';,ılgıra tablasının yerini değiştirmişti, “Son Posta ,, nın tefrikası: 136 Yazan A. R. Gülterin tenha bir köşkte Cemille yaşaması, dedikodu uyandırmıştı Fakat Gülter; o sadık ve vefakâr kız, bin müşkülât ile onu teskin ve te- selli edebilmişti. Ondan sonra, bula getirtebilmek için, baş vurmadığı iyer kalmamıştı. - Bir çok yerlerden vaitler aldığı hal- 'de, hiç biri; bu yaralı ana kalbinin der- 'dine derman olamamıştı. O da artık i-| Yalnız.. Biraz.. Bir şey görüşmek is- birini, biraz daha geri çekmişti. — Gülteri.. — Efendim?.. — Bir şey mi istiyorsun?.. — Hayır.. Ne isteyim efendim?.. 'Şi, tamamile Cenabıhakka bırakmıştı. | tiyordum. Bu mutekit ve dindar kadın, artık — Ne gibi?.. “ondan sonra, bütün bütün manevi te-| Birdenbire Gülterin metaneti kırı- sellilere bağlanmıştı... Cçce gündüz | hvermişti. Yanaklarına bir ateş hü - ibadetten baş kaldırmamıştı. cum etmişti. Söylemek için düşün - Seneler, böylece geçmişti... Arada- düğü şeyler, bir anda zihninden silin- ki mesafenin uzaklığı ve postaların in- tizamsızlığı dolayısile, senede ancak birkaç kere Cemilden gelebilen mek - tuplar, onun günlerce ve haftalarca göz yaşları dökmesine sebebiyet ver- milşti. Ve, her gün biraz daha artan bu teessür ve ıztırap; artık elli yaşını çok- tan geçmiş olan kadıncağızı derin bir harabiye doğru sürüklemişti. Ve nihayet, Cemilin Nâsır Mebhât ile mücadeleye giri; zaman; artık mektupların arkası, büsbütün kesil - Mmişti. İşte o zaman; her gün kalbini bin bir türlü şüphe kemiren bu yaralı, bu harap, bu bitkin ana; artık bu da- Jyanılmaz hasret acısına tahammül e - dememliş; yatağa serilmişti. Ve.. ne garip bir tesadüftür ki; Cemili Hudey- dede vapura bindirdikleri gün,; - — Cemil.. Cemil... Diye, can vermişti. * ğ Gülter; henüz on sekiz yaşına gir- mişti. Tabiidir ki, hayat karşısında toy ve acemi bir kız olmak lâzım gelirdi. Fakat Cemilin anacığı, onu bir evlât gibi bağrına basmakla beraber; kendi eski, asil ve metin terbiye usulile ye - tiştirmiş.. âdeta pişkin, — mütekamil, yalnız şefkat ve insanlık sevgisini du- yan olgun bir kadın haline getirmişti. " Gülter, çetin bir vazife deruhte et- mişti. Bu hassas ve ince ruhlu kız, Ce- Mil geldiği zaman nasıl ki ona bir an- a anasının ölümünü hissettirmedi i - se; şimdi artık bu 'acı hakikat karşı - sında kalan Cemilin kalbindeki yarayı aı tedavi vazifesini zayıf omuzlarına yüklenmişti. v Tenha bir köşkte, bu genç ve güzel adamla başbaşa kalması, daha ilk gün- den itibaren bütün muhitte dehşetli bir dedikoduya sebebiyet vermişti, Ve bü dedikodu; arkadaki tarlada teneke kulübede oturan bağcı Recebin karısı.. bahçivan İsmailin baldizı.. (vesaire..) farafından kulağına gelmişti. - Gülter; bu dedikodulardan ürkme - mişti. Cemilin önüne dikilerek: — Küçük bey!.. Artık ben bu evde gdaha fazla kalamam. Başımın