— gasına geçerek yü klarını sıkmış: “10 Sayfa OLUM MANGASI! “Son Posta ,, nın tefrikası: 132 Yazan A, R. Dokuz bomba patlamış, müthiş bir ateş ve ölüm tufanı yaratmıştı *Fakat, binanın alt katındaki mazgal- lardan birer alev fırladı. Sekiz on kur- — Ey, Nâsır Mebhüt.. nihayet seni tepeledim. Cinayetlerine kurban olan şun, Cemil ile arkadaşlarının başlarını |/zavallı Türk evlâtlarının intikamını al- ve vücutlarını yaladı. ” Cemil, boğuk bir sesle: n — Basın bombaları!.. Diye bağırdı... Birbirini mütcakip tam dokuz bomba; Nâsır Mebhütun e- “vinin üstünde patladı... O taş bina, a- levler içinde kalan bir unkız halini al- dı. | * Cemil, gözlerini açtı. Dalgın dalgın etrafına baktı. Hafif bir sesle: — Neredeyim?.. Diye mırıldandı. Elinde derece bulunan yaşlıca bir doktor cevap verdi: — Hastahanedesin, evlâdım.. Hü - deyde hastahanesinde. Cemil, hayret etti. Etrafına, bir da- ha göz gezdirdi: — Fakat, niçin hastahanedeyim. Ben, yaralı değildim. — Hele dur evlâdım.. şu dereceyi koyayım da.. hah.. oldu... Evet.. ya - ralı değildin amma.. hasta idin... Hem (öyle hasta idin ki... Seni buraya getir- *dikleri zaman kendini hiç bilmiyor - dun... Bugün, tam on dördüncü gün.. bir saniye bile gözlerini açmadın. — On dördüncü gün mü?.. — Bir hafta da yollarda geçmiş.. şöy- Te böyle bir aya yakın... Ne ise.. geçmiş olsun.. iyi patırdı atlattın?, — Hastalığım ne idi>.. — Efendim, hastalığın.. şiddetli so- ğguk almaktan mütevellit, bu memleke- te mahsus bir sıtma.. buna, biraz za - türree karışmış.. Allah biliyor ya.. ya- ni, talün varmış.. inşallah, daha çok yaşar da.. iyi günler görürsün ...Dur bakalım, şu dereceye.. o, ne diyor?. Doktor, Cemilin koltuğundaki de - receyi aldı. Pencerenin önüne giderek baktı: — Ooh.. oh.. ohl.. Otuz sekiz, bir diziyem,.. Geçmiş olsun evlâdım, Diye bağırdı... Ve sonra, tekrar Ce- milin yanma gelerek: — Hadi bakalım.. şimdi, istirahat et... Konuşmak, yasak.. fazla hareket- Terde bulunmak yasak. .şunu bunu dü- şünmek, yasak.. tam, bir istirahatı mut- laka içinde bulunacaksın?. Derken, elile Cemilin alnını okşa - dı. — Yalnız bir şey soracağım doktor bey. — Uzun olmasın. — Hayır.. kısa... Burada çok kala- cak mıyım, doktor bey?. — Hele dur bakalım evlâdım... Ev- velâ, şu ateşini düşürelim... Kaç gün- denberi, kırk - kırk bir derece ateşler içinde yandın, Aklımızı başımızdan al- dın... 1 — Doktor bey.. bir şey daha... : — Yooool:. Artık.. şey, mey yok... Hadi bakalım.. istirahat... Allah ra - hatlık vorsin. ' Doktor, kapıya dağru ilerledi. Dışa- çıktıktan sonra, yavaşça kapıyı çek- 'ti. Cemili, kendi haline terketti. Cemil, bu vaziyetine, daha hâlâ hay- “ret içinde idi... Ağır ağır, elini alnın - da gezdirdi: — Kendimi.. bir rüyada zannediyo- R - rüm. Dedi... Ve bu rüya, hayal meyal şöylece hatırından geçti: Orada,. Zafir kalesinde.. yanındaki iki neferle, Nâsır Mebhütun evine son bomba hücumunu yapımıştı. Birbirini