B Süyfa Yazan : Orhan Selim KAN KONUŞMAZ! Son Postanın Edebi Tefrikası: 45 — Al şu adrese yarın sabah sekiz- ı’ Nuri ustanın yeni dostları var. Fa- kat hepsinin başında Sait geliyor. de gel.. ben ordayım.. haydı. Usta farkındadır ki, Sait, ne yorgancı| — Nuri usta itiraz etmek istedi. Onun Selime, ne Ali ustaya, ne gâvur Cema-|bu isteğini sezen fabrika müdürü sert le, ne Şeyh Abdurrahmana benzer. — |bir sesle: Saidin bilgisi Gâvur Cemalinkinden| —— Haydi, marş, dedi. Evrakını gel az. Hattâ, Nuri usta, onun kendisi ka-|kalemden akşama al.. dar bile okumamış olduğunu görüyor.| — Usta selâm verdi ve çıktı odadan.. Kendisinin bildiği bir çok şeyler var ki| Sait meseleyi öğrendiği vakit sade- Sait bunları bilmiyor. Meselâ Saidin İce: — Yunan ilhları hakkında hiç bir fikri| — Ha burası, ha orası, ne olacak.. yok. Jan jak Rusonun admı bile duy-|dedi.. cumaları filân buluşuruz.. mamış. Halbuki ustanın içi kan ağlıyordu. «Vahdet» , anefsi kör etmek» gibi|Saide, atelyeye, arkadaşlara alışmıştı. şeyleri ise sadece gülerek - dinliyor.|Saidin işi bu kadar ehemmiyetsiz gö- Bunlardan da bir şey anlamadığı belli. (rüşü ustayı üzdü. O daha duygulu bir — BSait az konuşuyor. alâka bekliyordu.. Fakat bu kısa boylu, geniş omuzlu e adamda öyle bir hal var ki, Nuri usta| Nuri bey Evkfata mükim daire mü- bunu kendi kendine şu sözlerle anlatı-|dürlerinden biri olmuştu. Kâtibiadil yor: huzudunda resmen Ali beyle ortaktılar Sait her şeyden önce kendine ve ken-|fakat nezaret nazarında resmen birbir- di gibilere lâzım olan şeyleri çok - iyi|lerile hiç bir alâkaları yoktu. bilir. Sait amele oluşundan müteessir| — (......) Tramvay hattının inşası değildir. Bilâkis amele olmıyanlara |muhtelif kanun? yollarla Ali beye iha- karşı tepeden bakar, anları bir ağacın 'le edilmiş gibiydi. Üstündeki mantarlar gibi görür. Akli bey, gerek hattın inşası, gerek- Saidin — tereddütleri ve — şüp -|se başka işler için Üsküdarda bir atel- heleri — yoktur. Kafasının — içi ay-İye açmıştı. On beş kadar işçi vardı a- dinliktir. Saidin — kafasında — bir yol|telyede ve hat boyunda yüzlerce ame-' BON POSTA İttihatçılar Devrinde MUHALEFET ” Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı, Nasıl öldü? Son Posta'nın siyasi tefrikan * 1 a DA İ Yazanı Ziya Şekir .. Paristeki Jon Türkler arasında liderlik hırsı ile başlıyan mücadele ve münakaşalar birdenbire büyümüş, Abdülhamide kadar aksetmişti Abdülhamid başını kapıya çevirdi. z Başkâtip Tahsin paşayı görür görmez: — Geldiniz mi.. ne haber?.. Dedi... Merdivenleri sür'atle çık - mış olan Tahsin paşa, sık sık nefes a- larak cevap verdi: — Efendimiz!.. İradei şâhânenizi, Said paşa kulunuza tebliğ ettim. Böy- le böyle; bazı ecnebi matbuatı zâti şâ- hâne aleyhinde bir takım neşriyatta bulunuyormuş.. ayni zamanda, bunla-| rın efkârı umumiyeye aksetmesinden, halk arasında da bir hoşnutsuzluk hu- sule geliyormuş.. zâti şühâne, beni gönderdiler. Selâm buyurdular. Bu hu- susta ne yapalım