiyi bütün bir hafta biriktirmeğe mec: burum. Çünkü o hınzır, o kan emici, can yas |kıct mahlük ile uğraşmak az. değildir. Kovarsınız, yine sinsi sokulur, eder gibiş türkü söyliyerek en hassas bir nokta « jmıza konar, dalar. Vücudunuzun çıpi lak tutmağa mecbur olduğunuz kısıma ları sanki kızgın katran fıçısına daklk rılmış, yahut ki ısırgan otu ile ovalan« mış gibi cayır cayır yanar. Mesamatıe nızdan kan fışkırtıncaya kadar kaşınır« sınız. O sıska, çelimsiz, sevimsiz ha tığın soktuğu yer bakla gibi k. “ğer teniniz ufunele birazcık müsta« buz iş Sinsi sizinle alay it ise, vay halinize! Baştan aşağı cılk yara kesilirsiniz. Hele mübareğin sesi!, Bunda, yapiş- kan, zelil bir dilencinin sesindeki sinir- lendirici, ezgin nağmeyi bulursunuz. G&Anlayana, svrisinek saz!» demiş- ler. Bunu söyleyen her kimse, ya si nek görmemiş, ya saz nedir, bilmiyor. Bu mendeburun sesini duymaktan- sa, davul zurnaya, hattâ radyo mofona çoktan fitiml P— S labı B:'Iı'y.;.r Musunuz? TT — Bütün aslzadelerin asilliklerile if tihar ederek küçük düşürmek — istedikleri ve buna karşı da; «Asalet benden baş * 'larto diyen kimdir? | 2 — Yedikule zindanlarında kementle boğularak öldürülen padişah kimdir? 3 — Hem piyanist, hem de meclis reisi olan adam kimdir? 4 — Ottowa nerenin merkezidir ve bu İsehir içinde kaç kişi vardır? (Cevapları Yarın) * Dünkü Suallerin Cevapları: | — Dünyanın en yüksek tepesi Ev Kaçen, ü restdir. İkinci derecede güncü derecede Dapseng dağla 2 — Harp denilen musiki âle grlılar tarafından icat edilmişti