Yazan : Orhan Selim KAN KONUŞMAZ! Son Postanın Edebi Tefrikası: 38 Sanki bütün aşığını — Ali odi Senki ictadak'lir. Alt mtayı yer tiştirip Şehzadebaşına göndermek için kurulmuşmuş.. İki yüz bu kadar hane- lik koca bir mahallenin batışından bir Ali usta kurtardı yakasını... Abdurra ve GY cY veriyordüz — Ali ustaya gipta etme oğul. O, nefsinin kör kuyusunda bir gün olup boğulacaktır. Geyrendiş oluuyanın ha- nesi viran olur. Usta bu minval üzre sürüp giden | tovabı şöyle kesiyorda: — İkimiz karşılıklı oturup konuşu-! Yoruz, şeybini. Senin. sözlerinden bel- Ki kendinin bile çıkaramatığın netice: lere ulaşmak istiyorum. Fakat anhası dünya bildiği gibi, kurulduğu gibi'dönüp duruyor. Biz karşısına geç- Btagörlü dönüedn böyle' dösbüski diye gevezelik ediyoruz. Lâfla peynir gemisi yürür mü şeyhim?.. Bir gün yine uzun süren bir müna- kaşadan sonra Abdurrahman dedi ki: kulağını kalbine ko- i nefsini dinle.. Vahdete ken- çi Ötcıikola)du ustaya man dinliyor ustaya minha di nefsini e, krndı neııııx nde bt a rki enin kolaylaş- biliyordu. Fakat hakikaten kendi kendini dinlemeği çok merak et- tiği için bir gece büyük ciddiyetle bu işe koyuldu. Gülizarla hâlâ dargındı. Genç kadın | Ömeri koynuna almış yer yatağında | yatıyor. Usta cumbanın (i içine serdiği döşekte bağdaş kurup oturmuş, Cigara | cığgara üstüne içiyor. Konsolun üstün-| de idare lâmbası yanmakta. Vakit geç. Cumbanın kafesi yukarı sürülmüş. Us- | ta, uzaktaki denize, sokağa, mahalleye |t bakıyor. Ay ışığı var. Deniz yol yol, piril piril. Ve bütün ışıklarını yakmış, yürüyen bir şehir parçası gibi, denizin üstünden bir vapur geçiyor. Pervane- sinin gümbürtüsü derinden duyulmak- tadır. Sokakta, ay işığının altında in cin top oynuyor. Mahallenin ışıkları sö - nük. Yalnız sol tarafta, bir tek pencere aydınlık. Nuri usta denize karşı ve uyuyan mahallesine bakarak kulağını yüreği ne dayadı ve nefsini dinlemeğe başla - di. Yüreği vahdete miyacağı de birbirine karışmış, hep irbirlerini bastırarak konuş- mak isteyen sesler konuşuyordu. Bun- ları teker teker, birbirlerinden ayırarak ve sıraya koyarak dinlemek çok güçtü. zile, anasının dilile, innisile, Öme- , Seyfi beyin kumtal bı - yıkları ve şeyh Abdurahmanın ıstıla larile konuşan, çok defa birbirine zıd şeyler söyleyon seslerden hangisini ilk | önce dinlemeli. Usta bir an duraladı. Kendi ne dinlemeden önce yi — dinledi. Mahallenin havasındaki sesler de tıp- kı kendi yüreğindeki sesler gibi birbi- rine uymıyan, birbirine geçmeydi. Kö- pek havlamaları, bir araba tıkırdısı, bi- tişik mahallelerden birinde çalınan ut, denizden gelen esrarengiz gürültüler, bir bekçi sopası, ağlıyan bir çocuk, ka- hin bir erkek sesi, fısıltılar. Ve bütün mahall bunların nerden geldiği belli değildi. Sokakta kimseler yoktu fakat sokağın üstündeki hava seslerle dolu, Mahallenin havasını daha fazla din- lerse kendi bilm i kederinin bir hal