Sayfa Bitpazarında bir kaç saat Paltosunu satmak isteyen bir adam neler görür : ? Ür 0 & Herif paltoma 30 lira vermişti. Demek bu kadar kıymetli idi, ha... Hiç otuz beşten aşağı verirmiyim? Başkalarına gösterdem, bütün Çarşıyı dolaştım. Ou beşten ilk müşteriye | Aşağıda okuyacaklarınızı bana bir arka- daşım anlattı. Onun ağzından aynen ya- zıyorum: İşlerim kötü gidiyordu. Kış üzeri, 60 li- rTaya yaptırdığım canım paltoyu (Bitpa- zarına) gölürmek icap etti. Evdeki pazarlığın çarşıdakine uymıya- cağını bildiğim halde: — Taş çatlasa 20 liradan aşağı vermem dedim. Besmeleyi çekip kapalı çarşıya dal. dım, Palto satmak, unuruma dokunmuş ©- lacak ki, aylarca kolumda gezdirdiğim ma- hmı, gazete kâğıtlarına sarmışım. Bir ü küyorum ki sormayın. Sanki muazzam bir kabahat yapmaktayım, Etrafıma ürkek ürkek bakınıyorum. Na- l söyliyeyim yarabbi? Paltomu satıyo « rum. İhtiyacım var alır mısınız? demek bir zormuş ki... Kafam da bana inat tersine işliyor, (sa- bah sabah traş olmak ayakkabı boyatmak neyine be züppe) diye mınldanıyor. (Pab- toyu satacak kadar meteliksiz adamın tra- ©, boyası kusur kalsaydı.) e« Birdenbire yanıbaşımda biri peyda ol- du. Bana emniyet ve cesaret vermek isti- yen bir sesle: — Satılık mi? diye sordu. — Hay Allah senden razı olsun. Hızır mısın be mübarek?- — Evet dedim. Sanki (evet) dememişim topyekün tes- Him olmuşüm. Paltem benim olmaktan « birdenbire - çıktı. Adam fazla söze lü - zum görmeden paketi koltuğumun altın - yukarı çıkan olmadı. Nihayet 6 liraya sattım! dan çekip aldı. Hızlı hızli kapıya doğru yürüdü. Peşini bırakır mıyım? Cazete kâğıtlarını parçaladı. Paltonun önce yakasına baktı. Yağlanmamış oldu - ğunu görünce memnun oldu.. sonra kol ve tep kenarlarına baktı. Kendi kendinet , dedi, havı bile dâkülmemiş... İçini çevirdi, öz malı gibi astarı bir ta- rafından söktü. Ters, yüz edilip edilmedi- gini kontrolladı. Ancak o zaman kendimi toparlıyabilmişim. — Daha yenidir, dedim, üç ay giydim, giymedim. | — Yeni olur mu? Ne de ola kullanıl- mış. Bir mal buraya düştü mü hayrim gör. Maamafih pek fena değil. Ne istiyorsunuz buna? Kulaklarımı kıstım - mal fena değil - diyor ha. Aman Tosun gözünü aç. Belki | yirmiden fazla koparırsın. — Sen ne verirsin? — Sen ne istiyorsun? — Canım sen bir fiyat bildir. — Vallahi bilmem ki... Mal senin. Düşünüyorum. 30 istesem de sonra pa- zarlığa girişip, (25) e uyuşsam mı? Acaba ürkütür müyüm? Etrafımıza bir iki kişi daha toplandı. Herkes paltomu evirip çeviriyor; herkes evvelâ yakasına sonra kol ve cep kenar « larına daha sonra astarı aralayıp tersine çevrilip çevrilmediğine bakıyor. Ve: —Ne istiyor? diye ilk talibe soruyor - lar, — Ne istediğini bilmem ben (30) ver- GOÖNÜL İŞLERİ Bir insan İki defa sevebilir mi? «35 yaşındayım. 