24 Haziran Londra zabıtasına karşı 6 muharrir: 6 —x Polisin ziyareti| Son Poslanın tefrikası : 53 İngilterenin en tanınmış altı zabıta romancısı Anthony Berk- ley, Freeman Vills Crofts, Fat- her Ronald Knox, Drothy Sa- yers, Russell Thorndike kahra- manları meçhul altı zabıta roma- Na yazıyor ve katillerin keşfini İngilterenin en maruf zabıta müfettişi «George Comı'.ıl!ıı € bırakıyorlar. Bunlardan beşinin eserlerini okudunuz. Polis mü- fettişi de fikrini anlattı. Şimdi altıncı muharrir Anthony Berk- ley'in eseri başlamıştır. Bu eser bitince gene poli nasıl - tayin zından dinleye- Evin içinde Ketti'den başka nazarı dikkate alınması icap eden bir kimse yoktu. Fakat o da sersemin biri idi. O halde yapılacak iş bayanın bir kazaya uğraması idi. Ve benim bu ka- za ile uzaktan yakından bir alâkam sezilmemeli idi. Sonra bu kaza Mir - tel'in sık sık yapmakta olduğu bir iş yüzünden vuku bulmalı idi. 'Türlü türlü plânlar düşünüyor, fakat birine karar veremiyordum. Evet, bizim bayan her gün en çok neyle meşguldü? Ve bu meşguliyeti ne yaparak tehlikeli bir mahiyete sokmak mümkündü? Her şeyden evvel Mirtel, Ketti izin yaptıkça, bir gaz ocağı üzerinde ye - mek pişirdiğini düşündüm. Bir gaz o- cağı da kolaylıkla tehlikeli bir mahiyet alabilirdi. Belki de bu yolda kullanıla- cak vasıtaların en tehlikelisi oydu. Fa- kat' Mirtel'i Bu şekilde öldürmek ' için uzun uzadıya hazırlanmak — lâzimdı. Sonra bu vasıtanın kullanılması bir ta- kım şüpheleri uyandırmağa kâfi gelir- di. Mirtel ile karşı karşıya geçmiş ye - mek yiyorken, ben de onun canını na- sıl çıkaracağımı düşünüyordum. Mir- tel ise öğleden sonra yapacağım işleri saymakta idi. Üzerine atılarak boğazı- nı sıkmak istiyordum. Karım bir sürü işleri saydıktan sonra: — Köşedeki garaja uğrayarak bana bir teneke tayyare petrolü al! Teneke boş olacak, Yeni olacak. İşitiyor mw sun? Sakın unutma! Başımı salladım. Mirtel anlattı: — Her on beş günde bir, saçlarımı petrolle yıkıyorum. — Pek âlü! dedim. Ve memnun oldum. Çünkü onun bu hareketi de kendisinden kurtulmak için bana bir çare temin ediyordu. Meselâ bu kadın saçlarını petrole daldırıp iyice ıslatıp kurutmağa başlı- yacağı sırada bir şey yapmak ve bu be lâdan kurtulmak mümkündür. Mirtel saçlarını petrol ile yıkadık - tan sonra gözleri kapalı olduğu halde havluyu çekiyordu. Bü havluya bir şey koyup bu kadını öldürmek acaba müm- kün olmaz mı? Havluya konacak şey konduktan ve iyice yerleştirildikten sonra evden ç- kıp gitmek işten değildi. Fakat havlu- ya konacak şeyin patlıyan bir şey ol- ması İâzımdı. Fakat bunu yapmak kolay geğildi. Çünkü bir iz bırakmaması şarttı. Bu düşünce üzerinde - çalışıyorken aklıma başka bir şey geldi. Acaba Mir- tel'i kâmilen berhava etmek ve bunu petrol ile olmuş gibi göstermek müm- kün değil midir? Kendi kendime şöylece düşündüm : Mirtel'e saçlarını yıkamak için yar- dim ederim. Saçlarına petrol - döktü - ğüm zaman gözlerini kapamasından is- tifade eder civa fulminatı muhtevi bir şeşeyi havlunun asılı bulunduğu yerin başına koyarım. Kadın havluyu çekin- ce yere düşer, Yer çini düşeli olduğu için şişe kırılır. Civa fulminat — iştiğal edince kadın — petroldan — yanmış sayılır ve bir kimse de başka bir şey - den şüphe etmez. " Bu plân üzerinde karar kıldığım için lâzım olan kimyevi madenleri tedariğe başladım. Mirtel çarşamba günü saçlarını yı- kayacağı için ona göre hazırlanmak ge- rekti. __Bu hâdise sırasında bütün evin iş- tiğal etmesi muhtemeldi. Onun için ben de ona göre tedbirler aldım.... ... (Edidi'nin el yazısiyle bıraktığı ha- tıralar bitmektedir.) ... 