10 Sayfa OLUM MANGAS$ “Son Posta ,, nın tefrikası: 103 Yazan A. R. Nereden çıktıkları belli olmayan 15-20 kişi Melihanın üzerine hücum etti — Her şey hazır. Beni bekliyecek a- idam var. — Ya, karşına başka birisi çıkarsa?.. — Öldüreceğim. — Fakat ele geçersen.. seni parça-|kafaları kesilsin. Kelleleri, üç gün ora- larlar, Cemil bey. — Parçalasınlar. — Demek.. bunu da göze aldın. — Hem de, hiç tereddüt etmeden, — Şu halde.. temenni ederim. hah, iyi bir âkibet versin... Ben, bu ge- ce seninle kilitlenmeye razı oluyorum; Cemil bey. — Fakat.. l kumandana müracaat edilerek - bizim adamımız ve yahut adamlarımız iste- nilsin. Askerlerin elinden alınsın, Bu- raya getirilsin. Kale kapısının önünde da bırakılsın. Diğer adamlarımız bun- dan ibret dersi alsın. Nâsır Mebhüt, bu emirleri büyük bir sükünetle vermişti. Bu adamın s0- gukkanlılığı, cidden şayanı hayretti. Hattâ, senelerdenberi onun hizmetin- de bulunan ve böyle bir çok hâdiselere ben kaçıpta sen kalırsan #ahit olan Abdülbâri bile; - efendisi » nasıl olur?.. O zaman seni öldürmezler | Nin bu mahirane intikam plânından zi- mi?.. yade - gösterdiği itidal ve ve sekinete — Sırtındaki gömleği yırtarsın. El- hayret etmişti. lerimi bağlarsın. Ağzımı tıkarsın... O zaman ben, her cezadan kurtulurum. — Karar mı?.. — Karar. * Kalenin Burçlarından birinde, yanık sesli bir adam ezan okuyordu. Arap şivesile okunan bu ezanın tatlı ve ilâ- hi nağmeleri, gecenin derin süküneti içinde dalga dalga yayılıyor; uzaklar - da, tannan akisler yapıyordu. Kâhya Abdülbâri, Nâsır Mebhütun odasına girmiş: — Yâ seydil.. Mühim bir haber ge- tirdim. Demişti, Ve sonra; köşesinde bir buda hey - keli gibi bağdaş kurarak hiç kıpırda - madan oturan Nâsir Mebhüta - izahat wermişti: — Mülâzim Cemil Bey, hariçten ge- tirttiği bir eye vasıtasile bu gece zin - cirlerini keserek firar edecekmiş. Bu fikrini, Beni Süfyan aşireti reisi Şeyh Abâlin oğlu Raşide söylemiş. Hattâ, Raşidin de zincirlerini kesip beraber götürmek istemiş. Fakat, siz efendi - mize ve İmam Yahya hazretlerine bü- yük bir sadakat ve merbutiyet besliyen Raşit, bu fikri reddetmiş. Nâsır Mebhütun çehresi, her zaman- ki gibi mütebessimdi. Hattâ, bu heye- canlı haber bile onun çehresinde en küçük bir tebeddül husule getirme - mişti... Yalnız gözleri hafifçe açılmış; göz bebekleri, biraz daha şiddetle par- lamıştı. Hafif ve sakin bir sesle mırıl - danmıştı: — Bu habari kim verdi?.. — Bizzat, Raşit... Akşam ekmeği dağıtılırken, gizlice adamlarımızdan | 8eZdirdi. Fakat gözlerini her tarafa do- birine söylemiş. Bana haber gönder - miş. — Pekâlâ.. Yarın Raşit avluya çı - karılsın. Sabah, akşam pirinç pilâvı ik- ram edilsin.. Babasına da haber gön - derilsin. Gelsin; oğlu ile görüşsün. — Cemil hakkında yapılacak mua- mele?.. — Cemil hakkında yapılacak mua-| Cemil; güneş doğarken, Rızanın de- meleye gelince.. Onun, her hareketine|lâletile kaleden çıkmıya muvaffak ol - — Emriniz, başüstüne; yâ seydi. Deyip