6 Sayfa ÂAÂmeri k ada bir ayı yüzünden çıkan dava Bir adam bir ayıyı kızdırır, hayvanda bu adamı yaralarsa mesul kimdir? Ayı mı, adam mı? Amerikan mahkemesine g: - Geçenlerde A- Mmerika mahkeme - leri çok tuhaf bir mesele ile karşılaş- — tılar: © — — Bir insan bir Byının kafesine ya- paşır, ayıyı kızdı - Tır ve ayı bir çare - #af bulup öcünü a- hrsa mes'uliyet ki - me a Bu suale herke - sin vereceği cevap, kabahatl olduğudur. — Fakat Amerika — mahke | Mmeleri böyle cevap vermiyor ve mes'u liyeti ayının sahibi - ne yüklüyorlar, Bundan maksat, vahşi hayvan bes- Byen her insanın bunu kimseye zarar vermiyecek hale getirmesidir. Ayinın sahibi de bu tedbirleri almış — olsaydı, ayı kimseye zarar veremezdi Hâdise şu şekilde cereyan etmiştir: Ayı, iki arkadaşiyle birlikte kafes — İçinde bulundurulmaktadır. Üzerinde: «Yaklaşmayınız'» diye bir Mi lerba. vurdır. Seyte gelenler ayıle * ra bisküvi, dondurma, şekerleme, hattâ hafif içkiler smarlamaktadır. Ölir gün John Nikol namında' — biri arkadaşlariyle ayılara hafif içkiler 1s- marlamış ve hayvanların içki şişeleri- ni dikip içmeleriyle eğlenmişlerdir. Bundan sonra hayvanları kızdıra - cak muzipliklere sıra gelmiş, ve ne mümkünse yapılmıştır. — Bu sırada hayvanlardan biri, pen - gelerini dışarı uzatarak muziplik ya - panlardan birini yakalamış ve omzun- dan yaralamıştır. İnsanın Bunun üzerine mesele mahkemeye İntikal etmiştir. Mahkemeye göre me- sele, hayvanın kızdırılıp — kızdırılma - masında değildi. Mesele bu şekilde düşünüldüğü takdirde, hayvanı kızdı - ran adamı mes'ul etmek lâzım — gelir. Mesele, hayvanın zarar vermesine Kbl olacak tedbirlerin alınmış * olup Biğmcaidadır. Balübarla Yabşl' haye Rama sahibi' mer'uldür. Seyirel Nikb- lun yaralanması, alınan — tedbirlerin kâfi olmadığını isbat ettiğinden mah- keme ayıların sahibini 800 dolarlık pa- —. -. SAA A Kt o’of'/ e p O:Ç.. KA ÇAYA A Kafesin | öre ayının sahibi DN BÜ v A ra cezasına mahküm etmiş, fakat me- sele bu kadarla bitmen temyiz edilmiş ve temyiz mahkemesi de reyini bildirmiştir. Mahkemeye göre; suç, kimin tara- fından işlenmişse ona ait olmak gerek- tir. Ayı sahibi kâfi tedbir almamışsa suç ona aittir. Fakat yaralanan adam, hayvani kızdirdiği için yaralandığın- ndi dikkatsizliği yüzünden - za' |rara uğramış bulunuyor. O halde hem ayının sahi i, hem ayının yaraladı - ği zatı mes'ul tutmak |âzımcır. Temyiz mahkemesi bu karar ile nakit cezası mahkümiyetini nakzet' miş ve davanın yeniden rüyetini min eylemiştir . Şirketi Hayriyenin talebelere kolaylığı Şimdiye kadar, gerek Boğaz hari - cindeki mekteplere giden Boğaziçi ta- lebelerine, gerekse hariçte ikamet e- dip de Boğaziçindeki mekteplere de - vam eden talebeye paso veren Şirketi Hayriye, bu defa yaz mevsimi müd - detince bütün talebeye ayni kolaylığı göstermeğe karar vermiştir. Bu süretle talebeler yaz mev- siminde ucuz - fiyatlarla Boğaziçinde gezmek fırsatını