Sayfa MONTRÖ'DEN MEKTUPLAR ”SON POSTA —— İlim ve Fen Âleminde — € . e b ğ e e . İ Ne tarafa baksak ihtiyar| 3 Defa Nobel mükâfatını kazanan İngiliz kadını görüyoruz,, Montrö, yalnız sevişe:ı ç’ı'.ftle:in barınmasına lâyık bir yer olduğu halde, aşkı hissedebilecek olanların adedi pek az... S&lontröden güzel bir görünüş Montrö, Pazar akşamı — Palas uzun günler uykuda ve âdeta ölü kaldıktan son- (a yavaş, yavaş canlanmağa başladı. Ce- nevredeki faaliyetlerini bitiren diplamatlar ve gazeteciler, teker, teker yuvaya dönen kuşlara benziyorlar. Otelin bahçesini gören gazeteciler oda- andayım. Pencere açık.. pencereden dışarı bakıyorum. Her beş, on dakikada bir oto- mobil bahçenin kumlu yollarından geçerek kapının önünde duruyor. Ve içinden de mu- hakkak tanıdık bir çehre çıkıyor. Ya bir hey'eti murahhasanın kâtibi, ya bir murah- hasın kendisi ve yahut da göre göre bir Babiâli gazetecisi kadar tamdığımız bir &e- mnebi gazeteci... Bavullar, bavullar... Bir giriş, çıkış bir koşuşma. Türk murahhas - hey'etinin he- men hepsi otelin geniş holinde, Bizim ga- zeteci arkadaşlardan yalnız Ali Naci Ka- racanla, Nizamettin Nazif burada, Bir de biz, Son Posta buradayız. Ötekilerin hepsi hafta sonu tatili yapmağa gitmişler — her- halde... İsviçre ve Fransa turları çok ente- resan olacak... * Otelin geniş bir tarasası var.. Tarasa- da oturuyorum. Etrafı dağlarla çevrili yüksek iş olan göl bu ay Hanımelleri: CÖNUL İŞLERİ Bir Garip Macera «25 yaşındayım. Üç sene evvel bir kızla tanıştım. Çok seviştik. Bir gün bir iş için dışarılarda dolaşırken onu ken- dinden 15 yaş büyük bir adamla nikâh- İadilar. Acele döndüm. Kız, nikâh gü- nü annesine kaçtı, beni sevdiğini söy - ledi, ve evlenmiyeceğini bildirdi. Fakat bu buhran onun az daha hayatına malo- luyordu. Çünkü bu darbe üzerine mü hiş bir hastalığa tutuldu. Nikâhlı olma» tinâ rağmen hastalığı müddetince yanın- dan ayrılmadım. Bunu gören kocası da kızı boşamağa vtazı oldu. Mahkemeye müracaat etti ve ayrıldılar. Artık bir - leşmemize mâni kalmamıştı. Fakat bu defa da benim ailem bu kızla evlenme- me razı olmadılar. Onlanı kandırmağa çalıştım. muvaffak olamadım. Bu sırada bir gün kız bana kaçtı. Ben bu hareke- timi beğenmedim. Acele ettiğini ve an« mesinin yanına dönmesini söyledim. Fa- kat bu defa da ailesi onu kabul etme - di. Kız sokakta kalınca eski nikâhlısına iltica etti. Bu acıklı vaziyet karşısında azametli işığın- da Saba Melikesi Belkisi kabul için hazır- lanmış bir Hazreti Süleyman sarayının gü- müş aynadan yapılmış döşemeleri - gibi... ve daha nice çiçeklerin baş döndürcü kokuları içinde şüphesiz ki Le- mon gölünün yanındaki bu mini mini Mont- rö yalnız sevişen çiftlerin barınmasına lâ- yık bir yer. Fakat imkânı yok burada Gşık bir çift göremezsiniz Hattâ aşkı hissedebilecek yaşta olan- ların bile adedi pek az. Seyahat kitaplarında okumuştum. Vah- #i ormanlarda yaşayan fillerin bir mezatlı- ğ varmış. Öleceğini hisseden het fil bera- ber yaşadığı sürüden ayrılır.. Ve gider ©- mağaraya veya çukura saklanır orada ö- lürmüş... Yugoslavya murahhas hey'eti kâ- tibine göre de ihtiyar İngiliz kadınları öle- ceklerini hissettikleri zaman hemen bir bi Tet alıp Montröye geliyorlarmış ve buruda ölüyorlarmış... O burasına ihtiyar — İngiliz kadınlarının öldükleri yer diyor... Hakikaten burada arada bir konferans- lar toplanmasa acaba Montrö palasın bu güzel salonlarında ihtiyar İngiliz kadının- dan başka ne görünebilecek? Ne