İ Son Posta'nın tarihi tefrikası Düşman — safları Türk pala ve kılıçları karşısında her an seyrekle,; yor, adım başında bir kaçının düştüğ; kanlar içinde kıyraflardk <ai verdi görülüyordu. Fakat onların yerine beş on tanesi birden gelince harcanan e - mekler boşa gidiyordu. — Palabıyık yol açtı. O tarafa... Saflar toparlanıyor, sıklaşıyor. ve İshak reisin kumandası altında sağ ce- naha doğru çekiliyordu. Şeyh Ebül-Hamud üstübaşı dağıl - mış, başındaki kefiyesi düşmüş ve ipek- li harmaniyesinin yarısı kopmuş bir halde Marki dö Gomarin bulunduğu yere kosmuştu: — Çabuk yardım ödin..: Atlılarım dağıldılar. Marki dö Gomar kendi sol cenahına baktı ve şeyhin sözlerinin doğru oldu- ğunu anladı. Ellerini kenetliyerek yal- varan şeyhi baştan ayağa kadar süzdü: — Kendin orada kalıp ta bu iş için bir atlı gönderemez miydin? diye âde- ta homurdandı. Sonra sağ tarafında duran uzunca boylu genç ve parlak elbiseli, baştan ayağa kadar zırhlı bir adama döndü: — Don Alfonso, göreyim seni... Sağ cenahımızı bozan düşmanı sen karşıla ve geri atl.. Don Alfonso yirmi iki yaşlarında bir delikanlı idi. Uzunca bir boyu, uzun- 'ca bir yüzü vardı. Minimini gözlerin - den şeytanlık, sivri ve kemerli burnun- dan hodgâmlık, dimdik tuttuğu ve hattâ geriye doğru duran başından gu- rur akıyordu. İri kara gözlü, biraz es - mer yüzlü, çok güzel ve alımlı bir kız kardeşi vardı ki İzabellâ diye anılıyor- du ve İspanya kralı birinci Filip'i: delerindendi. Güzel İzabella, Ceneral Don Pedro Melineskoyu Bar- selona valisi yaptırdığı gibi kardeşi Don Alfonsoyu da imparatorun hassa alayına zabit olarak aldırmıştı. On altı yaşında olduğu halde 1516 da babası - nın yerine geçmiş olan Şarl-Ken de babasının gözdesine saygı göstermiş, onun gerek babasını ve gerek kardeşi- ni kavuştukları rütbelerle vazifelerin - den ayırmamıştı. Hattâ Don Alfonso- yu daha ziyade yükseltmiş, Telemsan üzerine gidecek olan orduya hâssa or- Bittik... dusundan bir müfreze katmak İlâzım | gelince onu kumandan yapmıstı. Don Alfonso burada kendini gös - termeğe, zafer kazanmak, imparatorun gözüne girmek ve daha çok yükselmek için her şeyi yapmağa hazırdı. Bunun için Marki dö Gomarın em- rini alır almaz atına atlamış, zırblı atlı- Diye haykırmıştı. Parlak miğferler, askerleri baştan a- yağa kadar kaplıyan, hattâ atların bo- yun ve başlarını örten zırhlar, karan- hkta bile parlıyordu. Sıyrılan kılıçlar bu parıltıların arasında birer şimşek gi- biydi. Beş yüz atlı bütün ağırlıklarile hep birden saldırınca yerler sarsıldı. Palabıyık Ömer reis onlara karşı durmak için davranıyordu. Fakat İshak reisle arkadaşları - bir türlü içine düştükleri yarım çenberden kurtulamıyorlar, arkalarını bir an bile bırakmıyan düşman — safları önünde hızla çekilerek Ömer reise yaklaşamı - yorlardı. Hattâ gittikçe sarsılıyorlardı. Bir aralık arap atlılarının kendisile İshak reisin arasma girmek üzere ol - duğunu gördü. Bu en çok çekindiği bir şeydi. — Koca Mehmet!., — Buyur reis — Elli leventle hemen dönecek ve şu atlıları geri atacaksın ! — Başüstüne... Elli levent hemen ayrılmıştı. Hafif inişten aşağı bir çığ gibi saldı- yınca arap atlıları yer yer dağılmışlar, İsbük rüfela örkadüğlarinin GÖrhor vekür Yazan : Kadircan Kaflı yaklaşmalarını temin etmişlerdi. Fakat karanlığın içinden ve her ta- raftan yeni düşman askerleri çıkıyor- du. Sanki bunlar yerden fışkırıyorlar - İdı. — Yaralıları ortaya alın!.. 