e ea 16 Haziran Yazan: İngilterenin en tanınmış altı za- bıta romancısi Margerg Allingham Anthony Berkley, Freeman Vills Grofts, Father Ronald Knox, Do- rothy Sayers, Russell Thorndike kahramanları meçhul altı zabıta romanı yazıyor ve katillerin keşli- ni İngilterenin en maruf zabıta mü- Ffettişi «George Cornisha e bırakı- yorlar. Bunlardan dördünün eserleri- ni okudunuz. Polis müfettişi de fik- rimi anlattı. Şimdi beşinci mu- harrir. Margery Allinghamın eseri başlamıştır. Bu eser bitince gene polis müfet- tişinin katili nasıl tayin ettiğini ken« di ağzından dinleyeceksiniz. Bunun üzerine Luize dönerek: — Bana bak! dedim, ve tam iki sa- &t söz söyledim. Sonunda bütün de - diklerimin doğru olduğunu ve mese - leyi düşüneceğini söyliyerek: — Gerçi güç, dedi, çünkü halini bi- Hiyorsun, fakat bir çare bulmağa çalı- tacağım, Cevap verdim: — Meselenin güç olduğunu biliyo- rvm. Fakat onu birlikte götürürsen kendi canına kıiymış olursun. Senin ye- Yinde olsam, bu adamı kilit altına alır ve öyle yola çıkarım, — Evet, dedi, fakat buna imkân Yok. Çünkü bu adamı anlamıyorsun? Fakat Luizin işi kat'i bir ciddiyetle halledeceğini zannetmiyorum. Bu a - dam ne yapar, yapar onu kandırır ve Yine başına belâ kesilirdi. Luizin Mançestere gitmesine &ün kalmıştı. Luiz çalışacak, şarkılarını hazırlı - Yacak, ben de üstünü başını huzırla - makla meşgul olacaktım. İkimiz de ye- Bi işle ayni derecede alâkadardık. Çün- kü ben evi rehne koymuş, ğdünç para #lmış, borcu verip evi kurtaramamak - dört A” yT K ST Y başımızdan eksik ola. birlikte yıkılacaktık, mı öldürmek kolay bir iş değildi. ceraya son vermek gerekti. Evimizin ikincirkatı kirada idi. Bu kat diğer katlardan tamamile ayrı idi. yordu. di. Üç oğlu ile gelinleri ve torunları şey kaçmasına imkâin yoktu. Luiz mütemadiyen çalışıyı ha- |kurtuldu yal zıtlanıyordu. Onun için sık ::Evdm Fakat o bununla da kalmadı. Ve işin çıkıyor ve eve döndüğü zaman sonunda karımı, çocuğumu elimden ve bahtiyar 'önşnüy:î bana u::k v': aldı. Beraber sıvıştılar. mek için: du. Fakat ben derhal cevap veriyor « dum: — Her şey yoluna girecek, yalnız şu belâdan kurtulabilirsek! Frank, hakikaten bir belâ, bir kâ - |bus, bir canavardı. Ve bu kadını, göz göre göre felâkete sürüklüyor, beni de onunla birlikte mahvetmek için uğra- şıyordu. Luizin sokağa çıktığı sıralarda oda- sına gidip öte berisini düzeltiyor, Frank, beni görünce konuşmağa başlı- yor,'ve türlü türlü yalanlar atıyordu. Görünüşe göre onun nediği, yap - madığı, tecrübe etmediği bir şey yok- tu. En büyük işler, onun gözünde e - hemmiyetsizdi, değersizdi. Bir gün kendisine şu manzarayı anlatmıştım : tan korkmağa başlamıştım. Luiz daha berbat bir balde idi. Bu fırsat ta kaçı - mlırsa felâketti. Kendi kendime karar verdim. Frank İle açıktan açığa konuşacaktım. Kara - Tımı tatbik ettim. Karşı karşıya geçip im. Ve evvelâ onu iknaa ça - hştim. Muvaffak olamayınca rica et . tim, yalvardım. Sonunda onu kandır- Mağa, gönlünü yapmağa hattâ bu yol- Tüşvet vermeğe razı oldum. Bu da kâr etmedi. Bunun üzerine Frangı