bulmuş olacaklardır. Diğer — taraftan, Boğaziçinde ev yaptıranlara' verilen — şahas inahsus pasölardan; eile 'efredindan . diğez bik şaham da istifade etmesi kararlaştı - rılmıştır. ştir.. — Dava dan te - | “CÖNÜL İSLERİ Okuyucularımın Suallerine Cevaplarım Maçkada Bay «Ahmet Kar»s a: Eski adamlara sorsaydınız muhakkak Kize: «Kadın evde çalışmak, yuvasının ida- resine bakmak için yaratılmıştır, evinin dışında para kazanmak İçin uğraşması — Mmevzuu bahsolamaz» derlerdi, — Fakat - krminci asır, bele harp sonu senelerinin silântısı bu erki kaideyi değiştirdi. Bu- — gün kadın bir çok Aahvalde kocasına — yardım etmek vaziyetindedir. Eğer mecburiyet görürse hariçte de çalışa - bilir. Bunun sizi küçük düşüreceğini, ar- — kadaşlarınıza karşı izzeti nefsizi kara - — bağınızı zannetmiyorum. Ç * Nazillide B imzammı din okuyucuma: kullanan ka - Sizin yerinizde ben de olsaydım ayni — gekilde düşünür, kızar, ağlardım, içim- — de kırıp dükmek hevesleri duyardım. Fakat hayatı yakından görmüş bir ka- dıinım, bütün bu istediklerimi yapma - dan evvel düşünürdüm, kendi kendime göyle bir muhakeme yürütürdüm : «Metres bir erkeğin hayatında niha- yet ceket düğmesine takılıp solduktan sonra alılacak bir çiçek olabilir. Ömrü pek mahduttur. Kocam muhakkak bun- dan, az sonra vaz geçecek ve bana dö- necektir, bem de içinde büyük bir piş- manlık duyarak !» Ve yuvamı bozmaz, çocuklarımı iki- ye ayrılan bir ev arasinda perişan bı « rakmazdım. Eminim siz de böyle yapa- caksınızdır. * İzmirde Bayan «C. No a: Eski zamanlarda bile bir genç kıza varacağı erkeği gösterirlerdi, sevip se - vemiyeceğini anlamıya çalışırlardı. Bu- gün hele İzmir gibi çok uyanık ve gör- gülü bir mubitte bir ailenin bu kadar dar düşünmesini bavsalama sığdıramı - yorum. Çocukların ana babalarına azami itaatkârlıkla yetiştirilmeleri lüzm gel - diği düşüncesindeyim. Buna rağmen bu moselede hayatınız, istikbaliniz mevzuu Bahstır. Aileniz nezdinde tatlılıkla, ica- bında sözlerinden geçilemiyecek dost- ları tavsi ederek israr etmenizi tavsiye ederim. TEYZE Heybeliada camii Deniz Lisesinin mescidi müstesna, İs- tanbulun fethindenberi Heybelindada — ilk defa olarak cami yapılıyor: « Heybeliadada yapılacak camin — ye- rinde tetkikat yapmak ve müteahhide ca- mi yapılacak mahalli göstermek üzere dün Evkaf mimarları Heybeliadaya gitmişler- dir. Orada müteahhide camiin yeri göste- rilmiştir ve icap eden malümat verilmiş- ür. Bir iki gün içinde camün inşasına baş- (Son Posta, 9/ mayıs/1936; şebir haberleri). lanacaktır. Bizansın Halkitis - Chalci |oluyor, bundan sonra tam manâsı ile Hey- | beliadadır. "i müslüman | Fetihten henüz yarım asır geçmeden, * Türk zevki ve san'ati tarihin bu büyük şeh- rine kendi asıl damgasını vurmuştu. Bizans, mermer beyazlığı, altın ve yaldız idi. Bâ- nda, tabiatın renkleri parlaklı- ğıni, saflığını kaybederek mozayik olmuş- lardı. Yaprak gölgesini İstanbula Türkler