a « lacağını anladı ve büu sefer yüreğine — dayamadı, zünü yüreğinin içine çevi geyretmek yüreğini dinlem; kolay. Şekiller, sesler kadar birbirine karışmıyor ,itişip kakışmıyor. Yüreğinde bir çok kılıklara girmiş bir tek insan var: Kendisi. İşte Cemal hocanın sakalını takmış Nuri usta. Ço- cukluğundan - delikanlılığına — kadar| kaynakları ve esbabı mucibelerini a - raştırmaksızın inandığı bir çok şeyler, bağlandığı yığınlarla telâkki birbiri pe- şince yıkılıyor. Her şeyin akıl ve man- tık mahkemesine çekilip ordan berant kazanması lâzım. Beraat kazanamıyan- lar sıra sıra darağaçlarına asılıyorlar. Bu karkunç mahkeme icraatını o ka- dar ileri götürüyor ki facia komikleşi- yor. Kendi kendile alay etmeğe kadar varan bir hal alıyor. Fakat sonra tek - rar iş ciddileşiyor. Ve bu böyle facia -İile alay arasında bucalayıp dürmekta- da. Fakat en nihayet bir an geliyor ki Nuri ustanın çenesindeki Gâvur Ce - malin sakalı düşüyor. Usta kendini, de sebebini dayanılmaz kendi ellerile yıkılan bir telâkkiler ve inanışlar mabedinin harabesinde tek | |başına görüyor. Ve anlıyor ki bu hara- İbenin üstünde yeni bir yapı yükeelte - memiştir.. daha doğrusu yeni bir ya- pının ancak bazı temel taşlarını at - mıştır. İşte o kadar, | Şimdi ustanın karşısında vardır. Sessiz, itaatlı, güzel ve genç | kadın. Onda hâlâ Göztepe var mı? Us. ta bu kadar güzel, abanoz gibi siyah | saçlı ve beyaz tenli kadına tutkundur. | Dolu dizgin tutkun, Cülizarı yatakta, karanlıkta yari çıplak, — sofra ba—mdal 'or. Şimdi, uuı—r'ıl elini uzatsa onun vücuduna dokuna - cak. Ve biliyor ki bir aydır ona kafa| tutmasına rağmen Gülizar aralarında hiç bir şey geçmemiş gibi ayni itaatli teslim oluşuyla ne ses çıkaracak, nc? mukavemet edecek, Zaten ustayı ( için yiyen kurt bu. Gülizar onu sevi-| yor mu? Bu mahallede bir kadının ko-! casına âşık olduğunu duyma amıştır, Ka- din kacasına âşık olsa bile bunu belli edemez., Gülizar Usta Ömeri rüyor. G n yaptığı son hare kadar Ömere karşı bitaraftı. Şimi fiften kızıyor ona.. Ömere fazla miyor, Bu çocuk yüzü, yür makarıştık çizgilerle çizilmiştir. zar ve Ömneri görürken ustanın üst| n yorgancı Selimin kara kaytan bıyıkları belirmiş fakat sonra çabucak kaybolmuştur. Gülizar . Ömer... | dudağında bir an Gülizarla Ömer uzaklaşıyorlar. Şim- di ustanın sırtında şeyh Abdurrahma- | nn cübbeye benziyen, İâtayı andıran libası vardır. Vabdet. İnsanların vah - deti. Hakkın toprağı. Hakkın topra - ğinda biten ağaçların yemişi n senin ne benim, hepimizindir. Alâyişt. zaklaşmılk. (Arkası var) —- —- -— —- - — Başka söz söyliyecek var mıt Ka- bul edenler ellerini kaldırsınlar. Eller kalkar. Reis — Bedava hasta muayene eden- İerin cemiyetimizden tardı için verilen bir ! takrir var. — Bu takrir yersitdir.. € yersiz olsun? kat bu tarzda bir — Bay reis arkadaşlara iftira eden bu takrir sahipler, — Biavo, yaşa... Reis — Ruznamemizdeki