29 Eylâl 1930 tarihli Daily Tri- bun'dan: «Dün Bevuly - caddesinde civar sarsan bir infilâk vuku buldu. İnfilâk neticesinde bir evin hamamı, ile yanı- başındaki oda kâmilen harap — olmuş- tur. Hamamda buluna kimse derhal öl- Müştür. Haber verildiğine göre.....» ... Sabık zevcimin bıraktığı el yazısına bir kaç küğıt ilâvesine lüzum görüyo- rum. Fakat bu yazıları yazdıktan son- ra mürekkeplerinin bile kurumasını beklemeden hepsini yakacağım. Sabık kocam da yazdığı yazıları im- ha etmemekle hata - etmiştir. Çünkü ben, onun yazı yazmak gibi alışık ol - madığı bir işle meşgul olduğunu gö - Tünce merak ettim ve kâğıtlarını bulup okumayınca rahat etmedim. Benim ba- vullarımın anahtarlarında biri onun, yazıhanesine uygun geliyordu .Bir gün kimyevt maddeleri satın almak için çık- tığı zaman ben de yazıhanesini açarak yazılarını okudum. Alâkadar olduğumu saklamağa im- kân yok. Fakat bu adama varmakla ha- ta ettiğim besbelliydi. Fakat benim ya- şıma varan bir kadını kandırmak güç bir iş değildir. Kâğıtlarmı okuduktan sonra hakikati anlamağa başladım. Fa- kat vaziyeti bozmadan kâğıtlarını yer- li yerine koydum ve yatak odama gi - dip düşündüm. Ömrümde bu kadar derin düşüncelere dalmamıştım. Ken- di kendime ne yapamalıyım, diyor - dum, Canımı kurtarmak meselesi mevzuu bahis değildi. Çünkü sabık kocamın |, hazırladığı suikasti keşfettikten sonra|, bundan daha kolay bir iş yoktu. Sonra onun yazılarını alıp zabıtaya teslim et- mek hem beni şerrinden kurtarmağa, hem de onün İlâyık olduğu cezaya gçarpmasına yetişirdi. Ben bu hattı hareketi takip etmeyi kâfi görmedim. Kendisi hazırladığı suikaste kurban etmek gerekti. O za - man onun ÂAmerikadaki çiftliği de ba- na,kalırdı. Çünkü onun Amerikada toprakları bulunduğu muhakkaktı. — (Arkası var) SON POSTA Bu Akşamki Program B'rıunul;i iberler, 19,15 : Oda musikisi, 19: Haberler, (9,13: M..'ı.ıı.uı plâklar, 20: Konferans, 20,30: Stüdyo orkeatraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus bavadis servisi verile - cektir. ANKARA 12,30: Plâk yayımı ve ajans haberleri, 19,30: Klâsik müzik (plâk), 19.50: Tay- yareci konuşuyor, 20,10: Hafif müzik, 20,30: Ajans haberleri, 20,40: Karışık mü- zik. VARŞOVA 18,30: Şarkılar, 20: Kuartet oda musi- kisi, 20,25: Şarkılar (İspanyolca), 21: Plâk, 21,30: Reportaj, 22: Şopen musiki- si, 22,35: Orkestra — (şarkılı), — 23.30: Plâk, 24: Dans plâkları. BELGRAT 20,50: Radyo orkestrası, 21,30: Halk şarkıları, 22: Jübliyana'dan nakil, 23: Ha- berler, 23.20: Konser nakli. PRAG 18.40: Oboe musikisi, 20.20: Kromatik armonik konseri, 20,30: Plâk (şarkılar), 20,45: Şekspir'in «BİR YAZ GECESİ - NİN RÜYASI» adlı musikili piyesi (Mu- siki: Mendelssohn - Bartholdy), — 23.15: Plâk. BÜKREŞ 18,15: Örkestra, 20,20: Yeni plâklar, 21,05: Plâk, 21,35: Oda musikisi, 22: Şarkılar, (364 M.), 22,05: Askeri bando, 22.45: Küçük orkestra, 24: Gece kon « seri. BUDAPEŞTE 19,30: Radyo salon orkestrası, 20.30: Konferans, 22.20: Viyolonsel - piyano kon- seri, 23,20: Gellert otelinden konser nak- li ÇAvusturya - Macar — eserlerinden), 24,15: Çingene musikisi, MOSKOVA 18,30: Rus halk şarkıları, 19: Solist şar- kıları, 19,30: Dinleyicilerin mmarladıkları parçalar, 20: Konser nakli, 22: Yabancı dillerle neşriyat. VİYANA 20,25: «DER BETTELSTUDENT» adlı Milöker'in operası, 23,30: Hafif musiki, 24,50: Budapeşteden: Bahçe partisi. 