6 Sayfa — —— ISTANBULDA Sofyadan Bulgar yol arkadaşımız N BELGHAM S- geçerken “Makedonya bizim için Alzas-Lorendir,, dedi. Sonra heyecanını kısarak ilâve etti: “Fakat hükümet komiteye yardım etmiyor,, Yazan: Ercüil Belgrattan bir manzara Sofya, 3 Mayıs — Arkadaşlarla, trende, güle eynıya geceyi geçirdikten bah altıda Bulgar buraya vardık Sabahtanberi bizde basıl olan ilk intibağ buralardaki harikulâde ucuzluktur. Sirkeciden hareket ederken, büfede içtiğimiz 250 gramlık bir şişe rakıya bü- feci bizden 130 Bundan daha az bir para ile, Bulgar istasyonlarında mükemmel bir öğle ye Trende tanıştığım bir Bulgar diyor ki: — Birde, fiyatları hiç kimse — kontrol Rekabet bu kontrol — işini kendi kendine görür. Ve bu ucuzluk — sayesinde her yıl memleketimize — ctraftan bir çok seyyah gelir. Varna plâjında, —mevsimin civcivli zamanında toplanan yabancıların sayısı iki, üç bini bulur. sonra sa- hududuna, — şimdi de akşan kuruş almıştı. eği yeniyor. etmez. hayret edecek aktur. Onların kontrolsuz ucuz- Bu adamın sözlerinde bir cihe' , luğu işte vöyle memleke yabancı insan ve gdöviz akını trollü yahut ki gelmek isteyenleri kaçınır. Bulgar arazisine girdiğimizden beri na- zavı dikkatimizi celbeden bir cihet daha var: Her taraf zümrüt gibi yeşil, mamur.. sağlar, bizim sözüm ona kon- lhılığımız da bilâkis, gelenleri ve ekilmemiş bir karış yer hemen hemen yok gibi. Daracık bir ülkeye sıkışmış — Bulgar milleti bu ülkeyi elinden geldiği kadar i- lemeğe, istismar etmeğe çalışıyor. İstasyonlarda, bakıyorum, herkes tren- den inecek seyyar gazete müvezzüni bek- Kyor. Muhtelif partilerin fikir nâşiri — olan gazeteleri halk âdeta kapışıyor. mın ne kadar politikacı bir millet malâmdur. Bulgarla- olduğu Trendeki bizim yeni âşina: kahvede, münakaşa ederler. Bizde, pazar günleri, siyasi müna- kaşalar günüdür. Yine bu adamcağızın haber göre, Bulgar elkân umumiyı — Birazdan, diyor.. hepsi, meyhanede toplanır, saatlerce aldığına Avrupada- ük bir dikkat ki son siyasal hâdiseleri bi Dün | mend Ekrem Borsa binası ve alâka ile takip etmektedir. Almanyanın Reni işgali, Avusturyanın bizim Boğazların Bul- Akde- 1 için mecbari askerliği ihyası, tekrar askerlleştirilmesini istememiz garlarda yeni emeller uyandırmış: |nizde mahreç ve memleketin müdafa mevcut askeri kuvvetlerin artırılmasını ie- Ttüyorlar. Muhatabımın, Makedonya üzerinde de gözü var. — Makedonya bizim için Alzas - Lo tendir! diyor. Ve arkasından, heyecanını kısarak ilâ- ve ediyor: — Fakat, Makedonya- ihtilâl komitesine yardım etmiyor.. takip ediyor! Burada, demek ki hükümet — halktan akıllı. Hiç olmazsa daha dürendiş. Çok yey isterse, hiç birine nail — olamıyacağını hükümet, takdir ediyor. Muhatabıma, Belgradda Balkan kon- seyinin toplantısını takibe gittiğimizi söy- imde, dan ayırmayarak, biraz da kendi kendine