Yazan A. R, sımsıkı muhafaza ediyor. Diye homurdanmıştı. tı. Çünkü, merbut olduğunu anlamıştı, içeri dalmıştı. © delikten güçlükle girerek başlamıştı. nız; biraz ileride, hafif bir ışık vardı. ğa yaklaşmıştı. gını yükarı kaldırmış: —',—le.. sema,.. Diye mırıldanmışti, suları, bu kuyuya dökülmekte idi. lemişti: bulunuyorum. Diye söylenmişti. daki taşlarda basacak yer bulamadığı için buna imkân görememişti, O zaman bombaları orada bırakmış.. |yere uzanarak o daracık tüneli geçmiş.. arkadaşlarının yanına gelmişti. Evvelâ, en uzun boylu iki neferi seç- miş; — Hadi bakalım.. girin. Sürüne sü: rüne ilertleyin. Bir kuyunun dibinde bu yol bitiyor. Orada durun, beni bekle - yin, Emrini vermişti. Sonra, Ali onbaşıyi çağırtmış.. ona da şu emri vermişti: — Arkadaşları, iki postaya ayıra - caksın... Evvelâ, el bombalarını.. son- ra da barut tenekelerile fitilleri, nö - betle içeri yollıyacaksın... Şayet içeri- kacaksın, Topçu ve piyade ateşlerinin - şid - detli sağanakları andıran - velveleleri arasında bu emri veren Cemil, tekrar deliğe girmişti. Ve, verdiği emir de, yarım saat zarfında tamamile ikmal e- dilmi: Kuyunun dibi, bombalar - dan, barut fıçılarından mürekkep kor- kunç bir depo haline gelmişti. Cemil; bilhassa seçerek oraya gön- derdiği uzun baylu neferlerden birini duvara dayamış.. onun omzuna tır - manmış.. ellerile kuyunun kenarını ya- kalamıştı... Etrafa göz gezdirir gezdir- — 10 Say$ ” OLUMMANGCASI “Son Fosta ,, nın tefrikası: 130 . . . Kalenin şarkındaki piyade . . şiddeti arttıkça artıyordu —— Kalın ipin ucuna, küvvetli demir bir — halka geçirilmişti. Cemil, ince ipin tam — ortasıni bulmuş, bu halkaya bağlamış; — geri çekmeleri için karşıya işaret ver- — işti. Bu suretle iki sahil arasında âde- ta makaralı bir geçit husule gelmişti. İki saat uğraşmadan sonra, bu maka«|daha vardı. — Fa vasıtasile, ölüm mangasının sekiz Cemil, bu ıskarayı görür görmez: — Meferi ile, iki sandık - o coşkun irmağın| —— Hay, lânet olsun... " Üzerinden aşırılarak - karşı — Tenin dibine geçirilmişti. Artık, sabah yaklaşmıştı. Şark ufuk- ları, hafifçe ağarmıştı. Birdenbire iki — top gürlemiş.. iki mermi, fışırdaya h- — şirdaya geçerek, kalenii içine düşmüş; müthiş iki tarraka her tarafı sarmış - y ; Tam o anda, kalenin şark tarafın - dan da, şiddetli bir piyade ateşi başla- mışti. Sabahin ayazında, henüz ıslak elbiseleri içinde titreyen Cemil, derhal — yerinden fırlamış: —— — Hadi bakalım. İş başına!.. - Diye mırıldanmıştı. “ Sandıklardan birinin içinden, bir ta- — Kim uzun demirler, kazmnalar, baltalar — gikarılmıştı, — , Sonra.. bombalar, el kumbaraları, barut tenekeleri, muşambalara sarılmış fitiller, kibritler çıkarılmış; bir hizaya — sıralanmıştı. — Cemil, yanına iki nefer almış.. ora- daki kayaları tırmanmış.. her tarafı bü- — Tüyen otlar arasında, bir yer aramaya K blçıımışlı. Bu arama, çok uzun sürmemiş: — Buldum. Diye mırıldanmıştı... Burada, yarım — arşın kadar iç tarafına kalın demir ıska- — a yerleştirilmiş, büyücek bir delik vardı. Bu delikten mülevves bir takiım şeyler akıyor; iğrenç bir koku, hem Cemilin ve hem de oradaki neferlerin — güldesini bulandırıyordu. © Cemil, insana sersemlik veren bu kokudan fena halde tiksinmekle bera- ber, yanındaki neferlere (hü ümisal) — göstermek istemiş: — — Arkadaşlar!.. Vazife uğrunda her — şeye tahammül edeceğiz. —İhtimal ki, — burada göreceğimiz iş, o kadar uzun — âürmiyecek. Ya, vazifemizde muvaf- — “fak olacağız. Her şeyi unutacağız. Ve- — yahur... —— Kaleden açılan şiddetli bir mukabil — ateş, Cemilin sözünü kesmişti... Top — tarrakaları birbirini takip etmişti. Bu — Mmüthiş gürültü arasında, artık hiç bir — ses işitilmez bale gelmişti. ” Cemil, ağzını neferlerden birinin ku- — İağına dayamış; emir vermişti: — — Git, söyle.. Ali onbaşı, orada iki neferle beklesin... Öteki arkadaşlara; — uzun demirleri, baltaları, kazmaları — versin; buraya göndersin. —< Ölüm mangasının fedakâr neferleri, bir kaç dakika sonra, o lâğım deliğinin önüne gelmişlerdi. . Artık ortalık tamamen ağarıyorduü. Kalenin şarkındaki Ppiyade ateşinin şid- — deti, arttıkça artıyordu. — Vakit vakit, boru sesleri yükseliyor; — buna mukabil, hep bir ağızdan bağrı- Şan Âsilerin, garip ve anlaşılmaz nâra- ları işitiliyordu. — Cemil, lâğzım - deliğinin ağzındaki — tetkiklerini bitirmiş; deliğin ağzını aç- mak için yapılacak işleri, neferlere gös- — termişti. : - Demir küskülerle ameliyat başlamış- — tı. Deliğin ağzında bulunan, biribirleri- — ne kurşunla kenetlenmiş taşlar kopa- rılmıştı. Biraz sonra da, kalın demir iskara çıkarılmış; bir tarafa atılmıştı. Şimdi, oldukça büyük bir delik açıl- Miş; o mülevves akıntı da, başka ta- — raflara sızarak o iğrenç koku cpeyce Bzalmıştı . ” Cemil; — İki bamba... — Diye bağırmış.. bir neferin, koşa ko- mez; çehresi çok memnun bir hal al- şa gidip getirdiği iki Borabayı — eline | mış: ” Pervasızca © deliğe dalmış.. “(Arkanı var), ateşinin yüzüstü yere uzanarak dizlerinin —ve dutları dahilinde, aranacak Ş veye dirseklerinin üzerinde iletlemeye baş- lamıştı. Fakat sekiz, on metre kadar h ilerledikten sonra, büyük bir mânia|'* J karşısında kalmıştı. Çünkü, burada da kalın parmaklıklı demirden bir ıskara Bu herif; sahile, ka-|sanki hiç ölmiyecekmiş gibi -kendini Fakat, ıskarayı elile yoklar yokla - maz, yüzünde bir tebessüim uyanmış- bu ıskaranın yalnız çerçe - vesi, taşların arasına gömülmüş olup, iç kısmının bir. kilitle bu çerçeveye Cemil, bombaları oraya — bırakmış; geri geri kaymış.. deliğin ağzına ge - lerek bir demir küskü almış.. — tekrar Bu demir küskü ile yarım saat ka - dar uğraştığı halde, kilidin halkasını, pek güçlükle koparmıştı. Ondan son - ra, elini içeri sokarak ıskarayı açmış.. ilerlemeye Deliğin içi tamamile karanlıktı. Yal- İkinci iskarayı geçtikten sonra bu mecra, âdeta kemerle örülmüş, geniş- çe bir yol halini almıştı. Cemil burada, dizlerinin üzetinde sürüklenerek ©o iş- O ışığın dibine gelir gelmez de, ba- Burası, etrafı taşla örülmüş — olan iki adam boyu yüksekliğinde bir kuyu- dan ibaretti. Kalenin bütün mülevyes Cemilin yüzündeki tebessüm geniş- — Aşkolsun, Şeyh Muhsin Şerefi - ye... Beni, hiç bir noktada aldatmamış. Demek ki; Nâsır Mebhât ile avenesi - nin ikamet ettikleri binaların dibinde Kuyunun