maddelerin ni protesto ediyorum. sesleri. lar dağılmadan evvel Döktor Zühtü Riza- zan bestelediği doktorlar marşımi hep bir | ağızdan söyliyelim. Zühtü Riza sağ eliyle a flür çalmak süretiyle bize rehakat edecektir. piyano, sol eliyle viyolonsel, ağr Marşt söylemeğe başlarlar: «Aman doktor diyorlar, derdime bul bir çare «Çaresiz derde düşen gelsin bize habiren «Bir defada bulunmaz çaresi — hiç bir derdin «Dertli olan gelmeli bize en at on kerev «Hasta hasta çorbası geliyor altın tasta,» » aBöylesine gidilir olsa yeri Kafkasta;» «Bitti artık kongre geçelim biz büfeye.» «Gelmişken burayacak yiyelim bir kaç pastar müzakeresi bitmiştir. Şimdi sayın atkadaş- İMSET ; SON- POSTA Temmuz 9 —a .. .. .. v . Dürüstlüğün cezasımı ? (Baştarafı 1 ci sayfada) raber, biz de, Milletler Cemiye- tinin çerçevesi dahilinde, uzun müddet umumi sulh ve emni- yetin devam edeceğine mıştık. O günden bugüne vaziyet de- ğişti. Almanya, Versay muahe- desinin askeri ahkâmını çiğne- inan- yerek, ordusunu kuvvetlendir. di: Ren ve Rür bölgelerini - iş- gal etti. Bugün Danzig'i tehdit ediyor.. yarın Memel'e sarka- cak.. öbürgün Avusturya ile birleşmek meselesini tazeleye- cek.. daha öbürgün eski temlekelerini isteyecek. İtalya, Habeşistanı fethetti. Ve her vesile ile: —Doymadım! diye haykırıyor. Arap âlemi kaynaşıyor.. Uzak Şark için için yanıyor.. Lehis- tan gizliden gizliye bir şeyler hazırlıyor.. Hasılı dünyanın hali, harbi u- mumi arifesinde bile bu kadar kötü değildi! Biz, bu vaziyet karşısında lâkayt mt kalacaktık? Hayır! Kala- mazdık. Ve eğer kalmış olsay- dık, umumi sulha karşı ihanet olurdu. Zira yeni Türkiye Cümhuriyeti, kurulalıdanberidir, cihanın sulh ve emniyet davasını kendi ken- dine dava edinmiş, hep o uğur- da, bütün samimiyeti ve dü- rüstlüğü ile çalışmıştır. On üç yıllır bu uğurda ıaılı:" ğ mesai ortadadır. Bant etmek bedahati inkâr etmek demektir. İşte biz, bu on üç yıllık dürüst mazimizden kuvvet alarak, Lo- zan muahedesini — imzalayan devletlere baş vurduk, ve: —Ortada tehlikeli bir vaziyet var. Mağlüp milletler bile, ona göre tedbir aldılar; sarih mu- ahede hükümlerini çiğnediler. Dünyanın karışmak — ihtimali pek ziyadedir. İzin verin de, biz de kendi malımız olan Bo- gazları tahkim edelim! dedik. Önce kabul eder gibi göründü- ler.. şimdi dayatıyorlar! Ve Türk efkârı umumiyesi, te- celli eden bu vaziyet önünde: — Ya? diyor. Demek ki ben, dü- rüstlüğümün cezasını — görece- gim, öyle mi? Bir emrivaki yapmayışım.. Almanya gibi, muahede hükümlerini atkerle- rimin çizmeleri altında - silme- yişim mi, kabahat?! Efhârı umumiye, bu türlü düşü- nüşünde yerden göğe kadar haklıdır. Bazı devletlerin, Mon- trö konferansında takındıkları tavır, kendilerinin, bizim ki- barca hareketimizi aczimize hamlettiklerini gösteriyor. Fakat aldanıyorlar. Biz, âciz de- ğiliz. Böyle yaptıysak, Avru- paya dürüstlük dersi vermek istedik