Roğazlar tiya ile Parti gazetesi Pravdanın Boğazlar konferansı hakkındaki baş — yazılarını hu- lüâsa etmekte idi. Matbuatta lerinin manzarasını görenlerden. âdeta iki dost memleket arasında siyasi bir ihtilâf münakaşası olduğu hissine kapılanlar — ob muştur. Fakat, yine ayni yazıların okunu- ga. bu h kendil den gidermiştir. Çünkü mihayet mesele nedir? Yeni hü- diseler, muahede garantilerinin - Boğazlar emniyeline — kâfi olmadığım — isbat etti. Dostlarımız bu noktada bizimle ayni fikir. dedirler. Boğazlar emin olmazın kimse kendini emniyette hissedemez. Dostları- maz dahi böyle düşünmektedirler. Boğaz- lar davasının, Karadeniz deyletlerinin em- niyetlerini ve dış denizler münasebetlerini yakından ilgilendirdiğine biz de onlar ka- gazlar tahkim e- Yaran: Falih Refin Atay eee | vvelki gün ve dün Maskovadan ge- len telgraflar devlet gazetesi İzves- 2 tebliğ. dar şüphe etmiyoruz. Bo dilmek ve culana smmiyet — ve bürriyeli 'Türkiye devleti tarafından müdafaa edil. mek lâzım gelir. Bu noktaya da Montröye gelen devletlerden hiç biri söz götürür bir itirazda bulunmuş — değ toplandığı zaman, elde müzakere edilecek bir teklif bulunmalı idi. Bu teklifi hazırla- mak da tabil olarak Türkiyeye düştü. Fa- kat, yeniden tanzim edilecek — statünün i- çinde karışık teknik meseleler, Karaden le tcaret temasında bulunan her devleti a- Tâkalandıran hukuk işlöri, yeni emniyet ve- jiminin gerektirdiği takyitler ve hükümler münakaşa olunduğu sırada, bir takım gö- rüş tezadlarının meydana çıkacağına da şüphe yoktu. İşte biz, dost devlet gazetelerinin yazı- larını, Boğazlar davasına veya Türkiye- Rusya münasebetine aid bir polemik — de- Kğil, teferrüat münakaşalarının basit bir ak- «i gibi telâkki etmekteyiz. gümüz fıkralar, Konferans meselâ, ni gereği gibi gözetmediği veya İzvestiya- nin, bizim tekliflerimizin Rusyaya — karşı dostça olmadığı tarzında yersiz ve İüzum suz düşüncelerini kalıplamış olanlardır. He- le buna sebep olarak, Türkiye politikam üzerinde bazı barici cereyan tesirlerinden bahsolunmasına, sarsılmaz — bir dostlağun bütün samimiyetile itiraz etmek isteriz. İnkılâplarımızın güç zamanları geçmiş- tir. Gerek Sovyetler Birliği, gerek Türkiye kendi aralarındaki yakın dostluğu ihlâl e- decek bütün teşebbüs ve telkinlere karşı, iç va dış vaziyetlerinin en buhranlı zaman- larında kayıdiiz. ve şartsız. muükavemet etmişlerdir. Her iki inkılâp istikrar buldu- Bu, her iki devlet kendi hürriyetlerini ta. mamen müdafaa edecek surette bulunduk- ları, ve bilhassa aralarındaki dostluk, ken« dileri için olduğu kadar, Yakım Şark sulhu ve dünya emniyet da bakımından büs- bütün ehemmiyet aldığı bir zamanda, böy- Te tereddütlere düşmenin hiç bir manâsı ol- mamak gerektir. Sovyetler Birliği ile ve Karadeniz dev- letlerile Türkiye arasında bir Boğazlar me- selesi yoktur. Türkiyeyi en yakından, Ka- radeniz devletlerini de yakından alâkalan- dıran bir Boğazlar emniyetsizliği meselesi vardır. Türkiye kontrolü altında bulunmi- yan Boğuazlar serbestliğinin ilk neticesi, da- hili harplerle boğuşan inkılâp karşı bütün Karadeniz sahilleri Rusyasına boyunca bir ecnebi mücadele cephesinin teecssilis et- mesi olduğunu acı halıralarla — biliyoruz. Boğazlar emniyetsizliğ iztirabınt Lenin ve Atatürk inkılâpçıları, ikisi bir arada ve bir zamanda tatmışlardır. Biz Marmarada emin