10 Sayfa OLUMMANGCASI “ Son Posta ,, nın tefrikası: 74 Yazan A, R. Yaver Cemil için saraya hergün birçok jurnallar yağdırılmakta idi Demeniz kâfidir. O takdirde de der-|lan yaveranı hazreti şehriyariden mü- hal Seyit Hâdi tarafından size bin ri-|lâzım Cemil beyin her türlü esbabı re- “yal verilecek; ve Osmanlı hudutları -;fah ve istirahati temin edildiği cihetle nin haricinde, arzu ettiğiniz yere ka -|zati akdesi hazreti şehriyariye hayır dar serbestçe geçirilmeniz temin edile- | dua ile oturup vakit geçirmesi lâzım 'cek; bu suretle size olan muhabbet ve |Selirken, mumaileyh Cemil efendi nâ- ihlâsımız gösterilecektir. Cenabı Hak; sizin, bizim ve cümle- “mizin yardımcısı olsun; âmin... , Hak İmam olan Seyit Kasımın (San'a) daki vekili dât Seyit İbrahim Cemilin gözleri, (dâi) kelimesi üze- rtinde takılıp kalmıştı. Bir kaç dakika, bu kelimenin manasını tahlil etmek is- tiyormuş gibi düşündükten sonra: — Yâğââ?.. Demek bizim Seyit İb- rahim Efendi, dâi imiş.. Yani, İsmaili- ye mezhebinin en mühim şahsiyetle - tinden biri... Demek ki ben, ne zaman- danberi İsmaililerin içine düşmüşüm de haberim yokmuş. Diye mırıldanmıştı. Cemili, derin bir düşünce — almıştı. Haberi olmadan içine karıştığı zümre ile buğünkü vaziyetini muhakemeye üncesi, yarım saat kadar de- vam etmişti. Onda, yanındaki küçük ntadan bir kâğıt kalem çıkarmış; ver- âîği kararı, şu satırlarla tesbit etmişti: San'ada Seyit İbrahim Efendiye Azizim: İyice düşündükten sonra, mektubu- nuza şu cevabı veriyorum. 1 — Tekliflerinizi, kâmilen kabul e- diyorum. 2 — Teşebbüslerde muvaffakiyet hâsıl olduktan sonra, bana temin edi - Tecek olan menfaatlerden, tamamile fe- ragat gösteriyorum. Ve göreceğim hiz- metlere mukabil, en küçük bir hediye bile kabul etmiyeceğime şimdiden söz veriyorum. Bu işlerde benim mükâfatım, yalnız şu olacaktır: - (Nâsır Mebhüt) tan in- tikam almak... Binlerce Türk askerini Yemen topraklarına gömen bu adamı ölimle porçalamak, benira için ea 'bür yük mükâlat olacaktır. Şu andan itibaren askerlikten istifa ediyorum. Ve sizin davanızın başına İfoçiyörüme:.. Leffen. gönderdiğim İsti- fanameyi siz de münasip bir vasıta ile kumandan paşaya gönderiniz. Ve ba- na da; işe nerede ve kimlerle başlıya- Bökmaş bildiriniz. Selâm... * San'a bir anda alt üst olmuştu. He- men her tarafta: — Haberiniz var mı?.. Burada sür- gün bulunan Cemil bey ismindeki pa- dişahın yaveri, (İmam) ın nezdine kaçmış. Sözleri duyulmuştu. Kumandan paşa, evvelâ bu havadise inanmak istememişti. Merkez kuman- . danını çağırarak her tarafta taharriyat , | we tahkikat yapılmasını emretmişti. — | Üç gün süren bu taharriyat ve tah-| kikattan sonra, nihayet Cemilin kale-| den firar ettiği tahakkuk etlemişti. —| Şimdi başta kumandan paşa oldu-| — gu halde bütün alâkadarlar büyük bir | telâşa girmişlerdi. Cemili muhafaza e- demiyerek kaçırmak yüzünden şüp -| hesiz ki padişahın gözünden düşecek- | ler; ve belki de ceza göreceklerdi. | Kumandan paşa, öfkesini