20 yaşında iken bir kız sevmiştim. O vakit sevginin bütün t#aadet ve heyecanını tatmıştım. Beş ve- me deli gibi seviştik. Sonra sevgilim öl- dü, o vakittenberi o yüksek sevginin hâ- tırasile yaşadım. Fakat son zamanlarda yoluma bir başka güzel çıktı ve gönlümü gçaldı, seviyor muyum diye şüphedeyım. Bir insan iki defa sevebilir mi? Gönül mes'ut bir sevginin heyecanile yorul - maz mı? Bu kıza karşı duyduğum alâka Acaba sevgi midir? Şevket İnsan hayatında iki defa da sevebilir, #ç defa da. Kalp yalnız sevgi menfi ne- tice verdiği zaman değil, her vakit heye- €an arkasında koşar. Ezeli sevgi pek na- dirdir. Eseri sevgiler zaman ile söner, Kalp o vakit kendisine yeni bir heyecan kaynağı arar. Hele yalnız ilk sevgisinin hâtıralarile yaşayan bir adamın yeniden aşka düşmesi yalnız mümkün değildir, #” HBA S SO ĞAA DA saruridir. Çünkü insanlar vardır ki sev- tmek kabiliyetleri fazladtr. Siz bunlardan biri olabilirsiniz. O vakit hayatınız dai- mi bir sevgi arkasında koşmakla geçer. * *Yeni nişanlandım. Nişanlım bir mü- hendis. Ben ise hasaas, romantik bir kı- zım. Ben şiirden, musikiden, hayalden, idealden bahsediyorum. — Nişanlım bir müddet dinliyor, sonra aşu — çocukça geyleri bırakıverv diye sözümü kesiyor, onun bu hareketi beni rencide ediyor. Anlayışlarımız. ve duyuşlarımız arasin- da müthiş bir uçurum var. Nişanlımı ter» biyeli, tahsil görmüş, kıymetli bir genç, fakat ne bileyim, hissf tarafı hiç yok. A- caba anlaşabilir miyim? İşte bugünler- de beynimin içini kemiren istifham. z Nihal Hakikaten şüri ve musikiyi sever mi- siniz? Yoksa gençlik saikasile bu kabil hayal âleminden hoşlanıyorsunuz. Ben böyle bir çift tanıyorum. Kadın fevkalâ- de hassastır, erkek aksine pratik bir a- damdır. Pek âlâ geçinip gidiyorlar. Bel- ki bu tezat arada sırada bir bis çarpış- masına sebep olacaktır. Fakat geçin - İsüratla esen bir fırtınadan SON POSTA Amerikada hazır elbise gibi satılan evler Modelini beyendıkten iki gun sonra evi size içinde üç günlük yemekçi ile teslim ediyorlar Amerikadan yazılıyor: Amerikada hazır ev yapan fabrikalar türemiştir. Bu fabrikalar sayesinde bir iki katlı, 3, 4, 6, 9 odalı, asti konforu havi, en şık tip- te evler yapılıp istif edilmek! hur eder etmez kapısının anahtarı ile be - ve satan raber yeni sahibine verilmektedir. Ev sa- | hibi olmak istiyen bir adam için yapılacak şey çok basittir: Fabrikanın idarehanesini ziy: ede * cek burada beğendiği tipte ve klükte bir hazır ev seçecek, pazarlığını yapacak ve anahtarını alacaktır. İki üç gün sonra da dilediği arsaya nakledilmiş olan evine ku- rulup keyfine bakmıya başlıyacaktır. Bu hazır ev fabrikalarında muhtelif tip- lerde evlerin dış ve iç duvarları ve sair ak. samı çimento ve amyant halitasından çok kuvvetli bir tazyik ile yapılıp hazırlan - makta, etrafına da bakırdan birer çenber geçirilmiş olarak edilmektedir. Ev 18 marlandı mi, bütün aksamı hemen bir kam- yona yükletilerek müşterinin gösterdiği ar- saya nakledilmekte ve orada bir kaç ame- he iki üç gün içinde evi kurup kapısını ki- litleyip sahibine teslim etmektedirler. Evin temeli bir buçuk metre derinliğin - dedir. Bu temel üzerine çarçabuk evin du- varları ve sair bütün teferrüatı kurulmak- tadır. Böyle iki üç gün içinde smarladığı evi teslim alan müşteri içeriye girince mut » fak ve dolaplarda iki günlük yiyeceğini de hazır bulmaktadır. Bu şekilde yapılan evlerin pek muh - kem olduğu ve saatte iki yüz kilemetre ile mütecssir olmadığı mütehassıslar tarafından tesbit Bütün ıeıııhıx vesaiti mükemmel olan bu evlerin her odasinın duvarlarında elek- trikli saat, elektrikli