* dH: . “SÖMMANCASI Fosta ,, nın tofrikası: 123 Yazan A, R. enbire uzakta acı bir feryat işitilmiş, yüzlerce haykırışmalar takip etmişti Bbunlardan' ikisinin gömleklerini | kaha basmıştı. ini di — Deve.. katır.. merkep... E, söyle kendisişbakalım; biz bunlardan hangi zümre- ötekini kendi mangasından seç-| ye mensubuz. bir nefere giydirmişti. Her ikisi de Hâşâll.. Senin için bir şey di - ğiştirirler... Ancak kırk defa kalıp de- ş * #iştirdikten sonradır ki; artık dünya — Güneş grup ederken Cemil emir ne-|ile alâkâlarını keserler.. ve, başka bir M Çağırmış: âleme geçerler. > — Elbisesi sırtında olan o yerliyi| — Yaaaa?.. getirin. — Evet... Demişti... Biraz sonra, elbisesi a -| — E.. acaba, bundan evvel sen han: %n üçüncü yerli Cemilin önüne| gi kalıpta gelmiştin?.. “iilmıqtı — Vallahi, yâ seydi.. bunu bir türlü — Cemil, derhal rüvelverini çekmiş..|kestiremedim... Ancak evimizde ihti- 1 201 avucunun içine de bir (riyal) yer-|yar bir koyunumuz vardı. Rahmetli setirmiş.. iki elini birden o yerliye u-| babam, bu koyunun mutlaka büyük ba- *rak: bamız olması lâzım geleceğini iddia e- —7 Bunu mu istersin.. Yoksa, bu -|derdi... Maamafih, bir gün San'ada mu?.. camiye gittim, Mekkeli bir hocanın . Demişti. vaazını dinledim. Onun rivayetine ba- | — Tuhaf bir adam olan yerli, çenesin-|kılırsa.. Seni, beni.. hepimizi bir züm- Teki köse sakalı kaşıyarak : reye ithal etti. “ —Vallahi, yâ seydi.. riyale, tapa -| — Ne zümresine?.. jm, Tabanca, sizin olsun. — Hayvan... Amma, buna sakın Diye cevap vermişti. kızmayın, yâ seydi... Bu sözü, ben söy- Ğ zaman Cemil, onun kulağına eğil- İ “iş bir şey söylemişti. Bu sefer, yerli srlere kadar eğilmiş: Ö— Emriniz.. başım, gözüm üzerine, $ seydi... Bir riyal için beş saat yol yü- | , zerre kadar çekinmem. * Diye mukabele etmişti. *”.. lemiyorum. O, Mekkeli hoca söyledi. (Arkası var) Habeş İmparatoru bugün Cenevrede davasını bizzat müdafaa edecek (Baş tarafı 1 inci sayfada) Vekili Delbos ve Eden'in Habeş. Lokarno, Orta Avrupa, Milletler Cemiyetini — islâh meselelerini konuştukları ve mütabık kal- dıkları anlaşılıyor. Blum, Sovyet Rusya murahhası Litvinof ile uzun bir mülâkat yapmıştır. Avusturya Başvyekili Cenevreye mi Gidiyor? Delbos'un, Tuna meselelerinin tetkiki için Avusturya Başvekili Şuşnig'in Cenev- reye gelmesini beklediğini bildirmiştir. İtalyanın Notası İtalya Asamble toplantısına iştirak et- memekle beraber vaziyetini izah eden bir nota gönderecektir. Nota yarın neştolura- caktır. Haber alındığına göre notada İtal- yanın Milletler Cemiyetine ara sıra Habeş ahvali hakkında malümat vereceği bildi- rilmekte, bundan başka Habeş yerlilerinin mskere alınmıyacakları temin — olunmakta- dır. Fakat İtalyanın Milletler Cemiyeti kon- trolüne razı olmadığı ilâve edilmektedir. İtalya buna da razı olsaydı, Habeşistan ü- zerinde mandadan farksız bir rejimi kabul etmiş sayılabilirdi. İtalyanın Cenevredeki daimi murahha- sının bu nota hakkında Mister (Eden) & malümat verdiği anlaşılıyor. Habeş İmparatoru