18 Temmuz LK Son Posta'nın tarihi tefrikası Mansur çıkıştı: — Ne yapıyorsun? Gardiyan onu dinlemiyordu. Kendilerine yaklaşan yüzbaşı GCar- #iyayı gördü ve kırbacı daha hızlı ola- Tak bu sefer İlyasın sırtında şaklattı: — Gevezelik yeter... Çekil ora - dan.., Onun İspanyollar hakkında atıp tut- tuğunu da anlamış olmalı ki gardiya- tin kızgınlığı hemen göze çarpacak kadardı, ORSANIN Yazan : Kadircan Kaflı İlyasın ayakları ağır zincirlerden kurtulmuştu . Kendisini pek hafif buluyordu. Âdeta havalanıp uçacaktı, Fakat ona imrenerek bakan zavallı arkadaşlarına baktı. Sonra Mansura döndü ve elile işatet etti : —Bunları da kurtarsakl... Mansur bunun imkânsızlığını anla- tan bir jest yaptı ve: — Sırası değil... O da olurl... Dedi, Fakat genç kız bir anda genç bir dişi ... teyik gibi ileri atıldı. Bir çekişte gar -|, diyanın elinden kırbacı kaptı vebiraz KA Şd önce onu Türk esirlerinin sırtında şak- latan herifin suratına çarptı: Başbaşa... — Terbiyesiz herif... Görmüyor ll Musun, onunla konuşuyorum. İlyasın altına hemen bir at çektiler. Gardiyan küfür savurdu. Kafile yola çıkarken orada kalan Mansur onu göğsünden tutarak ge- | Türk esirlerinin kalplerinde bir sevinç Kahramanlık, aşk, heyecan ve macera ZSON POSTA KIZI Nüumara ; 20 — Yakışıklı olmak ne iyi şey... Ye- min ederim ki sultanın kızı İlyasa vu- ruldu. — Nereden anladın ? — Bakışlarından... — İlyasın başına devlet kuşu kondu dcscne:-- Belki de bizi unutur artık... — Fakat İlyasın hiç aldırdığı yok... Hattâ zannedersem farkında bile değil, Hem o yiğit delikanlıdır. Bizi unut - maz ve her halde kurtarmaya çalışa « caktır. Küçük kervan bazan bir yamaçtan, bazan bir dere yolundan, bazan da bir kayalığın dibinden geçen yolda ilerli- yordu. Sekine bu yolculuk sırasında gözle- rini İlyastan ayırmıyor, kendisinden yirmi otuz adım kadar ileride ve Man- surun kumandasındaki müfrezenin ge- risinde tek başına giden bir kalkanlının kalın ve kabarık bazuları, geniş omuz- ları, esmer bir kaya parçasını andıran Fiye attı. vardı. Hiç olmazsa aralarından biri ve Garsiya yetişti: kurtulmağa en çok lâyık olan — İlyas, — Ne oluyor? Ne oluyor? : zincirlerini atmış bulunuyordu. Hattâ Diye bağırdı. onun diğer arkadaşlarını da düşüne - Mansur ona anlattı. ceğini, onları kurtarmak için de bir çare Gardiyan bağırdı: bulacağını ümit ediyorlardı. — Bizim hakkımızda atıp tufuyor- du. Susacak mıydiım? Ne söylediğini tekrarladı. Genç kız yüzbaşıya döndü ve biraz bozuk olmakla beraber güzel bir İs - Panyolca ile şunları söyledi: — Bu adam yalancıdır. Sizin hak - kmızda hiç bir fena şey söylemedi. Söylese bile bundan ne çıkar? Ayakla- r zincirli bir adamdan ne zarar gelir? O benim hayatımı kurtardı ve ben de onu kurtarıyorum. Bu heriflere söyle- Yin de zincirlerini çıkarsınlar... Yok- #a sizi de onları da burada bulunanla- tın hepsini de babama şikâyet ederim 'Ye © zaman her halde size nişan ver « Ağır topların götürülmesine bakan Üzbaşı — birinci topun — yuvarlandığı Yerden henüz dönmüştü. Deli gibiy- di ve Garsiyadan yardım istiyecekti. Aklına bu askerler yardım . ederse o topu saplandığı bataklıktan çıka- Tabilecekti. Fakat İlyasın etrafındaki