ağzına kadar çıkarak, o - radan yukarıdaki kısmı da görmek iş - temişti. Fakat ,kuyunun kenarların - de bomba sesleri ve yahut başka gü - lan ser teftiş Çerkez Hüsnü bey ile ser rültüler duyarsan, başının çaresine ba-. teftiş Kerim efendiye ayru ayru — selâm e- b Z/SON POSTA Mehmedin Yeni Maceraları TArtık, Osmanlı hükümetinin hu « pılacak iş kalmamıştır. Bu raporum, bu mesele hakkında gönderdiğim son Demek mecburiyetini hissetmişti. O tarihte (Zaptiye dairesi); şimdi- ki Büyük postahane binasının, arka cihetinin, Ankara caddesi tarafına tesa- düf eden kısmında bulunuyordu. Dairenin üst katında (ser teftiş) le- re mahsuş odada üç kişi, sedirlerin ü- zerine bağdaş kurmuşlar oturuyorlar; ayrı ayrı işlerle meşgul oluyorlardı. Bunlardan, (Deli Kerim efendi), keskin çakısının ince ağzile tırnakları- ni kesiyor; ikide birde parmaklarının Ucunu pencereden tarafa uzatarak tir- naklarının istediği şekli alıp almadığı- nı muayene ediyordu. Gürcü Hasan efendi; elindeki ka - miş kalemi, yanındaki yazi takimının hokkasına batırıp çıkarıyor, düşüne | düşüne bir tapor yazıyordu. bur ağası.. biraderiniz, Mehmet... ... Mektup bitmişti... Hüsnü bey ile Deli Kerim efendi gittikçe artan bir a- lâka ile mektubu dinlemişlerdi. Mektu- bun bitmesini, uzun bir süküt takip et- mişti. Şimdi bu üç zabita memürunun nazarları, birbirlerinin - gözleri içinde birleşmişti. Birkaç dakika devam eden bu sükü- tu, evvelâ Çerkez Hüsnü bey ihlâl et- Mmişti: — Tuhaf şey.. oradan, geçmişler.. buraya gelmişler... Halbuki, burada girip çıkmadığımız — delik kalmadı.., Acâip.. çok acâip... Çerkez Hüsnü beyin bu sözlerini, karmakarışık bir muhavere takip ey - lemişti: — Bunda, acâip olacak bir şey yok.. insanlık hali bu... Her deliğe girer çı- karız.. hattâ; aradıklarımızın üstüne basarız da, besiretimiz bağlanır.. göre- meyiz. Başımıza az mı geldi?.. — Sakın Gâvur Mehmet bu işte al- Çerkez Hüsnü bey; bir gün evvel Beyoğlunda yakalanan bir kalpazanın üzerinde bulunan muhtelif cins banka kaimelerini penceredeki ışığa tutuyor; bunların sahtelerile hakikileri arasın - daki farkları tetkik ile meşgul oluyor- du. Bu sırada bir odacı içeri gitmiş; Gür- cü Hasan efendiye bir mektup vermiş- ti. Hasan efendi, mektubu açıp İmza- sına bakar bakmaz, gülümsemişti. Onun gülümsediğini göz ucu ile gö- ren Deli Kerim efendi, yarım saatten- beri odada hüküm süren süküneli ilk defa olarak ihlâl etmiş; mırıldanır gibi bir sesle: danmasın, —Mektup kimden?.. — ©O da muhtemel... Muhtemel am- Demişti. ma, bu oğlan boş yere söz söylemez. Hasan efendi, Mmerakla okundaya |Her halde bir şey sezmese; tutüp ta o- başladığı mektuptan gözlerini ayıramı- yarak kısaca cevap vermişti: — Gâvur Mehmetten... Hüsnü bey de söze karışmıştı: .