odadan çıkarken, kendi ken- dine de: — Yemin ederim ki; şeytan bu a - damın ruhuna girmiştir. Diye söylenmişti. W Meliha, kendisine bir yıl kadar uzun gelen o geceyi; bir kayanın kovuğun- da; ıztıraplı bir heyecanla geçirmişti Ortalık ağarmaya başladığı zaman, Sa- lihi yola göndermişti. Salih uzaktan Cemili görür görmez, koşup kendisine haber verecekti. Meliha, bu mes'ut müjdeyi alabil - mek için, büyük bir sabırsızlık içinde idi. Halbuki aradan saatler geçtiği hal- de Salih gelmemişti. Vakit, artık öğleye ayordu, Melihanın kalbinde, bin l"ı(':'rıâ.:reyıvuo ler hâsıl olmuştu... O, her şeyden zi - yade, Cemilin firar ederken ele geçti- ğinden ve öldürüldüğünden korkuyor- du. Fakat, Salihin de birdenbire orta - dan kaybolmasına hiç bir ihtimal ve - remiyordu. Dakikalar geçtikçe endişe ve ıztıra- bı artan Meliha, yola doğru çıkmıya ve Salihi aramıya karar vermişti., Katırı yedeğine alarak, sellerin kayalar ara - sında açtığı dolambaçlı yollardan iler- lemişti. Yedeğinde bulunan katır, bir - denbire kulaklarını dikerek acı acı kiş- nedi. İleri gitmek istemiyerek dört a - yağını birden gerdi. Melihanın vücu - du, hafifçe titredi: — Hayvan, koküu aldı. Yakında, ya insan; ve yahut canavar var, Diye söylendi. Etrafına dikkatle göz laştırmıya vakit bulmadan, her taraf- ta bir takım vahşi nârâlar yükseldi. Ne- reden çıktıkları belli olmıyan on beş yirmi kişi, hep birden Melihanın üze- rine hücum etti. Bu genç kızın etrafı bir anda; elleri mızraklı, yarı çıplak Yamlılar tarafından çevrilmişti. * müsamaha edilecek. Hattâ, icap eder-| muştu. Onlar kapıdan çıkarlarken, ka- #e, kaleden çıkmasına kolaylık göste -İpıdaki nöbetçilerin, öbek öbek yerle- rilecek... Hiç şüphesiz ki Cemil bu işi|re serilerek derin bir uykuda bulun - yalnız yapamıyacaktır. Bizim adam -|dukları görülüyordu. larımızdan birini ve yahut bir kaçını elde ettiği muhakkaktır. Bunlar hak - kında da müsamaha olunacaktır.. Ana (i e K L D L Cilere em - cak, ancak.. Şimdi, Zemâre kasabasına bir adam gönder. Bu adam gitsin. O radaki kumandanı gizlice görsün... Fi- rari Cemil, Nâsır Mebhüta iltica et - mişti. Fakat Nâsır Mebhüt, bu ilticayi kabul etmedi. Hükümete - teslimi de beldenin âdetine muvafık görmedi. O- mnu serbest bıirakmak — mecburiyetini hissetti. Yarın sabah erkenden kalenin Bütün yollarına birer müfreze çıkarın.. Ceahili yakalayın; desin. — Pekâlâ.. Ya, Cemille beraber fi « rar edecek olan bizim adamımız.. Ya- gabut adamlarımız.. “Üğu. Hâââ.. Cemil kaleden çıktıktan ra, maharetle takip edilsin. Asker- ü tarafından yakalanır yakalanmaz; ÜnE A berini v CÖN Cemil, bu hale taaccüp etmiş: — Tuhaf şey.. Nâsır Mebhüt ken- niyet etmiş. Onu böyle muhafaza et - tiklerini bilseydim, bu kaleye daha başka türlü girer; hiç şüphesiz ki mu- vaffak olarak ta çıkardım... Ne ise, za- rar yok.:. Alacağın olsun, Nâsır Meb- hüt... . Demişti. Kale kapısı ile karşısındaki - yalçın kayaların arasına gerilmiş olan dar ve