kor- kutmak şıkkı kalmıştı. Onu tecrübe e- dince beni dinlemeğe başladığını gör - ve o zaman ne yapacağımı anla- dim. Fakat karı koca ile konuşup an - hîıiım. ikisinden de söz aldığım hal- de yanımdan ayrılır ayrılmaz verdik - i sözden vaz geçtiklerini görüyor ve hayretten hayrete düşüyordum. İş bu la da kalmıyordu. Son fırsattan İstifade için binbir güçlükle ele geçir - imiz ve Luize elbise yapmak için a- Yaırdığımız para, Frangin eline geçer #eçmez bu para ile kendine öteberi al- Mağa bakıyordu. k Demek ki bana verilen bütün sözle- Tin aslı faslı yoktu. Bu adam karısını Mahvettiği gibi beni de mahvedecek - ti Bu adam, yalancı, dolandıncı, hile- bir adamdı. Luizin sokağa çıktığı bir — sırada Frank yanıma gelerek: — Polli, dedi, sen beni karımdan Ayırmak için uğraşıp duruyorsun. Vaz #eç. Karım benden ayrılmaz ve ayrı - hmaz. Sonuna kadar beraber kalaca- B Mançostere de beraber gidbcağiz. sraber gitmek mümkün değilse git- 'eceğiz. Anlıyor musun? — Anlıyorum, dedim. n mutfakta idim. Çalışıyordum. k ta mutfağa girmiş ve bu sözleri söylüyordu. Ben yemek pişir - ::lıle meşguldüm. Tencerenin birini l.:dırıp birini ateşe koyuyordum. Fa- Mizı, bu adamı nasıl öl&üreceğîmil Frani için için bu adamdan nasıl kurtula- |dundur, — Adamın biri bir tel veya bir ağa tutmadan kendini yüksekten atıyor ve hiç bir şey olmadan yere iniyordu. Frank, bunu da pek ehemmiyetsiz gördü ve: — Bu pek eski bir marifettir, gçocukluğumda bunu bir çok defalar gördüm. Kendim-de yapabilirim. Çün- kü yüzlerce defa yaptım. İhtiyarlamış | yano konseri, 20.55: Şarkılar, 21,15: Kon- olmama rağmen şimdi de yapabilirim. | 'TANA 21.30: Senfonik konser, 22,45: Cevap olaznle bir gar Yöşlemedie (Sanfenik kesserin devama, 2X20: Konser Fakat bu düşünceden bir hayli isti - fade edeceğime kani oldum. Bilhassa yemek masasının örtüsünü pencere - den silkerken bunun üzerinde bir hay- li düşündüm. Masa örtüsünü buradan silkmek ve yemek, ekmek kırıntıla - rından bir kısmının dökülmesi alt kat- ta oturan Mapolliniyi — sinirlendirirdi. Çünkü kırıntıların bir kismımı pencere- sinin kenarlarına serperdi. Mapollini'nin — bu yüzden — kı - zacağı — muhakkaktır. — Nitekim öy -|. le oldu ve Mapollini o gün bir hayli söylendi. Ben kendisini teskine çalış- makla beraber ertesi gün ayni hâdi - seyi tekrar ettim ve Mapollini gene söylendi, gene attı tuttu. Fakat ben gene müdahale ederek onun gönlünü yaptım. Üçüncü masa Örtüsünü pen - cereden silkmedim. Fakat dördüncü gün vaziyet değişti.. Kendim, geveze bir kadın değilim. Fakat son dört gün zarlında Frankla mütemadiyen konuşuyordum. Mapol- linilerin erkeği olan Pollini artisti ve sahnede bir çok numaralar ve marifet- ler yapıyordu. Dördüncü gün Franga: — Pollini çok zeki adam ... Dedim: — Pollini mi? dedi! — Evet, dedim. Derhal anlatmağa başladı: | — Bu adama bütün bildiklerini ben | öğrettim. Ona zeki adam demek hiç te doğru değildir. Kafası odun mu o - (Arkası var) Hiç bir kimseye sezdirmeden bir a- Fakat Luizi bu adamdan, kısa bir zarnan için ayırmağa uğraştığım halde muvaffak