— Gâvur Mehmetten mi2.. — Evet, — Tuhaf şey.. ben, artık Gâvur Mehmet bizi unuttu sanıyordum. Afe- rin, oğlancağıza.. cidden, velalı imiş... radan buraya destan kadar koskoca bir mektup göndermez. — Hüseyin efendi!.. Yaz şuna, bir cevap... Nerelerde ne gibi taharriyat yaptığımızı anlat. Bakalım, ne diye - cek?.. — Ben, başka bir şey düşünüya - rum, — Ne düşünüyorsun?.. Neler nazıyo'r. Sca — Gâvur Mehmedin mek'vbunu, — B:;'.";“ e nazır paşa hazretlerine arzetsek — Başımıza iş çıkarırız. — Allah aşkına durun. Şimdi me- Tn SHDi raktan çatlıyacağım. Hele şuna bir göz gezdireyim, Deli Kerim, çakının ucu ile tırnağı- nin bir pürüzünü kazıdıktan sonra, ba- şını kaldırdı. Mektuba baktı: — Hızlı oku da, biz de duyalım, Diye mırıldandı, Daha o sözünü bitirmeden, Cürcü Hasan efendi ağır ağır mektubu oku - maya başladı: — Bakın.. dinleyin ...Gâvur Meh - met, mektubunda ne diyor?... Makamı biraderim serü teftiş Hasan e- fendiye... İzzetlü, biraderim efendim!... Mabsus selâm ve senalar olunup ol mü- biraderimiz ve Üstadımız makamında — ©- Zonguldak İcra Dairesinden: Mahcuz olup paraya çeyrilmesi mu- karrer Zonguldak İimanında ARSLAN BAHRİ namındaki motörün 317 parçadan ibaret ve 541 lira 20 kuruş demirbaş men- kul eşyasile ve gayrimenkule kaymet konu- lan ve 3500 lira muhammen kıymetindeki motörlü gemi açık arttırmaya konulmuştur. Birinci arttırması 10/8/936 tarihine tesa- düf eden pazartesi günü saal 14 den 16 ya kadar Zonguldak limanında icra edilecek- tir. O günde teklif edilen bedel muham « men kıymetin yüzde 75 ini bulmadığı tak- dirde on beş gün daha uzatılacaktır. ... İkinci arttırma 25/8/936 tarihine te- sadüf eden Salı günü ayni saatte ve ayni mahalde en çok arttıran üzerine ihale icra derek ellerinden öperim... Eğerçi, tarafı- mızdan sual olunursa, tarihi mektuba de- ğin sıhhat ve afiyetimiz berkemal olup, hasretü iştiyakınızdan başka hiç bir elem ve kederimiz yoktur... Şimdilik buradaki meşguliyetimiz, hükümet — dairesinin kapı altından kahveye, kahveden de fakirhane- 2004 numaralı icra ve iflâs kanununun 126 ıncı maddesine tevfikan hakları liman idaresince sabit olmıyan ipotekli — alacak. hlarla diğer alâkadarların bu haklarını hu- susile faiz ve masrafa dair iddialarını ilân sele zühura geldi. Taşlıca tarafından hu- dudu geçen, biri erkek ve diğeri kadın iki şahıs, her ne kadar bir hayli taharri edildi- se de, ele geçirilemedi... Bu mesele hak- kında bize bir emrü iş'ar vaki olmadığı i- çin de, tarafımızdan hiç bir müdahale vu- kua gelmedi... Amma, bilirsiniz. Huy, ca- | 935/292 taşra numaralı dosyada mevcut nın altındadır. Can çıkmayınca, huy — çık-| vaz'iyet ve taktiri kiymet raporunu görüp maz fehvasınca, biz mescleyi — şöylece bir | anlayacakları ilân olunur. (671) Aksi halde hakları sabit — olmıyanlar satış bedelinin paylaşmasından hariç kalır lar. Gemiye ait vergi vesair bükümet harç- ları belediye ve rusumu saire alıcıya aittir. Daha — fazla malümat almak — isteyenler CİBALİ ZİNDANLARI Son Posta'nın zabıta romanı : 4 araştırdık, taraştırdık. Söylenen ve dinle- nen sözlerin kâffesinin kuru lâflardan iba- ret olduğunu anladık... Benim karındaşım Hüseyin efendi. Uzun lâfın kısası; bu er- kek ile kadın, kıyafetlerini tebdil .d'."