uzun köprüyü de hiç bir engelle kar- şılaşmadan geçmişlerdi. *Kale haricindeki yollara nezaret e - den nöbetçilerden de eser görülmüyor- du. Cemilin yanında yürüyen Rıza, söyleniyordu: (Arkası var) SON POSTA Haziran 8 Pariste fabrikaları işgal eden grevciler arasındabir kaç saat (Baştarafı 6 mcı sayfada) Başlarında grup grup ameleler birbirlerini ezerek uyumağa çalışıyorlar. Yanıma gara verdiğim arkadaş geliyor. — Gazeteci, diyor, gördün mü bizdeki disiplini, soğukkanlılık, emre itaat, hep biz- de, herkesin yüzü gülüyor, şeniz. Öğleden- beri hiç kavga etmedik, hakkımızı sessiz gessiz arıyoruz. Meb'us Costes etrafına bir kaç yüz ki- şi toplamış: «— Arkadaşlar diye başlıyan bir nutuk “|veriyor. Ve devam ediyor. Sizler hakkını- zı, meşru hakkinızı, hakkı sarihinizi arıyor. sunuz. Hepiniz aklı başında insanlarsınız, unutmayınız ki... ilh..» Ben, tezgâhları dolaşırken arkadaş et - rafta gördüğüm gazeteci düşmanlığının se- bebini anlatıyor: — İçeriye giriyorlar, hâdiseleri efkârı umumiyeye başka başka şekillerde aksot » Fabrikada derin ve asabi bir sükünet var tinde kaldık. di, kapıdan bakınca amelelerin — birdirbir oynadıklarını gördüm. cak ki yanıma sokuldu: — Şu duvarların içinde 26 bin kişi var. Hakkımızı istihaal edinciye kadar bura -« dan çıkmıyacağız. Dün sabah, bu hayata katlanamıyacak olan, kadınları, ihtiyarla- İn, ve çocukları kapı dışarı ettik, gökler - den kameri dünya yüzüne indirmek iste - miyoruz. hakkımızı istiyoruz. Kahkahalara rağmen asabi bir belli, lar. Adım başında — nutüuklar - söyleniyor. den başka ortalarda kimse kalmadı. Ben- den ayrılmıyan arkadaşım mütemmim iza « hat verdi: — Bu sefer maksadımıza nail olacağız. dedi, muvaffak olmak için bütün çareleri timiz iyi neticeler verdi, grev büyüyor, radan yana sıkıntımız yok. Belediyeler dım ediyorlar. yemeğimizi, ekmeğimizi gönderiyorlar. Biz de bu sefer dahâ tec. rübeli hareket ediyoruz. Fabrikaları boş bı- rakmıyoruz. Veda edip ayrılırken, o emin bir eda ile bugün bu duvarların arasında 40 bin kişi müsterih uyuyor. Yarın 300,000 kişi uyu- yacak, ve eğer dileklerimiz kabul edilmez- »e bütün Fransa zenbereği kırık bir saat gi- bi duracaktır, dedi. | |dise; Ç'ınavlıknlcde. (Akbaş) mevkiin- de, beşinci menzil müfettişliği daire -İnaleyh; Enver paşa ile veliaht arasın- triyorlar, içimizde iş bozguncuları da var. |miz halde, yine alâkadari ü Onlar da dışarı çıkıp havadis satıyorlar. |çok ince tahkikata giriştik. Ve şu neti- Onun için bu şiddeti koymak mecburiye -|ceye iriştik: Biraz ilerleyince sağ taraftaki bir ima -| Enver paşa arasında, en küçük bir hâ- lâthanein içinden kahkaha sesleri yüksel- | 170 bile geçmemiştir. İçlerinden bir tanesi beni tanımış ola -| OA a y e bğkeber | hava | veliaht Yusuf İzzeddin efendiyi ziya- 'var. Amelelerdeki sinirlerin gergin olduğu |rete gitmiştir. dahili anarşiye mâni olmak, ittihadı| - Daha sonra.. — Veliaht Yusuf İz - bozmamak için şefler gayret sarfediyor -| y) Oçendi, bütün hayatında, bir Sabahın saat dördüne doğru nöbetçiler » kere bile eline silâh al h. Üa hazıtladık. Fabrikalarla olan münasebetle- İkorkarmış, Hattâ, yatak odasında, ça- pa-|kı bile bulundurmazmış. Emmanuel d'Astiee — İbilir ki; Enverin pederi, Beşiktaşta, —rumizn eee YUSUF İZZEDDİ Öldü mü, ö'dürüldü mü? Eski Osmanlı Veliahtı katledilmiştir. Yazan: Ziya Şakir doğmuş, büyümüş; ve herkesçe ta - nınmış bir şahsiyet olup bilâhara me- muriyetle Manastıra gitmişti. Binae - M Süani Bu ikinci rivayete nazaran bu kanlı hâ- sinde cereyan etmiştir. Hattâ bu vaka- ya: 1 — Beşinci ordu karargâhı, pos - ta ve telgraf müdürü umumi- si yüzbaşı Hilmi bey. 2 — Beşinci menzil karargâhı pos- ta müdürü yüzbaşı Ruhi bey. 3 — Beşinci menzil müfettişliği erkânıharbi yüzbaşı Muzaf - fer bey. Vesaire gibi zevat şahit gösteril - mektedir. Üçüncü rivayet: — Veliaht Yusuf İzzeddin efendi; pek genç yaşında (pa- şa), (harbiye nazırı) ve (başkuman - dan vekili) olan (Enver) i fena halde kıskanmıştır. Bu kıskançlığa, bir de nefret karışmıştır. Bu nefretin, büyük bir sebebi vardır... Enver, (Damad) olacağı zaman, bazı kimseler veliahta müracaat etmişler; Enverin mazisi hakkında bir takım malümat vermiş - lerdir. Verilen bu malümata nazaran; Enver, aslen Türk değilmiş. Büyük ba-|kendisini hoş tutunuz. Sakın, hürmet. bası, İstanbulda kalaycılık eden Gür-|te kusur etmeyiniz. cü Rumlardan olup, sonraları #htida| Diye, mütcaddit defalar tenbihler e- etmiş, dilmişti. Böyle bir ailenin oğlu, kaskoca bir| Bir kısmını - vaka tayin ederek - (hanedanı âlişân) arasına nasıl so -larz ve izah ettiğimiz mahirane manev- İkulurmuş?.. Sokulmaz amma, sultan |ralarla şehzade Vahdeddin, veliaht Yu- Reşadın İttihatçılara karşı olan zaafı|suf İzzeddin efendiyi bir kaç defa ga- yüzünden sokulmuş... Yusuf İzzeddin (rip ve manasız hareketlere sevketmiş efendi, bunları bildiği için Enver pa - İti, Ve hakikaten Yusuf İzzeddin efen- şanın yüzünü görmek istemezmiş. E-| di, tamamen kuşkulandığı (veliahtlık) line bir fırsat geçirmek için beklermiş. | meselesi hakkında bir kaç kişiye mü- Nihayet günün birinde bu fırsat geç -|yacaat etmiş; bunlardan teminat iste- miş. Bir gün Dolmabahçe sarayının | mişti. Fakat onun bu müracaatları, tenha bir koridorunda Envere tesadüf |. hu mesele etrafında yazı yazan bazı etmiş: zevatın rivayetleri gibi - öyle, önüne — Sen, bizim hanedanımızı telvis | elene ağlıya ağlıya dert yanacak ve ettin. Ben de senin vücudunu ortadan | genet - talebinde bulunacak - dereceda kaldırayım. mübalağalı değildi. (Arkası var) Demiş; derhal tabancasını çekerek ; —— ——— Enver Paşaya ateş etmiş... a İi Amerikada aleyhimizde Bunlar, ve bunlara benzer rivayet - ler, kâmilen yalandı... Hiç bir aklın, çalışan Ermeniler var... (Baştarafı 6 incı sayfada) hiç bir mantığın alamıyacağı bu ya * lanlar, kâmilen Vahdeddin ile adam - ları tarafından çıkarılmıştı. Palo Alto'da Inıııîlıu:::ınıı şeylerden ddizi -|birisi