M aşına çinar, sokakların iki " kenarına akasya diktik. Beyaz badani duvarlardan ballı meyvalar, narin şehnişinlerden fesli- genler sarkıttık. Göklerde kumru uçurduk. getirdi arenin etrafına selvi, şadırva- nn güvercin — ve | Türk yalnız adalara ısınamadı. Bu rağ betsizliğin sebebi, belki de adaların Bizans | tarihindeki korkunç hatırasıdır: İsfanbula en mil mesafede olan bu ta- tarihinin kanlı birer facia sahnesi olmuştur. Takım adal, | dalarnı idi. Sonra burada bir çok manası kım adalar Bizans devamınca en eski adı Demonissiya — Cin lar yapıldı. bu manastırlara sürülerle ke- gişler yerleşti, adalara da Papadominyo Keşiş adaları adı veril Bizansın tüken- mez kanlı ihtilâlleri neticesinde — premsler, imparatorlar, imparatoriçeler bu adalara iııimh..ıu, manastıların loş hücrelerine tı- |kılır, gözleri oyulur, elleri, ayaklar, — bu- munları, kulakları kesilirdi. Bundan dolayı adaların adı yine değişti, Prenkipos — Prens adaları oldu Adalardan — facialara | asıl sahne olanlar Burgaz ile Kınalıdır. Heybeliye Halkis adının vetilmesi, bu- rada daha tarihten evvelki zamanlardanbe- vi işletilen bir bakır madeninden ötürüdür. Heybelideki manastırlar, Kınalı ve Burgaz manastırları gibi mahpes olarak değil, Bi- zans büyüklerine bir sürgü kullamılmıştı. Bir çok Bi yeri — olarak 1ne prensleri de bu manastırlara arzulariyle — çekilmişlerdi. Heybelinin en meşhur manastırı eski Rum | ticaret mektebinin - bulunduğu — yerdeki | Meryem manastırı idi. Bizans devrinden kalma bu manaatır 1672 de yanmış, 1680 de Köprülü zade Fazıl Ahmet - paşanın tercümanı ve en mahrem adamı Panayoti farafından yeniden irişa edilmiş, — sonra harap olmuş. 1796 da Babiâli tercümanla- rından Aleksandı İpsilanti tarafından ta- imiştir. Bu manastır 1828 — Rus muharebesinde Rus esirlerine tahsis edil mişti. 1831 de Rum mektebi haline çev-| rildi. Heybelinin diğer meşhur bir manas- tırı Aya Triyada manastırı idi. Dokuzun« cu asırda meşhur patrik Fotyos yaptırmış- tı. 1821de yanmış, 1844 de tekrar yapıl- miş ve Rum mektebi ittihaz edilmişti. Ü. |süncü bir manastır da Aya Yorgi manas- tırıdır, Deniz Lisesinin arkasına eder, tesadüf Heybeliye bu manastırlar adasına, h- tanbulun zaptından 483 yıl sonra ilk de- fa olarak cami yapılıyor. Ayni zamanda bu cami Cumhuriyet devrinde İstanbulda yapılan ilk mabed oluyor. Reşad Ekrem Koçu Bir kavgada 3 yaralı Kasımpaşada oturan Mehmetle Mus- tafa dün iskele civarında bir kahvede konuşurlarken kavgaya tutuşmuşlar - dır. Mehmetle Mustafa hemen bıçak- larına davranmışlar ve biribirleri üze - rine atılmışlardır. Kavgada Mehmet bıçağıtı. Mustafanın omzuna sapla - miış, Mustafa da Mehmede mukabele etmiştir. — Bu sırada kavgayı ayır - mak üzere aralarına giren diğer bir Mustafa da yaralanmış ve üç yaralı kanlar içinde kahvenin içine düşmüş- lerdir. Gelen polisler yaralıları hasta - neye kaldırmışlardır. |Mehmedin arkasında Türkler