ı teftiş olduksa, keramet sahibi de olma- KaŞir b TüRie a ADAĞ ” İt ErDE SAA A. B rum. Fakat bunların, sizin gibi mâhir me- | İamadık. Yeniden taharriyata başlıya- murlar - tarafından — ole geçirilemediğine | CağIZ; deriz. hayret ediyorum... Nereleri, aradınız, tara- dınız. Bu araştırmalardan ne gibi neticeler di, aldınız. Çok merak içindeyim, Eğerçi lüt- İ::ip bana İ—:ıın lıîldıi;'-:.:nı dere- |İburaya getirtin, beraber taharriyat ic- cede memnun olurum tubumun derim... Selânikte mukim,, Zaptiye alayı- nın birinci taburunda misafir.. Açıktan ta- — Vay.. karı ile herif burada ol - sunlar da, siz bulamıyasınız ha.. diye, haşır haşır haşlar. — Canım, haşlarsa haşlasın... Ser- — Durun, aklıma başka bir şey gel- — Gâvur Mehmedi istiyelim... Onu ra edeceğiz; diyelim, — İmkânı yok. İradei seniye ile Se- lâniğe gitmiş.. bahusus, orada ikamcte memur (1) bir adamı, zaptiye müşürü nasıl getirtebilir. — Tekrar iradei seniye çıkartır, — Zannetmem. — Canıml. Olur, olmaz.. o, başka... Şu oğlan, gözümde tütüyor... Bilin - mez ki, belki zamanına tesadüf eder de, bu bahane ile İstanbula geliverir. — Olur mu, olur. . .(İ) Çikamete memur) demek, bir şe- hirde oturmaya mahküm (sürgün) demek- &. Gâvur Mehmedin (tabur ağalığı) na tayin edilerek niçin Selâniğe sürgün edildi- ği, iki sene evvel intişar eden ( Yedi âşıklar çetesi) ismindeki kısımda izah edilmişti. (Arkası var) Bir mektup: i (Gâvur Mehmet) — tefrikası hakkında aldığımız mektuplardan bilhassa dükkate şayan olan bir mektubu, aynca dercedi - | yoruz: IMeslek muhabbeti dolayısile, bundan evvel çıkan (Gâvur Mehmet) tefrikaları - nızı nasıl günü gününe takip ettim ise, yoni Gâvur Mehmet tefrikanızı da öylece lez - zetle takip ediyorum. Ancak; bu tefrika- mada, bir noktada hata ettiğinlei zanne « diyorum. Vaktile elime geçen bir dosya « nin tetkiki esnasında hatırımda kaldığına göre 1 iğiniz vak'a Avwturya seliri (Marki Pallaviçni) nin sefareti esansn - da dağil; (Baron dö Kaliçe) nin Avustur- ya sefirliği ile İstanbula ilk geldiği zaman- lara müsadif olacak... Bilâhare polis mec- lisi reisi olan Hüsnü Beyden de bu meseleyi böylece işitmişlim. İhtiyar bir meslek « - damının bu ikazına gücenmez, ve bu me- seleyi siz de bir iyice tahkik edersinlz, zan- nederim.) e ee — — ı Mukaddema Fatihde, Hüsam B. ma - hallesi İmam Niyazi sokağında 19 No. lu hanede mükim iken halen nerede olduğu bilinemiyen Bay Şerif; İstanbul İkinci İcra Memurlağımdan: İstanbul Hazinesinin Fatih, İkânci Sulh bukuk mahkemesinden aldığı 3/2/936 ta- rih ve 36/20 No. lu ilâm mucibince alacağı olan 2200 kuruşun maa masarif — tahsili hakkında vaki talebi üzerine namımıza gön- derilen ve 36/974 No, yı ihtiva eden İcra emri ikâmetgâhmızim meçbuliyeti hasebile tebliğ olunamadığından bir ay hakka İtiraz tayini surelile tebligatın ilânen icrasma ka- rar verilmiştir. İşbu bir ay içinde borcu ödemez ve tetkik merciinden veya temyiz veyahut iadei muhakeme yolile ait olduğu mahkemeden — icranın geri biralalmasına ri icra yapılacağı ve gene bu bir ay içinde 36/974 No. sile daireye bilmüracaa mal beyanında bulunmanız — ve bulunmazsanız hapisle tazyik — olunacağınız ve hakikata muhalif beyanda bulunduğunuz takdirde hapisle cezalandırılacağınız olbapdaki icra emrinin tebliği makamına kaim olmak üze- re ilânen ihbar olunur, (24224) ee ea GA Divanyolu (104) No: “Tolefon: 22508 Tel Kandilli 38 - Beylerbeyi 48 ——