'Türk leventleri yaralıların etrafında bir halka yapmışlar, her yaklaşan düş- manı yere seriyorlardı. Zırhlı İspanyol atlıları tepeden ko- pan ve yuvarlanan kayalar gibi geli - yorlardı. İshak reis Palabıyık Ömerin omu - zuna elini vurdu: — Gene kuşatıldık. Dedi., Sonra: — Kurtuluş yok... Diye ilâve etti . Mustafa reis: — Keşki kaleden çıkmasaydık... Diye mırıldandı. Palabıyık kızmıştı: — Böyle olacağını bileydik çıkmazdık. Kalenin bulunduğu tarafa baktı. Çevrelerindeki asker- kalabalığının en : bulunduğu yer orasıydı ve düşma - nin kaleye girmeyi henüz düşünmedi- ği anlaşılıyordu. Bu dövüş hiç şüphesiz pek çabuk bitmezdi. Türk leventlerinin kılıçlarile yere serilen düşmanların sayısı gittikçe ar- tıyor ve yavaş yavaş kocaman bir ölü ve yaralı yığını haline geliyordu. Fakat düşman o kadar çoktu ki ellerinde si - lâh olmasaydı ve elleri de bağlı bulun- saydı gene onların hepsini öldürebil - elbet öz-|mek için uzun zaman lâzımdı. Palabıyık Ömer reis te kurtuluş ol- madığını anlamıştı. BULMACA Soldan sağa: ğ | — Şeker yapılan bir sebze, #porcu ni- dası. 2 — Valde, her şeyin satıldığı yer. 'SON POSTA Kahramanlık, aşk, heyecan ve macera ORSANIN KIZI Numara : 10 Elbet son nefese kadar dövüşüle - cekti. Lâkin gene teslim olnaktan bahse - diliyordu. — Teslim olmaktansa yeniden kale- ye döneriz!.. Dedi, — Bunu da yapamayız artık... — Yaparız... — Kumandayı sana bırakıyorum... — O halde yarahları alarak çekili: Çabuk!.. İshak ve Mustafa reisler yoldaşla - rına İâzım gelen emirleri veriyorlar ve kaleye dönüyorlardı. Palabıyık Ömer ise sağında Koca Mehmet, solunda İlyas olduğu halde zırhlı süvarileri karşılıyordu: — Bacaklarından tutup aşağı alın! Al aşağı!.. Zirhlı şövalyelerin atları bacakları- na yedikleri birer kılıç vuruşile dizüs- tü düşerken leventler de İspanyolları bacaklarından çekerek yere seriyorlar, kılıçlarını zırhların ek yerlerinden 80-| karak hemen öldürüyorlardı. İlyasın karşısına diğerlerinden daha süslü elbisesi olan, miğferinde bir tüy bulunduran genç bir süvari çıkmıştı. Yüksek ve beyaz bir atı vardı. İlyas bu güzel ata acıdı ve kılıcını onun dizle - rine doğru sallamadan atlısını bacağın- dan tutarak aşağı çekti. İspanyol atlı- sının savurduğu kılıç Palabıyık Öme- rin kılıcile çarpışmış ve Türk kılıcı İs- panyol kılıcını orta yerinden kırmıştı. — Don Alfonsoya... Don Alfonso vuruldu. Zırhlı atlıların saflarında bir kaynaş- ma oldu. Ortalık karıştı. (Arkası var) İSTANBUL 18: Opera parçaları (plâk), 19: Haber- ler, 19,15: Muhtelif plâklar, 20: Çigan ha- vaları (plâk), 20,30: Stüdyo orkestraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile- cektir. PRAG 19,20: Venedik musikisi, 19,45: Muhte- Kf, 20,10: Orkestra, 21: Filârmonik kon- ser (Üvertürler), 22,15: Beethoven oda müusikisi, 23,15: Plâk. VARŞOVA 20: Solist konseri (eğlenceli), 211 Pi- yes, 23,30: Haberler, 23,45: Plâk, 24: 3 — Yerde sürünen vahşi bir bayvan, sev- İDans musikisi nakil. da, 4 — Masdar edatı, bir meyva. 