müteakip, Nâsır Mebhütun evinin üs- tünde patlıyan dokuz bomba; — orada müthiş bir ateş ve ölüm tufanı yarat- mıştı. Nâsır Mebhütun evi üstünde|bula gidiyorsunuz!.. dim. Diye bağırmıştı... Fakat; bu sevin- ci çok devam etmemişti. Birdenbire ba- şı dönmeye başlamış.. gözlerinin önü- ne, simsiyah bir perde inmişti... Bü - tün sesler, uzaklaşmıştı. Kaçan âsile - rin üzerine açılan top ve tüfek takip a- teşleri bile, gittikçe daha derinden gel- meye başlamıştı... Dimdik duran vü- cudu, sallanmıştı. Eğer yanındaki ne - ferlerden biri: — Efendiml.. fenalaştınız. Diye; kendisine sarılmasaydı, hiç şüphesiz ki, yere yuvarlanacaktı. Bo- talaan; bep birdekz ? — Hücuml.. Çaldıklarını.. haykıra haykıra tekbir getiren askerlerin süngü parıltılarını.. bir anda, kalenin meydanını doldur - duklarını.. kalenin burçlarında ezan o- kuduklarını.. — Sancak nerede, sancak?, Diye bağırdıkları.. sancak, kaleye dikilirken, boruların çaldığı selâm ha- vasını.. bütün bunları; pek güçlükle hatırladı. Ondan sonra titreye titreye kendisi- ni kaybetmişti. Çünkü; gece, ırmağın buz gibi suları içinde korkunç ve sü - rekli bir mücadele geçirmesi.. sabahın © sert ayazında, bir müddet çırçıplak ve sonra da o ıslak elbiseler içinde gez- mesi onu ölüme sürüklemişti. Fakat vücudunun hârikulâde mukavemeti ile yerli bir arap hekiminin derhal süğüt ağacı yapraklarından yaptığı bir ilâç; muhakkak olan ölüm tehlikesinin önü- ne geçmişti. Kumandan, onu sedye ile Hüdeyde hastahanesine göndermişti. — Orada, büyük bir dikkatle tedavi edildikten sonra, ilk vapurla İstanbula gönderil- mesi için de emir gelmişti. (Hüdeyde) hastahanesinin sıhhiye heyeti, - kahramanlığı dillere destan olan - Cemilin üzerine kanat germiş - ler; anu ölümün pençesinden tamami- le kurtarabilmek için bütün kudretle- rini sarfetmişlerdi. Ve nihayet, bin müşkülât ile, o korkunç ateşini düşü- rebilmişlerdi. Şimdi.. Cemilin odasından çıkan daktor, doğruca sertabib'in - odasına gilmiş.. müşahedesini arzetmişti. Ce - milin bu suretle artık iyiliğe yüz ıul - ması, bütün hastahaneye büyük bir neş'e vermişti. Galiba; yaralısınız.. * O gün; sertabib tarafından, San'a'- da bulunan ordu kumandanına çekilan telgrafa, ertesi sabah şu cevap gelmiş- ti: Hüdeyde Hastahanesi Sertebabetine (C. mülâzim Cemil Efendinin — müp - telâ olduğu rahatsızlığın salâh eseri güs - termesi memnuniyeti mucip oldu. Harbiye mezareti ile cereyan eden muhabere netice- sinde, mumaileyhin Dersaadete izamı emre- dilmektedir. İmkân olduğu takdirde Cemil Efendinin yarın limanınıza gelecek ve Sü- veyp, Berut, Pire tarikile doğruca İstan - bula gidecek olan Mesajeri Maritim kum- panyasının Sinegal vapuruna irkâbı ile İ- tanbula kadar yanına bir tabip terfik ve yolda da bütün esbabı istirahatinin temin edilmesi temenni olunur. İcap eden masa- rif ve tahsisatın tediye edilmesi için, Hü - deyde fırka kumandanlığına ve malsan - dığına evamiri lâzime ita