çaresine bakmıya mecburum. * Demeyi, aklından bile geçirmemişti.. Yalnız, düşüncelerini bir noktada tek- sif etmişti. Fakat; onu da söyleyip söylememek için, nefsinde büyük bir mücadele geçirmişti. Ve.. Aradan bir hafta geçtikten sonra, nihayet buna karar vermişti. * Cemil; ortalık kararırken zorla bir kaç lokma bir şey yedikten sonra mi- safir odasına çekilmişti. Büyük kane - peye şöylece uzanmış, gözlerini ar - tık koyu gölgeler basan bir köşeye dikmişti. Dimağı, derin bir boşluk içinde idi. — Hiç bir şey düşünecek bir halda de - gildi. Zihnini bir nokta üzerine top- lamak istediği halde, bütün müfekki- — zesinde büyük bir isyan hissetmekte idi. Kapı, hafifçe gıcırdamış; içeri ses - sizce Gülter girmişti. Evvelâ, konso- — lün önüne kadar gitmişti. Orada, bir eai et Beizl mişti. — Ne gibi Gülter?.. — Vallahi, bilmem ki efendim.. Nasıl söyleyim?.. Ben bir şey düşü- nüyorum. Amma, bilmem siz.. Fik- rimi muvafık görür müsünüz? — Senin düşüncelerin, fena değil- dir; Gülter. Söyle bakalım, ne düşü- nüyorsun, Gülter, uzunca bir tereddüt devre- si geçirmişti... Ve sonra, cebir ile me- tanet keşbeden bir sesle: —Vâökiâ, size söylemiye hacet yok; tabif, siz de bilirsiniz ki.. Ölen- le, ölünmüyor. Yaşamak için ne lâ - zımsa, yapılmak lâzım geliyor.. De - ğil mi, efendim. — Kaç gündür, düşünüyorum. Ar- tık hayatınızın böyle yapayalnız geç- mesinin doğru olamıyacağına hüküm veriyorum. — Ve.. Yaşayışınızda bir değişik- lik olursa, her halde üzüntünüzün ha- fifliyeceğini zannediyorum. Cemil, gene cevap vermemişti, Fa- kat, derin derin içini çekmişti... Gül- ter, Cemilin bu iç çekmesini işitmiş- ti. Ve bundan cesaret alarak daha me- tin bir sesle sözüne devam etmişti: — Vâkiâ. Ben.. Elimden geldiği kadar size karşı vazifemi ilfaya çalışı- yorum, Ve.. Daha da.. Çalışırım da... Amma; ne kadar olsa, bir evin bir ha- nımı olmak lâzım, — Onun için.. Bana kalırsa... Ar- tık bu mesele ile biraz meşgul olsa - mz.. Kendinize lâyık, birini bulsa - nız... Meselâ.. Şimdi, şu yanımızda- ei kilekli olanlürni “yetakta'bir kızlart var. Görseniz, bir içim su... Ya, sonra terbiyesi.. Nezaketi.. Namusu.. İnsan, ne kadar methetse, azdır... Rahmetli bile koç defa... ... CArkam var) GLANDOKRATIN ADEMİi iKTİDARIN devası demektir. Profesör Steinach ve Brown Seguard'ın mesaileri ne- ticesile elde edilen bir keşiftir. BANYO SABUNU D Sonra; pencerenin önüne kadar git « miş, perdenin ucunu düzeltmişti. Ve oradan da tekrar konsolun önüne ge- artık kadıncağız paça-|lerek karpuz abajurlu çift lâmbalar- ları sıvamıştı. Oğlunu affettirip İstan- |dan —SON POSTA Mehmedin Yeni Maceraları Bu çocuk, senelerce çingeneler na oturtarak: ğil; Ferdinand Janoviç'dir. sinin macerasını anlatmış.. koynundan nuna takarak: na teslim ediyorum. |Fernandez, o dakikadan itibaren, Al- lah ile