10 Sayfa SON POSTA Bağ Fatin “Ben kîrl; se;;dif l;öylğ küsuf görmedim!,, diyor (Baştarafı 1 inci — sayfada) |de, iki, üç gözlüğü üstüste takmış olanlar bile var. , — Hele Bursanın eski değerli belediye te- isi Saylav Mubiddin, sabırsızlıktan kabına Gözlerinde üstüste takılmış — iki siyah gözlük, ellerinde isten tencere dibine dön- müş camlar. İkide birde camlarını gözlük- lerinin önüne tutarak dört beş metre yük- selen güneşe bakıyor. Ve isleri az bularak yakılmış ateşlerden birisine sokuluyor. Ünivorsite talebeleri Fatin hocanın et- rafında pervane, Bursa Valisi Şefik, kurulmuş dürbün- lerden birini bırakıp ötekine koşuyor. Fatin hoca, sevincinden nerdeyse ço- cuk gibi sıçrı ak. Çünkü bir kaç saat evvel hayli kapalı olan gökyüzü şimdi masmavi. Görünürde, beşik çarşafı kadar bile bu- Tut yok. Fatin hoca gülüyor, ve: — Bu havada, diyor, güneş değil ben bile tutulabilirim! Âletlerin arasında sabırsız — adımlarla delaşan kadınlı erkekli meraklıların sayısı yüzden fazla. Bu nadir ve harikulâde hâdisenin heye- canı onlara, dondurubu soğuğu bile duyur. muyor. Birisi: — Yahu, diyor, güneş tutulmağa hazır amma, kamer sultan hâlâ meydanda yok. Diğeri ona cevap veriyor: t... Fazla naz âşık usandırır der- ler. Ben güneşin yerinde olsam, Kamer sultana kalbimi değil, papucumu bile ver- mem. Bu kadar insana rezil olmaktansa, kalbime basarım da, yine tutulmam hasba. ya, Gönül ferman dinler mi? neş, şıllığın eline düşmemek için seneler- 'denberi kaçıp duruyordu. Fakat — nihayet tatulacak iştel Biçare gü- Fatin hocanın sesi, meraklıların sabır- sızlıklarını son haddine Vardırdı: — Dikkat... Bir dakika kaldı küsufa! Bütün gözler, hergünkü yoluna, âkibe- tinden habersizce ilerleyen ihtiyar güneş- te. Fatin hocanın sesi tekrar duyuldu: — Küsuf başladı... Güneşin sol üst ta- rafına dikkat edin! İsli cam arkasından geçmeye yaklaşmış bit aleş parçası gibi görünen güneşe, göz- İçrimi 24 açarak baktım: Hakikaten, güneşin söylenilen yerinde, kibrit kutusu kadar ufak bir siyahlık peyda. lanmıştı. Gözlerimi değerli profesör Fatine çe- virdim. Tam üç gecesini tamamen uykusuz ge- |' giren üstadın çukura çökmüş gözleri, haz- ların son haddine varmış insanların — son- suz keyfiyle parlıyordu: Saat dördü tam 58 dakika -geçiyordu. Ve güneş tıpkı ocakta kızdırılmış düz bir katır nalı şekline girmişti. Profesör Fatin, âletlerden birinin ya - nindan ötekinin başına koşuyor; ve tutu- lan güneşe âdeta, yarma şeftali görmüş su- #uz bir insan iştihasile, yiyecek gibi bakı- ) yordu. Herkes dikkat kesilmişti. Güneş sevgi- Tisine gittikçe tutulmaya, ve seyirciler me- raklarından gittikçe kurtulmaya başlamış- Tardı. Küsufu büyük bir sarahatle — gösteren dürbünlerin başı, adeseye bir lâhsa göz uy- durabilmek isteyen meraklılarla dolmuş- tu. Herkes, hareket saati yaklaşmış biz tre- nin kalabalık bilet gişesi önündeymiş gi- bi çırpınıyor, âdeta birbirini çiğniyordu. Güneş tutulmaya devam ettikçe, orta- hk ağır ağır kârarıyor, ve bu serin — şalak vaktinde âdeta acayip bir gurup başlıyor- du. ü Manzaranın, hazin bir akşamın çökü- | üzünde, ve garpta değil şarkta gından ibaret gibiydi — Ben, kırk senedir, böyle bir batı- küsuf görmemiştim! diye Fatin hoca bile hayret| içindeydi. Fakat bu hayretine rağmen, Güneşin birleşmesini kamerle tıpkı, — çocüklarının pıril piril yanan Fatin tepede, tam manâ- sile mehtaplı bir gece başlamıştı. Hele saat tam altıda, güneşin yerinde, tamamen simsiyah bir yuvarlak kalmıştı. Ortalık iyice kararınca, uzaklarda ge- ce kuşları ötüşmeye başlamışlardı. pırıl piril bir yıldız peydahlanmıştı. 