kılınmıştır. Ne- Gcenin inbası...) Sertabib, bu emri alır almaz, doğ - ruca Cemilin yattığı odaya gelmiş: — Müjde, Cemil bey, Yarın İstan - Kumandan paşa- — hafif dumanlarla tüten, bir taş yığını|dan gelen telgrafı okuyum da, dinle - halini almıştı... — cinden çıldımııy,. © taş yığınının kar - SÜY O zaman Cemil sevin-| yiniz. Demişti. (Arkası var) ;SON POSTA Mehmedin Yeni Maceraları Zaptiye müşirini tamamile yola ge- tirdiğine kanaat hâsıl eden Hüsnü be- |dı. yin zekâsı meseleyi halletti. Hüsnü bey, zaptiye müşirine doğru bır adım daha ilerliyerek cevap ver - — Hakkı devletiniz var, paşa haz - retleri.,. Lâkin, şöyle bir şey yapabi- liriz. — Nasıl?.. — Meselâ.. biz, derhal efendimize bir rapor veririz... Bu raporda; şimdi- ye kadar Bulg.ırulındı saklanmış o - lan firari erkekle kadın, bir takrip ile bududu şâhâneyi geçmişler.. ve dün gece İstanbula gelerek bir mahalde gizlenmişlerdir. Bunların maksatları meçhul ve kendilerinden bir fenalık gelmesi de melhuz olduğu için kendi - lerini behemehal ele geçirmek lâzımdır. Buna da ancak İlisan âşina olmak do - layısile Gâvur Mehmet muktedir ola- bilir. Bir müddeti muvakkate için Gâ- vur Mehmedin İstanbula getirtilmesi münasiptir; deriz... Efendimiz de, bu raporu, aynen saraya takdim edersiniz, Hafız paşa, yine birkaç dakika dü - âunceden sonra başını iki tarafa salla- H* — Oğlum.. Hüsnü.. başımıza bir iş çıkarırız. — Efendimiz!.. Bunda ne iş çıka - cak?.. Olsa olsa, efendimizin yüzü a- ğaracak, Diye verdiği teminata dayanamadı. — Pekâlâ.. bir rapor yazın da! ge - flnn-.. Demeye mecbur kaldı. * Aradan, yirmi dört saat geçmişti. Selânik valisi, erkenden hükümet dairesine gelmiş.. (Zaptiye Taburağa- st Mehmet Efendi) yi huzuruna cel- betmiş: — Oğlum!.. Şimdi, mabeyn b&cll— tibinden şifreli bir telgraf aldım. Ace- le, seni istiyorlar. Fakat, İstanbula gi- der gitmez, hiç kimse ile ihtilât etme- den, doğruca zaptiye dairesine gide - ceksin. Müşir paşayı göreceksin... Bir saate kadar, Üsküp treni geliyor. Git. Mal sandığından yol paranı al. Bu tre- ne yetiş. Emrini verdi. Güvur Mehmet, hafifçe gülümsedi. Kendi kendine: — Şurada, rahat rahat oturup du- rürken, başımıza iş çıkardık. Bu da - vet, mutlaka benim gönderdiğim mek- tup üzerine olacak. Dedi. Valiye de; — Başüstüne efendim. Diye cevap verdikten sonra, odayı terketti. * Bir saat sonra, Selânikten hareket e- den trenin birinci mevki kompartıman- larından birine girmişti. Bir zaptiye ne- ferinin getirdiği orta cesamette bir ba- vulu, kompartımanın rafına yerleş - tirmişti. Sonra, belindeki kılıcı çıkarıp nefere vermiş: — Alit., Al şu kılıcı, eve götür. Demişti. Kılıçsız gezmenin yasak olduğunu bilen nefer Ali, efendisinin dalgınlıkla kılıcı eve gönderdiğine hükmetmiş, Gâ- vur Mehmedi ikaz etmek istemişti: — Efendim!.. Kılıçsız mı gideceksi- niz?., — Evet oğlum... Trende kılıcın lü- zumu yok. İstanbula çıkar çıkmaz, ye- nisini alacağım. Üçüncü çan çalmıştı. Rum kondök- törler: Diye Ixıgırmışl.