yine Çöken Boğ:ızı"çıî: Hi Mayıs 12 —. Rumelihisarından Boğaza bakanlar neler g örürler? &k &* * Ta aşağıda, denizin üstünde bir nokta kadar küçük görünen Şirket vapurunu işaret ederek “Boğazın “ katili bu mu? Dedim. Hayır. Katil bizleriz, güzel en anlamayan bizler!,, Rumelihisarındın bir manzara Rurnelihisarı, Boğazın en dar yeridir. İşte bunun içindir ki, kablelmilit 500 sene- inde 700,000 askerinin başında (Sit) le karşi harbe giden Dara, Boğazın bu noktasından geçmiştir. Ve işte yine bunun için Fatih Sultan ayni yoldan Boğazın bu cihetine geçtiler... Dara; uzun müddet (Daranın — tahti) denilen Hisarın tepesinden (Sisamlı An- drokles)in kurduğu köprü üzerinden as- kerlerinin geçişini seyretti. Fatih buraya bu muazzam hisan kur- madan evvel burada (Let) kulesi izminde üçük Ve yayvan bir kale vardı ki (Unut- mak) kulesi ismi verilen bu yerlere dün- le — kalkması imparatorlarca matlüp olan adamları hap- sederlerdi. Şimdi muazzam bir kapıdan, dahiline girdiğimiz Hisar 1452 senesinde yani fe- thten bir sene evvel İstanbul muhasara- sında Üssülharekât olmak üzere yapılmış- & yadan vücutlarının tama: Padişahın —© zamanki vezirlerinden Zağnus paşa Bebek tarafındaki — kalenin Sanca paşa (Fatih) kalesinin ve sadrazam İstavri kalesinin in- » Bir göre bin ve bir rivayete göre de iki bin işçinin fevkalbaşer bir sa'y gi kırk gün veya iki ayda ikmal etmiş oldukları bu Hisar, kim bilir nasıl heyecanlara, na: #il tarihi anlara şahit olmuş, içinde kim bi- lir kaç bin destan ve hikâye günün bu saatinde bütün maziyi unutmuş, sükün içinde uyukluyor. Hisar surlarının içinde bir küçük ma- halle var... Ve bu mahallenin siyah tah- tadan bir evinde bugün çok insani bir fa- €a oynanıyar... Yolun kenarında ya: bir kazan, biri sarıklı olmak üzere, bir iki insanın küçük evin kapısında — bekleşişi, ve kapının yanında yere birakılmış tahta bir teneşir bize bu tenezzühün zevkini kaçır- rivayete gatmışdır, tiyor. Esasen dik yolları çıkmaktan — yorul- muş olan vücudumun bütün kuvvetini bir koluma veriyor ve bu kolumla arkadaşı- min koluna anhyorum, ve: «Aman tepe- ye çabuk çıkalım diyorum. Şimdi ilerde Sarıca kalesini gi nun dibindeki bahçeyi, meşhur kütüpha- neyi, © kütüpanenin sahibi olan Ahmet Ve- fik paşayı ve Ahmet Velik paşanın bir hi- kâyesini hatırladım... Abdülâziz saltanatı- mın başlangıçlarında burada bir saray yap- tırmak istemiş ve surların yıkılmasını em- retmiş burasını yıkmak için de işçiler yol- lanılmış. O zaman Velik paşa bastonunu kaparak işçilerin üstüne yürümüş: — Burası ne padişahın malıdır, ne de Osmanlılığın, burası insaniyetin — malıdır. Bu tarihi bir yadigârdır, ben buranın bek- çisiyim. Diyerek, onları oradan savmış ve Hi- sanı yıkılmaktan kurtarmıştır. Uzun müddet harap olan bu tarihi (ya- digâr) ittihadcılar zamanında tamir edil- miştir. Onun bir bahriye müzesi yapılmasını isteyen Cemal paşanın arzusuyla etraftaki emlâkten