tarafa baksak onları - görüyoruz... Yalnız sağa baktığımız vakit ufak bir is- tima var: Orada bir çiçekli çitin arkasında- ki sahada Titülesko ile Paul Boncour'u seçi- yorum. Yanlarında Frı rahhas hey'etinden bir Çok hararetli konuşuyorla tanberi öyle değil mi?... ız ve Ruman mu- ehre daha var. » Esasen sabah- Yarın resmen müzakerata başlayacak olan murahhas hey'etleri yemek — yimek, gay içmek, koktel almak behanesiyle dai- ma temas halindeler... Ve işte şimdi Ru- y | ben de şaşırdım. Çok mütcessirim, onu hâlâ seviyorum, fakat ne yapabilirim? » İzmir: R. H. Bütün teminatınıza rağmen siz bu kı- zi sevmiyorsunuz, sevseydiniz. onun si- zin için yaptığı bu kadar fedakürlığa lâkayt kalamaz, sevgilinizin bu müşkül vaziyetlere düşmesine razı olamazdiınız. Bir kızla bu kadar oynanır mı? Eski nikâhlısile — yeniden nikâhlanmamışsa, ailesi onun evlenmesine bu derece kar- şamaz. * Ankarada Aygün: Aranızda nikâh yoksa kadım mahke- mede hiç bir şay kazanamaz. Yalnız o- nun bu müracaati almak istediğiniz kız üzerinde fena tesir yapar, belki de bu iti- barla evlenmenize mâni olur. Onun için bu kadını çağırıp sülken anlaşınız. Ço - tuklarınız için ona bir tazminat verin ve kadının ağzını kapayın, * Bursada A, $.: Kadınım kocası eline geçirdiği vesi- kayı boşanma işinde silâh olarak kulla- nabilir. Size başka bir şçey yapamaz. Siz kadmla evlenmeğe razı iseniz —mesele yoktur. TEYZE Curie ailesinin şerefli tarihi Ufak bir kız iken kimya lâboratuarına devam eden Madam Curie en bü keşifleri yaptı, kızı aynı şerefli yolu takip etti ve Fransız kabinesine girdi Fransanın en meşbur. kadını Madam İren Curle'dir. İlim sahasında elde — ettiği muvaffakiyetler sayesinde kendini bütün dünyaya tanıtmağa muvaffak olan bu kıy- metli kadın son zamanlarda da Blum ka- binesinde fenni araştırmalar müsteşarlığır na getirilmiştir. İsveçte Nobel mükâfatı tesis edileliden beri verilen 53 mükâfatın üçünü Curie'ler kazanmıştır. Bir Fransız gazetesi Curicler hakkında gu malümatı vermektedir: Bir zamanlar Lehistanın hükümet mer- kezinde, kara gözlü bir ufak kız vardı. Bu kız beş kardeşin en küçüğü babası Varşova liselerinin birinde riyaziye okutu- idi, yordu. Annesi ise yavru henüz V0 yaşınday- ken ölmüştü. Küçük Marie Slodowska günden güne kendisini bedbinliğe kaptıran bir babanın evinde neş'esiz bir hayat sü- rTüyordu. Kız, nihayet kederlerini, şehirdeki fizik ve kimya lâboratuarında çalışmak suretile giderdi. Orada âletlerle uğraşmasına, içeri girip saatlerce kapanmasına kimse bir şey demedi. Çünkü babasını tanırlardı ve ken- disinin meedisine hürmet ederlerdi. Hem Okuyor, Hem Okutuyor Büyüyüp te ekmek parasını kazanma- #a mecbur olduğu zaman bir mektebe ho- ça oldu. Bir taraftan ders okuturken, diğer taraftan da tahsiline devam etmek yollarını arıyordu. Ve maaşından tasarrullar yaptı. Yegâne gayesi Parise giderek tahsilini ik- mal etmekti. Pariste 1891 de henüz 24 yaşında iken nihayet Parise gelebildi ve ufak bir oda tuttu ve Sorbona deyama başladı. Okuduğu müddet canasında büyük fe- dakârlıklara — katlanıyordu., üç senede bir kere olsun sırtındaki elbiseyi görülmemişti, yemeklerini — bila tasarrufla yerdi, nihayet üç sene gibi kısa bir müd- değiştirdiği İdet zarfında fizik ve riyaziye İisansı aldı. Ayni tarihte Pariste Pierre Curie isminde bir fizikçi de kendini ilme vermiş, büyük bir fizikçi de kendini ilme vermiş ihtirasla çalışıyordu. Curle bir doktorun oğlu, bir kimyagerin