hitap eder gi — Bu konleransta Bulgarya da olmalı idi! dedi. Niçin? diye sordum. Öbür devletler kendi! Eİ — Bizim daha, çok eksiğimiz varl. ce- vabını verdi. ni çağırdılar, o, istemedi. â salladı: * Sofyadan, yirmi dakika sonra hareket edeceğiz, Sofya Ekçimiz Şevki de bizimle beraber Belgrada gelecekmiş. Bu gece Belgraddayız. Şimdiye kadar — tatbikinde Jufak tefek aksaklıklar görülen yolculuk proğramımız büsbütün akanmazsa, Çarib- rod'da Yugoslav dostlarımız bizi kargıla- yacaklarmış. Dış bakanımız Tevfik — Rüştü — Aras, Yunan Başvekili Metaksas ile daha önce- den geçmiş bulunacaklar. Bundan ki mektubumu artık Belgraddan gönderi- sonra- rim. E. Ekrem - Tılu GÖNÜL ISLERI Güzel Bir Kızın Derdi «Güzel bir kızım. Şimdiye kadar kimseyi sevmedim. Bir kaç kişi evlen - mek üzere beni istedi. Fakat beni gü « zelliğime kapılarak istediklerini düşün , düm- ve reddettim. Beni candan ve ha- kikaten seven birisile evlenmeği tercih ediyorum. Fakat bunu nasil bulacağım ve nasıl anlıyacağımı? İşte benim de der- dim bu. Güzelliğim benim için bir bed- bahti kaynağı oldu.» Gültekin Bir genç kızın — sevkital evenle sevmiyeni ayırt etmek hususunda en iyi miyardır. Siz şimdiye kadar kimseyi sev- mediğinize nazaran, sizi sevene de he- müz rastlamamışsırız. demek'ir, çünkü sevgi karşılıklı olur. Siz sevince, yahut sevebileceğiniz bir adama — rastgelince derdiniz kendi kendine hallolunur, «Genç bir kızım. İki talibim var. Bi- Ti ağır, sakin, dürüst, temiz bir genç. Diğeri mesleği parlak, ile tanınmış biri. Ben hayat arkadaşımın yalniz bana bağlı olmasıni istiyorum. Hangisini tercih edeyim? » Yıldız Kıvılcım Mesleği parlak olan genç yaşlı ise ve artık çapkınlıktan bıkıp evin sükünuna kavuşmak istiyen bir çağda ise, onunla evlenmekte mahzur olmiyabilir. — Fakat benüz dışarıda gözü olan bir gençse on- dan kaçınız, sizi bedbaht eder. Birincisi daha iyi hayat arkadaşı ve €ev adamı olur. * Nazillide Bayan ($. $Ş.) a: fakat çapkınl Bu vaziyette kadın dilerse mirasa da- hil olan malın yekânunun getirdiği men- faa'in yarısına hayatı müddetince sahip olur, dilerse dörtte birine kat'iyetle te- mellük eder, hukukçulara sordum, böy- le söylediler. Fakat çaprasık, kanuni bir ifade ile. TEYZE bakışlarını dışarıdaki manzara- | Fotoğrafçı Cemalle — beraberiz. ÂAya - soöfyanın yanındaki ikinci Selimin türbesi önünde siyah sakallı, siyah pelerinli bir a- dam var. Gözlerim dört açılıyor. — Cemal resmini çek. Cemal fotoğralı ayar ediyor. Tınk tırak resim çekiliyor. — Cemal tanıdın mı? Gözüm sarır gibi oldu amma, — Hüile Selâsiye değil mi? Ha sahi, Haile Kaçırır dı.. Bir üzere idim... yürüdü. — Eyvah kaçıracağız. Adisababada İtalyanlardan kaçan şimdi bizim elimizden de kaçacak. Bir otomobil daha var. Atbyorum. — Çik, Otomobiller peşpeşe koştul geçtik. — Tepebaşından Beyoğluna, oradan