ırdı. Lokomotifin sert düdük sesi, daha fazla konuşmaya imkân bırakmamıştı. Tekerlekler gıcırdamış; tren raylar ü- zerinde kaymıştı. ., Ranpada duran ne- fer Ali, trenin atkasından bakakal - mıştı CİBALİ ZİNDANLARI Son Posta'nın zabıta Kompartımanda, üç yolcu var - Bunlardan ikisi, yaşlı bir karı koca- dan ibaretti. Görünüşlerine nazaran zengin Avusturya yahudilerine ben - zemektelerdi. Mütemadiyen bir şeyler yiyorlar; hiç durmadan Almanca ko- nuşuyorlardı... Üçüncü yolcu, bir metropolitti. Kompartımanın kenarına çekilmiş, ellerini şişman karnının üstü- ne kilitlemiş; derin bir uykuya dala - rak kendinden geçmişti. Gâvur Mehmet, onu görünce: — Anlaşılıyor ki; metropolit efen - di, dün akşam bir veda ziyafetinde i - di. Zavallı adama her halde pek fazla şarap içirmişler; gırtlağına çıkıncaya kadar da yemek yedirmişler... Mide dolgunluğundan biyhuş bir hale gelen papas efendi, kolay kolay uyanmıya - caktır... Ötekilere gelince; bu tıkın - malarına bakılırsa, onlara da biraz son- ra uyku basacaktır. O zaman da benim işim, yoluna girmiş olacaktır. Demişti. Gâvur Mehmet, cebinden tabaka - sını çıkarmış, bir cigara tellendirmişti. Pencerenin yanındaki köşeye dayan - mış, gözlerinin önünden sür'atle ge - çen panoramaya dalmıştı. Şimdi hayalinde, yavaş yavaş İa - tanbul canlanmıştı... İstanbul.. henüz çocuk iken üryan bir halde İstanbula gelişi.. Galata sokaklarının kaldırımla- rı üzerinde, bütün o kanlı katiller ara- sında sahipsiz, himayesiz, başıboş, lâ- kayit ve serseri bir sürette atıldığı o korkunç hayat.. yaşamak için; pençe pençeye, yumruk yumruğa, biçak bi - çağa giriştiği ilk mücadele.. ve sonra; ipten kazıktan kurtulan, ele avuca sığ- mıyan.. zincirleri ve zindan duvarları- nı parçalıyan en azılı câniler ve katil - lerle geçırdıgı yıızlerce macera ...Bü - BULI!ACA emri hazır. 2 — Bayağı, su içtiğimiz. cam kap. 3 — Yuvarlak, bir N ilâvesilö vücu- dumuzdaki kırmızı su olur. 4 — Kibar, Sü. 3 — Atların mallarını yapan, bir R ilâvesile vücudumuzdan akan — su olur. 6 — İlâhirenin kısaltılmış şekli, kaleye gi ren top: 7 — Kıymaktan emri hazır, ba - şakları biçer. 8 — Üye, kırmızı. 9 — To- pallamak, peygamber. 10 — Bir L ilâ - wesile kapılar çalınır, istikbale onunla ba- kılır, tokatın çıkardığı ses, Yukarıdan aşağıya: | — Doğru söylememek, işve. 2 — İsim, sebep olmak, rabit edatı. 3 — İz « mirin karşısında eskiden bizim olan ada- lardan biri. 4 — Miralay, bağışlamak. 5 — Ağabeyin kısaltılmışı, ağa. 6 — Tah- ta işlerile uğraşan. 7 — Lokantanın frenk- çesi. B — İsim, nota, benzer. 9 — Tenis sopası, nazik değil. 10 — Babadan kal - ma evler, dükkânlar, bir maç şekli. Dünkü Bulmacanın Halli: Soldan sağa: l-—Kımuı.bıİ-l—Aıı.yılın. 3 — Diz, ray. 4 — Ulaşmak, iz. 5 — Na, a - hp. 6 — Mor, tahta. 7 — Balat, kriz. S üzKünar tdti 9 — KA âlçale TÜ ee Ye, ziya. Yukarıdan aşağıya: | — Kavun, ay, 2 — Aşılamak. 