oldukça, Karade- niz Soövyetler için bir emniyet — denizidir. Yeti Boğazlar rejimine — aid hükümleri münakaşasında asla gönlümüzün yatmad, ği sakat cihet, Türkiye ile Rusya arasında, Türk - Rus yakın ve sıkı dostluğundan gay- Ti herhangi bir münasebetin en uzak istik- bal için dahi, tevehhüm edilmesine mahal verilmesidir. Bu cümle üzerinde wmrar ede- lim: Çünkü İzvestiya ile Pravdanın M trö münakaşaları içinden intihap ettikleri meseleler, aksi bir ihtimal olmaksızın; me- sele diye ortaya atılamaz. Arkadaşlarımızın. Moskavnda emniyeti düşüncesinin Türkiye — güncesinden aslâ üstün tutulmadığını bildi. şen satırlarına tesekkür ederken, Boğazlar müdafansının, Ankara ve Moxkovada biti- Sirladen aynılmıyan iki müşterek emniyetin SÖON POSTA Temmüz 7 00 Resimli Makale Bu resimde küçük bir çocuğun dev gibi bir vahşi hayvanı bağlayıp esir edebildiğini görüyoruz. Maamafih biz bunu her gün rıhtımlarda başka şekilde görürüz. Koca vapurları iki üç adam rıhtıma bağlarlar. İnsan kuvveti ile bir vahşi hayvan veya bir vapurun kuvveti mukayese edildiği zaman arada nisbet bu- lamayız. Bu nisbetsiz kuvvetler arasında zayıfın kaviyi esir e- fül birleşince insan bulynamaz. K Fikrin kuvveti W debilmesi sırf zekâ ve akıl işidir, Fikir kâfi değildir, onu fiilin takip etmesi lâzımdır. Fikirle zekâsının önünde duracak hiç bir kuvvet Her şeyden önce yaradılışımızın en büyük kuvveti olan ze- kâmızı işletmeği öğrenmeliyiz. Fabrika bacaları İngiltereye her sene 80 milyona mal oluyor İngilizler, İn - gilterede — fabti « ka basaları yü - zünden, daha ğodrusu duman - dan memleketin ne ziyan ettiğini tesbt etmişler ve bu miktarı senede © 80 milyon İngi - /7 liz lirası — olarak /*’2 tesbit etmişlerdir Yalnız devlet dairelerinde dumanın yaptığı tahribatı izale için senede 1100,000 İsterling — sarfedilimekteymiş, Bundan başka duman, Rac |kalb hastalıklarının ve kanserin mü - İvellidiymiş. Dumandan çıkân ''hamızı kibrit de demirden mamül eşyayı sür'atle aşındırırmış ... Mabede sadakat Avrupayı görmek İstiyan bir mih - tace Hindistanda Misore vilâyetinde 34 sene hüküm sürdükten sonra, se - yahate çıkmayı kararlaştırmış, güzel bir vapurda tevabiiyle beraber yer tut- muş. Fakat tam vapur hareket edece - j zaman aile mabudu «Chamundesi- vari» nin heykelini almadığını düşü- nerek vapuru durdurmuş; heykeli ge- tirtmiş ve mabuda sadakatini böyle isbat ettikten sonra yola çıkmıştır. ... Habeş harbi kime yaradı Habeş imparatoru Milletler Cemiye- |tinde yırtına dursun, İtalya, Habeşis - İtanda gittikçe yerleşmektedir. Avrupa |gazetelerinin verdikleri haberlere göre geçenlerde Adisababa Dükası olan Ma- reşal Badoglio'ya yeni tevcihat y mıştır.Ancak Maraşale tevcih edilecek yeni rütbe bulunmadığı için kaydı ha- yat şartiyle Afrika orduları başkuman- danlığı tahsisatı bağlanmıştır. Bu pa - ra ayda 25.000 lirettir. dayançlarından istişmein, biri oldu- başlıca maddi ğunu zikretmek isteriz. Hariciyelerimizin başında bulunan — iki arkadaşın, Montröde, gu esnada bir masa başında konuştukları teferrünt — davalan- nn sütunlarımızda münakaşa lüzümsuz buluyoruz. İki hükümde birleşe- lim: Boğazlar emniyet mizamı tecasüs et melidir, bir; Stalin Rusyası ile Kemalist ae edilmesini * * HERGÜN — BİR FIKRA Üç noktai nazar Bir operatör, bir mimar, bir de dip- lomat, bir mecliste oturmuşlar, dün - yanın yaradılışımdan