18: Dans musikisi (plâk), 19: Haberler, 19,15: Muhtelif plâklar, 20: Sıhhi konfe- ns: Öperatör Dr. Kâzım İsmail Gürkan, 20,30: Stüdyo orkestraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile - cektir. Balıkesir Asliye Hukuk hâkimliğinden : Bahıkesirin Martlı mahallesinde oturan Bigadiçli oğlu Mustafa kızı Nelise tarafın- dan kocası — İstanbul Kâtip Muslâhaddin maahallesinden Hüseyin oğlu Osman aley- hine açtığı boşanma davasının görülmekte elan muhakemesinde: Müddeialeyh Osman namına çıkarılan davetiyenin ikametgâhı meçhul olduğu be- yaniyle bilütebliğ inde edilmiş olduğundan muhakemesi günü olan 17/temmuz/936 guma günü saat 10 da Osmanın muhake- mede hazır bulunması aksi takdirde hak- kında gıyap karan verileceği tebliğ maka- mina kaim olmak üzere ilân olunur. HASAN pudraları İnce, büyük şel 1-2, Pembe 1-2, Okr 1-2 renkleri vardır. Türkiyede pud- ra vo ıtriyatta en ziyade mu- vaffak olan ve beğenilen Ha- hassas — kadınların en zevkleridir. Beyez, Ra- san pudralarının — taklidlerinden sakınınız. ve Hasan — markası- na ve ismine dikkat ediniz. HASAN TRAŞ PUDRASI 20-30 kuruştur. Haşan Çocuk Pudrası kutü 20, paket 10 kuruştur. Ha- san Talk Pudrası yarım — kiloluk kutu 40 kuruştur. HASAN DEPOSU : Ankara, İstanbul, Beyoğlu Ispanyol hikâyesi Bırakılan gemi L Ak 56 e ea l a a ae «Blasco » İbanezo den Torresalinas — kumsallığının her yanımı dolduran kayıkların yaptığı karaltı balık- çılar için bir toplantı yeridir.. Karaya çe » kilmiş sandalların gölgesinde bir sürü ser- seri çocuk, karmüstü uzanmış iskambil oy« nuyorlar.. İhtiyar gemicilere gelince pişmiş topraktan pipolarım dişlerinin arasına sı- kıştırmışlar; avdan, ve vaktile Cebeli mnk ve Afrika kıyılarına yaptıkları tütün ihracatından bahsediyorlar. Bu anlattıkla- m ihracat bolluğu, hükümetin daha henüz zeji usulünü çıkarmadan önceki zamanla - vına aitti.. Arka tarallta ziltlenmiş siyah ve büyük tekneler bir sıra halinde.. Bu büyük ka - yıklar kış yolculukları, kış avı içindir. Her mevsime göre kumsalın görünüşü değişirdi. Yelkenliler denize indirilir.. Ba- hıkçı gemileri de bir yandan hazırlanır.. Bütün bu kayıklar,. yelkenliler - sefere Çıktığı halde, kenarda direkleri kırılmış bir gemi kalırdı. Bu geminin yaslı gölge- sinde muhafaza memurları istirahat ederler- di.. Gümrükçülerden başka dostu olmı - yan bu zavallı teknenin bayalarını güneş eritiyor ve kabuklarını çatlatıyordu. İnce profili, yanlarınm uzunluğu, mağrur — ve heybetli yapısı bu geminin, en tehlikeli yol- culuklara dayanmak için yapıklığını isbat ediyordu. Ne bir adı ve ne de bir numarası vardı. Bununla beraber — Torresalinasta — onu tanımıyan yoktu. Başından geçenleri her- kçs bilirdi. Bir sabah... Bu metruk yelkenlinin göl- gesinde, ihtiyar bir deniz