Habeşistana gelince Habeş imparatoru Haile Selâsiye Asamble içtimaına — bizzat iştirak ederek Habeş davasını son bir defa müdafaaya karar vermiştir. Bir aralık bazı milletlerin bu hattı harekete muhalelet et- tikleri ve Fransanın, Habeş davasını daha başka murahhasların müdafaa etmesini il- tizam ettiği şayi olmuş, ve mesele itimad- ları tetkike memur hey'ete havale edilmiş- »e de sonunda Habeş İmparatorunun A- samble içtimaında hazır bulunmasına mü- saade edildiği anlaşılmıştır. Umum! kanaat zecri tedbirlerin kaldı- “Ortalığa karanlık çökerken, Cemil 4 et etmişti. Bir adım önünde, Ta- lr ismindeki o köse yerli.. iki adım ge- de yerli kıyafetindeki neferi bu- aunmakta idi. rAgıkkınıılhuanunıdımu- aaşır uzaklaşmaz, Cemilin — bazan etik gibi sertleşen sesi yükselmişti: © — Bak, Tahir!.. Şakayı, hiç sev - » Eğer cilve edeyim diye, sağa so- a sapayım dersen, belinin ortasına t, diye kurşunu yersin. Tahir, bir kahkaha atmış: — Ah, yâ seydi... Siz, yerlileri o ka- İ ahmak mı zannedersiniz?.. — — Âh, yâ seydi!.. Katır nalı gibi ri- al sizin kesenizde durup dururken, n Hxıhp ta nereye gidebilirim?.. emki bana bir riyal vadettiniz; o- M 3 sizden almadıkça, kurşunla vursa- ı!. ahrete bile gitmem. © Diye cevap verdi. luüıın bir tarafı kızarıyordu. Ay, haşmetile yavaş yavaş çıkıyor- yolcu, sessizce ilerliyordu. lâv bakiyesi taşlar üzerinde 'İsey vesair içtimalara iştirak edip etmiye- cekleridir. İştirak ettikleri takdirde — İtal- .|yanlar, zecri tedbirlerin kaldırılmasına rağmen bu içtimalarda hazır bulunmaya- caklardır. Meselenin hukuk komisyonu tarafından tetkiki bekleniyor. Londrada Bir Nümayiş Londra, 29 (A.A.) — İşçi partisi zec- Yi tedbirlerin kaldırılması aleyhinde büyük bir miting tertip etmiştir. İşçi lideri Attlee ekuvvet önünde ric'at harbe müncer olur» demiştir. Miting zecri tedbirlerin kaldırılmasını takbih eden bir karar sureti kabul — Benim sesim, gayet milessirdir. katır, merkep.. her ne olursa benim ııımi işitir işitmez, der- ' il olur, SÖON POSTA “ Gâvur Mehmed ,, in çocuklarını bulduk (Baştarafı 1 inci sayfada) Pederimin Arnavatköyündeki kalpazanlar meselesinde aldığı nişanın Fermanını size gönderi- Üüzeredir. Ali Babanın dünya şampi- yonluğu tanınmıyor! (Baştarafı 1 inci sayfada) Atinadan da ayrılmış... Nihayet — bir hafta bekledikten sonra kendisiyle Bü- yük Britanya otelinin muhteşem sa - lonlarında, uzun bir mülâkat yaptım. Söylediklerini aynen yazıyorum: — Amerikada dünya şampiyonlu - ğunu kazanan bir Ali Babadan bahse- diyorlar. Bunun hakkında malümat ve- rir misiniz? — Ali Baba, ismini bile doğru dü- rüst telâffuz edemediğim bir Ermeni - dir. Türklükle uzaktan veya yakından biç bir alâkası yoktur. 