diye, mütalâanc” * tifsar buyuruyorlar; dedim,.. Satı pa- şa, bendenizi kemali dikkatle dinledi. Sonra, elini pencereden tarafa uzattı. Parmaklarını açtı. Yüzünü ekşitti. — Bu halk m?.. Bu halk mı?... Mizan gazetesi sahibi Murat Bey Diye cevap verdi. memleket, baştanbaşa kana boyana - Tahsin paşa bu sözleri söylerken Sa- | caktır.) id paşayı taklit etmiş.. yüzünü nefret| — Denilmisti. - —- (Fi vardı. (Jön Türk) zümresini teşkil eden bu zevatın kalbur üzerine gelen bir kısmı diğerlerine tefevvuk etmek is- tiyorlar.. şahıslarının kıymet ve şora - fetini, veyahut (vadü firar) daki kı - dem ve ehemmiyetini ileri sürcrek, kendilerinin (baş) olarak tanınmala - rını arzu ediyorlardı. vukua gelen bu mücadeleler; bir müd- det sonra kitlelere intikal etmişti. Çünkü; bazı mühim şahsiyetler etra - fında, bir takım gruplar teşekküil ey - lemişti. Biz, bu şahsiyetlerin nasıl te- bellür, ve o grupların da nasıl teşekkül ettiklerini (İttihat ve Terakki - nasıl doğdu, nasıl yaşadı, nasıl öldü?..) is « mindeki yazımızın başında uzun u - zadıya naklettiğimiz için burada on - ları bir daha tekrar etmiyeceğiz. Sade- ce, birbirlerine olan muhalefetlerin şe- kil ve sebeplerini izah edeceğiz. Ahmet Riza bey, firarilerin (veya- hut, Jön Türklerin) en kıdemlilerin - İlk zamanlarda, şahıslar ınıııdı' vardır ki o belki bu yolun yarısında -|le çalışıyordu. ve istikrah ile ekşitmişti, Abdülhamid, manalı bir tebessüm- Abdülhamid, bu jurnalı okurken, |dendi. Merkezi Pariste olmak üzere, karşısında (Feraşeti şerife vekili, Sey- İ fakat sontaki kadet gidecoği'mü -| —Nuri veta”yeni aislyesiai çek küçükük Hililmsedi. Sakl pağcirın Hu gekilde) P İesbim Esnd sfemü) bulunmakta hakkak. Sait de dünyadaki adaletsizlik-|buldu. Bu ne eski günlerinin dükkâ -|Mütalâa beyan etmesinden, onun ne | idi... Abdülhamid, hiç tereddüt etme- ten şikâyet eder. Fakat ondaki adalet| mıydı, ne fabrika. demek istediğini derhal istidlâl etmiş-| den bu jurnalı ona göstermiş: sözü Abdurrahmanın adaletine benze-| — Nuri usta hafta sonu tayınından baş- ti. Bu tecrübedide hükümet adamı, şu| — — Buna, ne dersiniz efendi?.. mez. Adalete ulaşılacağına emindir.İka Ali beyin verdiği haftalığı alırken ğ:fıll bunu mefsin kör edilmesinden 'kıpkırmızı oldu. Bu, onun doğrudan lemez... doğruya bir patrondan aldığı ilk haf- Saidi, Nuri usta sayıyordu. Fakat | talıktı. n Zi bu saygı vaktile gâvur Cemale ve Ab- durrahmana karşı duyduğu — saygıya €« tünlüklerini hissettirirlerdi. Saitte bu ÖMER yok. Halbuki eğer Sait olmasaydı Nu- Ti usta ve çoluk çocuğu büsbütün aç| Ömer dört yaşına girdi. Cılızdı ama kalacaklardı. Nuri ustaya gâvur Cemal | şokakta bir kurt yavrusu gibi dövüş - ve şeyh Abdurrahman yalnız lâf ve 18-| mesini biliyordu ve yakası açılmamış kırdı vermişlerdi, Sait onun ekmeğine|küfürleri birbiri peşine dizmekte deh- iki kelimelik kısa cevabile: Damişti... Esad efendi, jurnalı dik- — Halkın efkâr ve hissiyatı mı?.. katle okuduktan