kurdu bana o « nun macerasını anlattı., * «Bu Flokenin, diye başladı. (Bir ta - raftan da kuru geminin alt tahtalarını elile okşadı.) adı Socarrao'tur. En süratli vae sağlam teknelerden sayılır. Bu gemiden ne kadar para kazanılırdı bilseniz. En az Orana yirmi seferi vardır. Her gidişte tık: hm tiklim yüklü bulunurdu. Socarmao adı belki sizi şaşırımıştır. Bu lâkaptır.. Burada gerek insanların, gerek gemilerin aynı ayn lâkapları olur. Meselâ benim adım Filip.. Fakat beni bu isimle a- rasanız kat'iyyen bulamazsınız. Mutlaka Castelar diyeceksiniz. Çünkü herkesle ko- nuşmasını sevenim; kahvede arkadaşlara gazete okuyan yegâne balıkçıyım. Gelelim Sacarrao'ya.. Onun hakikt adı El Resuel » to'dur. Fakat manevralardaki — mahareti, fırtınalara mukavemeti Socarrac lâkabını almasına vesile olmuştu. Şimdi onun başına gelenleri dinleyin: Bir yılı geçti... Orandan son defa dönüyor - du..» İhtiyar etrafına göz gezdirdi. Yalnız ol- duğumuza kanaat getirdikten sonra bir ço- cuk gülüşile devam etti: «Biliyor musunuz, ben de bu geminin mürettebatındandım. Kasabada herkest bu- nu bilir. Size bunu, yalnız olduğumuz için söylüyorum, Biliyorum ki siz beni ayıplı - yacak değilsiniz hani.. Socarraoda bulun- mak şerefsizlik sayılmaz. Bizim başımıza gelen şey, koku ve gümrükçülerin taki » bidir. Onları Allah icat etmedi ya.. Bizim gibi fakirlerin bu hale gelmesi bu kolcuların al- dığı tedbirlerden hep... Ne yapalım. Eli- mizden başka ne gelir ki... Canımiızı de - nizde, hürriyetimizi de karada bırakıyo - Tüz... O sıralarda para, kasabaya yağmur gibi akıyordu. Herkes refah içindeydi. Kazan- mıyan kimse yoktu. Hattâ üniformalılar bi- Ye... Onlar da ne eylesinler.. Aldıkları a- zacık para ile ailelerini nasıl besliyecekleri- ni bilmezlerdi.. Fakat git gide işler tehlikeye giriyordu. Socarrac sahilden uzak yolculuk yapıyor.. Gemidedeyecan ve korku.. Patron bizi gö- zetlediklerini ve günün birinde yakalıya - gaklarını tahmin ediyordu. Son yolculuk... Sekiz tayfaydık. Sabah- leyin Orandan çıktık. Öğleye doğru Kar » taca açıkları gözüktü.. Tam bu sırada mu- hafaza memurlarının motörü ortaya çikiver- di. Bir farına olsa.. İşimiz yoluna girerdi amma.., Neyse,.. Kuvvetli bir rüzgâr vardı.. Yelkenler şiş ve gergin.. Fakat şu şeytan icadı motörün karşısında iyi yelken, cesur gemici biç ka- hr... Lâkin hayır mösyö hayır.. Bize yetişe - miyeceklerdi. Biz buna azmetmiştik. Ge - mimiz son süratle kayıyordu.: Yurus ba- ğ gibi suya inip çıkıyor.. Batasıca istim- bot yaklaşıyor.. Keşki akşam vakti olsay- dı. Karanlık bastı mi, bizi arasınlar da bulsunlar.. Fakat ne çare ki güneşin bat -| Faik Bercmen masına daha kıyamet kadar vakit vardı. Patron dümen başında.. Telâşlanıyoza — Bütün servetini kaybetmek üzereydi. Bizc — den motörden beyaz bir duman yükseldir — Bir top sesi kulağımıza geldi.. Fakat meti misiz bir top... Çok geçmeden bir ikinciç Amma bu seferki mermili idi.. Mermi islik çalarak geminin üstündet — geçti. Bütün yelkenler ve ipler koptu. Yele kensiz kalmıştık. Direğin biri de kırılmıştı Düşen parça üstelik bir tayfanın bacağıni — ikiye böldü... İüraf ederim, ki bu sırada biraz kork « — muştuk. Demek yakalanacak. Ve bir hıraığl gibi hapse tıkılacaktık, nilelerimizin ekmöi ğini kazanmak için yaptığımız bu fedakâşı, — lıktan dolayı cezamızı bulacaktık. * Gemisini kurtarmak istiyen bir adam & — lan patron öyle kolay kolay teslim olacaği — takımdan değildi: 4 — Çocuklar korkmayın! diye bize bağis — nyordu.. Yeni yelkenleri çekin.. Kuvvı : davranırsak bizi kat'iyyen yakalıyamaz © — kar.. Kendimizi topladık hemen.. İpleri geyi — dik.. Yeni yelkenleri çabucak çektik. Og — dakikada iş bilmişti. 