toplantıyı Ve Oonun zincirlerinin açılmak üzere :f“âunu görünce birdenbire köpür - — Ne yapıyorsunuz? Ona anlattılar. Zabitin telâşi yatış- Mamıştı: ; 'akat zinciri çözerseniz kaçar ©... Durur mu hiç?... Buna şüphe mi vardı. ülgenç kızın gözlerinde bir korku se- İlyasın kaçması ihtimalini o da iyi karşılamamıştı . Fakat bağlanmasına da razı olamı- Yacaktı. — Kaçmaz... Kaçmıyacağı hakkın- söz verecektir. İlyasa dönerek sordu : — Öyle değil mi? Söz veriyorsun gil mi? Mansur başını yukarıdan — aşağıya —"l)'or ve: — Kabul et!... * Demek istiyordu. Doğrusu bu vaziyet İyasın hiç ho- #una gitmiş değildi. O, buralardan ka- €ıp gitmek ümidile zincirlerin çözül - Mesini pek iyi karşılamıştı. Fakat şim- di sözle bağlanmış olacaktı. Bu genç kıza verdiği sözden caymasını hiç ka- bul edemiyordu. Hattâ ona karşı ve- Teceği söz onu belki bu zincirlerden da- çok buraya bağlardı. unun için: * —Hayır... İstemiyorum. Diytceği halde: — Kaçmıyacağım. Söz veriyorum. Dedi. ı'Danyol zabiti: — Bumnun sözüne inamlamaz! Diyemiyordu. Çünkü Türklerin na- Muslu ve doğru insanlara verdikleri 'ğ'ı!'dcn hiç bir zaman caymadıkları T çok defalar görülmüştü. sevimli bir hareketle ata bindiğini, gem- lerini tutarken dimdik ve bir çöl arsla- nı gibi heybetli durduğunu dikkatle seyretmişti. şunları fısıldıyordu: MAKİNA ve ELEKTRİK MüHENDİSLERİNE sırtı, dimdik başı ve atın karnını çe - likten bir kıskaç gibi yakalamış olan kuvvetli bacakları onda gittikçe artan bir hayranlık yaratıyordu. O zamana kadar gördüğü adamlar arasında hiç böylesine rastlamamıştı. Babasının ©- nu vermek istediği şeyhler, şeyhlerin oğulları, hattâ son zaman ortaya Sekine İlyasın hem çevik hem de çıkan Tunus sultanının oğlu hep kara kuru, yahut biçimsiz veya ihtiyar he- riflerdi. Yunus arkadaşı Eyübe sokularak (Arkası var) Kiralık Apartıman Esas No. sı Mevkii ve nev'i Depozito C. 14 Şişlide Kâğıthane caddesi Hasad sokağında - 12/1,12 No. lı Apartımanın 1 No. lı dairesi. 15 Lira C M Ayni » Mt » 15 » C. 4 » » 3 » » 14 » Yukarıda tafsilâtı yazıli apartımanlar bir, yahut üç sene müddetle kiralanmak üzere açık aritırmağa konulmuştur. İhale 24 Temmuz 1936 tarihine tesadüf eden Cuma günü saat onda yapılacaktır. şubemize gelmeleri. Taliplerin (388) Pazarlıkla Satılık Emlâk Esas No. sı Mevkiüi ve Nev'i Depozito p l T BC ni Sf » 3 SA SAA 149 Kasımpaşada Eyyühüm Ahmet efendi mahalle- sinde Cami sokağında 41 No.lı evin 3/4 hissesi. Kasımpaşada Eyyühüm Ahmet efendi mahalle- sinde Cami sokağında 43 No.lı evin 3/4 hissesi. 140 Beşiktaşta Cihannüma mahallesinde Bostan sokağında 1, 2, 3, 4, 11 No.lı 24400 metre murabbaı Bostan. Beylerbeyinde Bostancıbaşı mahallesinde Ab- dullahağa sokağında eski 54, yeni 66 No.l1 1116 metre murabbat arsa. Lâlelide Lâleli caddesinde tramvay — yolu üzerinde eski 102, 104, 108 yeni 114, 116, 118 No.lı 436 metre murabbaı arsa. Edirnekapı Hacı Muhiddin mahallesinde Yusuf ağa sokağında eski 7, 9, 11, 13, 15, yeni 1, 3 No.lı 1016 metre murabba arsa, Kandillide Yeniköy caddesinde eski 3, yeni 5:7 No.lı 1 hektar 3132 metre murabbaı bir kısım enkazı havi konak arsasile dağ mahalli. 