sonra, Abdülhamide Adam, sen de.. bu, ehemmiyet atfet -| iade etmiş.. ve, şu cevabi vermişti: meye lâyık bir mesele teşkil etmez, —Velinimet... Artık bu adamlar - Demek istemişti. dan, korkmayınız... Mademki, arala - Bu hâdise, böylece kapamıp gitmiş-|rına ihtilâf ve tefrika girmiştir; artık ti... Fakat, Abdülhamidin fikri üzerin-| bunların bütün zarar ve hasarları, yal- de, pek kolay çözülmiyecek olan bir|nız kendilerine inhisar edecektir... Bir tkde teşkil etmişti. gün, (Fahriâlem efendimiz), (Mesci- Bu ukde, bir noktada toplanıyor - |di Saadet) e gelmeiler. (Ashabı ki - du... Said paşa, halkı istihfaf ediyor; |ram) 1, üçer beşer kişiden mürekkep (efkârıumumiye) ye ehemmiyet ver- halkalara ayrılarak birbirlerile müsa - miyordu. Fakat Abdülhamid, bilâkiş babet halinde görmüşler. Ve derhal bir katık ta verebiliyordu. Tayınların sa- O tiş işini tanzim etmişti. Onun atelye- | sindeki işcilere verilen ve «ayniyat» denilen bulgur, pirinç, fasulye ve ba- zan gaz ve şekeri;bunlar «ayniyat» ol- l malarına rağmen aynen yenseler, kul- lamlsalar kıt kanaat ön beş gün gitmes- di; Suit büyük bakallara satıyor, gelen parayı işçiler arasında dağıttıktan son- ra bir kısmını «sandığa» yatırıyordu. Sandıkta biriken para hastalık, dnğum,i ölüm günlerinde herkesin işine yarı - yordu. Son zamanlarda bir aralık yev- miye de verilmişti. Saidin teşvikile yevmiyelerden de müşterek para bi- riktirilmişti.. Günler böyle geçip giderken bir sa-| bah fabrikalar müdürü Nuri ustayı çı-i ğirttırdı. İ L Usta müdürün odasına girdiği vnkît' Ali ustayı orda, ayak ayak üstüne at - şetli üstad olmuştu. Babasını her akşam yokuşun altın- da karşılıyor ve her sabah babasını yo- kuşun altına kadar götürüyordu. Yine bir sabah baba oğul, evden çı- karlarken Nuri usta, oğluna: — Seni Üsküdara götüreyim mi Ö- mer? dedi. (Arkam var) güneresesesarer enanaaSı Bir Doktorun Günlük Notlarından Mide ezginlikleri Hastam anlatıyor. — Midemde daimi bir açlık ve ezgin- lik var. Ne kadar yesem daymuyo - rTum. Cumartesi () | — Umumi bir kesiklik. 2 — Ayaklarımda da dermanszlik. 3 — Başağrılarından, geceleri daha muş, koltuğa gömülmüş buldu, Müdür: balktan ve efkârıumumiyeden korku- yor; gayrimemnunların adedi çoğal - | dıkça, kendisinin de evham ve endişe- | #i artiyordu. Bu sırada; - hükümetin gösterdiği en şiddetli zulüm ve istihdada rağmen - (Çar Nikola) bile efkârumüumiyeye mukavemet edememiş; (Düma mecli- si) nin açılmasına muvafakat etmiş - ti. Ayni zamanda, henüz (Derebey - lik) ve (Aşiret) halinde yaşıyan Çİ - ran) da da meşrutiyet namına bir ta- kım kanlı hareketler baş göstermişti. Bu hâdiseler, Abdülkamidi daba e- saslı düşüncelere sevketmişti. Ve bu düşünceler neticesinde de, hükümetin artık (istibdat) ve (idarci maslahat) siyaseti ile idare edilemiyeceğine ka - maat getirmişti. Bunun üzerine Abdülhamid derhal barekete geçmiş; Avrupa hükümetle- rinin (Kanunu esasi) lerini celbetmiş; bunları tercüme ettirmişti. Maksadı; hüzün