Bir facia . Alman - Avusurya Anlaşması Bir facia anki ehemmiyetsiz bir — vak'a imiş gibi, gazetenin bir köşesine sıkış - tınlmış bir haber: Bir köylü kadının kocası ölüyor. — Beş çocuğu var, fakat bunları yaşatacak vası - tadan mahrum. Elinde ne parası, ne ka - zancı var, ne de çalışıp kazanmağa muk- tedir. Çünkü çocukların biri memede, bui’ de iki yaşında. Bunları emanet edebilecek | kimsesi Glân da yok. öç çocuğunu bedava bir mektebe yerleştir- mek üzere kalkıp İstanbula geliyor ve öte- ye beriye baş vuruyor, her taraftan eli baş dönüyor. Nihayet valiyi görüp de biz- zat anlatmak istiyor, fakat kapıcılar onu vali ile görüştürmüyorlar. Bu kadın iki gün kadar beş çocuğile aç sokaklarda dolaşıyor. Ümidini kesince me- medeki yavrusile iki yaşındaki çocuğunu Düşünüyor, taşınıyor, Biç olmazsa d g—yi yanma alıp köyüne dönüyor, diğer üç ço- cağu sokaklara bırakıyor, bu Üç çocuk se- | falete, felâkete, belki de ahlâkırzlığa ter - kedilmiş bulunuyor. İ Ter çün Hürteşlrnda kibdi ba t tan, şeker satan, dilenen fakir solak ço - gukları böyle türeyor. Bir vakitler Sovyet Rusyada büyük bir | kıtlık olmuş, şehir sokakları aç ve kimse siz yüz binlerce yavru ile dolmuştu. Biz hamdolsun böyle büyük bir felâket | geçirmedik. Fakat sokaklarımız bu kimsr- siz, bu yardımsız, mukadderata ve sefa - lete terked.Amiş çocuklarla dolu. Bunlarla ne Çocukları Koruma cemi - yeti, ne belediye, ne de hükümet meşgul eoluyor. Bu sokak çocukları bu cemiyetin bir ya- ramdır, ve bu yaranın tedavi edilmesi li- zımdır. Çocuklar Koruma cemiyeti, be lediye ve hükümetle elele vererek sokak çocuklarını toplamalı, bunları memleketin değerli vatandaşları olarak — yetiştirecek müesseselere yerleştirmelidir. * Alman « Avusturya bloku © pgilterenin tereddüdü, İtalyanın zaleri ı.a..,.ı Avrupada siyasi blokların te- essüsünü kolaylaştırdı. Bir türlü birleştiri- lemiyen menfaatler arasında anlaşma yol - lanı bulundu. Birbirine yakın menfaat ta - kip eden devletler birbirlerini daha kolay- hıkla bulabildi. Almanya ile Avusturya arasındaki an - laşma ancak bu şekilde izah edilebilir, Al- Mmanya Avusturyayı' ilhak etmek istiyordu. Fakat bir taraftan İtalya, diğer — tarahtan Fransa ve Küçük İtilâf buna muhalifti. Al- manya uzun müddet vaziyetin tebellürünü bekledi. Nihayet İtalya Habeş işinden mu- zalfer çıkmca Avusturya ile bir anlaşma yapmaktan başka çare bulamadı. Fakat bu anlaşma Romanın ve Maca- Tistanın muvafakatile yapıldı. Yani Roma itilâh dahilinde hareket edildi. Bu suretle Almanya, Avusturya, Roma ve Budapeşte Srasında da zimni — bir anlaşma ptti. Yani orta Avrupada siyasi bir blok lesisi için lüzım olan ilk adım atıldı. İngilterenin en büyük korkusu Alman - yadır. Almanyanın havadasi — İngiltereye tsarruz etmesi ihtimali, İngiltereyi bütün diğer cephelerde müsamahalı bulunmağa sevketmiştir. Hattâ — İtalyaya karşı zaaf göslerişi de Almanya ile meşgul almağa mecbur oluşunun bir neticesidir. tecasüa