kardeşiydi. Lâborntu- arı bir türlü terketmezdi, 1778 den beri Fransız Hselerinin birinde fizik okutuyor- |du. Calorifigue şualar hakkında bir takım İkesifleri vardı. Kimyayi sınai mektebinde lâboratuar şefi olmuştu... O sıralarda araş- tırmalarına germi verdi, bugün çok mu- (yaffak olan bir de düstur ortaya attı. İki Sönük Lâmba Loatiu de iki #önük ışık biri Çuatier Kexneteereenidenne enen eee eREAKEEEEREne ee EnaELERSeNEREecER men kâtiplerinden biri koşarak salona gi- riyor. Ve uzun boyu ve kusursuz giyinişiyle salondaki meveudiyeti daima hoşa giden Tevfik Âmire yaklaşıyor... Me konuşuyorlar, tabit — işitmekliğime imkân yok.. fakat bir müddet sonra ne ko- nuştuklarını anlıyorum. Tevfik Rüştü Ara- gı davet etmiş olacaklar.. kıymetli diş ba- kanımız biraz sonra tarasaya çıkıyor ve çi- gekli çit arkasındaki görüşmelere — iştirak ediyor. Fakat bu görüşmeler ne için? Bunu dip- lamatlardan öğrenmek isteyen gazetecile- Tin hepsi: — Hususi mahiyettel Cevabını alıyorlar bu kadar... knle Gece çok ilerledi. Biz şimdi içerde konferana salonuna konulmüş — masalarda Rus bilardosu ile, masatenis oynuyoruz., ve sonra kahvelerimizi içmek üzere hole geçi- yoruz. Fransız gazetecileri de bizimle bir- likte... Çiçekli çit arkasındaki sohbet bitti. Titülesko ve Paul Boncour'un içeri girdik- lerini görüyorum. Biraz sonra kıymetli Dış işleri Baka- Mümiz aramıza geliyor. Çok çok yorgunla- Buna rtağmen pek neş'eli... Otel pek tenhâa., herkes yatmağa gömiş olacak. Biz Türkler Dış Bakanmmız da ara- mızda olduğu halde masada — oturuyor ve konuşuyoruz... O kadar güzel ve tatlı bir vakit geçiriyoruz ki, şüphesiz beyneliilel diplomasi âleminin en ileri başlarından biri olan Tevfik Rüştü Aras yanımızdan aynl- dığı vakit güneşin doğmasına — bir buçuk saat kaldığını görüyoruz. Sund Derviş Madam Curie İbirine yakın iki evde yanar dururdu. bun- Jdardan birisi, her gece sabahlara kadar İderslerine çalışan Lehli fakir bir kıza, diğe- xi de, keşiflerde bulunmağa başlamış olan muhteris bir hocaya aitti. Lâmbalar Kuvvetlendi 25 temmuz 1895 de bu lâmbalar sön- dü, fakat kısa bir zaman geçtikten sonra bir çatı altında birleşti ve tabil daha kuv- vetle yanmağa başladı. Pierre Curie, Mari Slodowaka lendi. Biribirlerine gene lehli bir hocanın e- vinde rastgeldiler. Curie, Mari — ile alâka- dat oldu. Karşısına hayalinde yarattığı tip gıkmıştı, kalbi hiç ulışmadığı gibi çarpma- ğa başlamıştı. Nihayet dayanamadı, Marinin bizzat (kendisine izdivaç teklif etti. Fakir kız karşıına çıkan bu güzel tek- bfe rağmen, düşünmek müsaadesini iste- ile ev- di ve bir gün, cevap vermeden trene bine- rek, ana vatanına döndü. İlmi Rüyalar ı Curie ümidini kesmedi, Marinin adre- sini aradı buldu ve ken e mektuplar (yağdırmağa başladı, bir tanesinde: « — Ne güzel olacak diyor. Rüyaları- mız biribirine karışacak, vatani, insani, il- mi rüya ve hayaller!.. Nihayet Mari, Lehistandan tekrar Pa- (rise döndü. Kararını vermişti. Curie'ye kı- İsaca * — Eveti. dedi. Yeni Evliler Yeni evlilerin ayda dört yüz frank va- ridatları vardı. Ufak apartımana yer- leşmişlerdi. Her birinin kırlarda gezmek için birer bisikletleri vardı. — Mes'uttular. Her ikisi de kendilerini çılgınca taharriya. ta vakletmişlerdi. Düşünceleri de kalpleri gibi birleşmiş. biribirleriyle çok iyi anlaşmışlardı. Onların başbaşa verdikleri zaman ko- nuştuklarını bir yabancı dinleyecek olsay- dı hiç şüphe yok ki sözlerinden bir şey an- lamazdı, biribirlerine kargı aşklarını kimya ve Bzik formülleriyle ifade ediyorlardı. Keşifler Henri Becguerel, Röntgen, Crooka ve Henri Poincare bunlara ilk malzemelerini vermiştir. 