ahdetmiş: — Mademki; prens Lâzar, benim babamın ocağını söndürdü.. anamı, bir kulenin taş duvarları arasında çürüte- rek öldürdü.. beni de böyle senelerce sürüm sürüm süründürdü. Den de bu- nun initkamını oğlundan almalıyım, Demiş. Doğruca Viyanaya gitmiş. Orada bir çalgıcı kumpanyasına gir - miş, ÂAyni zamanda da işe girişmiş... Ne yapmış, yapmış; hasmı prens Ni - kola Manoloviç'in karısı prenses Şi - maya çatmış. Son derece cazibeli bir genç olduğu için, galiba biraz da ha - vat meşrep olan kadıncağızın aklını kolayca çelmiş, Gündüzleri şurada bu- rada buluşmak suretile altı aydan faz- la kadınla yaşamış. Bu esnada kadın Fernandezi çıldırasıya sevmeye başla- miş. Fernandez bunu kat'iyetle hisse- der etmez, bu münasebeti her tarafa i- Vân etmiş. Bütün Viyanada büyük bir dedikoduya sebebiyet vermiş. Bir çok vasıtalara müracaat ederek kocasının kıskançlığını tahrik eylemiş. Ondan sonra da kadina: — Artık ben burada yaşayamıyaca- ğım. Hadi kaçalım. Demiş. Ve günün birinde, kadımı a- | tün kıymetli eşyalarını ele geçirmiş. Ondan sonra da, Viyanadakı dostla- rına bir mektup yazmış., Ben, sevgilim olan Prenses Şima ile kaçıyorum, diye haber yollamış.. Bir ağızdan çıkan bu |havadis, hin ağza yayılırken, genç ka- dını ata bindirince, bizim hududu boy- lamış.. Oradan da dolu dizgin, bizim ta- İrafa atlamış... İşte, meselenin — esası |bundan ibaret. Gâvur Mehmedin sözlerini, uzunca bir süküt takip etti. Hissettikleri heye- ——— İcan, yavaş yavaş hayreta inkılâp et - mişti. Hüsnü Bey; merakını yenememiş- ti. Tam bir zabıta memuru his ve dü- şüncesile Gâvur Mehmedi isticvaba gi- Tişmiştâr — Pekâlâ amma Gâvur Mehmet, sen Viyanada kaç gün kaldın?.. — Üç gün, iki gece,.. — Bu kadar kısa müddet zarfında, bu kadar malümatı nasıl toplıyabildin ? Gâvur Mehmet, güldü. Cevap ver- di: — Hakkın var, Hüsnü Bey. Buna, şimdi ben de şaşıyorum... Hepiniz bilir- siniz ki; ben öyle talihe, tesadüfe ina- nân bir adam değilim. Fakat bu işte, meçhul bir kuvvetin bana yardım etti- ğini zannediyorum... Size anlattığım larak hududa yakın bir yere getirmiş. | Gerek kadının ve getek kocasının bü -| arasında kalmış. Onlarla, dünyanın dört köşesini dolaşmış. Hattâ bir ara- bk İstanbula bile gelmiş. Bir kaç sene |Ya; evvelâ Hırvatlara baş vurdum. burada ikamet atmiş. Buradan Roman- yaya gitmiş. Orada bir çalgıcı kum -| Nikola ile karısının vaziyeti hakkında panyası arasına girmiş. Gençliği, gü -| malümat almaktı. Prens Nikolânın sa- zelliği ve bilhassa keman çalmaktaki meharetile epeyce büyük bir şöhret|ihtiyar Hırvatlar, bana istediğimden temin eylemiş, Artık yaşı da, aşağı yukarı yirmi beşi geçmiş... Nihayet bir |Handezin babası ile Prens Nikolânın gün, onu elinde büyüten ve senelerce yanında gezdiren ihtiyar çingene kari- sı hastalanmış. Artık öleceğini anla -« miş. Ö