de, ondan. Yoksa, Sevr paçavrasını yırtan Mehmeto'k, o vakitkinden yüz kat, bin kat kuvvetli, silâhı o muzunda, gözü ufukta, büyük şefin bir işaretini bekliyor! E. Talu Konferanstaki itilâflar ve Türk - Rus dostluğu (Baş'arafı 1 ci sayfada) «le alarak bulanık suda balık avlamak isteyen bazı eenebi gazetecilerinin ih- tilâfh noktaları Türk - Rua dostluğu - nu sarsar mahiyette tefsir etmeleri bu- reda fena bir tesir bırakmıştır. Türk - Rus dostluğunu sarsacak bir vaziyet mevcut olmadığını, burada en selâhiyettar membalardan aldığım ma- | İümata istinaden söyleyebilirim. Türk - Rus dostluğu bir noktai na- | metalibi kabul olunmadığı takdirde İngiliz - Sovyet delegelerı uyuşmaği çalışıyorlar, mamafih ümitler zayıf! Diplematik mahafil bu k:_x[îı')' naatindedirler. rafı 1 ci sayfada) feransı icbar için bir teşebbüs olduğu | Bu mnhafil, konferansın * vyet teklifini reddetmemiş olduğ nu ilâve eylemekte ve netice olarak « Moskovanın bu sinirlili ği demektedir. M. Litvinof ne diyor ? 1 az, mevsimsizdi Litvinof Sovyi Montrö konferansını terk için talimi doğru olmadığını İngiliz başmurahhâ üeüi Londra, 8 (Husüsi) — Sovyet murahhas heyeti reisi aldığına dair intişar eden haberlerin Lord Stanley'e söylemiştir. İki delege bu akşam bir anlaşmaya li avarmak için bir hayli çalışmışlar $ müzakerelerini ilerletmişlerdir. İ Bununla beraber M. Litvinof, Fra: murahhası M. Pol Bonkura, Rul yayı tatmin etmiyecek bir muahedeyi imzalamamak için Moskovadan talli mat aldığını anlatmıştır. Dün sabahki toplantı » Montrö, 8 (A.A.) — Boğazlar konfe ansı, Bu sabahki — toplantısı — canasin 16 ıncı madde hakkında kat'i bir karara varmamıştır. İngiltere, Türkiye ve Japof | ya delegeleri hükümetlerine malümat vermek istemiş olduklarından mütenkip 19f lantı yarın sabah yapılacaktır. Bu akşam B. Paul - Boncour, Stanley, kâlemeler cereyan etmiştir. Montrö, 8 (AA.) — Konferans bügün aşağıdaki tebliği neşretmiştir: Bugün, konferanı, birleşik kraliyet (İngiltere) murahhas hey'etinin tevdi projenin 16 incı maddesinin tetkikine başlamıştır. Birleşik Kraliyet » Litvinof ve Titülesko arasında hususi 1 miş olduğu rahhas bey'eti, bu madde için, evvelce yapılan yarı resmi müzakereler neticesini tesbit edilen yeni bir metin tevdi eylemiştir. Sovyetler Birliği murahhas hey'eti de başka bir tadil projesi vermiştir. Konferans, muhtelif gıklarda, ezcümle Milletler Cemiyeti paktı ile bağlı olmu! devletler hakkında, muharip gemilerin Boğazlardan geçişinin men'i keyliyetinin irlf ettiği hukuk? ve pratik cepheleri müzakere etmiştir. Müteaddit murahhas hey'etleri, h edebilmelerine ve yeni talimat göndermelerine imkân vermek üzere, yeni 16 10 maddeyi, Sovyetler Birliğinin veediği tadil projesini ve ayni zamanda ileri sürüli noktai nazarları kendi hükümetlerine bildirmek için il Konferans, bu maddenin müzakeresine murahhas hey'etlerinin telimat metlerinin kendi hattı