olamadım. O halde bu ma - Ma Pollini ile ailesi bu katta oturu - Bu Ma Pollini, manda gibi bir kadın-|hor görmiye başladı. Ben y_ınındıidi. Son derece temir ve titiz|çisi bu. Bizim gibi fakir fukara İle dü- bir kadındı. Zeki idi de. Gözünden bir|şüp kalkacak değil a? Hem varsın bize — Her şey yoluna girecek! diyor - K dedi, | cektir. SÖON POSTA baht, en muztarip adamı (Baş tarafı Tinci sayfada, şe başına oturmak kâfi, Dilenciler bile insana yardım etmeden — geçemiyor. Ben de, karımı, çocuğumu kimseye müuhtaç etmiyorum, Yusufa da: — İetediğin zaman gel karnını do- yur, dedim. Bizim yağımızla sen de kavrulursun. O günden sonra Yusuf eve gelip git- meye başladı. Yyip içiyor, hattâ çamaşırları bile bedavadan yıkanıyordu. Sonradan, çöpçülükten, bekçiliğe terfi etti. Ve Beyazıtta, Molla Hüsrev mahallesinin bekçiliğini alnca, bizi de: — Eh, dedim, koskoca mahalle bek- Londra zabıtasına karşı 6 muharrir: 5 —x Dünyanın en bed- a - gu I Bir itiraf Margery Allingham ıdüoünüyoıdum. Çünkü ya o beni veya |bizi mahvedecek, ya ben onu. Ya o, caktı. Yahut hep selâm vermesin. Kendisi - sefaletton Ben, bittabi zabıtaya müracaat et - tim, Fakat tam otuz üç gündür, izleri eydana İ Benim karımla bir daha yüz yüze gelmeye hiç gönlüm yok. , Hattâ böyle bir tesadüften kaçıyo- rum, Fakat çocuğumun hasretine katla - namıyorum. İstırabı perde perde artan İsmall, çocuk gibi hıçkırarak ilâye etti: — Şimdi: «Kimseye iyilik etmel» deyişimin sebebini anlıyorsun ya? Ben bu acıyı, iki bacağım kıtır kıtır kesilir- ken bile duymamıştım! . Selim TEVFİK Bu Akşamki Program berler, 19,15: Öperet musikisi, 20: Stüdyo ktiyosu: Keman, viyolonsel, piyano, 20,30: Stüdyo orkestralan, 21.30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile - BÜKREŞ 18; Plâk, 19,20: Plâk, 20.20: Çift pi- VARŞOVA 20,30: Piyano —musikisi, 21: Bahriye bandosu, 21,30: Edebi emisyon, 22: Bü. yük örkestra, 23,15: aBir, İki, Üçe adlı musikili neşriyat, 24: Dans plâkları, MOSKOVA 186,30: Rus operalarından parçalar, 20: «Kalevalar operetinin — radyo — montajı, 21,30: Sovyet besteleri, 22: Yabancı dil- ler ile yayım. VİYANA 21: Viyana — musikisi, 23: Haberler, 23,10: Oda musikisi, 24,20: Dans musi - ISi PRAG 19,05: Musikili emisyon, 20: Radyo pi- yesi, 22,0: Balet sahneli bir skeç, 21,35: Plâk. 17 Haziran Çarşamba İSTANBUL 18: Oda musikisi (Plâk, 19: Haberler, 19,15: Kazmenden parçalar (plâk), 20 Halk musikisi (plâk), 20,30: Stüdyo or- kestraları, 21,30: Son haberler, Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile - cektir. venanA AA eReALe L ee aA en AAA RE e rReS e secenenAE ADEMi iKTİDAR ve Belgevşekliğine karşı HORMOBİN Tabletleri Her eczanede arayınız. Taküfüt: Posta Hutusu 1255 HORMOBİN j zam! «De. T. Evxinicu» den Şimal istasyonunda iniyorum. Vagon - dan çıkarken ilk işim, ihtimamla - belki yüzüncü defa olmak üzere » dört adet kay- meden ibaret bin leylik servelimi, bir da- ha saymak oldu. Bu parayı ailemden miraa kalan eğyaları satmakla elde — etmiştim. SBattığım karambalar şunlar: Bir yatak; hâlâ köylerde kullanılan