zaman onu yatağının baş ucu- | koştum.. Burada bizim Sulukule asılza- | | şeylerin hepsini, bir adamdan ve ya-| cektir. İBALİ ZİNDANLARI Son Posta'nın zabıta romani: 10 hut bir kaynaktan öğrenmedim. Bun- ları öğrenebilmek için, Viyana sokak- Dedim larında akla karayı seçtim... Maksadım; kadının kocası olan Prena raya mensup olmasından hoşlanmıyan fazla malümat verdiler.. Kemancı Fer- babası arasındaki maceraları öğretti - ıleı... Ayni zamanda, kemancı Fernan- takımına dezin mensup olduğu çalgı delerinden öğrendiğim bir kaç şeyle, — Fernander!.. Artık ben ölüyo -|© çingenelerle de kolayca ahbap ol - rum, Fakat ölmeden sana bir sır söy -|dum. Onlar da bana, Fernandezin dört liyeyim... Senin adın Fernandez de -| yaşından sonraki maceralarını anlattı- lar... Zaten bu iki temel taşını bulduk- Diye söze başlamış. Ona bütün aile-|tan sonra, köprüyü kurup öbür tarafa geçmek, uzun olmadı, Bu köprüyü ku- çıkardığı altın zincirli küçük bir ya-|rup ta öbür taraf geçer geçmez, ipin bani gül resmindeki madalyonu da boy- asıl ucunu yakaladım. Benimle konu- şanlar arasında, güzel.. Anıma lâf de- — Dört yaşında çocuk iken seni al-|ğil, güzel haaa.. Bir genç çingene ka- |dığım zaman bu, boynunda idi. O za-|rısı ile karşılaştım. Bu kadının adına mandanberi sakladım. İşte şimdi de sa- (Mira) diyorlardı. Beni, İstanbuldan gelen bir çingene zanneden bu kadın, Dedikten sonra, gözlerini kapamış...|bana bir çok şeyler sordu. Bütün bu sualler; bir nokta üzerinde toplanı - yordu: - İstanbul... — İstanbul mu?.. —Evet... İstanbul... İstanbul na - &l yerdir?. Havası, suyu — mas:ldır?. Halk eğlenceyi sever mi?., Parası ve hovardası bol mudur?.. İstanbullular, nasıl kadınlardan hoşlanırlar?.. Çinge- nelere ne nazarla bakarlar?.. Deli Kerim Efendi, sordu: — E. bundan kadımın maksadı ne?.. — Suali, yanlış sordun, Kertim E - fendi... Evvelâ, bu kadın kimdir, d soracaktın... Çünkü, bu kadın bu sual- | — Rabye —| Bu Akşamki Program 19,15: Muhtelif plâklar, 20: Halk musi kisi, 20.30: Stüdyo orkastraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi werile- cektir. VARŞOVA 20,30: Klâsik danslar, 20,55: Şen musi- ki, 21,30: Muhtelif, 22: Küçük örkestra, 23,15: Bahriye bandosu, 24: Dans plâkla- m. PRAG 20,30: Bratislava radyo orkestrası, 21,20: Muhtelif, 22.15: Oda musikisi, (Baeethoven), 23,15: Plâk, 23,40: Al - manca haberler. BÜKREŞ 18: Radyo orkesirmi, 19,15: Konserin devamı, 20,20: Çift piyano konseri, 20.50: Sözler, 21,35: Kuartet (oda — musikisi), 22.10: Çaykovskinin şarkılarından, 22,45: Konser nakli, 2,50: Ecnebi dilile haber - ler. MOSKOVA 19,15: Yeni musiki, 20: Kaçaturyanın eserlerinden konser, 21: Hafif musiki, 22 Yabancı dillerle neşriyat. BUDAPEŞTE 20,15: Piyano - şarkı, 20,45: Konle » rana, 21,15: Öpern orkestrası, 22,40: Ha- berler, 23: Plâk, 24.45: İtalyanca konfe- rzans, 24,10: Çigan munikisi. VİYANA 21: Viyana garkıları, 22: Vağner mu - sikisi, 23,10: Musiki bahsi (İagiliz musi- ki parçalarile), 24,05: Dans musikisi, 14 Temmuz Salı İSTANBUL 18: Öpera müsikisi (plâk), 19: Haber- ler, 19,15: Muhtelif plâklar, 20: Viyolo - vist Bayan Pakize İzzet Nezih Albayrak (Keman s0lo), 20,30: Stüdyo orkestraları, 21,30: Son haberler. - Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile- letile nazarı dikkatimi celbeder bue suali ötekilere ben sordum. .— E, kimmiş bu kadın?.. — Kemancı Fernandezin asıl gilisi, — Vay canına. — İşte; meselenin ehemmiyetli tası, burada... Hüsnü Bey, atıldı: — Dur.. Ben söyleyim, M Herif, kocasından intikam plmak W karıyı aldı, kaçtı. Kaçarken de; sevgilisinin kulağına, İstanbula gi ceğini fısıldadı. Karı da İstanbula miye hazırlandığı için burası da malümat toplamıya başladı... Ö değil mi?.. — Ben, buna hükmettim; Hü Bey. Onun için de size yazdığım tupta göğsümü gere gere; bu hetf bu kadın İstanbuldadır; dedim. Kerim Efendi ile Hasan Efendi., birlerinin yüzlerine baktılar: — Aşkolsun, Mehmede., — Vallahi, aşkolsun. Diye mırıldandılar. y Gâvur Mehmet, bir sigara daha miya başladı. Ve parmakları — bu ( meşgul olürken, ayrı ayrı at yr nın yüzlerine baktı. Çehresi, çok ci bir tavir aldı. 4 — Şimdii.. Gelelim, kemancı Fi nandeze... Bu herife, kemancı de te geçmiyelim... Bu sabık tzad iliklerine kadar bir ahlâk kangreni * müuştür... Avusturyada, Çariı Romanyada, Sırbiyede, tam dört cerh ve katil, on sekiz sirkat, yirmi V mem kaç defa yankesicilik, iki d€ dolandırıcılık cürümlerile maznun * mahküm olmuş.. Hepsinden d kurtulmuş... ğu zamanlar neler yaptığı bikinmi; Arkası var) BULMACA şayan Sayı, sandal. 3 - Yüzük, amcası, bir K vesile vücudumuzdan çıkan pislik olut, ' baların srapçası 4 - Enin, dest. 5 - S insan, aramaktan emrihazır. 6 - genelerindeki kıllar. 7 - İsim, birini göf ce ismini ve kendisini bilmek. 8- Abdal bir hastalık. 9 - Çok kırmızıya len isim, zarif ve ince. 10 - Damların rinde kırmızı tuğla, sız manasına gelir Soldan sağa: 1 - Soğanın eşi, 2 - Sobada yanar, b lardaki siş damarlar. 3 - Bir çiçek, kullanılan küçük beyaz taş. 4 - Bir leti, cefrad» kelimesinin yeni mefülü leh. 5 - İmal kelimesinin cem'k- Sokucu bir hayvan, jüppelerin mini kısaca kullanışları. 7 - Sız gelir, bir insan ismi cismi, B - Yı erarihazır, bir renk. 9 « Rusyanın buzlu mıntaka, mağara, 10 - Her içe şan, eski kadınların ellerine nıw, yi ğ a. 'N Dünkü Bulmacanın Halli: Soldan sağat 7 1 — Pirim, acil. 2 — Acemi, sopa: Nazarlık. 4 — Tram, oruç, 5 — Ah 6 — Ergun, şa, 7 — O, us, âmü, 87 aşar, el. 9 — Lar, ek. 10 — Karın #7 Yukarıdan aşağıya:! 1 — Pantalon. 2 — İcar, âlâ. 3 İ zalet, ar. 4 — İmam, arı. 5 — Emifi ğuş, 6 — Lohusa, 7 — Asır, ref © Sökul, ki 9 — İp, çeşme. 10 — W al,