5 — İsınmaktan emri hazır, renkler 6 — Be - bekleri korkutmak için kullandığımız iki harfli bir ses, içimizden çıkarsa yaşıyama - yız, valde. 7 — Miralayın yeni ismi, erkek, nota, 8 — Ekmeğe koyulan muayyen fiat, vücudumuzdaki et Ffazlaliğı, nota. 9 — Suyun arapçası, eskiden Tâmbalarda kulla. nilir camdan bir nesne. 10 — Üçüncü şa- Ma, yok değil, para verilen yer. Yukarıdan aşağıya: | — Bir sebze, üçüncü şahıs. 2 — Bir- denbire, buş eğerek veya şapka çıkararak birisine karşı gösterdiğimiz yakınlık. 3 — Şanlı, bir O ilâvesile aferinin frenkçesi o- lur. 4 — Bayrak. 5 — Kaparın aksi, ka - mer, sanatın türkçesi. 6 — Yolun arap - çası, genişlik değil, uvmaktan emri hazır. 7 — Dest, bir meyva. 8 — Arapların giy- gdiği bol pantalon, bir L ilâvesile kapıları çalmak için kullamlır. 9 — Tonbul, gün - lerce kalmiş ceset. 10 — Şimali Amerika devletlerinden biri. Dünkü Bulmacanın Halli: Soldan sağa: 1 — Karabiber, 2 — Araba, inek. 3 — Yanak, Rize. 4 — Raşel 5 — Irmak. 6 — Ay, kelp. 7 — Kunduta. & — Ek, inanmak. 9 — Su, Nuh, in. 10 — Ekl, tahsil. Yukarıdan aşağıya: | — Kaysı, kese. 2 — Ara, ufuk. 3 — Randman, 4 — Aba, Aydın. 5 — Bak, mmut, 6 — Raha, 7 — Bira. Kan. 8 — E- nişte, mis. 9 — Reze, ani. 10 — Kelebek, BUDAPEŞTE 19,15: Piyano - keman konseri, 20,25: Konferans, 21: Viyanadan nakil: Senfonik könser, 22,50: Çigan musikisi, — 24,50: Fransızca haberler. BÜKREŞ 18.15: Plâk, 19: Haberler, 19,15: Ke- man konseri, 20,50: Şarkılar, 21,30: Sen- fonik konser, 22,45: Senlonik — konser, 23,20: Plâk. MOSKOVA 19,15: Yeni musiki, 20: Romanslar, 21,15: Şarkılı konser, 22: Almanca neş- riyat, BELGRAT 20,50: Muhtelif şarkılar, 21,20: Radyo piyesi, 22: (Na uranku) adlı opera pi - yesi, 23; Haberler, 23,20: Popüler şar- kılar, VİYANA 20,30: Yaylı ületler konseri, 22,35: Haftanın haber icmali, 23: Haberler, 23,10: Oda musikisi, 24,25: Eğlenceli musiki. 8 Temmuz Çarşamba İSTANBUL 18: Hafif musiki (plâk), 19: Haberler, Muhtelif plüâklar veya retransmis - yon, 20: Halk musikisi (plâk), 20.30: Stüdyo orkestraları, 21,30: Son bhaberler. Saat 22 den sonra Anadolü ajansının kâye | Her şey zamanında amma.. DEK açi K Leylâ, salona gidiyordu.. merdivenleri ağır ağır çıkarken aynada birden kendi- «ini gördü.. ihtiyarlamış bir yüz., çökme - ğe başlamış omuzlar.. Yirmi yıldır güzelliğinin hükümdarlığını sürmüştü. Her salonda, her eğlentide bü - tün gözler ona çevrilir; bakışlar — prestişle ve arzuyla dolardı.. kadınlar gıptayla, ha- setle onu süzerlerdi.. Epeydir böyle suarelerden el etek çek- miş bulunuyardu amma bu gece - evinde misafir bulunduğu dostu Sarayı kırmak is- tememişti. Salona girdiği vakit Sara kulağına eği - lerek: — Biraz gülümsemeğe çalış Leylâ, de- di. Emin ol ki gene en güzel kadın sen - sin burada.. Buna