kale kapı- ! ları muhafızlarından çıkarmak iste - miş; hemen hepsini hapsetmisti. Son- şu telgrafi çekmişt Mabeyni hümayunu cenabı mülükâne Bas kitabetine (San'a) da ikamete memur buyuru: tü nimeti padişahiye karşı nankörlük göstererek; ve muhafazası için ittihaz edilen bütün tedbirlere rağmen zan ve tahmine göre kadın kiyafetine girerek bir semti meçhule Firar etmiştir. Mu - maileyhin imam veyahut diğer âsiler nezdine Firar ederek zati akdesi haz - reti padişahiye ve hükümeti seniyele- rine bir hareketi isyaniyede bulunması ihtimaline mebni derakap takip ve ta- harri edilerek derdesti için mütcaddit müfrezeler çıkarılmıştır. Bunca lütfu âtifeti padişahiye harşı küfranı nimet- te bulunan Cemil efendinin derdesti kaviyyen melhuz ve muhtemel bulun « makla beraber şimdiden mumaileyh hakkında yapılacak muamelenin emir ve irade buyurulması, maruzdur (er- man.) Şu cevap gelmişti: Yedinci orduyu hümayun Müşiriyeti celilesine San'ada ikamete memuren gönderi - len Cemil efendinin muhafazan husu- sunda tekâsül gösteren ve firarına se - bebiyet verenlerin tahkikile cümlesi « nin divanı harbe teslimi ve hakların - da ibreti mücssire teşkil edecek ceza- lar tertibi ile beraber, firari Cemil « « fendinin imam Yahya ile veyahut di - ğer âsilerle birleştirilmemesi — esbabı her neye mütevakkıf ise istikmali ve Cemil efendi hakkında da divanı harp- ça giyaben hüküm itasile her tarafa i- lânı şerefsâdır olar iradei seniyel haz- reti padişahi cümlesinden olmakla ol- vechile muamele ifası ehemmiyetle tav- siye olunur. Başkâtip Tahsin Saray da telâş içinde idi. Sarayın dışı kadar içini de tarassut altında bulun - duran ve padişaha akseden her hâdi- seden istifade çareleri arayan hafiye- lerAbdülhamide vermişlerdi: şu mealde jurnallar (Arkası var) Denizyolları İŞLETMESİ Acenteleri: — Karaköy — Köprübaşı Tel 42382 - Sirkeci Mühürdarzade Han Tel. 22740 Mudanya Hattı 10 Mayıstan itibaren Yaz tarile- leri başlayacaktır. Vapurlar İstanbuldan Cumartesi günleri 14 de diğer günler 8.30 da Mudanyadan Pazardan — maada günler 11 de Pazar günleri 18.30 da kalkacaktır. £ İstanbuldan Cuma, Salı, Perşembe ve Mudanyaya uğrayarak Gemli- ge kadar gidecekler ve Gemlikten ertesi günleri kalkıp ayni iskele- lere uğyarak İstanbula dönecek- lerdir. Vapurların Yaz seferlerinde sür- atleri arttırılmıştır. Pazar günleri İstanbuldan 8.30 da kalkan vapur Mudanyaya 12,15 de varacak ve Mudanyadan 18.30 da kalkarak İstanbula 22.30da va- racağından Bursayı gezerek aynı gün dönmek isteyenler bu posta- dan — istifade — edabileceklerdir. 