külüstür bir dolap, bir aynalı gardrop ve iki tahta sandalye.. Nafia nezareti müsabaka açmıştı. Ora- ya girecektim. İmtihanı kazanıp, alacağım küçük memuriyet sayesinde bir avans is - teyinciye kadar bu bin lev, beni, idare et- meli., ” Cüzdanımı yeleğin iç cebine tekrar yer- leştiriyorum ve yeleğimi ihtiyatla ilikliyo - ram, Doğru ambar memürluğuna gidip va- Hizimi bıraktım. İstasyondan çıktım. Müzhiş bir mcak.. Üstelik berbat bir toz.. Ağaçlar, bulvardaki sralar, insanların yüz- leri bile tozla örtülmüş... Yol yorgunluğu; bir aydanberi kasa - badaki hazırlık telâşının verdiği bıkkın - hk; projelerimin suya düşmek - endişesi içimi oyuyordu. Saat on buçuk. Bu akşam müsabakaya kaydolmanın son akşamı.. Kaydolamaz - sam her şey mahvoldu demektir. Sırtında köylü gömleği, ayakları çıplak bir sarmı- sak satıcısına yaklaştım: — Hey... dayı, dedim. Basarb sokağı nerede? — Basarb sokağı mı? dedi. Şehrin tü ö- bür ucunda. Amma hani benden bir kaç sarmısak alırsan kolayca bulacağın bir ge- kilde tarif ederim sana, Düşündüm. Bu iş on İevle olur biter. Serde enayilik te var. Herife para ile be- raber aldığım sarmısakları verdim. Ver - dim amma herifin karmakarışık tarifi an- haşılır gibi değil. Yola koyuldum tekrar. On dakika kadar yürüdüm. Kayda geç kalmak endişesi, tasarruf düşüncesine ga- lebe çalıyor. Zaten hava da çok sıcak. Bir taksiye seslendim. Şoföre beni Basarb s0- kağına götürmesini söyledim. Şoför: — Basarb sokağı mı? diye bağırdı. Eh.. İşimiz var desene.. Bu sıcakta — dünyanın öbür ucuna gidilir mi? Fakat biraz bahgiş | filân verirsi © da hatırınız için, belki #izi götürebilirim. Bahşiş vereceğimi vadediyorum. İki da- kika sonra araba, - dünyanın öbür ucu de- diği - Basarb sokağında durdu.. Nezare- tin beş basamaklı merdivenini terliyerek çıktım. Kapı kapalı. Zili çaldım. Cevap yok. Bir daha.. Bir daha. Bir daha çal - dım.. Kapı halifçe aralandı. Kapıcıda bir karış surat. Kızgın kuzgın ne istediğimi eor- du. — AHedersiniz. dedim. Kaydolmağa gelmiştim. Sert bir sesle cevap verdi: — Daire kapandı. Öğle tatili. «Ekle mesai saatlerini gösteren levhayı işaret e- derek» okumak yazmak bilmiyor musu- nuz? Okusanıza.. Fakat nedense beni süzünce sesini yu - muşattı: ni bana biraz bahşiş verirseniz içeriye girmenize müsaade edebilirim. Ka- gıl ta Valizimi almak için istasyona gidiyorum. lizi de di. da sidi da bir pinin altı serincedir. Hem bilhassa kâti -| değil mi? bin karşımna ilk olurak çıkabilmek fırsa - — Evet, evet... Anlaşılan şehrin ya « tını da kazanmış olursunuz. bancısı değilsiniz. Son cümle kararımı verdirdi. Kapıcı - min eline on leyi sıkıştırıyorum. İki saat sonra kâtibin karşısındaydım. — Affedersiniz. dedim. Müsabakaya kaydolacağım. İşte butün vesikalarım, Kâtip kâğrilara göz gezdirdikten son - ya: — İyi amma bir mühürzlü kâğıt dol - durmamışaınız, dedi. — Mühürlü kâğıt mı? diye kekeledim. Peki gideyim alayım. Kapıya doğru giderken kâtip arkam - dan seslendi: — Baksanıza, Şayet giderseniz sıranız kaybolur. Daha bekliyen ön adam var. Her halde şaşkınlığımı