Bu defa Almanya İtalya cephesini ilti- zam edince, İngiltere de vaziyeti mecbur ol ya ittilakına gi tayine ve belki de Fransa ve Rıu-i seği düçünecektir. | Bu sebeple Alman « Avusturya anlaş - ması Avrupada bir çok mühim siyasi fan- | liyetlerin bir mukaddemesi olacaktır. Çocuğunu kaybeden ananın, işini kaybeden adamın Ümidi olmasa yaşamalarına imkân olur muydu? Bütün ümitler kesil- diği zaman hayat manâsız olur, karanlıklaşır, Ümitsiz adam kadar bodbaht insan olamaz.Maddi bastalık, ümitsizlik deni- len manevi hastalık yanında çok basit kalır, En ağır maddi SON POSTA ümidi en vahim hastaya can vermeğe kâfidir. Hayatta nevmit kalanlar iradeleri zayıf olanlardır. Bunlar çabuk me'yus, çabuk bedbin olur. Ruhlarını çabucak — korku kaplar. O vakit ümütsizlik başlar, Ümitsizliğin başlaması şeyin bitmesi demektir. Me'yus ve nevmit olmayınız. Hayatta geçmiyecek ve unu- tulmiyacak hiç bir felâket yoktur. her hastalıkların bile en büyük ilâcı ümittir. İyileşmek ve dirilmek SÖZ ARASINDA |) Mezat memurunun Vazifeşinaslığı y Laondrada - bir levin mobilyalları müzayede ile sa - hlıyormuş. Resm müzayedelerde , yalnız malın haki- ki mahiyeti bildi - fakat medhedilmez miş memur orta - ya bir tablo çıkar. mış. Tablo 1897 de yapılmmı: Ufak bir çocuğu bah- riye elbisesiyle gösteriyormuş. Müza- yede memuru: — Alan yok mu diye son defa hay- kırdığı zaman dahi kimse cevap ver - memiş, Meğer bahriyeli küçük çocuk o za - mandan beri büyümüş ve bugün se - kizinci Edvard namile tahta çıkmış. Bu anlaşıldığı zaman 20 bin İngiliz lirasını bir tahtada çıkarıp — sayanlar ama, iş işten geçtiği için tablo da satıl- mamış. rilir, mal olmuş Çinde yenli bir alfabe Elyevm Çinde tamam 340 milyon insan cehil içinde yüzmektedir. Mem- lekefinde bu acıklı halin önüne geç - imek istiyen Amerika ünivesitelerinde il görmüş doktor Yen isminde bir Çinli yeni bir teşebbüse girişmiştir. İlk yaptığı şey, 40,000 den fazla harfi mühtevi olan alfabeyi tadil ederek bir kaç y içinde takbeye okuma, yazma imkânını verecek bir alfabe vücude ge- tirmek olmuştur. Düşenin dostu olmaz Cenevreden Parise gelen treni kar- şılamak üzere bir hafta evvel Paris ga- rında resmi bir sürü memur görülmüş- tü. Tren duralamak için önlerinden ge- çerken, memurlardan biri diğerine: — Yahu, dedi, Negüs te bu trendel. Ve sonra hariciyenin bütün teşrifat memurları başka bir vagonun önünde durdular, Lehistanın Paris sefiri Mös- yö Slukasiewitz i karşıladılar. Ve Negüs te trenden aşağı tek başı- na indi. v V HERGÜN BİR FIKRA Onu da onlar söylesin! İhtiyar Salamon ölüm döşeğinde bit- kin, yatıyordu. Bötün ailesi efradı, başı ucunda top- Tanmışlardı. Haham, gelip te dua ede- babasının yanına sokuldu; teessürden titriyen bir sesle: — Baba! Bize bir vasiyetin var mı? diye sordu. Bunun üzerine, ihtiyar Salamon, ken- disine borçlu <Zanların biret birer isim- lerini saydı, adreslerini verdi ve her birinden ne kadar alacağı — olduğunu