bahsediyorlardı. Operatör: — Cenabı Hak, önce Âdemi yarat- &.. sonra da onun vücudundan bir par- ça kesip, onunla da Havvayı vücuda getirdi. Bu suretle, dünya cerrahi bir ameliye ile başlamış oluyör; dedi. Mimar, cevap verdi: — Olabilir. Lâkin bundan — evvel, ldinat altüsttü. Ona düzen verip te dünyayı kurmak her balde mimar işi- dir! bi, kâinatın altüstlüğü hepsinden ön - cedir. Bu ise, olsa alsa biz, diplomat - larım eserimizdir! * Üç Habeş imparatoru Habeş imparatoru Haile Selâsiye, İmparator Menelik'in torunu Lij Yasu- yu tahttan atmış ve onun yerine geçmişti. Lij Yasu, ömrünün sonuna kadar mahpus yaşadı ve kısa bir zaman evvel, sarayının içinde ölü bulundu. Lij Yasu'nun oğlu Fransız Somali - sinde, Fransızlardan aldığı küçük bir maaşlâ yaşıyordu. Haile Selâsiyenin düşmanı olduğu halde İtalya - Habeş harbi sırasımda, vuku bulan birçok tekliflere rağmen İtalyanlara — iltihakı reddetti, İtalyanlar harp başlamadan evvel bu genci kaçırarak Eritreye gö - türmek ve imparator ilân etmek iste - mişler, fakat genç adam buna da kar- şı gelmişti. Ancak babasının ölümünden ve Haile Selâsiyenin sükutundan sonra Habeş tahtının meşru varisi — sıfatiyle İmparator Üçüncü Menelik ünvanını aldı. Üçüncü Menelik de babası Lij Yasu gibi Müslümandır. Habeş Müslüman- larının kendine müzaheret etmeleri de beklenmektedir. Demek ki bugün üç Habeş impara - |toru vardır. Biri Hâile Selâsiye, biri |Ü i iya Krahı! w 'Türkiye arasında yakın ve sıkı dostluktan gayri bir münasebet nizamı olmıyacaktır, ikil.. Falih Rıfkı Atay (SÖZ ARASINDA) Deniz üstünde Yürümek Kabil olacak mız t Mans denizini yü- zerek geçmişler ve rekorlar kırmışlar- dır. Şimdi de Markus isminde bir adam bu denizi yürüyerek geçmek teşebbü- sünde bulunmaktadır. İngiliz gazetelerinin yazdıklarına göre Marküs son günlerde İngilterenin Sautent — kaplıcalarında — tecrübelerini yapmış ve muvaffak olmustur. Markus genizin çok dalgalı olduğu bir günde yaptığı bu tecrübelerde yürüyerek bir hayli kilometre mesafe kat'etmiş ve 1s- lanmadan dönmüştür. Markusun denizde yürümek için kullandığı — vasıta kauçuktan — su geçmez hususi bir elbise ile gene su geçmez uzun bir nevi ayakkabıdır. Bu ayakkabının altında da ince kurşun yapraklarından yapılmış bir tabaka mevcuttur. Bu elbise ve ayakkabıyı giyerek de- nize açılan Markus ancak diz kapakla- rıma kadar ıslanmış olarak dönmüştür. Markus, denizin üstünde serbest dola- şıyor, hattâ sigara içiyormuş.. ... : M. Heryoya bir cevap M. Heryo hastalıktan yeni kalkmış, meclise riyaset ediyordu. Mecliste mü-| him bir kanun lâyihası müzakere edi - liyor, komünistlerle sağ cenah fırka - ıh" mensupları birbirlerine atıp tutu - İyorlardı. M. Heryo, evvelâ komünistlere dön- dü; | — Sükünetinizi muhafaza ediniz, dedi. Müzakerelere devam edemiyo - ]nız_ | Sonra da sağ tarafa döndü, müte - komünistlere hitap eden madiyen meb'usa: — Siz de oraya bakmayın, benim yüzüme bakın, dedi. Meb'us Heryonun yüzüne ters ters baktı, şu cevabı verdi: — Sen o güzel lâfları, buraya kadın meb'uslar girdiği zaman söyle... İSTER İNAN İSTER İNANMA! Üsküdar ve Kadıköy su şirketinin gazet, «Üsküdar ve Kadıköy su şirket', hazırile yaz aylarında şebekesinin yüksek mahalle- rinde, ve husasan Göztepe cihetlerinde bulunan abo- nelerine bilâinkıta su tevzi eylemek mümkün olamı- İSTER İNAN İSTER İNANMA! İimamenee