42486 Son Posta Matbaası Neşriyat Müdürü: Selim Ragıp Sahipleri: A. Ekrem, S. Ragıp, H. Lüttğ SON POSTA Eski Osmanlı Veliahdı öldü mü, öldürüldü mü? Yusuf İzzeddin katledilmiştir Yazan: Ziya Şakir Yusuf İzzeddin intihar etmiştir Yazan: Ercümend Ekrem u kaçıncı gidiş hazırlığıdır? Kaç defa seyahate niyet edilmiş ve dönülmüştür! Maamafih bu sözler, bu haber, alâkadarlarda emniyet ve sevinç uyandırıyor. Derhal icap eden hazır - hıklar görülüyor. Şehzade kendisile gidecek - olanları birer birer çağırıyor. Hepsine avuç a- vuç altın dağıtıyor. Ve: — Yabancı memlekete - gidiyoruz. Hiç olmazsa birer takım daha - elbise diktirin. Orada milletimizin yüzü kara çıkmasın ! Çünkü garplılar, giyime, ku- şama çok dikkat ederler! diyor. Nihayet hareket günü gelip çatıyor. Eksprese husust bir vagon - takılması için emir veriliyor. Ve Yusuf İzzeddin, kendisile gi - decek olanları tekrar etrafına toplu - yor. Uzun uzun konuşulup görüşül - dükten, bol bol yenilip içildikten son- ra onlara: Bd aa Akrabalarınızla vedalaşıp gelin! Hepsi çıkıp gidiyorlar. Yalnız nöbetçi yaver bırakılıyor. Şehzade yatak odasına giriyor. Ve yanında yatan kalfaya: — Cit bana temiz bir çamaşır getir! diyor. Halayık elinde çamaşırla dönünce: — Oraya bırak ta dışarı çık. Soyu « nup değişeceğim! diyor. Kalfa bittabi bu emre de itaat edip şehzadeyi yalnız bırakıyor: Fakat kapı önündeki bekleyiş git - tikçe uzuyor. İki, üç, beş dakika geçi- yor: Şehzade halayığa işinin bittiğini haber vermiyor. On, on beş, yirmi dakikalar uzadık- ça uzuyor; şehzadeden yine ses yok. Nihayet kapının önünde meraktan dokuz doğuran biçare kalfanın sabrı tükeniyor. Olanca cesaretini toplayıp, içeriye dalıyor. Bir de bakıyor ki şeh- zade yatakta, Evvelâ ferahlıyor ve: — Demek, diyor,: «Şöyle bir uza- nayıml» derken uykuya dalmış ola- cak! Fakat biraz daha sokulunca, biraz daha dikkat ediyor ve görüyor ki şeh- zadenin hali: «Şöyle bir uzanayım!» derken dalmış bir adamın vaziyetine benzemiyor. Gözleri açık, ve o gözlerin karaları görünmeyen sabit aklarda bir cam do- nukluğu var. Korkuyla, merakla, şüpbeyle, te - reddütle sokuluyor: Şehzadenin göğ - bir İsünde garip bir hirıltı var. Kalfâ daha yaklaşıyor.. ve Şehzadeyi, ürke ürke dürtüyor: — Arslanıml!. Ses yok. Halayık biraz daha kuv - vetle dürtüp sesleniyor: — Arslanım! efendimiz! Yine ses yok. Efendi, inatla susu - yor. O zaman kemal bulmuş bir şüphey- le, şehzadeyi boğazına kadar örten yorganı çekiyor: Ve dehşetle görüyor ki, bembeyaz çarşafın ünde derin bir kan dereciği, ölümün kızıl dili gibi gittikçe uzuyor: e Şehzadenin üç defa tehlike atlatan sol bileği bu kan deresinin içinde, Ve sağ elinde bir ustura: Berber Yani'den aşırılan şu mahut ustura. Kalbi duracak gibi darslan halayık, dışarıya koşuyor. Ve koridorda boğu- hurcasına bağırıyor: — Beşir ağa... Beşir ağa... Beşir ağa, nöbetçi yaver, bu ne za- mandanberi uzayan facianın son per- desine yetişinceye kadar, beylerden bi- ri koşup geliyor. Şehzadenin göğsü hâ- lâ hırlamaktadır. Henüz yaşıyor. Ve neye yarıyacağı belli olmayan netame- —9— 1 — İttihatçılar, nasıl olsa i Abdülhamid. ile geçinemiymıl:ıd:—:— nu başlarından atarak veliaht Reşad efendiyi tahta geçireceklerdir. 