20 sene evvel Amerikaya hicret etmiş, ve San Fran- sikoda yerleşmiş. Palabıyıklı, iri cüsse- Ki olması, bazı at cambazhanesi ko - misyoncularının nazarı dikkatini cel- betmiş, kendisini işe almışlar. Sirkler- de çalıştığı zamanlar, ahaliyi güldür - mesi için ensesinde sopa — kırdırırmış, kendisini birkaç kere de Şikagoda ağır siklet güreşçilerinin yanında çıraklık e- derken gördüm. — Bıyıklarını kundura boyasiyle bayatıyormuş, doğru mu? — Evet gene böyle cambazhaneler- de çalışırken kendisine verilen tali - mat Üüzerine seyircilerin karşısında kundura boyasiyle bıyıklarını parlat - tığını duydum, fakat ben gözlerimle görmedim. — Ne suretle güreş şampiyonu ol- du? — O sıralarda ben Amerikada de- gildim. Babamın hastalığı dolayısiyla Yunanistana gelmiştim. Fakat edin - diğim malümata nazaran bir iki mad- rabaz Yahudi, bu adamın göaterişin - den istifade emeline düşmüşler. Ken- disine Ali Baba ismini takmışlar, Rin- ge çıkarmışlar. Verdikleri -talimatla, acayip hareketler yaptırmışlar, kepa - zelikleri alâka uyandırmış. Yahudiler bu fırsatı kaçırmak istememişler Ve Almanyaya dönmek üzere olan $ikat'ı kandırmışlar, Tabif para kuvvetiyle o- nu Ali Babaya mağlüp ettirmişler, ve Ali Baba dünya şampiyonu olmuş. Yalnız onun şampiyonluğunu Ameri - kada ancak 5 tane eyalet kabul ediyor. ve diğer 43 ü dalâvereye vakıf olduk - ları için kabul etmiyorlar. Para - ile mağlüp olan Şikatı da Amerikaya bir daha geldiğinde güreş yaptırmamaya karar vermişler. — Şu vaziyete nazaran diğer d3 ©- yaletler gene siz şampiyonsunuz de- mek.. Cim Londos: — Evet! diye cevap verdi. Oradaki im de bunu bana bildirdi. Asım Rıdvan . TT Haziran 30 Namus düşmanı bir mektep hademesi (Baştarafı 1 inci sayfada) essür ve teestüf verici bir hâdise vuku bul- müuştur. Dün, muhtelif cephelerden girişen muharrirlerimiz, bu hâdisenin rarlı perdesini- yırtarken, tüyler — ürpertici hakikatlarla karşılaşmışlardır. Onlar size, bir mektep çatım altında iş- lenen bu cinayetin bütün tafsilâtını sırasile vereceklerdir: x Hâdise Nasıl Olmuş? $Şu anda, Beyoğlu Zükür hastane- sinde yatmakta olan Taceddin, on dört ya- gında, zeki, uysal, dürüst ve sevimli bir çocuktur. Bu yıl, Gazi Osman paşa orta mekte- binin son sınıfına geçmiştir. Evvelki gün öğle üzeri —annesinden, Sipahi ocağındaki at yarışlarına gitmek ü- zere izin istemiş. Fakat çocuklarını gözü- nün önünden bir lâhza ayırmaktan bile çe- kinen kadıncağız, oğlunun yarışlara gitme- sine müsaade etmemiş, ve: — Orası uzak, demiş, canın hava al- mak istiyorsa, koca mahalla neyine yetmi- yorl Bunun üzerine Taceddin, Bebeğe ka- dar gidip gelmeye karar vermiş, ve bir tramvaya atlamış. Ayni tramvayda, Gazi Osman paşa mektebinin hademelerinden Mehmed de bulunuyormuş. Mehmet, Ta- ceddine: — Sen, demiş, Bebeğe gitmekten vaz göç de mektebe gel. Bak sen — görmiyeli neler yapıldı. mektep ne hale girdi? Taceddin, içinde daha bir yılını geçi- receği mektebinde yapılan tamiratı görmek arzusundan kurtulamamış, ve Mehmetle birlikte tramvaydan inmiş, Mehmet onu, dershanelerden birisine götürmüş. Taceddin önden, Mehindt arkür dan boş sınıfa girmişler. Taceddin etrafı- na dikkatle bakındıktan sonra, arkasına dönmeden sormuş: — Hani tamirat... mam eski tas... Fakat onun bu sualine, bir kilid şıkır- tısı cevap vermiş. Ve Taceddin