İzak bu sefer, gene: — Baba! dedi. Şimdi de, kimlere 1 diye bağırdı. Onu da © keratalar ölürken söylesin! $- & İstanbulda artık görülecek şey kalmıyormuş Elimize yeçen Fransızca bir gaze - te de şehrimize ait şu havadisi okuduk: «İstanbulun gümrüklerinde ekseri - si Şarktan gelen hamallar iş görürler ve nakliyatı temin ederlerdi. Bunlar sırtlarındaki garip bir arkalıkla 150 ki- lo yükü bir saatten tazla taşırlardı. Kaza ve sakatlıklara da pek rastgelin- miyordu. Fakat şimdi, Dahiliye Vekâle- tinin bir emriyle bü ütül kaldırılacak, hamallar da yükleri el arabalariyle nakledeceklerdir..» Fransızca gazete bu havadisin altın- da şu mütaleayı yürütmektedir: «— Kendi hesabımıza Oriental İs - tanbulun artık yavaş yavaş - çehresini değiştirdiğini gördükçe müteessir olu- yoruz. Demek ki oraya giden Avrupa- h seyyahlar görecek bir şey bulamıya- caklar..» Biz de şu mütaleayı ilâve ediyoruz: «Eğer Avrupalı seyyahlar Oriental İstanbulun hamallarını görmeğe geli - yorlarsa, hiç zahmet etmesinler ve bu satırları yazan muhatrir de yeni Türi- kiyede hamallardan başka görülecek|kral sekizinci Edvard, Prens dö Gal ol- | pozitörlerinin en büyü şeyler olduğunu bilmiyorsa, yazık o - nun Avrupalılığınat» Gazete sütunlarındaki Garip muhavereler |nnv|ı7 gaze - teleri — sütunları « nın birkaç tanesi- ni, karilerinin hu- susi muhavere ve muhabereleri — - ne tahsais ederler . Londranin en ciddi gazetelerin - den birisinde ge - çenlerde şöyle bir mektup çıkmış: «Haâlâ kürei arzı- mızın üstündemi- sin, yoksa merihe doğru yol aldın mı? Ben pek parasız kaldım, Gitmeden ev- vel beni görür müsün... Her halde ih- mal etme... Baba.» Bu satırları okuyanlar meraka düş- müşler, acaba merihe kim gidiyor, de- mişler, fakat hiç bir netice alamamışlar. .*.. Habeşlerin tuzağa düşürdükler tayyareciler v Habeşlilerin birkaç İtalyan tayyare- |cisini tuzağa düşürerek öldürdüklerini haber vermiştik. Bunların içinde bu « lunan Lokatelli İtalyanların göz bebe- ği idi. 1919 da Amerikada Cor- dilere des Andee dağ - silsilele - rinin üzerinden ilk — geçen tay- yareci olmuştu. Böylelikle şöhret te - min edince, 1924 de de Groenland va- sıtasiyle, İtalyadan Amerikaya gitme- ğe niyetlendi, fakat İtalyan mamulâ - tından olan tayyarenin makinesi bozul- du, ve Lokatelli de Atlaş Okyanusuna inmeğe mecbur oldu. Denizin üzerinde dört gün dört ge- ce, aç biilâç dalgalarla çarpıştıktan son- ra, bir gemi tarafından tesadüfen kur- tarıldı. O tarihtenberi Lokatelli talii - ne güvenir, bana bir şey olmaz, der - di. Dediği çıkmadı. .. İngiltora kralının tayyare meraâkı İngiltere kralı sekizinci Edvard sa - rayının civarında bir tayyare meydanı yaptırmağa başlamıştır. Muhitinin muhalefetine dağmen, duğu zamanlardaki gibi, uçmağa de- vam edeceğini söylemektedir. — —— —— İSTER İNAN İSTER İNANMA! İstanbulda çıkan bir gazete Anadolu refiklerine hitaben yaz- mehaz gösterilmeden iktıbas dığı bir yazıda mündericatının