2 — Reşad efendi padişah olduğu zaman, Yusuf İzzeddin efendi (veli - aht) olacaktır... Ancak gu var ki; Yu- suf İzzeddin efendi, hastadır... Vâkıa hastalığı bugün salâh eseri göstermek- tedir. Fakat her hangi sebeplerden do- layı bu hastalık artarsa, artık tamamile mecnun bir hal alacak; — (veliahtlık) kendisinden sakit olacaktır. Bir zamanlar Yusuf İzzeddin efendi aleyhinde Abdülhamide hafiyelik e- den Vahdeddiri efendi şimdi faaliyeti- nin mecrasını değiştirmiş; Yusuf İz - zeddin efendiyi saftan hâriç bırakacak tedbirler almaya girişmişti. Ayni zamanda Yusuf İzzeddin efen- di de bir an evvel saltanata kavuşmak için kendi düşüncelerinin — garabetini gösteren bir plân tasavvur etmişti. O da; babası sultan Azizin ne şekilde ve- fat ettiğini ortaya attırarak efkârı u - müumiyeyi, Abdülmecit oğulları aley- hine çevirmekti. İlk defa olarak tecrübe için küçük bir kitap çıkarılmıştı. Bunda Abdülâ- zizin ne şekilde öldürüldüğüne dair bir takım deliller ve şahitler ortaya atıl - mıştı. Buna en ziyade Abdülhamid sevin- mişti. Ve o esnada Yusuf İzzeddin e- fendi ile vuku bulan bir mülâkatında, Abdülâzizin katledildiğini teyid ede- rek: — Ben, katilleri kanunun pençesine teslim etmek suretile vazifemi ifa et - tim, Fakat, haklarında verilen idam hükmünü tatbik ettirmedim. Halbuki düşmanlarım benden intikam almak istediler. Şerif tarafından boğdurulan Mithat paşayı, benim boğdurduğumu iddia ettiler. İşte, hakikat meydana çı- kıyor. Benim haklı olduğum anlaşılı- yor. Demişti. Sultan Azizin katli etrafında başlı- yan bu neşriyat, halkı çok alâkadar et- mişti. Ayni zamanda saltanat haneda- nı arasında da bir dedikodu baş gös - termişti. , İttihat ve Terakkt cemiyeti, Abdül- mecide hak kazandıracak ve saltanat hanedanı arasında münaferet uyandı- racak bu neşriyatı hoş görmemiş; ce- miyetin gazetelerinde bu gibi neşriyat aleyhinde bir kaç makale yazıldıktan sonra; işe hükümet müdahale ettiril- miş; bu mesele etrafında yapılan neş: riyatın önüne geçilmişti. a Lâkin; Yusuf İzzeddin efendi, bu mesele etrafında konuşmayı âdet e - dinmişti. Pederinin katledildiğine ka- naat getirmekle beraber intiharına da- ir olan iddiaları da büyük bir dikkatle dinler; söyleyenleri uzun uzadıya is - ticvaba çekerdi. Bir aralık sultan Azizin vefatı hak- li hayatını kurtarmak imküânı henüz vardır. Derhal Etfal hastahanesine telefon ediliyor. Beşir ağa da şehzadenin bi - leğindeki derin yaraların üstünü bir bezle iyice sıkıyor; sonra o da tele - fona sanılıyor.. Doktorlar yetiştiği zaman Yusuf İz- zeddin hâlâ hayattadır. Fakat telâş arasında yalnız kalmak- tan bilâistifade Beşir ağanın bileğine sardığı bezi koparmıştır. Bu da, kendi hayatına karşı bealediği çılgınca kast- deki hudutsuz teannüdünün sonuncu delilidir. Hekimler ona kan vermek istiyor- lar. Fakat bileğine Beşir ağa tarafın - dan sarılan bezi koparışı yüzünden a- kan fazla kanlar, bu sonuncu ümidi de boğmuştur. Ve o da böylece malüm kıtda neşredilen resmi raporlarla, se- farethanelerde mahfuz olan — sefaret doktorlarının — raporları arasında çok büyük fark olduğunu işitmişti. Derhal bu raporların bit suretinin kendisine verilmesi için