duyarak: — Ey, benim ashabım... Niçin böy- | le, fırka fırka ayrıldınız. (Fırka), (tef- rika) dir. Tefrika ise, nifaku şi - kaktır. Sizi, böyle birbirinizden —ayrı gördüğüm için mahzun oldum. Diye, tecssürlerini izhar buyurmuş- lar... Jurmal sahibinin dediği doğru - dur. Feraşeti şerife vekili Esseyyit İbra - him Esad efendinin bu köhne mantık we beyanatı, ne derece doğru idi?.. Biz, bunu tahlil ve tetkika düzum görmüyo- ruz. Ancak şunu arzedelim ki; o gün- den itibaren Abdülhamid, tercüme et- tirdiği (kanunu esasi) leri derlemiş, toplamış.. odasında mühim — evrakını hfzettiği ceviz dolaba kilitlemşiti, * Bu jön Türkün jurnalının, bir keli-| (Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiye- ti) namile bir cemiyet teşkil eylemiş - ti. Mubitine aldığı bazı değerli şahsi « yetler dolayisile, Jön Türkler arasın « daki mevkii, kısa bir zamanda yükseli- vermişti... Fakat, mevkii yükselir yük- selmez, karşısında bir takım rakipler türemişti. Ha akğlkin BWÜGEŞDENB| Mahmud paşa) ile, (Mizan gazetesi sahip ve muharriri; Dağistanlı Murad bey) di. | Bu üç zat arasında, (Lider) lik hır- birdenbire ehemmiyet keşbetmiş; bir çok mübim hâdisata sebebiyet vermiş- t. Üç taraf da, birbirlerini tahkir ve tezlil etmekten çekinmemişti. Yekdi - ğerinin nüfuz ve kudretini kırabilmek için yekdiğeri aleyhinde en kötü söz - leri söylemişler; en kirli çamaşırlarını ortaya dökmüşlerdi . Sarayların nâzü nimeti içinde yaşa- maya alışmış -olan Damad Mahmud paşa; - bazıları gibi - kendini meharet- le idare ederek gerek muhitine ve ge- vek Abdülhamide kendisini dirhem dir- hem satmak dirayet ve siyasetini gös- teremediği için, uzun bir sefalet va hastalıktan sonra, bu fâni cihandan gö- iÇüp gidivermişti. Fakat Damad Mah - mud paşa, mütehassir olduğu — dün - ya saadetine ebediyyen gözlerini ka - parken oğlu (Prens Sabahaddin bey) Jön Türkler arasında mühim bir mevki ihraz eylemişti. Ahmet Riza bey; - Damad Mahmud - paşanın vefatile - kendisini büyük bir mesi bile yalan değildi... Abdülhamid! rakipten kurtulmuş addederken; prens bükümetinin istibdat ve '_“Y)'î'“"d“",s.ıııuddin bey ona daha korkunç bir şikâyet ederek Avrupaya firar etmiş 0-'yakip kesilmişti. Çünkü; prens Saba- — Ali bey, seninle konuşmak isti- — Nuri usta eski Ali ustaya, yeni Ali beye bakıyordu. Şişmanlamıştı. Sarı bıyıklarını Alman zabitleri gibi kırp - tırmış. Üstünde ağır, lâciverd bir el - bise var. Nuri ustayı güler yüzle kar- şıladı ve oturduğu yerden: —Nuri usta, dedi. Lâzim gelen ma- kamat ile görüştüm. Emrini bile çıkart- tım. Seni yanıma alıyorum.. Nuri usta cevap vermedi. Hiç bir şey anlamamıştı. Ali ustanın yüzüne tu- haf tuhaf baktı. Ötekisi izahat vermek Tüzüumunu hissetmişti: B — Askerlikte sorgu sual olmaz a - ma, ben yine sana anlatayım.. Evkaf nezareti (...... ) ya tramvay hattı dö- şüyor. Bu işi bize havale etti. Bazı ta- mirat ve tarna işleri için namuslu ve iş- ten anlar bir adama ihtiyacım var. Sen — aklıma geldin. Tayınını filân yine ala- “caksın. Fazladan biraz da yevmiye de /— vereceğim sana.. anlaşıldı mı? — Bir kâğıt uzattı: fazla. 