hareketlerini tası âraz kayıtları koymuşlard aldıklef zaman devam etmeğe karaf vermiştir. İtalyanın vaziyeti Montrö, 8 (A.A.) — Muhtelif delege heyetlerine mensup şahsiyetler, £ talyanın Boğazlar konferansina iştirakten imtinu etmesi ve bu hususta il sürdüğü delilleler lınkkında şiddetli tefsiratta bulunmaktadırlar. İ!nl)u:ı beynelimlel iştiraki mesat tekrar başlamak için gittikçe daha geniş t lepler ileri sürmesinden ve Akdeniz anlaşmalarının feshini istedikten 30f ra Milletler Cemiyetinde islâhat istemesinden korkuluyor. Ayni mahfeller, konferansın İtalyanın istinkâfına rağmen işine devam deceğini ve İtalya hariç kalarak bir mukavele imza edeceğini kaydetm tedirler. Türkiye, İtalyanın hattı hareketi ne olursa olsun Boğazları tahkime hiyettar olacaktır. Fransız gazetelerinin neşriyatı Paris, 8 (Hususi) — Temps gazetesi bugün Montrö — müzakerelerini — mev: bahseden bir baş yazısında konferansın müşevveş şerait içinde mesâisine — de ettiğini yazdıktan sonra — gu sözleri söylüyor: «Rusya kendi emniyeti için Karadenizi mümkün mertebe kapalı çıkarmak istediği halde İngiltere kapıyı mü: tutmak ı kendi deniz kuvvetlerini Akdenize | mertebe açık bırakmak istemektedir. «Mosele yeni değildir. «Motrö kargılaştığı meseleleri uzlaş kazanmış olacaktır.» acak bir çarel hal bulursa çok büyük Yugoslavya takımı geliyor Maçı idare edecek olan hakem de yarın gelecek Belgrat, 8 (Hususi) — Tiııkiyrde iki maç yapacak olan Yugoslavya sporcuları bu akşam İstanbula hareket etmişlerdir. Macar hâkem Pazar günü yapılacak Yugoslavya * Türkiye futbol maçını idare edecek Macar hâkem Klayn cuma - sabahı İs - tanbula gelecektir. Atletizm rekor tecrübeleri Cumartesi yapılacak olan İstanbul, Belgrat maçından evvel rekor tecrübe koşuları yapılacaktır. 800 ve 5000 metre koşularla, sırık- la yüksek ve yüksek atlamalar reko - ru da tecrübe edilecektir. ramesi üzerine ajanlatı seçmiştir. ki heyet reisleri olduğu gibi kalmifi futbola Zeki Riza getirilmiştir. Galatasaraylıların deniz bayramı - Galatasaray deniz bayramı heyetinden : Evvelce bildirildiği târafından tertip edilen senelik bü; deniz bayramı bu cumartesi günü BE bekte aşağıdaki proğram dahilinde tertil pılacaktır. Saat 16: Kaotra yarışı, 16,15: yü me boyrak yarişı, 16.30 küleden at Bisikletçiler Romanyaya gittiler |— 17 LN Lasi, 17,30: BW Bükreşte 148 kilometrelik yol yarı-| »— v D l B e ö na iştirak edecek olan bisiklet takımı |* a Ğ J :J,üı Köstenceye hareket etmiştir. yarışı, 18,13 Üç çifte tekaütler yarl Spor ajanları 18,30: Mükâfatların tevzü, 19: C& İstanbul mıntakası reisi Fethi Tah -|band., 21: Fener alayı, Cazbanı İ sin Başaran yeni spor kurumu nizam-| — NOT: Galatasaraylılar davetiyelt © | rini almak üzere hergün Beyoğlund! klüp merkezine ve Bebekteki Detö şubesine müracaat edebilirler, zar farkiyle değil, daha mühim mese lelerle bile sarsılmıyacak derecede kuv- vetlidiy