1896 da Becguuel, Uranium üzerinde bu madenin |de tıpkı x şunı gibi bir şua neşrettiğini tes- bit ediyordu. Mari Curie bu mevzuu çok cazip bul- du ve doöktorasını vermek için üranik şua- ların tesirleri mevzuunu seçti. Çalışırken Pechblende ismindeki bir madene daha rasigeldi. Bu madenin nep madenlerdekinden araştırmalar yaptıktan sonra rettiği şuaların zengin olduğunu gördü. Meselenin ehemmiyetini gören Pierre de bütün işlerini bırakarak karisile beraber Pechblende işine el attı. Curie'lerin, bu taharriyatı sevk ve idare etmek için paraları yöktu, hükümet, böy- le bir mevzua para yatırmak istemiyordu, nihayet şu karanı verdiler: er «Ba işin arkasını bırakmiyalım ve icap ederse senelerce kendimizi bir çok şeyler- den mahrum edelim.» Ve bu karar mucibince, kahveyi terke- diyorlar, kışın kömlür almıyorlar, yazın tatile çıkmıyorlar, elbiselerini yenilemiyor- lardı. Madam İren Curie ve kocası Mahrumiyet içinde çalışıyorlar, ot bu fanliyetlerinin kimse farkında olm du. İlimden gayri bir tek zevkleri vi da evdeki yavruları İren Curic.. Şan Ve Şeref... Nihayet 1903 senesinde Nobel 1 fatı Curle'lerle Becguerel'e verilince ht yafta onlardan bahsedilmeğe — başlı tı. Kendisine kırmızı kordelâlı bir verilmiş fakat Pierre bunu reddetmii — Ben nişan istemem, bana lâbori lâzım, cevabını verdi. Akabinde de Sorbonda kendisine kürsü verildi, fen akademisi de kapıl bu genç çifte açtı. , — Hayatlarını üç, dört mevzuun içii kıştırdılar: İren ve sonradan doğan ç9 lan Eve ve keşfettikleri radyum. Fakat 1906 da talihsizlik baş — göl miştir: Pierre Curie'ye çarpan bir kı gdünyanın en kıymetli dehalarından hayatına son vermiştir. | Mari Curle bu felâkete çok mütef olmuştur. O zaman mnarif nazırı bulunan Bit fam yerinde bir karar vermiş ve Mari ie'yi kocasının boş bıraktığı — kürsüy Birmiştir. O tarihten itibaren Mari keşiften gitmiş radyumu elektroliz. vasıtasile t etmiştir. — Daha emsali yazılmamış Radiocactivite isimli bir eser de yazmı Mari, kendi ismine izafe edilen Therapie'nin esasını vaz'etmiştir. Alim kadın harp esnasında bi yaralıyı tedavi etmiş, bir kere daha mükâfatını kazanmıştır. Yoruluyor, d r, ve ilim tarihinin en güzel say! Âsmini yazdırdıktan sonra 1934 4 temmuzunda hayata gözlerini yumtl Şerefli Tarih Devam Ediyor Mari Curie"nin ölmesile kitabın ları da kapanmamıştır. Bilâkis yenid! çılmış ve devam etmiştir. Genç İren Curie de doktor olmuş tıpkı annesi gibi, bir ilim adamı ile, ile 1925 de evlenmiştir. Gençler annelerinin kurduğu <a akademisinde çalışmalarına devam ler ve Sceaux parkı civarındaki evle' maddeyi tetkike koyulmuşlardır. ğ Nihayet 1934 Nobel mükâfatın! bu büyük ailenin genç çiftleri, Joliot * yie kazanmıştır. Genç Eve ise musikiye merak tiyatro eserleri yazan çok hassas b harrire olmuştur. Curie nilesi beşeriyet tarihine intil derken nesilden nesle ayni ilim biribirlerine teslim etmektedirler. Bugün siyasi hayata iştirak ettiri küçük Mari — Slodowska'nın bü; İren'dir. Bu yıl çilek ihraç edile Çilek mevsiminde mahsulün senelere nazaran az oluşu ve fia nn yüksekliği yüzünden bu sent ğ nebi memleketlerine çilek gönd memiştir. Buna mukabil — Almanyayâ mikdarda elma ve portakal ihra& "j miştir. Elmayı ikinci derecede Mi mış ve Filistine de külliyetli mil kiraz sevkedilmiştir.