arkasına dönünce, Mehmedin dershane kapısını ki- litlediğini görmüş. Taceddin, hiç bir manâ veremediği bu hareketi, va bakışları birdenbire — değişen Mehmedin gayritabilleşen “ hallerini hay- retle, merakla, biraz da korku ile gözden geçirmiş, ve: — Ne ©? demiş... kapıyı? Mehmet bu sorguya, anahtarı cebine yerleştirmekle, ve çirkin maksadını açığa vurmakla cevap vermiş. Ve o anda, biçare Taceddinle müteca- viz hademe arasında müthiş bir boğuşma başlamış. Mehmet: — İmdat! diye bağıran Taceddini sus- turmak için usturasını çekmiş, ve: Burası yine eski ha- Niye — kilitliyorsun tahkikata e. zını keseriml Bu tehdit üzerine, Taceddin sesini büs- bütün yükseltmiş; ve dershanenin — içinde korkunç bir didişme, bir kovalama başlı- miş. Ve bu didişme arasında alçak müteca viz, usturasını, zavallı talebenin boynuna saplamış. O sırada, feryadları duyan ve yukarıya koşan diğer hademelerin ayak — eesleri işi- tilmiş, ve Mehmet bu seslere kulak kabar- tınca, kaçmaya karar vermiş, fakat yaka- yı kurtarmak için, dershanenin penceresin- den denize atlamaktan başka tek çare bu- lamamış. Dershaneye giren hademeler, vaziyeti anlayınca, derhal arkasından demize atla- mışlar; ve yüzmekte hayli acemi olan fira- riyi çok uzaklaştırmadan yakalamışlar. Hayli su yutan carih öe, mecruh da, Beyoğlu Zükür hastanesine götürülmüşler. Mecruh talebe Taceddinin shbhi — vazi- yetinde, endişe uyandırabilecek hiç bir şey kalmamıştır. Kendine gelen carih hademe Mehmed de dün hastaneden polisler — tarafından a- hınmış, ve ifadesine müracaat edilmiştir. Hademe Mehmet, suçunu tevil için bir sürü saçma sapan hikâyeler uydurmuştur. A Yaralı Taceddinin Fındıklıda, Çelebi hamamı sokağında, 35 numaralı hanede oturan valdesi, bir türlü dinmeyen bir he yecan içindedir. Dün, konuşurken, facianın — dehşetini tahayyül eder gibi arada bir gözlerini yu- muyor, sonra kendini toplamaya çabalıya- rak: — Nerede kalmıştım? Na diyordum & fendim? Diye soruyordu. Hâdisenin yukarıda anlattığımız çekle tamamiyle uygun şekilde cereyan ettiğini söyledikten sonra: — Bugün, demiştir, oğlumu gördüm. Biçarede âdeta, harpte — yaralanmış — bir kahraman gururu vardı. Doktorlar — fazla söz söylemesine —müsaade etmiyorlardı. Gözlerime uzun uzun baktıktan sonra: — Hiç üzülme anne.., dedi, dünyaya getirdiğin kadat temizim! Doktorların raporları da evlâdımin iğ- renç tecavüze mani olabildiğini iepat et mektedir. Yüzü gözü tırmık içinde bulu: nân zavallı oğlum, doktorların da söyle: dikleri gibi, kahramanca — döğüşmüş — ve hem namusunu, hem hayatını kurtarmış- tır. , * 1 Bu hâdise, hemen her tarafta — büyük ve haklı bir teessüfle karşılanmıştır. Hâdi- senin uyandırdığı aksülâmelin büyüklüğün- den de anlaşılmaktadır ki, korumakla mü- kellef olduğu bir talebenin namusuna — te- cavüze kalkışan hademe Mehmedin ustu- rası, sade biçare Taceddinin ensesine de- Bil, bütün çocuk analarının, bütün çocuk — Eğer, demiş sesini kesmezsen, boğa- |babalarının yüreklerine de saplanmıştır. — — — İstanbulda