'Tam 78 saniye süren bu eşini ihtimal ancak torunlarımızın görebilecekleri salsiz geceden sonra, güneş ayni yavaşlık- la kurtulmağa başlamıştı. em- Bu 78 saniyelik gecenin şafağı da, gu- rubu kadar harikulâde idi: Gece kuşların- dan yetmiş sekiz saniye sonra, bülbüller şaklıyorlardı. Ve hepimiz, anlatılmaz — bir hâleti ruhiyenin ve vecdi içinde — susmuş- tuk. Ve bu gökyüzündeki muaşakanın em- sakiz cilveleri, Fatintepeye çıkan taşlı ve dik yolun bütün yorgunluklarını çoktan u- nutturmuştu. Hali tabi tam saat yedide bulan güneş parlamağa başladıktan sonra, birisi güldü, ve: — Meğer, dedi, Fatin hoca dağ başla- (rını boşuna beklemiyormuş! O sırada yanıma sokulan bir ahbap: — Gördün mü ondülâsyonul dedi. Evvelâ bu sırasız suali soranın yüzüne, sonra önümde duran bir kızcağızın — san saçlarına baktım, ve: — Fena değil... dedim. Bu cevabın, muhatabımın — ktilmasiyle güldürdü, vet — Ben, dedi, o ondülüsyondan bahset- miyorum. Şu gökyüzündeki dan bahsediyorum. ondülüsyon- Onun mühim görünen maksadını anla- yınca uzun uzün gülmekten kendimi —ala- madım: Meğer ondülâsyoin diye küsuf emnasın- da, gökyüzünde renkli, parlak dalgalara denirmiş. Ve ahbap benim, o dalgaları görüp görmediğimi anlamak — i-- beliren temiş. Fransadan bu küsufu tetkik Salmon, profesör Fatine, gördüğü lâsyonların şekillerini anlatıyordu. Üstad Fatin, etrafını çevirenlere: — Eğer, dedi, ondülüsyonları gören- ler varsa, müşahedelerini yazıp lütfen ba- na versinler! |ve Abservatuvar mi Ondülâsyonun ne olduğunu daha duy- lardan birisi merakla sordu: — Üstad Kandillide bir de berber dük- kânı mı açıyor? Şakacı bir ahbap da güldü: / — Eker bir daha olacaksa, bu küsufu gizli tutmalı! Merakla sordum: — Sebep? — Sebebi ne olacak? Açık göz yanke- siciler ortalığın zifiri karanlık — Resildiğini duyunca, fırsatı kaçırmayacaklar, ve dağ başında cümlemizi soyacaklardır! O sırada, meraklı bir şöir, — âletlerden birisine sokulmuşduz Profesör Fatin: — Aman, dedi, © miknatıs — âletidir. Cebinizde madeni para varsa sokulmayın! Şüir elini delik cebine atarak âlete doğ- rTu yürüdü: — Bizden tehlike gelmez üstad! Şimdi, gökyüzündeki bu muvakkat İz- divacın seyircileri tpkı nikâh dairesinden çıkan birer şahit edasiyle aşağına doğru yollanmışlardı. İçlerinden birisi, yanındakine: — Yahu, dedi, yirminci asrın güneşi de, isıttığı insanlar gibi şıpsevdi., Tutulmasile kurtulması bir eldu! mi Naci Sadullah İneboluda İnebolu, 19 (Hususi) — Güneş tu- tulmasını tetkik için buraya gelen Ru- jmen heyeti bugün eşyalarını ve alet - |lerini toplamış, İstanbula avdete ha -| zırlanımıştır. Küsuf hâdisesi burada çok bulutlu bir sema içinde cereyan ettiği için he- yet tetkikatını pek rahat yapamamış, |bilhassa fotoğraf almak pek müşkül - olmuştur. Rumen heyeti akademisi azasından ü Nikola e Do- noçi ile muavini Andei Bayco ve Cu- Mürvetine eren bir baba keyfiyle — seyre-| ma rasathanesi rasat servisi şefi ve Me- diyord. Da : yarım saat öace güneş — altında |teoloji profe: ,dan müteşekkildir. örü bayan Mine Kokona- Ve kapkara güneşin biraz yukarısında | İrübelerle bu