sigara yakacak alet, radyo ahizesi, telefon bulunmaktadır., Bundan başka senenin bütün mevaimi- ne göre hararet ve rutubetin derecelerini tanzim edecek makineler de vardır. Bu ev- ler banyo, çamaşır ve mutfak takımlarını yıkamak için makineler de konulmaktadır. Evin hususi bir odası ailenin istirahatini temin eden makinelere tahsis edilmiştir. Bu evin kolaylıklarından birisi de sahibi tarafından istediği vakit iatediği yere nak- ledilebilmesidir. Evi kuran fabrika istenildi #i vakit başka yere nakletmeğe hazırdır. Bütün yukarıdaki şartları havi dört odalı bir evin fatı 3800 dolardır. Müşteri İsterse bunu peşin verir, isterse bedelinin yüzde biri olan 38 doları her ay vererek ön beş senede borcunu öder, Bu bedel içinde evin yangın ve saireye karşı #igortası ile sahibinin hayat sigortam ücreti de dahildir. dim vermiyor. k su ve buzhane tesisatile, Kulaklarıma inanamıyorum. Meğer ben ne salakmışım. Su #çinde otuz papellik ma- lına kendi kozalak kafanla (20) kira fiyat kondur, tü... Allah belânı versin. Mal sa- töcaksın da piyasayı öğrenmeden yola dü- süyorsun hal... — Dur helel dedim kendi kendime, bu herifin gözlerini, pek beğenemiyorum. Yok- sâ paltom daha fazla eder de boğuntuya mı getiriliyorum, Ve hiç tereddüt etme - den: — Olmaz, dedim, siz deli misiniz? 3 ay evvel 80 liraya... - 20 lirası ilâve amma ne bileyim yeri geldi - öyle ya tam 80 li . raya yaptırdığım canım paltoya sade 30 liracık mi veriyorsunuz? Alâ doğrusu, — Siz bilirsiniz diye cevap verdi. Fa- kat paltoda gözü kaldığı meydanda, Ben yürüdüm, arkamdan seslendi: — Esnafa gösterirseniz sonra bu fiyata almam. İşitmemezlikten geldim. İlk dükkânda ayni muayene, ayni muhavere: — Ne istiyorsunuz ? — 40 lirat — Ne? Ne? — 40 liral — Düzinesine mi paşa? — Düzfnesi ne demek, şuracıkta 35 Mmenize mes'ut olmanıza mani değildir. TEYZE AĞN n el bemebbe verdiler de vermedim, — Bana gelmez. 12 papele bırakırsan “Son Posta,nın müsabakası: 40 Tarihi Vak'a ve 40TarihiTablo 29 - Geri dönmek ümidi kalmadı!— alıcısı zü- |» Şimal denizlerinde ve kutuplara doğru yapılan seyahatler, tarihte yüksek birer kahramanlık menkibesi olarak hatırlanır. Daha on altıncı asırda Oralların zengin maden damarlarını işlemeğe başlıyan Rus- lar, oradan Sibiryaya geçmişler, İrtiş 1r - mağı kenarlarındaki Tandra mıntakasına ve Sibirya lerine çıkmışlardı. Altmış yıl içinde Büyük Okyanusun bir parçası olan Okutsuk denizine kadar ilerlemişler- di. Biraz sonra da, şimal buz denizi kıyı- ları boyunca giderek Asya kıt'asının en şi- mal noktasına, varmışlardı. Fakat bu ke- şifler 1729 da Bering isminde bir Danimar- kalının seyahatine kadar meçhul kaldı. Bu mıntakadaki keşiflerine devam eden Rur- lar 1742 de Sibiryanın en gimal noktası o- lan Çelyuskin burnunu buldular, Ruslarla Vankover ve Kuk gibi İngiliz gemicilerinin sayesinde ilerliyen bu keşfiyat on dokuzun- cu asırda daha ileriye vardı ve şimal deni- zi ile kutup mantakalarına — ilim heyetleri gönderildi. Asyanın ve Amerikanın şimal buz denizi sahillerini dolaşarak Büyük Ok- yanusa çıkmak yahut ta kutuplara kendi milletinin bayrağını dikmek — küşifler için büyük bir ihtiras teşkil etti. Ve bu uğurda bir çokları kahramanca telef oldular. Yukartdaki sesimde #mal buz denizi seyahatlerinden alınmış bir facia ile karşıe laşıyoruz. Viyana tarih san'atı müzesinde bulunan bu tablo Şövaliye Julius von Pa « yer'in eseridir. 