4 — Armmra da bulantı ve kusmadan muztaribim. 5 — Belim ve midemde ağrı eksik ol- muyor. Muayene ediyorum. 1 — Mide tenbeldir. 2 — Fazla hamız ifrazatı vardır. 3 — Kan muayenesinde (4-4--) wasserman müsbet görülüyor. Şimdiye kadar (sekiz senedenberi) firengi teda- visini görmüyen bu hastama evvelâ (lo. do fraişm) den yameklerden evvel o- nar damla almasını söylüyorum. Bir iki hafta sonra da böbreklerini ça- hıştırmak üzere bel ağrılarına da çok iyi gelen (urafrsişm) e devam ediyor. Midedeki bu tetbellik bir buçuk ayda zail oluyor. Ezginlik kalmıyor. Husu- #i todavisini de yapıyorum. Hasta mi- de sancılardan da büsbütün kurtu « lüyor. (*) Bu notları kesip saklayınız, ya- hut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanmızda bu notlar bir doktor gibi imdadımza yefişebilir. lan (hürriyetperver) lerin ayni gaye | haddin bey kendisine muayyen - bir babasına bunları bazı hukuk. ve siyaset ricoline ve ayni maksat etrafında Mlme!lek tayin etmiş; gerek gözden geçirtmek.. bunlardan fikir alı- marak memleketin haline münasip bir kanunu esasi tanzim ettirmek.. o ka- nunu esasiyi de mer'iyet mevkiine müstebit bir idareye karşı hep hiıdcn',“,;,m olarıları toplayarak; o da Ah- bücum etmeleri lâzım gelirken, bun -| et Riza bey gibi; siyasi bir parti teş- ğ lar bilâkis muhtelif partilere ayrılmış- ! yij eylemisti. (Arkası var) ivaz'eylemekti . har; bizbirlerine karşı şiddetle mubele Fakat bu sırada; Pariste bulunan -| fete başlamışılardı. TAKVIM ve Abdülhamid'den aldığı dolgunca| — (Avrupaya firar) modası revaç bu- maaş mükabilinde kendisine sik sık (lup ta, vatan haricinde (Jön Türkler) jurnallar yollıyan - bir (Jön Türk) den, İnamı altında bir zümre türer türemez; mühim bir jurnal gelmişti... Bu jur -|Paris, Jenev, Mısır gibi (firari merke- malda; Paristeki (hürriyetperver) le -|zi) olan yerler, birer mücadele ve mü- vin ahval ve vaziyetleri uzun uzadıya İnakaşa sahnesi halini almıştı. tasvir edildikten sonra: İstanbul ve başka yerlerden yalnız (Şevketmeap!.. Bu adamılar kahveler.|bir tek maksatla - yani zulüm ve sey- de, gazinolarda bile birbirlerinin boğaz- | yintı, tahammül edilemez dereceye larına sarılıyorlar, Sandalyelerle birbir- | gelen Abdülhamid devrinin istihdadı- lerinin üzerlerine hücum ediyorlar. Ya- / mı yıkmak.. ve millete meçrutiyet ida- bancı bir memilekette bile, skandal çı-|resini kazandırmak maksadile - firar e- karıyorlar, denler; gittikleri yerlerde derhal o bü- Eğer kanunu esasi ilân edilir de, yük ve necib maksadı unutuyorlar; bunlar İstanbula avdet ederlerse; hiç derhal birbirlerinin şahsiyatı ile uğ - şüphesiz ki bu kavgalar, bu nizalar raşmaya başlıyorlardı. ve bu muhalefetler artacak.. belki de| Bu uğraşmaların, muhtelif sebeple- KA 8. A Rebiüilâhır| Anavatamı kasıp kavuran zalim ve|hürmetkâr olan ve gerek şahsına pe - .