de bir kıtmı bu maksadla istim- lâk edilmiştir amma sonra bundan vazge- çilmiştir. Besbelli Hisarın en yüksek tepe- Ce e- dar yeni oluşu bu tamirin üzerinden uzun bir zamanın geçmemiş bulunmasından ©- lacal di Hisarların dışından yükselen dar basamakları tırmanıyoruz... Deniz ne ka- dar aşağıda kaldı. Korkuluğu olmayan bu merdivenlerden çıkmak âdeta bir marifet, aşağıda hissedilmeyen fakat burada pek giddetli olan bir rüzgâr eteklerimizi, saç: karımızı dalgalandırıyor, biraz daha esse Bizi surun üstünden aşağıya © derin uçunu ma yuvarlayacak,,. Bütün Boğaz şimdi mavi atlastan bi örtü üstüne işlenmiş çok renkli bir Japon işi gibi ayaklarımızın dibine serildi. En yüksek tepede muazzam bir kartal yuvası- na benzeyen bir yerde oturduk... Rüzgür ne tatlı... Boğez ne güzel... Bekçi: — İçeriyi gezmek istemiyor musunuz?, Diye soruyör, şimdi kocaman bir ânahe tarı, paslı bir kilide sokan bekçi en yüke e kulenin kapısını açtı... Bir minare merdiveni gibi dönemeçli merdivenlerden yukarıya çıkıyoruz... Ak rada bir oyuklardan ziya alan bu merdi- venlerin bir çok yeri ziliri karanlık... Bu karanlık içinde sanki bin eski hayal karşır mıza çıkacakmış gibi korkarak birbirimize sokuluyoruz. Hattâ merdivenlerin — bazi yerlerinde uçan bir yarasa © kadar yakını» mizdan geçiyor ki gayri ihtiyari bağırarakk gözlerimi yumuyorum. Nihayet bol bir ışık, ışıkların en bolu. .« Ne bir bulutun, ne bir ağaç dahnın ne de bir ev veya duvar gölgesinin koyulaştıra. madığı ve boğamadığı bir işık yüksek ha- vaların ışığı... Ellerimizi birbirine kavuşturarak — bir mucize seyredermişiz gibi vecdiçinde ta: savvur ve tasvir edilemez güzelliğe bakı» yor ve: — Ne güzel şey diyorum... Aman ya- rabbi ne güzel manzara. Şimdi tâ aşağıda — denizin üstünde minimini bir nokta kadar küçük görünen bir şirket vapurunu işaret ederek, daşlarıma: — Bu güzel Boğazın katili bu mu? di. yorum. Boğaziçi halkı Şirketi Hayriyeye bühtan ediyorlar. Boğazın katilleri bizle- riz... Güzelden anlamayan, güzel görme- ğe karşı içinde hiç bir istek olmayan biz bütün İstanbullular... Doğma büyüme İs- tanbulluyum baksanıza daha hayatımda bi- Tinci defa olarak İstabulun en güzel görün- düğü bu noktaya çıkabildim. Bu noktadan şu denizi, yeşil ve kırmızı oya gibi ince çiz- gili karşı sahilleri büyük martiler gibi su- yun üstünde gidip gelen bu — yelkenlileri bu noktadan görmek için insan dünyanın tâ öbür ucundan kalkıp buraya gelir ve bu zahmeti ziyan olmuş sayılmaz. Genç arkadaşım tayyörünün belini dü- zeltirken: arkar — Evet hakkın var diyor bizler yaşa masını bilmiyoruz. Suat Derviş Şirketi Hayriyenin yaptıracağı vapurlar Şirketi Hayriyenin inşa edec purlara ait projeler, Deniz Ticaret Müdü fen heyeti tarafından tas- dik edilerek Ankaraya gönderilmiştir. Projeler vekâlet tarafından da tasdik lıine kadar giden bu basamakların bu ka-|edilirse inşaata başlanacaktır. eli külük ll vi — Bilüeei