sefarethanelere adam göndermişti. (Sureti mahremanede) kaydile vu- ku bulan butalep, bazı söfaret - ler tarafından — (sureti nazikânede) reddedilmişti. Yalnız iki sefaret, peh « zadehin bu arzusunu gizlice hariciya mezaretine bildirmiş; nasıl mukabele etmek lâzım geldiğini öğrenmek iste « miş — Bu sefaretlere, bu talep karşı « sında süküt edilmenin daha münasip olacağı söylenmekle beraber, İstan - bulda bulunan İttihat ve Terakki mu- rahhasları da meseleden haberdar € - dilmişti. O aralık Bahaeddin Şakir bey, l - tanbulda idi. Bu meseleyi duyar duy- maz doğruca Yusuf İzzeddin efendiye gitmiş; artık mazinin karanlık perde- lerile örtülmüş olan bu gibi meselele- rin kurcalanmasından, — fayda yerine zarar geleceğini anlatmış; şehzadeyi bu fikirden vazgeçirmişti. Abdülhamid, Yusuf İzzeddin efendi. ye olan iltifatımı günden güne arttırı « yordu. Bu suretle de; hem sultan A « zizin oğullarını, hem de taraftarlarıni elde tutmak istiyordu. Abdülhamidin €en büyük endişesi, Yusuf İzzeddin e . fendinin gerek İttihat ve Terakki cemi ” yeti mensuplarından ve gerek meb'us- lardan bir çok zevat ile görüşmesi idi. Bu evhamlı padişah en ziyade mab'us - lardan çekinmekte idi. Şehzade İle te - masta bulunan meb'usların her hangi bir sebeple kendisini (Hal') ve bira « deri Reşad efendiyi de velinhtlikten (is. kat) ederek Yusuf İzzeddin efendiyi tahta çıkarıvermelerini çok kuvvetli ihtimal dahilinde görmekte idi. Abdülhamid, bu endişesini cemiyet erkânına söylemekten de çekinmemiş- ti. Bir gün kendisini ziyarete giden meclis reisi Ahmet Riza beyle Talât beye, şehzadelerden söz açarakı — Görüyorum ki, bizim efendiler de meşrutiyetten pek çok istifade edi- yorlar. Tabit, buna çok memnun olu- yorum. Yalnız, efendilerden bazıları- na farklı muameleler edildiğini işiti - yorum. Bana kalırsa bu, doğru değil- gdir. Hem halk ve hem de hanedan ara- sında bir takım dedikodulara meydan verebilir. Bence, hepsine siyanen muamele edilmelidir. Ben, otuz dört sene onları idare ettim. Amma nasil ettimd.. Onu;, ben biliira. Hiş birinl diğerine tercih etmedim. Hele amca - min oğullarile merhum — biraderimin (yani sultan Muradın) ailesine, kendi evlâtlarımdan ziyade ehemmiyet ver- dim. Onların her arzularını yerine ge- tirmeye gayret gösterdim. Sadece, halk ile temas ettirmedim... Bu da, se- bepsiz değildi. Tahta çıktığım zaman, İstanbul halkı âdeta ikiye ayrılmıştı. “ (Arkası var) muradına kavuşınuştur. * Hâdisenin içinde yaşıyan en salâhi- yetdar şahitlerin lütfettikleri bu mev- suk notlar, bu ölümün âşikâr mahiyeti etrafına gerilen acaip esrar perdesini yırtmağa kâfi gelmiştir. kanaatinde « yim. Vakıa, bu hâdiseyi hayali teferru - atile söyleyip uzatmak mümkündür. Fakat bunu yapmak bana değil, sırf bu «tezyine ve ütevsi» san'atile geçi- nen yazıcılara düşer. Hem ben, münakaşa götürür hiç bir tarafını göremediğim bu âşikâr intibar vak'ası etrafında bundan fazla emek harcamayı, lüzumsuz bir zahmet sa: yavorum ? E. E. TALU (SON)