gördü de buna merhamet etti diye düşünüyorum. — Bekleyiniz, dedi. Odacıyı çağıra - yım. Onda mühürlü kâğıt bulunur belki. Fakat malüm ya, biraz gönlünü almak li | | Zile bastı. Odacı girdi içeri.. Elinde tek | bir mühürlü kâğıt kaldığını söyledi. Gizlice | yirnmi ley verdim ona da.. j Mühürlü kâğıdı doldurup bırakıyorum. Şimdi bir oda atamalı. Sıcak, tahammül edilmiz bir hale gelmiş. Bu sicak ve tozlu yollarda bir saat yürüdükten sonra, bir ©- | tel tabelâsı gördüm. Dinlenmeğe © kadar | ihtiyacım vardı ki, rastgeldiğim bu ilk ©- tele hemea girdim. odanız var mıdır? karak: salondan bir garsön bana işaret etti. Yak- laştım. oda bulabilirim. Fakat yey... dada bulunuyordum. Kendimi fırlattım ya- bahleyin, sağlara bir kahvaltı yapıyorum. Ambar memuru: raya teslim edeli yirmi dört saatten fazla oluyor. Fakat... na da bir on ley... sinde duran birine seslendi: liz elimde çıkıyorum. İstasyon önünde du- ran bir hamala ucuz ve kullanışlı bir oda- min nasıl bulunabileceğini sordum. Bu sor- gum üzerine hamal elini ensesine doğru gö- türerek kulağını kaşıdı. Bu arada cebimden on ley çıkarıp herifin gözü önünde, elim- bülbül kesilerek: elli altı numarada Mösyö Pavan oturur. Onda ucuz ve konforlu odalar vardır. man ellilik karısı çıktı. Bana iğrenç bir 0« kasında, sizin odadan mı geçmek icap edecek... maz.. Yarı açılmış ağzında çürük dişleri sallanı- yordu. Kendimi dışarıya atmak için dav« Tanıyorum, hk, suyu içinde, rahat bir oda göstererek: nız bir mesele var, Burada on beş yaşında için. .. gey... Anlıyor musunuz?.. Faik Bercmen — Rica ederim, diye sordum. Boş bir Yazıhanedeki adam bana şüpheyle bas — Hayır, dedi. Ötelimiz komple. Tam dışarıya çıkacağım zaman, karşı — Dinleyiniz, dedi. Size belki küçük bir — Peki, peki diyerek cebimden oa İley karıp verdim. On dakika sonra güzel ve temiz bir o- ğa. Ve ertesi sabaha kadar uyudum. Sa- — Ah mösyö, diye beni karşıladı. Vac nizi çoktan büyük depoya yolladık. Bu- Artık kurtuluş çaresini öğrenmiştim. Bu- Ambar memuru © vakit salonun köşe - — Tanası, 5003 ü getir. Beş dakika geçince, valizim geldi. Va « oynatmağa başladım. O zaman hamal — Bundan daha basit bir şey yok, de- Sol taraftaki Filipesit sokağına sapın; Pavamı bulamadım. Fakat karşıma şiş - gösteriyor.. — Suyu yokl diye mırıldandım. — Su mu? Avluda çeşma var. — Peki şey... Helâ meselesi? — Helâ, kocamla yattığımız odanın ar- — Nasıl>. Peki amma her defasında — Ohl. Benim kocam gece nöbetçi « ir. GCeceleri burada — kat'iyyen bulun « Gözlerim faltaşı gibi açıldı. Sordum. — Ehh.. Sonra ne olacak? Madam Pavan o malüm şekilde güldü. Yakamı bırakmadı: — Dur kaçma mösyö, Yukarıda bir ©- daha var. — Hele şükür... Birinci kata çıkıyoruz. Büyücek, aydın. — Hoşunuza gitti değil mi? dedi. Yal. yeğenim yatar. Onu aşağıya indirmek — Kabul etmesi için küçük bir bahşiş Sac aT Jarın köklerini kuüvvetlendirir. Dökülmesine mani olur. Kepekleri izale eder. Neşvünümasını kalay- laştırarak hayat kabiliyelini arttır rır. Lâtıf rayihalı © dridir. İngiliz Kanzuk Eczanesi Beyoğlu - İstanbul...