usullerin fenn lbeşeriyeıe faydalı olmaktır.» Tıpta inkılâp yaptığını söyleyen doktor (Baştarafı 1 inci sayfada) menfaat temin eden ve bir çok şikâyet- lere yol açan doktor Görekin ceza ka- nununun bu gibi hareketlere temas e- den 503 üncü maddesinin hükümleri - ne uyularak mahkemeye verilmesi için Sıhhat Müdürlüğüne emir vermiş, Sıh- üğü de Cümhuriyet müdde- ne müracaatla, asliye üçün- cü cezada doktor Gorekin aleyhine do- landırıcılık ve bir de ilim ve fenne ay- kırı hareket davası açmıştır. Muhakemenin — geçen celsesinde, mahkeme doktor Gorek hakkında bir şikâyet vaki olup olmadığını Sıhhiye Müdürlüğünden sarmuştu. Sıhhiyeden gelen cevap dünkü duruşmada okun - muştur. Bu tezkerede - Beyoğlu tahahkuk memurlarından Demirelle doktor Nâö- zım Hamdi, Hüsnü ve Hakkı namında dört kişinin doktoru şikâyet - ettikleri |bildirilmi: Suçlu vekili Sedat söz alarak: — Bizim mahkemeye sureti sevki - miz malümdur. Doktor Gorekin teda- vi usulünden her kim mütazarrır ol- muşsa bizzat onun mahkemeye müra- caat etmesi lâzımdır. Yoksa doktor Go rekten şikâyet eden kimdir diye şikâ. yetçi aramak doğru değildir. Meselâ doktor Nâziım Hamdi şimdi — doktor Gorekten şikâyet ediyor. Belki arala - rında şahsi bir garaz vardır. Ve bu a- rayış ona fırsat vermiş olacaktır, de - miş ve bu şikâyetlerin mevzuu bah - solmıyarak eğer bu usulü - tedaviden Zarar gören bir kimse varsa şahsan o- nun mahkemeye müracaat etmesi İâ- zım geleceğini söylemiştir. Bundan sonra mahkeme kısa — bir müzakere yapmış ve şikâyetçilerin mahkemeye âmme şahidi olarak gel - e|meleri hakkında karar vermiştir. Mu- hakeme başka güne bırakılmıştır. Doktor Gorek kendi tedavi usulü hakkında ne diyor? Mahkemeden çıktıktan sonra dok - tor Gorek kendisiyle konuşan bir mu- harririmize demiştir ki: L Bıçak tababatte biz vamizdır. Va bu vasıtanın bir çok cerrahi hastalık - larda kullanılmasına be nkat'iyen mu- arız değilim. Meselâ had apandisitlerde ve fıtık ameliyatlarında - kullanılması lâzımdır. Fakat kemik veremi, Adenit tiberkülos, hüsye veremi ve buna mü- masil bastalıklarda ilâçları cilde emdir- mek suretiyle haricen tedavi de müm- kündür. Yaptığım bir çok tecrübeler benim bu kanaatimi takviye etmekte ve sırf beşeriyete ve fenne ait olan bu yeni - liklerime daha ziyade hız vermekte - dir. Bu gibi hastalıklardan başka bir de kanser hastalığı hakkında tedavi u- sulüm vardır ki bu da ayrı bir tedavi - ir. Kanser her ne kadar elektrik, rad - yom ve ameliyat usulleriyle telavi e- dilmekte ise de, benim tedavi usulüm- le hastanın ağrıları ve sızıları durur ve morfin kullanmadan hasta rahat eder. Benim tedavi usullerimden başlıca- ları: 1 — Evvelâ ilâçları cilt tarikiyle içe- ri ithal ederek mikropları imba etmek. 2 — Masaj. 3 — Overbek nazariyesine göre vü- cutta mevcut 14 - 16 volt kuüdretin - deki elektriği, hastalığın cins ve dere- cesine göre telâfi etmek maksadiyle az miktarda 4 - 5 volt kuvvei elektriki- ye vermekle vücutta hastalık mevcut olan mahaldeki hercümerce — uğramış olan bücreleri canlandırmaktanm ibaret- tir. Üniversite profesörleri benim tedavi venllerimi fenne gayri muvafık bulu- yörlar. Fakat herkee kaniaatinde ve iç- tihadında serbesttir. Ben yaplığım tec- s, Lbba bir takım yenilikler ilâve ettiğini her an ishat etmeğe âmndeyim. Benimi gayem Haziran 20 Hayır, Sporculanmızı Berline