edilmemesini istemektedir. İSTER İNAN Maruftur; Halbuki bu gazete arkadaşlarının hususi haberlerine dahi el azatmaktan çekinmemekle ve sayfalarını bunlarla doldurmakla Bu itibârla böyle bir talepte bulurmağa yüzü olduğuna Üoi d n rleee lli gel e ririn gel şğiaeeei İSTER İNANMA! Gidemezler ! | Ermel — Talu ” P azar günü, işimi gücümü kıp, Milli Futbol — takımımi! Yugoslav takımiyle yapacak oldi maça ben de gittim. Bu nevi müsabakalar, insanın kit vakit ihtiyacını hisseyledizi tet bir heyecan duymak, kanını ve sinifi lerini kamçılamak için birebirdir. Stadyom, daha saat dörtten, üç buçuktan itibaren hıncahınç doli İtu. İstanbul halkı da benim gibi, ve müttefik millet oyuncularının b İzimkilerle nasıl çarpıştıklarını metf la seyre gelmişti. Milli marşlar çalındı.. nutuklar lendi.. havaya para atıldı.. oyun B ladı; İlk hamlede, bizimkiler şevk azimle işe giriştiler. Dört dakikad ilk golümüzü attık . Derken, her zaman ve her işde duğu gibi bizimkilere mânasız bir $8 rur geldi, Tâbiri âmiyanesiylı ) oynamağa başladılar. —Herkes başına buyruk olmuş, kendi bil. bi oynuyordu, Pas verecek yerde miyor, gevşek şütler çekiyor, topun # kasından koşmağa tenezzül kalenin önünü Allahın hıfzı samedl nisine terkedip uzaktan seyirci kali yordu İ Habbuki Millt Takımımızda iyi el& manlar yok değildi: Allah için, Fil canla başla oynadı; İbrahim € n leni yaptı; Niyazi her zamanki çevil ğini ve uyanıklığını gösterd; kaleci G had bile, kucağına düşen topları güzl yakaladı. | Lâkin, dediğim gibi, takım tesand gdünü, insicamını kaybetmişti. Yigotf lavların âlimane ve muntazam oynlğ etm yışlarına mukabele edemiyordu. — B! da Hakkı ve Saidin çok zayıf olmala ğ rından, biraz şaşkın ve şevksiz oyna| malarından ileri geliyordu. İki £ n | unsur bütün takımı bozmuştu. Maç 3 - 3 berabere nasıl bitti? lâ hayretteyim. Her halde, orada dığım, aramağa gittiğim heyecanı bij Sonradan, bir tek şey beni mütestii N etti: Federasyonun Milli Futbol T kımımızın Berlin Olimpiyadlarına demiyeceği hakkındaki kararı!. Evet. Dünkü maçın manzarasındif sonra bende de ayni kanaat hasıl muştur: Bizim çocuklar, olimp! ra gidemezler! Federasyonun kararı tamamiyle Y rindedir. Biliyor Musunuz ? | — Anasını, kanrısını, hocasını ve kardeşini öldüren imparator kimdir? 2 — Meşhur Fraunsız şairi Alfred ? set'nin en güzel eseri hangisidir? 3 — Bir yaz gecesinin rüyan Rümeo Jaliette, Kral Lir, Venedikli tacir piyet lerini yazan kimdir? 4 — Şopenaver kimdir? (Cevapları Yarın) ... i Dünkü Suallerin Cevapları: | — Haydn Avusturyalı müzik B mihrace Haydâfili Jarı 12,472,000 İ |metredir. 3 — Eski Yunanlıların dans ve #Ü ğ siki müzebbiyesi olun perinin iami TAN Elinde lir denilen musiki l 2 — Meşhur Hi bat Nizamının topr kordur. Jtutmuş bir hulde gösterilmiştir. 4 Çekaslovakyanın 13,611,000 dir. 5 — Türkler tarafından tapırılıl” Vevvel İstanbolda iki Türk —mabal İbiri Galata, biri de Sürkecide Ah —— —) giden mımakada idi,