de otomobil bol Bazknd'idlan ğ F Eıoc: memleketi altüst etsaniz, otomo- bili olmıyan elli tane adam bulamazsınız. dar arasında Çünkü Palo Altoda otomobil sahibi ol- bisiklet satın almaktan kolay: Ayda on doları gözden çıkardınız miydi, altınıza piril pıril bir araba çekiyor lar. Hele benzin sudan ucuz. ayda on doları güzden çıkaramıyanların yaya kaldıklarını sanmayın: Otomobil alamıyanlar, yollarda, hususi arabaları İstanbulda taksi çevirir gibi dur- durup, diledikleri yere gidiyorlar. Çünkü bir araba sahibi için, araba sa- hibi olamamış bir adamı dilediği yere gö - türmemek affolunmaz bir ayıp sayılıyor. Ve işte bu ayıp sayesindedir ki bi fa kirler, hiç kimsenin düdüğünü çalmadan herkesin arabasına biniyorupz. Mektubumu bitirmeden evvel, bir pos- ta müvezzüle aramda geçen hoş bir sah « neyi anlatmadan edemiyeceğim: Geçen sabah, odamın balkonundan pos- tacıya: da bir münaferet mevcut olduğunu id: dia edenler, ve bunu da bu ailevi me - seleye atfeyliyenler; böyle yalanlara çarçabuk inanıveren avam güruhun - dan ibaretti. * İmdüü.. şimdiye kadar saydığımız delillerle isbat etmiş olduk ki; ne En- ver paşa, ne Bahacddin Şakir bey, ve ne de sair İttihatçılar tarafından veli - aht Yusuf İzzeddin efendiye zerre ka- dar hususiyet eseri gösterilmek; veya- hut - eski tarihf tâbiri ile - (nizamı 4 - leme fesat târi olmamak içn vücudu « nun izalesi) cihetine gidilmek akıl ve hayalden geçirilmemişti. Hattâ; Yusuf İzzeddin efendinin (veliahtlıik) mese- lesi etrafında şuna buna dert yanma - sından bahseden ve bunu da efendinin cinnete atfeyliyen maiyyeti halkına; gerek Bahaeddin Şakir bey ve gerek Enver paşa tarafından: — Ne yaparsa, yapsın. Aman, siz Evvelâ — Çanakkalede, veliaht ile Sonra.. — Enver paşa Çanakkale - den, temmuzun 8 inci çarşanba günü la gelmiştir. Ertesi gün de yanında Sü- leyman Nüman paşa olduğu halde, İs- tanbulun askert sıhhiye müessesatını teftişten geçirmiştir. Daha ertesi gün de İstanbulda parlak bir surette yapı - lan 10 temmuz şenliklerine iştirak et- tikten sonra, Edirneden avdet eden gün bile rovelver taşımamış.. hattâ, bir İ Türkey'den mektup var ma? seneler veliahtın hususi hayatına ka - Döe selisidit. rışmış olan harem halkının rivayetine nazaran veliaht; - tabanca şu tarafa dursun - âdi bıçaktan - bile fevkalâde Daha sonra.. — Filhakika; Enver paşanın askerce serbest tavurları, ba- zen veliahtin sinirlerine dokunurmuş. Fakat bu, hiç bir zaman nefret dere - cesine gelmemiş; Enver paşanın pe - deri ve büyük pederi hakkında da - Beşiktaş iskelesi kayıkçılar kâhya - sının Vahdeddinin adamlarının teşvi- kile söylediği sözlerden başka - hiç bir şey söylenmemiştir. Zaten ne söylene- — Meğer, postacı, «Hindi» manasına gelen Türkey kelimesinin, «Türkiyes ma- nasına da geldiğini bilmiyormuş. Onun içindir ki: — Acaba «Hindin den mektup bekliyen bu biçare kim? diye — şaşmış, ve mihayet genç yaşımda oynatlğıma hükmederek a- cıyıp geçmiş! Tevfik Sadullah