1872 - 74 de gimal buz de- nizinde bir keşif seyahatine çıkan Avusture ya heyetini göstermektedir. Bindikleri gee mi, buzların şiddetli tazyikine dayanamı- yarak parçalanmıştır. Bu bir avuç insan sontuz büz ve karların arasında kalmıştır. Öleceklerdir! Fakat bu kahraman, metin gemicilerin ğglümü çok zor olacaktır. Kap- tan asil bir jest ile vaziyeti bildiriyor: — Geri dönmek ümidi kalmadı! Uzak memleketlerde bekleyen çocuklar ve kadınlar vardır. Ellerinde erzak tüke« ninceye kadar ve vücutları dayanıncaya kadar, buz patıltıları arasında birer birer ölecek olan bu erkeklerin gözlerinde, bir çocuk ve bir kadın hayali son görecekleri gey olacaktır. Reşad Ekrem KOÇU ——— — —<— — —a belki bir iş yaparız. Kan beynime sıçradı: — Çok beklersin dedim, e ©, çok beklemedi. Ben çok gezdim. En fazla verenler, 14, yallah yallah 15 de ka- rar kıldılar. Deli olüyordum. Kapı dibinde 30 lira eden kaymettar paltomu göz göre göre yarı fiyatına sata- mazdım ya... Dolaştım da dolaştım. Utanmayı, sıkıl- mayı bir bırakmıştım. Girmediğim koltukçu dükkânı, gösterfmediğim seyyar esnaf kalmadı. Bitpazarını fır döndüm. Ben bu koamik ahvalde iken 30 liralık iük müşterim göründü. Yanıma yaklaştı. — Hâlâ satamadınız mı? diye sordu. Başımdan defedeyim. Dedim. Müm - kün mü? Derdime derman olacak herif bir bu. — Hayır, Zaten kimseye göstermedim — Nasıl göstermediniz? — Bütüm esnaf görmüş. Sustum. Paltomu muayene etti. Sonra: — Haydi ahbap, dedi, 15 lira verayim de şunu bana birakın. — Ne diyorsun? Sen, kendin daha ya- yım saat evvel buna (30) lira vermedin mi? — İnsanız, hep yanılırız. Ben bunu Tif- tik zannetmişim. Halbuki kaba tüylü ku. maşmış, bunun tüyleri hemen dökülür. — Sen buna şimdi, 25 lira veriyor mu- sun? — 15 hira veririm. — 20 lira da vermez misin? — Vallahi 15 lirayı da sizin güzel ha- tırınız için veriyorum. Bunu kışa kadar sak- hyacağım. O zamana kadar güve — ye - mezse bahtıma. Haydi sabah pazan bii ra daha vereyim. Vermezsem, gösterecek emaf kalmadı. Halbuki paraya ihtiyacım olmasa, hiç pal- tomu satar mi idim? Boynumu büktüm, 16 Tirayı saydı. Aldı paltoyu gitti. Şimdi eminim ki okuyucular bana: — Bre hasis mendebur, ne demeye ilk ağızda otuz liraya vermedin. Demektedir- ler, onlar gibi düşünmüştüm. e Lâkin aylardan sonra öğrendim ki, he« rifin bana oynadığı oyuna (tıpa yapmak) denirmiş. Meğer herifin yanında malın Bitpaza « tındaki Fiyatına yetecek 15 Kira bile yakmuş. Yani( haydi ver, 30 Krayı) deseymişim yine hava alacakmışım. O, beni bağlamak,; malı başkasına ayni fiyata sattırmamak için Rözünü kırpmadan (30) lira vermiş. Be « nim aklımı başımdan alınca ferah ferah parayı temine gitmiş ve yanılmamış ta... Döndüğü zaman bendenizi hâlâ koy « duğu yerde otluyor bulmadı mı? K.T. çarşı İisanile TAKVİM Rumt sene Arabi sene 1862 . 20 1855 Resıni sene) Hız;rnn 1936 Hızır 46 CUMARTFjl İMSAK SABAH Rebıulevel 8 dl Ht t DaK B LANe İ JÖN aö aNoK Hakları yok değil. Zira ben de önceleri _—