400 ğ Mevkileri yukarıda yazılı emlâk bedelleri peşin veya taksitle 180 Lira 150 1952 185 229 1047 621 41 638 ödenmek üzere pazarlıkla satılacaktır. Geri bırakılan — taksitler için | faiz ve komisyon alınmaz. İsteklilerin 29 Temmuz 1936 tarihine tesadüf eden Çarşanba günü saat onda şubemize gelmeleri, (893) Büyük bir fabrikada çalışmak üzere ve Türk ve ecnebi mütahassıslar yanında çalışacak stajyerlere ihtiyaç vardır. Yüksek mühendis mektebi, Teknikum, Sanayi mektebi mezunları arasından talip olanlar kısa tercümei- hallerine bağlı bir fotoğrafları ile şartlarımı İstanbul posta kutusu (84) adresine bildirsinler. Kikou Yamata Geçen hafta, — bir Japon gazetecisile Pa- ris lokantalarından bi. vine gitmiştik; — ona, Avrupanın — en iyi ve her çeşit nin bulunduğu bu şe- hirde rehberlik etmek istiyordum, — içi teke dolu bir tabak göster. dim. Maydanozun ye- #iİliği ile hayvanların Yazan: yepekleri- mercan rTengi biribiri- ne © kadar uymuştu ki bunun, — arkadaşı- min san'atkâr Tuhuma gek baş geliceğinden emindim. — Hele şundan bir tadın, dedim, Tok- yoda bulamazsınız. O, gürürlü bir eda takinarak: — Yanılıyorsunuz! dedi. Şimdi Japon- yada da teke bulunuyor. Ben, bilmediğim için utanmış, hem de bu habere hayret etmiştim. O anlattı: — Haberiniz yok mu? Tokyo civarın- da bir çiftçi, bir zamanlar fakir olan — bir çiftçi, timdi gömgök zengin olmak üzere... Onu öteden beri tanıyanlar hep çekingen bir adam olduğunu söylerlerdi; hiç bir işe başvurmazdı, zaten vursa da beceremezdi. «Geçen yıl komgşuları onün tarlasında pirincin, her tarladakinden — az olduğunu farketmişler. Mahsul her tarafta bol oldu- ğu halde onun tarlasında yer yer — açıklar görülmüş. Civarda hastalık falan olmadığı için herkes, Jironun tarlasına büyü yapıl dığına kanaat getirmiş. «Ama bakmışlar, Jiro pirinç tarlasının gamuru ile uğraşıyor, ırmağı, kanalları a- raştırıp durüyor. Gelişmiş mahsulü demet demet tutup hiddetle koparıyor, hasılı bir tembelden beklenilmedik bir Faaliyet gös- teriyormuş. Akşam geç vakitlere kadar kompşuları onu gözetlemişler. Jiro, ağrında çubuğu, kısır tarlasında — dikilip — duruyor- muş. Bir korkuluk gibi... Tarlasına koyma- ğ ihmal ettiği korkuluğun vazifesini kendi görmek istiyormuş gibi... «Fakat bu yıl öbür köylüler bakmışler, Jiro pirinci herkes gibi dikmiyor. Arkasına pamukludan ziynetsiz. kimonolar — giyip ikide bir payitahtın yolunu tutmağa başlas mış. Halinde de bir neş'e varmıs; her gidi- şinde kolunda sımsıkı kapalı bir sepet gö- türdüğünü de farketmişler. «Söylemeğe hacet yok, arası çok geç- meden Jiro'nun ne işler gördüğü —anlaşıl- miş: Okadar tuhaf, beklenmedik - bir şey ki bütün Tokyo hâlâ gülmeden kınlıyor! Meğer Jiro, Japon köylüsü, pirinç — tarla. sında, bizim hemşerilerin dediği gibt «Fran- sz stakozur, yani teke bulmuş... O zama- aa kadar bizim payitaht ahalisi bunun ne olduğunu bile bilmezlerdi. Arkadaşım — iskemlesine. üdeta atar gibi yaslandı ve ağzının içinden küçük bir şür okudu: Tarlamdaki pirinç sollu, Alnımın kara yazısı dedim. Meğer onu Fransız stakozunun makas- ları kesmiş... Ben sabıssızlanmığa başladım: — Nasıl olur? dedim, oralarda tekenin ne işi var? — Bizim fıkara köylü Jironun komşula- vından