rağmen Leylâ gülümsemek kuv- wetini bulamadı. Ne lüzum vardı zaten.. ena kirmmse bakmıyordu ki. Eski günleri hatırladı.. meclislerde, sa- | lonlarda herkesin üzerinde yaptığı tesirleri düşündü.. Hayat ne çabuk geçiyor.. Gü- zelliğin örmrü ne kadar kısa... Yanlarına uzun boylu, kır bıyıklı bir a-| dam yaklaştı. Sara, Leylâya dönerek: — Sana Sami Feridi takdim edeyim.. dedi — fakat hemen kendini toplıyarak - pardon tanışıyorsunuz değil mi? Unutmuş: | | jtum.. Sara, Leylâya arkadaş bulunca yanın- dan uzaklaştı. O vakit Leylâ Sami Feride: — İtiraf ediniz, ki beni tanıyamadınız.. dedi. — Birden öyle oldu.. — Saçlarım ağardı... Bu beni çok de - Öztirdi.. — Evet çok değişmişsiniz... Fakat bu halle daha güzelsiniz.. — Naziksiniz.. fakat zannediyorum ki tizinle ancak bir kaç delfa görüşmüştüm.. |Onun için eski halimi pek hatırlıyamıya - caksınız.. 'Tenha bir köşeye oturdular. Genç ka -| dınlar, erkekler dans ediyorlardı.. Leylâ, | sesini çıkarmıyor, düşünüyordu. Gene e« -| ki hatıralara d ». Bu sırada Sami Fe- ridin kendisine dikkatli dikkatli baktığını görünce gülürasedi.. Sami Ferit bundan cesaret alarak: — Demin, dedi, kompliman — yapmış- tım size.. fakat gimdi dikkat edince haki- katen hâlâ güzel olduğunuzu gördüm.. ve bunu itiraf etmekle zevk duyuyorum.. — Demek hakikaten beni güzel bulu - yorsunuz.. hayretl. — Sizde daha cazip, daha — yumuşak şeyler görüyorum.. | — Öyleyse gençken ve saçlarım, altın ışıkları andırırken bü kadar cazip değil - dim?. — Eskiden nasıl olduğunuzu bilmiyo - rum.. fakat şimdi.. — Gördüğünüz gibiyim., © halde beni beğeniyorsunuz anlaşılan.. , Sonra alaycı bir kahkaha savurdu.. Sami Ferit kızardı: — İstihza mı2.. diye sordu.. — Hayır.. eskiden olsaydı belki.. bun- dan sonra artık.. — Niçin böyle düşünüyorsunuz? Mazi |bugüne çok yakındır.. Geçmişten sizi ayı- saçlarınızın rengi mi? ederim.. başka şeyler konu - ran ne va şalım.. Bu konuşmadan sonra birbirlerine sem- pati duymuşlardı. Leylâ, ayrılmak istiyor- du.. fakat gene Sami Feridin onu süzdü- ğünü gödrü.. ne de olsa kadın ruhu.. Han- gi yaşta olsa beğenilmekten hoşlanırdı.. Bu aralık Sami Ferit tekrar konuşma- ga başladı: — Biliyorsunuz — ki psikoloji ile uğra- gıyorum.. sizde bir çekingenlik sezdim.. Bu hususta beni tenvir etmenizi rica edecek- | timn.. — Değmerz.. — Bilmek isterdim.. niçin ve nasıl o - luyor da böyle hayatı istihfaf ediyor ve her şeyden el ayak çekiyorsunuz? — Bir daha güzel Leylâl olmamak için.. bu zarureti hissettiğim vakit karar vermiş- tim buna.. — Başınıza bir hâdise filân mi geldi? — Hayır.. maamafih alâkadar görünü- | yorsunuz.. anlatayım, Fevkalâde bir vak'a | olmuş değildir. Küçük bir itimat dramı.. | Kocam öldükten sonra bütün zevklerimi, bülyalarımı, hattâ hayatımı kurban et - meği kararlaştırmıştım. Fakat yapama 4 dım. O sırada çok - güzeldim. Güzellik bi rdavadır, bir kuvvettir. Ona boyun eğ- güzelliğime — esir Waldım, Esprilerim, zekâim var mıydı? Bil. Nakleden: Faik Beremen miyorum.. Yalnız güzeldim. Bütün top « lantılarda, balolarda en güzel