Nişantaşına; bir sokağa saptık. Onun otomobili büyük bir köşkün önünde durdu. Otomobilden indi... Köş- ke girdi Girdiği köşkün kapısındayım. Yüreğim. tüfekler gibi pat tâ kendisi, Selâsiyeyi gözümle görüyordum. ak, kendisile konuşmak Tâzım - d adım altım. Yanına sokulmak Fakat © durmadı, hızlı hizlı Bir otomobile bindi. öndeki otomobilin peşisra! Sirkeciye indik, — köprüyü Adisababada patlıyan pat ediyor. Parmağımı elektrikli bir bom- banın düğmesine basarcasına zile bastım. Yan açılan kapının önünde yarı çıplak bir zenci göründü. | Kapıdışarr edileceğimi tahmin ediyor - dum amma kapı dişarı edilmemin şeklini tesbit edemiyordum. Fakat hayret, kapı yüzüme kapan - madı. Bilâkis kapı açıldı. Jozefin Baker yüzlü, Jozefin Baker vücutlu bir zenci kızı temiz bir türkçe ile: Bay gazeteci, dedi, imparator haz - vetleri de sizi bekliyorlardı. — Siz benim gâazeteci olduğumu nere. den bildiniz? Siyah dudakları arasından dişlerini gösterdi: beyaz inci — Biz her şeyi biliriz Yüzüme baktı: — Lütfen gözlerinizi kapar mwınız? iye olduğunu anlıyamadım amma itaat ettim. — Açınız. Gözlerimi açtığım zaman bi londa idir kın aslan postu, yahut ta doldurüulmuş as- Ben kork. muştum amma Jozefin Baker kılıklı " hiç korkmuyor gibi görünüyordu. Onun bu ha- Ki bana da cesaret verdi. Yalnız merak et- Bğim bir şey vardı: Ben kapı önünden bu salona göz açıp İkapayıncıya kadar nasıl gelebilmiştim? A- yıp değil ya, dedim, saorarım: — Biz buraya nasıl geldik> Salonun iki yan lan zannetmeyiniz; canlı aslan. — Son sistem asansö: — Biz asansöre binme — Siz öyle sanıtsınız, fakat son sistem asansör böyledir. İnsan binip, binmediğini hissetmez. Salonun iki tarafındaki aslanlar bir a - ğızdan bir tango ahengile bağırdılar: — Ne eluyor? * * * Mayıs erereeerecALAR Habeş İmparatoru İstanbulda İmparator, muharririmize: “Bir orduyu değil bütün dünyayı mahvedecek silâhlarımız vardı ,, diyor Haile Selâsiye İstanbulda dolaşıyor — Terbiyeli aslanlardır. İmparator haz- imparatoriçenin — salona gelmek üzere olduklarını haber veriyorlar. Beni yukarıdan aşağı süzdükten son - ra: — Sizin elbiseniz biraz tuhaf dedi, hu- zura çıkmak için frak giymek icap eder.. Özür diledim: — Alfedersiniz bilmiyordum. — Zarar yok, gözünüzü kapayıp açı « naz.. retlerile, Gözümü kapadım, Elbiselerim değişmiş, yepyeni bir frak olmuştu. — Bu nasıl oldu. Jozefin Baker, bir kere daha güldü: — Bu çok kolay, siz gözünüzü kapadı. |iüinız zaman terzimiz yanınıza geldi. Üzeri- İnize bir ilâç damlattı, eski kostümünüz bir- denbire yepyeni bir ftak oluverdi. — Geliyorlar.. Jozefin Baker kılıklı kız bir anda kay » açlım... Müuharririmiz Haile Selâsiye ile konuşurken boluvermişti. Nereye - gitmişti?. -Nereden çıkmıştı?. Görememiştim. Aslanlar — milli bir marg bestesini tekrarlar gibi âes çıkar- dılar. Açılan kapıdan