n elere verdiği bir ilân: , fesisatının hali düf alunabilir. TİnE sü veremiyeceğini bildirmekten şeref duyan ve tile böyle açikça alay eden bir şirkete ancak İstanbulda tesa- yacağını ihbar ile kesbi şeref eyler.n Zannedersiniz ki Kadıköy su şirketi abonelerine Böyram teb- riki yapıyor, ve yahut bol bol su vereceğini söylüyor. Abonele: abonele- İ Sözün Kısası Medet ya Ali! KA Ermel Talu - u sküdarla Kadıköy ve hinterlân- dına musallat, Su Şirketi namila bir âfeti devran vardır. Bir tarihte, İstanbulun o güzelim semtinde otururken, onun yüzünden kaçtım, bu tarafa taşınmağa — mecbur oldum dersem, bana inanmanızı rica e“ derim, Bu şirket, yirminci konfor, nezafet ve hıfzıssıhha asrının bütün icabatını istihfaf ve istihkar eylemekle mahzuzdur sanırsınız. Su gibi, hayatın temeli olan bir un- suru oralarda inhisar altına almıstır. | Ve bu kıymetli unsura dilediği gibi, aklına nasıl eserse, öylece tasarruf e- der. Ne hastalık düşünür, ne scak, no maazallah yangın! Ferdlerin sıhhi ihti- | yaçları, ailelerin nezafet endişeleri, hiç biri, hiçbiri Üsküdar ve Kadıköy Su &Kumpanyasın nn ümurunda değil « dir. Anadolu yakasının cenneti olan o canım semti «Deşti Kerbelâ» ya dön« dürmek, sayın kumpanya için âdeta bir İ ideal olmuştur. Şimdi, iki gün evvel, tam Temmuz sıcakları olanca şiddetiyle başlarken de, tutmuş, yarı istihza, yarı itirafı â- ciz ifade eden, garip, gülünç bir ilân neşrediyor. Diyor ki: «Şirket, tesisatının hali- bazıriyle, yaz aylarında, filân ve falan yerlerdeki abonelerine, bilâ inkıta su tevzi eylemek mümkün olamıyacağı « nı ihbar ile KESPİ ŞEREF eyler!» En yüksek bir mânayı haiz olan şe- ref kelimesinin bu kadar terzil edildi - ğini gören var mıdır, acaba? Hattâ, kumpanya demek istiyor kit « Size, devamlı surette su veremi « âdeta | | 1 yeceğim.. tesisatım buna müsaid de »« ğildir.. sizler, kirli, pasaklı gezecek.. banyo edemiyecek.. tıraş olamıyacak.. bulaşık yıkayamıyacak.. tere, toza bu- lanacak.. kokacak.. evinizi, barkınızı temiz tutamıyacaksınız; ve ben, kum- panya cenapları, bütün bu münasebet- sizlikleri size müjdelemekle şerel du- yuyorum!» Tesisatın müsaid değilse, bize ne? Tevsi et! Edecek sermayen yoksa, kendi kendini tasfiye et, çekil! Zira, sen bu imtiyazı alırken, imtiyazın şa - mil bulunduğu her yere seyyanen ve muntazaman su vermeyi taahhüt et- miş bulunuyorsun. Yaz günü su veremiyeceğim, - olur | mu? Su denilen nesne asıl bu mevsim- de sarfolunur ve bu mevsimde lâzım- dır. Kışın Cenabıhakkın rahmeti sar « mıçlar, kuyular, havaların serinliği, or- talığın tozsuzluğu esasen ihtiyaç bı « rakmaz ki! İki gözüm şirket! Benden sana öğüt olsun! Bu işin bir çaresine bak. Yoksa, sen Kadıköy, Üsküdar ve havalisini ille Kerbelâya çevireceğim dersen, biz bağrı yanıklar da, sonra: — Meded ya Ali! diye haykırmağa başlarız. We sen o zaman görürsün, gününül Fransız Başvekili Leon Blum, Mil- letler Cemiyetinde söz söylerken bir « |denbire coşmuş.. Ve bütün dünyaya meydan okur bir vaziyet almıştı. Kon- feröns salonunu dolduran: fotoğralçı - |lar bu sırada onun bir çok resimlerini İçekmişlerdi. Leon Blum ertesi İaçtığı zaman kendi karikatürle Wgeııe eskisi gibi ürkek bir vaziyette yopıldığını görünce içini çekmiş — Carip şey, demiş, dünyaya mey« dan-okuyorum amma bir türlü bu ka- |tikatürcülere meydan okuyamıyorum, gün gazeteli