kadının ben olduğumu isbat ediyordum. Bu bir işken- ceydi, bir isiraptı. — Bir işkence mi? — Evet. bu, etrafımdakilerin bana ya- lan söylemeğe başladığı andan itibaren ole du. Eskiden hakiki zaferler benimdi.. son« ra şüphe.. süse düşkünlük.. mürailiğe ve karşı mücadele.. ve sonra gene Güzellik — için gazetelerde şarlat rin ne ilânı varsa on- ları tatbik ediyordum. Ve böylelikle bir manken oluyordum © kadar.. Bana yalan söylüyorlardı. Biliyordum.. ah.. bile bile aldanıyordum. Bir müddet sustu.. bu sefer Sami Feritt — Hiç sevdiniz mi? diye sordu... bende şişmani uğraşıyor. didiniyordum. — Vakit bulamadım, ki.. hem aşka karşı bir cazibe kalmamıştı.. Bu sırada ikisinin gözleri karşılaştı. " bakışmada iyi bir laşma alâimi Biribirlerine itimad ederek konuşuyor- lardı. Leylâ kalbinin bütün acılarını uzun uzun anlattı. O, sözünü bitirince, Sami Fes rit te ona kendi ıztıraplarından bahsetti.. Gece epeyca ilerlemişti. Leylâ —ayağa kalktı: — Allaha smarladık, dedi, teşekkür e« | derim.Sayenizde güzel bir gece geçirdim. — Estağfurullah.. bana karşı göster « miş olduğunuz ilimat sayesinde.. bir ar« kadaşa ben bulundum., — Hoşca kalın.. — Fakat bir daha ne vakit buluşaca « bız. acınız vardı.. tesadüfen Bir gün.. — Hangi gün.. — Yarından sonra, çaya, evime geli « niz.. Yalnız olacağız değil mi?, — Peki., Biribirlerinin elini sıkarken tekrar ve bu sofer daha uzun bakıştılar. Leylâ, Sami Fe- ridin varlığında yeni bir heyecan uyandır- dığını sezmişti. Acaba bu heyecan sürekli olacak mı? Mes'ut olur muydu? Sami Ferit o gün çaya geldi. Gene ka « muştular, hattâ aşktan bahsettiler... Bir ay sonra gazeteler Leylâyla Sami Feridin izdivaçlarını yazdı.. Evlenmişlerdi.. Leylâ umduğu saadeti ve heyecanı bulamadı.. Bu kabahat dü « şündüğü gibi ne onda ve ne de Sami Fe « ritteydi.. Her şey tabiatin ve akışının emrinde « gdir., ve her gey de zamanında gerektir.. Mukaddema Beyazıtta Hasan Paşa he Tn civarında Enis Paşa evinde mukim i- ken hâlen nerede olduğu bilinemeyen Ba« yan Atikaya: , İstanbul ikinci lera memurluğundan: İstanbul hazinesinin — İstanbul — Asliye mahkemesi ikinci ticaret dalresinden aldı. & 7/6/933 tarih ve 933/174 sayılı ilâm mucibince kocanız Mustafa Eşreften ala- cağı olan (466) lira (11) kuruşun maa masraf tahsili bakkında vaki talebi üzerin” namınıza gönderilen 936/1672 numaraj ihtiva eden icra emri ikametgâhınızın meçı huliyeti hasebile tebliğ edilemediğinden bir ay hakkı itiraz tayini suretile tebliğin ilâ. men icrasına karar verilmiştir İşbu bir ay içinde borcu ödemez ve tetkik merciinden veya temyiz veya iadei muhakeme yolu ile nit olduğu mahkemeden icranın geri bıra- kılmasına dair bir karar getirmediğiniz tak« dirde cebri icra yapılacağı ve yine bu bir ay içinde 936/1672 No, sile daireye bil- müracaa mal beyanında bulunmanız — va bulunmazsanız hapisle tazyik olunacağınız ve hakikata muhalif beyanda bulunduğu« nuz takdirde hapisle — cozalandırılacağınız olbaptaki icra emrinin tebliği makamına üm olmak üzere ilânen ihbar olu- — nur, (24225) F2 SPORCULAR : — sahaya