yabancı gözlerinden bile yaş getiren bir sefalethane (Baştarafı 1 inci sayfada) dareye muktedir olan muhterem şahsiyeti- niz bu çirkinliği de ortadan kaklırır, — bu derde de deva bulurdu. Çünkü bu para meselesi değildir. Bu- rada tahsisat yokluğu ileri sürülemez. Ve meselâ bir festivalden vazgeçilir de, ora- dan tasarruf olunacak para bu işe tahsis edilecek olursa, bu yara kapanır. Evet bu bir yaradır. İstanbul Tıb Fa- kültesinden yetişecek müstakbel nisaiye ve kibale mütehassıslarımıza, asapsi — ile anti- sepsi hakkında profesörleri tarafından veri- len kıymetli derslerle tezad teşkil eden bir yaradır. Efendimiz hem hekim, hem de hakim- ainiz. Bu âciz muharririn bile insanlık duy- gularını isyana sevkeden bu manzarayı bir defa görecek olsanız, bakasına, değil bir gün, bir dakika, bir saniye tahammül ede- mezsiniz. Nasıl edersiniz ki, müsbet prensiplerini bizzat tatbik ve memuriyetiniz. dolayısile de tatbika nezaret buyurduğunuz tababet ilmi, doğuran bir hastta için azami itina ve temizlik emretmektedir. Modern bir müessese olan Haseki ka- dınlar hastanesinin asıl binasından — hariç ve en iptidai konfordan mahrum, || ve 12 numaralı kovuşlar diye yad edilen bu sefalethaneyi bundan bir iki yıl evvel ziya- ret eden İsviçreli bir profesörün, bu elim manzara karşısında kendini zaptedemeyip ağladığını, sözüne itimad eylediğim bir Türk hekimi söyledi. Bir yabancının gözlerinden yaş getiren bu hale, Türkiye sıhhat vekili doktar Re- fik Saydamın lâkayd kalacağına inanırsam, . Türklüğümden şüphe ederim, — Za eee —— Muhterem vekil! Bu doğum kliniği'nde vaziyet şudur!' Lohusalar, kucaklarında yeni doğmuş ço- cuklarile, parçalanmış muşambaların örte- mediği yerlerde, gelişi güzel serili giltelerin üzerinde, bazan ikişer ikişer sürünüyorlar. Binanın köbneliği, ahşap oluşu, dezen- feksiyona manidir. Va eğer kısmı azamı hümmai nifasi'den sapır sapır dökülmüyorsa, bunda fen ve tbbın him- metinden ziyade cenabı hakkın merhameti Amildir. Fazla olarak bu mezbelede — merkezi tesbin tesisatı yoktur. Kışın, aralık pence- ve pervazlarından zehir gibi içeriye işleyen soğuk yüzünden, yeni doğmuş çocuklarda sık sık zatürree vak'aları müşahede — edil- diğini yine ayni vicdanlı Türk hekiminden duydum. Hulâsa, genç hekimlerimiz için, nazarf bilgilerini ameliyat ile takviye edecek bir modern mücasese olması lâzım — gelen bu yer, insanları bekimlikten, hekimleri de in- sanlıktan nefret ettirecek, bir Faciadan başpı ka bir şey değildir. Yakından tanımakla mübahi bulundu- ğum necip varlığınız bu facianın temadisina kail olamaz. İstanbulu teşrifinizde, bir gün hastane- ye kadar gitmenizi ve oranın vicdanlı ve değerli hey'eti sıhhiyesini huzurunuza cel- bederek, sözlerimin doğru ve samimi ol- duğuna, kendi müşahedeniz ve onların da şahadetleriyle kanaat getirdikten sonra İs- tanbul belediyesinin 6 milyonluk bütçesin: den 60,000 liranın, memleketin ve rejimin şanına lâyık bir doğum evi vücuda getiril- mesine tahsisini temin buyurmanızı ehems -— —a — T