göndermiyeceğiz! (Baştarafı 1 inci sayfada) bu fikirden vazgeçilmek gerektir. Diyebilirler ki: Pehlivanlarımız, dal bir kaç gün evvel Finlandiya güreş ekibi ile karşılaşmış ve şerefli bir netice almiş- lardır. Bu sebeple ve hiç olmazsa, onlara dil uzatılmamak İâzımdır. Böyle bir iddiaya verilecek cevap şu- dur: Türk sporcuları arasında, randman ve- rebilecek kabiliyette olmak itibariyle, ileri safda, güreşçilerimiz gelirler. Nitekim, mütekaddem neşriyatımızda, bu ekibin, olimpiyatlara iştirak ettirilmesi lâzım gelen diğer sporculardan ayırt biz olmuştuk. göğsümüzü kı mü- ine rağmen, bu ekibin ne va- ziyette bulunduğunu, buraya gelen — Fin güreşçi kafilesinin teisi Layner, bir sabah refikimize verdiği beyanat ile gayet açık olarak bildirmiştir. Şu halde: En güvendiğimiz güreş eki- bimiz teknik itibariyle geri, yalnız acı kuv- vet noktasından şayanı dikkat görülürlerse, bilmeyiz, diğer ekiplerimiz hakkında söylenebilir? Maamafih, bu vazifeyi başkasına bırak- madan ve en ufak bir haksızlığa düşmeden iddia edebiliriz ki gerek atletlerimi üzücü, bisikletçi ve ne eskrimcilerimizden hiç biri, eldeki derecelere dayanarak, bu müsabakalara iştirak ettirilmemeli; I. Burada da, iddialarımıza verilebilecek bir karşılık bulunabilir. Ve denebilir ki: Olimpiyatlara her iş- tirak eden atlet, behemehal birinci ve; kinci mevkii elde etmek için iştirak etmez. Olimpiyatlara iştirak etmek için, tesbit e- dilmiş muayyen dereceler vardır. Bu de- recelere ulaşan her atlet için, bu müsaba- kalarda talih denemek, bir hak olur, * Bir hak olur amma, diğer yabancı e- kiplerin kalabalığı arasına karışacak olan üç buçuk Türk atleti aankadren edip 1928 elimpiyadında koşucu Besimin başına gel- diği gibi, bunları müsabaka harici etmek &- dilmesini isteyen, ne - |sıkacak olan atletleri, biz, zor bir şey olmaz. Şu halde: kronometre ile şöyle, böyle her derece almış bir a- dam, o spor şubesinde memleketini behe- mehal arsıulusal — müsabakalarda — temsil hakkını kazanmış olmaz. Bunu böylece kaydettikten sonra ge- lelim fatbol takımımıza: Henüz kampı kurulmamış ve binneti- ce esas kadrosu dâ tamarnen taayyün et- memiş olan bu ekip için işten anlayan muhterem bir dostumuz geçen gün bize şunları söyledi: — 0Yapılan neşriyat bence — yanlıştır. Çünkü olimpiyatlara gelecek olan futbol e- kiplerinin arasında Arsenallar, İspartalar, Macaristan ve Avusturyayı bugün temsil eden hey'etler bulunur. Sanılmasın, bu takımların hepsi — pro- fesyönel... Binaenaleyh olimpiyatlara iştirak ede- mezler. Olimpiyatlara iştirak edecek olan diğer memleketlerin — ekipleri de, bizim futboleularımızın ayarındadırlar. — Binaen- aleyh, ortada tamamiyete yakın bir yşart müsaviliği vardır.» Bu muhterem dostumuza vereceğimiz cevap şudur: Olimpiyatlara iştirak edenlerden İngi- lzler müstesna, bugün, bütün diğer — mil- letlerin sporcuları az çok — profesyöneldir- ler, bu, inkâr edilemez bir hakikattır. İngilizlerin olimpiyatlara iştirak etme- meleri, amatör futbol takımlarının zaalfın- dan ziyade, bundan ileri geliyor. Bugünkü hayat şartları içinde aşağı, yukarı har mem- leketin sporcusu profesyönelleşmiştir. Binaenaleyh olimpiyatlarda karşımıza saf, — amatör sayamayız ve sayamadığımız içindir ki o- Kmpiyatlara iştirakin aleyhinde bulunuyo- ruz. Çünkü her şeye rağmen amatör — kal- mış Türk çocuğunu, yabanın — kaşarlenmiş profesyöneline ezdirmekte manâ yoktur. Maamafih, bunlardan kabiliyetli olanlara, dünyada olanı biteni göstermek — için, bir #görgü ve müşaheder seyahati yaptırılma sının aleyhtarı değiliz. Zecri tedbirleri beş millet daha kaldırıyor (Baş tarafı 1 inci sayfada) tan Milletler Cemiyeti olduğunu ilân eyle- mekte ve halkı Milletler Cemiyetinin ida- resi altında kollektif emniyeti, sulhu — ve adaleti müdafaaya ve Milletler Cemiyeti Kondey ve asamplenin maşmu toplantisın- dan evvel sesini duyurmağa davet — eyle- metedir. İşçi Partisinin Mücadelesi , Londra, 19 (A.A.) — İşçi partisi hafta tatilinde zecri tedbirlerin kaldırılması —a- Jeyhinde bütün İngilterede şiddetli bir mü- cadeleye hazırlanmaktadır. Maamafih bu sabahki gazetelerin ekse- risi salı günü Avam Kamarasında itimad 'rteyinde hükümetin büyük bir ekseriyet temin edeceğine muhakkak nazariyle bak- maktadır. Liberaller Hükümetten Çekilerek Londra, 19 (A.A.) — Reisleri Simon olan milli liberal grubu meb'uslariyle — ve- isleri Macdonald olan milli işçi grubu meb'usları zecri — tedbirlerin - kaldırılması kararında hükümet kendilerinin — recini sormadığından salı günü bükümet —aley- hinde rey vermeğe — hazırlanmaktadı Bu takdirde Simon ve Makdonalt kal neden çakilecekler ve kabine münhasıran mühafazakârlardan ibaret kalacaktır. 18 İngiliz Meb'usunun hazırladıkları Takrir Londra 19 (Humusi) — 18 Muhafaza. kâr mebus meclise bir takrir vererek İtalya nin mütecaviz olarak tanunmasının devam- ni ve İtalyaya para ikraz olunmasını iste- ve İtalyaya para ikraz olunmamasını iste- mişlerdir. Baldvin Düşmek — Üzereymiş Dünkü celse B. Baldvin için is, Ösüvre gazetesinde diyor ki: Dünkü celse B. Baldvin için pek pek fena bir celse olmuştur. Kendisinin yetine B. Nevil Chamberlain.'in geleceği — artık her zamandan ziyade muhakkak gibidir. Hem de pek yakında, Küçük Antant Memnunmuş! Londra 19 (Hususi) — Küçük An- pek Jnnı (Yugoslavya, Çekoslovakya - ve Ro- manya) devletleri zeeri tedbirlerin ilgas- na doğru gidilmesini memnuniyetle — kar- gılamışlardır. Sebebi bütün bu devletlerin zecri tedbirler yüzünden iktisadi zararlara uğramalarıdır. Amerika Silâh ambargosunu Kaldırmayacak Londra 19 (Hususi) — Amerika Birle- şik Cumhuriyetleri silâh ve para ambargo- sunu tatbika devam edecek ve bunlan an- cak Habeşistanda harbin nihayet bulduğu- na dair kanaat getirdikten sonra kaldıra- caktır. azar ruhsatiyeleri Müddet 15 gün uzatıldı, ruhsatiye harcı taksitle alınacak Esnafı müşkül vaziyete sokan pa- zar ruhsatiye resmi nihayet belediye daimi encümeni tarafından halledil - miştir. 935 senesinde alınan pazar ruhsaa - tiyelerinin müddeti 15 Haziranda ni « hayet bulmuştu. Bu müddet zarfında tezkerelerini almayan esnaf belediya kanununca cezalandırılacaktı. Belediye encümeni dünkü tq.hnu- sında bu müddeti Haziran nihayetine kadar temdit etmiştir . Ve pazar günü açacak olan esnafın ruhsatiye rüsumunu da kanunun tes - bit ettiği miktar üzerinden - taksitlerle ödenmesini kararlaştırmıştır. Şimdiye kadar pazar rubsatiyesi a- lamayan esnaf bu ve bunu takip eden pazar günlerinde açabileceklerdir. An- cak Haziran nihayetine kadar pozar günü açmak arzusunda bulunan mu- hakkak ruhsatiyelerini almak mecbu- riyetinde tutulacaklardır. Aksi halde haklarında lâzım gelen kanunt mua - meleye tevessül olunacaktır.