biri, val öyle Montparnasse'in iyi lokantalarını Colaşmış bir ressammış. Pek sevdiği Parissen aynlıp Japonyaya dön- mezden evvel aklına esmiş. — memlekotte belki üret.rim diye bir kaç canlı teke ak mış. Onları bahçesinden geçen çaya bi rakıvermiş, fakat bir daha peşine düşme- miş. Ben gülerek: — Demek ki. dedim komşusu Jiro dt ondan sonra, farkına varmadan, — teke ile uğraşmağa başlamış! — Öyle olmuş! Onun tarlasını sulayan çay da ressamiın bahçesinden geçermiş, pi- tünçlerin boynu bükülmeğe başlamış. Jire mahsulü düzeltmeğe çalışmış amma her tuttuğu demet elinde kalıvermiş. Bakmış, hepsinin de dipleri kesik; zarar da yıldan yıla artıyor. Pirinç ve zenginlik tanrısı Ti kinin gazabından korka korka, ayakları eu içinde, tarlasını bekliyen Jiro bir gün, aya« ğınm baş parmağını bir şeyin ısırdığını hie« setmiş. Manzarayı bir göz önüne gelirebi. Hrsiniz! Jiro bune bir sülük ısırması olma« dığını anlamış, hemen eğilmiş ve ayakları: 'nın arasında kara kabuklu bir hayvan göre müş. Bunu önce, denize yakın yollarda a- ra sıra görülen yengeçler nevinden bir şey sanmış... Eğilip yakalamış. Bir de ne bak- : Kara bir ıstakoz, © zamana kudar hiç görmediği bir hayvan, o zamana kadar hiç bir Japon köylüsünün pirinç tarlasında rast. lamadığı bir şey. «Hayvancağızı zararlıdan ziyade tuhaf bulup komşusu ressama götürmüş: — «Siz gçok memleket gezmiştiniz, bunun ne oldu. dunu belki bilirsinizl» demiş, Ressam gül- meden kalılmış ve bu Fransiz istakozunü meredeen bulduğunu sormuş. Sonra bir vas kitler kendisinin bu hayvanlardan getirip çaya salıverdiğini, fakat bir daha — onlarla meşgül olmadığını anlatmış. «Senin tarlada üremişler, demiş. Bari gok var m? Yenmesi pek güzel olur, de« miş. aKöylü sorulanlara hürmetle cevap vermiş; sonra bacaklarının ağrımasına bak-« madan koşarak tarlasına, o hiç bekleme- diği kârı aramağa gitmiş. , Ben, arkadaşımın Paris lokantularında görüp pek beğenmediği tekeleri uzaktan süzerek : — Demek ki, dedim, köylü Jiro şimdi tarlasında pirinç yerine teke yetiştiriyor! Japon gazeteci gülerek: — Hlerif para yapıyor! dedi. Tokyonun en büyük lokantalarına satıyor. Hepsinin listelerinde, Fransızca ölarak, teke de var... Ginza caddesinden bir geçin, camekânları da, üpki büradakiler gibi kırmızı — kırmızı tekeler görürsünüz. Azametli bir kalleri var... Jiro da, teke yetiştirmenin pitinçten gçok kârlı bir iş olduğunu söylüyor. Sonra arkadaşım, merhametsizce ilâve ettiz — Çok sürmez, dedi, bir kaç yıl sonra; âlâ Japon konservesi diye Fransaya da ih- raç ederiz! Türk Hava kurumu BÜYÜK PİYANGOSU Şimdiye kadar binlerce kişiyi zengin etmiştir. 4. ncül Keşide 11 Ağustos 938 dadır. Bilyük ikramiye: 3 5 b 0 O O Liradır. Ayrıca: 15.000, 12.000, 10.000 liralık ikramiyelerle (20.000) lirahk bir mükâfat vardır... İstenbul Belediyosi İlânları Muayeneye gelmemiş otomobiller hakkında muayene edilmiş levahsı « nı taşımıyan gerek hususi gerekse taksi otomobillerinin seyrüseferi yasak edilmiştir. Bunların muayeneleri perşembe günü öğleden sonra ve cumar« tesi günü öğleden evvel Ayasofya meydanında ve alelüsul 6 ncı subeden lıı-uııııvlıyı.ııııılıuırıt&k yapılabileceği ilân olunur. «B.» (410 »