4 Patron sahile doğru dümen kırdı. Sas — hile., Ne olursa orada olur.. Torresalinağl — kumsallığile karşı karşıya idik. Oradakilg rin hepsi hemşeri.. Güveniyorduk onlarnş Ğ Sahile doğru şittiğimizi gören motör d — top atmıyordu şimdi.. Kendini zaferden $ min addederek süratini de epeyce azalt « mişti, Kumsaldan hemen bizi gördüler. Bürüş kasabada gu havadis yayıldı «Socarragi takip edilmiş, geliyor.» * Gürültüyü görmeliydiniz. möz, yan halkı akrabamızdı bizim. rısı da bizim (ticaret) ten geçi: hil bir katınca yuvasına dönm erkek, çoluk, çocuk.. Bizim yaklaştığımış zi ve motörle aramızda yarım saatlik bif mesafe bulunduğunu görünce hepsi se e vinçten bağrıyorlardı. Kasabanın en bü « yük memuruna (Alkad) a varıncıya kadaf herkes bize yardım etmek için hazırları 4 yordu. Aramuzda aile efradı gibi yaşıyan sehil muhafaza memurları hiç bir şeye -karış madan bir kenarda duruyorlar.. Vaziyel bildikleri ve idrak ettikleri için fakirleri 4 rara sokmak istemiyorlar.. Patron habire bizi teşci ediyordu: v — Hadi çocuklar.. Göreyim sizi.. mühim iş çuvallarla yaralı tayfayı luığ mak.. Gemi sahile yaklaştı.. Bütün kakaba hala — kı doldu içine., Ah mösyö bu sahne aklımı dan hiç çıkmaz.. Socarrao'nun her tarahı tarandı. Çuvalları gemiden aşağı atıyorlar. Dü « gen çuvalları çıplak ayaklı kadınlar, er « — kekler sırtlayıp gidiyorlar.. Bir saniyede bild tün yük ortadan yok oluvermişti. Sanki yeğ yarılmış ve hamuleyi yutmuştu. a Bu sırada Alkad işe karışarak patronaj — Hey dostam, dedi, çok oldunuz. Büs — tün tütünleri götürürseniz rüsumatçılar a4 mansız hareket ederler sonra.. Hiç ol e — mazsa yakaladıklarını isbat etmeleri için bir kaç çuval bırakın.. Kaptan: ğ — Peki, diye cevap verdi. - Ve bize d — nerek - kötülerinden bir kaç büyük 'pakef atıverin.. dedi. Patron elinde bütün evrak olduğu hak — de kasabaya doğru ilerledi, Fakat birden — durdu: . ' — Ha, az kaldı unutacaktım, dedi. Nus — marayı, sicil numarasını silin. $ Gemi kumun üstüne çekilmişti zaten..a — Herkes muvaffakiyetten memnun, güm « rük memurlarile alay ediyordu. Bacağı kırılan arkadaş, karısı ve anncej — tarafından evine götürülmüştü. Tütünler ortadan kaldırılınca sva ge « minin içine geldi. Halk, yelkenlinin dahili — aksamını, yelkenlerini, kürekleri, dirkleri — me varsa omuzliyarak taşıdılar. — Ve işte — simdi gördüğünüz gibi gemi tamtakır kab *_ dı. ü Bir yanda da kalfalar geminin bötün — boyalarını söktüler; ve kıyafetini değiştir. diler.. Geminin numarası da, jxmi de ka « — zılmıştı.. Artık ortada geminin hüviyetini bildirecek bir şey kalmamıştı. © Motör yaklaştığı vakit bütün işler bit « — mişti. Ben, her şeyi görmek için yörim » — den kımıldamıyordum. Kendimi bolcuları — dan saklamak üzere balıkçı arkar y;lanme — dan birisinin kayığına bindim. ) (Lütfen ayı çe