evvelâ İmparatori- çe göründü. İmparator arkasından yürü- yordu. — Hoş geldiniz bay muharrir. Hürmetkâr bir vaziyet aldım. — Buyurun oturun.. Otüurün “diye göstürdikleri yörde ne bir koltuk, ne de bir sandalye vardı. Her hal- de âdet böyle idi. Yere oturmak İüzımdı. Bağdaş kurmak üzere idim ki birdenbire bir koltuğa gömülmüş olduğumu hissettim. Onlar da nasıl peyda olduğu belli ol- |mıyan bir taht üzerine yanyana olurmuş- İlardı. İmparator yüzüme Baktı: — Bir şey mi soracaktınız bay muharrir? — Evet şunu.. İmparatoriçe sözümü kesti: — Bay muharrire bir likör ikram et - sek. — Zahmet olacak.. — Estağfurullah niye zahmet olsun, bu- iyurun. Ne likörü getireni gördüm. Ne likör kas dehini elime aldım. Yalnız ağrımda bir İi« kör İezzeti duydum; boğazımdan aşağı döe küldüğünü hissettim. — Alfedersiniz fazla rahatsız Saoracağım suali sorsam. — Sormanıza lüzüm yok. Biz neler s0: ettima racağınızı biliyoruz.. — Nasıl biliyorsunuz? İkisi birden güldüler. — Bizde medeniyet o kadar ileridir. kd biz, bize sorulâ€ak suali medeni vaşinlar, sayesinde sorulmadan anlarız. Meselâ şime di sizin soracağınızın ne olduğunu da bi « İiyoruz. — Nedir? — Bizim Adisababadan kaçtığımızı, hangi va: tiğimizi, Cibütiden nasıl geçtiğim. değil mi? — Evet. — Biz herkesin söylediği yazdığı gibi hareket etmedik, trene bin » medik, İngilterenin gönderdiği harp ge 4 misine ayak basmadık. — Tıyyııc ile geldiniz demek? — Hayıf, tayyare ile de değil.. nasıl? — Gözlerimizi Adisababada bir dakika sonra İstanbulda açtık. — Anlamadım. Bir gey daha sormak istiyordum; impas rator, sormama vakit bırakmadan cevabı. nt verdi: — Neden mağlüp ol söyliyeyim; buraya nasıl gazeteleriri kapadıliç umuzu merak ediyorsunuz, biz hiş bir zaman mağlüp olmazdık. Bir orduyu değil, bütün dünyayi bir anda mahvede « cek son sistem silâhlarımız vardı.. Fakat, biz şöyle bir İstanbula kadar gelip gezmek istiyorduk, bunun için bir sebep lâzımdı.. Mağlübiyet buna iyi bir sebep olurdu. Bd yüzden mağlübiyeti tercih ettik., — Teşekkür ederim, fazla rahatsız et « onu da meyim. Aslanlar: «Ey gaziler yol göründü gene garip se- rimen Şarkısını söylemiye başladılar. İmparas töriçe ile imparator çıktılar. Karşımda güzel, fevkalâde güzel bit kadın belirmişti. Dikkat ettim. Bu kadın Greta Garbo idi. Greta Garbo., Güldü: — Hayır, demin sizi- karşılayanı tanı » :y'ımıdınu mı? — Hani o Jozefin Bakere benziyen... — İşte ta kendisiyim, aklıma esti, kıya- fetimi değiştirdim. Gözlürinizi kapüyin. Gözlerimi kapadım; biraz evvel şanda idim. Ne Jozefin Bakerden &ser var- dı, ne Greta Garbodan, ne de sırtımdaki fraktan. Ben gözlerim kapalı fen açtığım — zamani girdiğim köşkün kapısının dı- son * ip kapıdan çıkarken terzi sırtıma tekrar ilâç damlarmış, frakı eski elbisem haline ge * tirmişti. dan bir sonraki icadı asansörle aşağı İ