3 — Rıza, oluk. 4 — Ramiz. 5 — Uy, tâ, 6 — Zirnat, “miy 7 — Lâklâk, 18 6 — Dayı, ibraç. 9 — An, iptidai. 10 — Az, azık. eli |Ğ l K maz - D Dü D | | zi e Soldan sağa doğru: 1 — İnsan eti yiyen vahşiler, aramaktan ğ < ü YANNARU İT nT ei Dağ Temmuz 9 romani : 6 tün bunlar, acılıkları ve tatlılıklar Gâvur Mehmedin hatırasında birer rer geçmeye başlamıştı. Böylece, dakikalarca dalgın kaln tı. Kim bilir, daha ne kadar zaman, ne böylece kalacaktı. Fakat birdeni bir horultu, kulaklarını tırmaladı. | şını çevirip baktığı zaman, gözlerir büyük bir memnuniyet parladı: — Tahminimde aldanmamışım. hayet uyudular. Diye mırıldandı. Derhal ayağa kalktı, raftan indire bavulu açtı. Sonra, soyunmaya başlı Bu soyunma uzun sürmedi. Bav dan çıkardığı bir Arnavut köylüsü bisesini giydi; resmi elbiselerini bav la yerleştirdi. Düzgün ve muntazam burulmuş yıklarını, dağıttı;. küçük bir kutud çıkardığı boya ile elmacık kemikleri burnunun üzerini, çenesini, enses güneş yanığı gibi boyadı. Başına, Arnavut külâhı geçirdikten sonra, | zerine sardığı eski bir kefiyenin uçk nı yüzüne ve ensesine doğru sarkı Tam bir Arnavut köylüsünden hiç farkı kalmadı. Sonra; başını pencereden dışarı kardı; sağa, sola çevirerek, — yıldır sür'atile giden trenin basamakları baktı: — Ooh!.. Kimseler yok... Kendül törler, bilet muayenelerini bitirmişl müutlaka fürgonda kâğıt oynuyorl Diye, mırıldandı. Derhal cebinden sustalı çakısını kardı; açtı. Yarı beline kadar pen cereden sarktı. Çakının ucunu, kap nin dört köşe kilidi içine sokarak | virdi: Mandoli büker bükmez, kapı, çılıverdi. (Arkası var) Bu Akşamki Progral İSTANBUL 18: Taksim bahçesinden nakil musikisi ve salon orkestrası, 20: Sehhi kr ferans: Du. Hüseyin Kenan Tunakan ta fından, 20,30: Stüdyo orkestraları, 21, Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansı: gazetelere mahsus havadis servisi ver D cektir. PRAG 20,30: Dans ve rapsodiler, 23,15: orkestrası (operet ve valslar). VARŞOVA 20: Radyo piyesi, 20,30: Orkestma kı seri, 21,15: Max Roger musikisi, 22: şarkıları, 22,30: Revü melodileri, 23. Piyes, 24: Dans. BUDAPEŞTE 19,30: Şehir bandosu, 21,35: Çigan sikisi, 22: Haberler, 22,40: fer 23,05: Puççininin (La Boheme) oper| (plâk ile). 18: Hafif musiki, 19,15: Konserin d mi, 20,20: Plâk, 21,15: Küçük o 22,45: Enstrümental konser, 23,45: bi dilile haberler. MOSKOVA 18,30: Yeni musiki, 19,15: Rahmanii vun eserlerinden konser, 21: Hafif 22: Yabancı dillerle neşriyat. BELGRAT 20,30: Milli nöşriyat, 213 Keman seri, 21,45: Halk şarkıları, 22,15: R orkestrası, 23.20: Konser nakli. VİYANA 20,20: Viyana şarkıları, 21 : Piyes, haberler, 23,10: Eğlenceli musiki, 23.' Sözler, 24,05: Konserin devamı, 24 Dans musikisi, 10 Temmuz Cuma İSTANBUL 18: Mühtelif — plâklar, — 19: | 19,15: Halif musiki parçaları (plâk), Halk müsikisi, 20,30: Stüdyo « 21,30: Son haberler. Sast 22 den sonra Anadolu gâzetelere mahsus havadis servisi cektir. — Ha Niğsa