Tıbbın yarattığı yeni hârikalar Öldükten sonra diriltilen hastalar çoğalıyor! Bir Rus doktoru yaphğı_ ölen bir adamı bir müddet Londradan yazılıyor: Langusayrın büyük tüccarlarından 45 yaşlarında Ernest Hinsley bir müddet evvel kendisine yapılan bir ameliyat esnasında | ölmüştü! Fakat bu adam şimdi dirilmiş | bulunmaktadır ve eskisinden daha sağlam | olarak yaşamakta, işi ve gücü ile uğraş - maktadır. Hinsleyin dirilmesi hâdisesi İngilterede görülen öldükten sonra dirilme hâdisele. rinin birincisi değildir. Son günlerde İngil anlattıkları böyle vak'alar o kadar çoğal- tıp mecmunlarının mıştır ki İngilterede âdeta öldükten sonra dirilme modası başlamış sanılmaktadır. Hinsleyin dirilme hâdisesini şöyle an - hatıyorlar: Hinsleye bi miş, İngilt biri hastayı ameliyat masasına yatırmış, ameliyat esnasında hasta ölmüştü. B: da bulunan doktorlar Hinsleyin öl. tesbit etmişler, opesatöre de artık bir şyey yapılamıyacağını söylemişlerdi. Bunun üzerine operatör ölünün mide . ameliyat yapılması icap et- enin şöhretli operatörlerinden ğünü vinin altından adertislin — şringas yapmış, sonra da elini hicabı haciz altından kalbi- ne kadar sokarak kalbi dareban şeklinde tazyik etmeğe başlamıştır. Bu arada ope - ratör bir daha adernalin şırıngası yaplır. - makla beraber diğer taraftan da hastaya sun'i kalp ile yaralanarak yaşatmaya muvaffak oldu rak işlemeğe başlamış, daha sonra da ta - mamile harekete gelmiştir. Bu suretle ölü dirilmiş, İngilterede öldükten sonra dirilen adam. tekrar yaşamıya başlamıştır. lardan biri de 58 yaşında Çon Pugeriydir. | Bu adama da Birmingam Ceneral Ospital A meliyattan sonra hastanın kalbi tamamile doktorlar lmiştir. hastanesinde bir ameliyat yapılr durmuş, tarafından da öldüğü tasdik © Hastane doktorlarından birisi Hinsleye yapılan usulü buna da tatbik etmiş, bir müddet sonra kalbi işlemeğe dakikada 120 defa vurmağa başlamıştır. Çon bu dünyadan kaybolduğu zaman hissettiği şeyleri şöyle anlatmaktadır eyazlar giyinmiş bir takım adamların arasında bulunuyordum. Burası bir futbol sahasına benziyordu. Burada gördüğüm a- damların çehrelerinde sükünet ve esadet çizgileri görülüyordu. Bunların — arasında bir çok zaman evvel ölmüş pek çok tanı- dıklarım vardı.n Londra hastanelerinde ve ader- nalin gırıngaları ile ölenleri dirillmek tec- rübeleri yapılırken Nevyorktan gelen ha - berlerde ölmek üzere bulunanların kalb . lerini bir elektrik beden makinesile hare - kete getirmek usulü tatbik edilmekte ol - duğunu — bildirmektedirler. Bu makineyi icap eden ve kullanan doktor Albert İman- dır. ' boğulanlara yapıldığı gibi sun't nefes ver- dirmiştir Biraz sonra ölünün kalbi pek hafif ola- ——oKLX—— v —— 0 ——— 4 CONUL 1$ Bir kaç gün evvel Amerikanın milyo - nerlerinden birisi ölmek üzere iken doktor LERİ Manisada Bay K. Ce'ye: |de duran bir gözlüğünün Valinin gözlüğü 23 Nisan çocuk bayramında hiç bir makama haber vermeden kendi kendisini İstanbul valisi tayin eden ve otuz üç saat bu makamı işgal eden ço- cük vali Kadri ile muavini Faruk polis müdürlüğüne çağırılmışlar. Bu dave- tin sebebi o gün Muhiddin Üstündağın belediye makamındaki masası üstün- camlarının kaybolması imiş, zira çocuk - vali ile muşvini bir arabk belediyeye de gi - derek şehir işlerile meşgul olmuşlar! Çok kısa sürmüş olan memuriycı - İlerinde boyhı şayanı teessüf bir kayıb işinin çıkmasına fevi kalıde uııılmuı o- gözlük camalrını görmediklerini söylemişler. Sayın İstanbul valisinin kaybo'an gözlük camları bana bir fıkra hatırlat- tı: Ecnebi hükümdarlardan biri ikinci Mahanida bediye olurak camsız; kıy- metli”bir gözlük çerçivesi — yollamış, devtin gekr, zarik ve bamır caraplığı ile İki kız arasında Mütereddit Bir erkek İzmirli bir okuyucum, adını B. K. barflerile gösteren genç bir erkek — iki genç kız arasında mütereddit — kalmış, benden fikrimi soruyor ve kendisine mü- fit olabilmekliğim için de kızların ber biri hakkında uzun uzadıya malümat ve- .Fiyor, hayalen birer de portrelerini çizi- yor. Buna rağmen kendisine beklediği cevabı veremiyeceğim, çünkü bu ayni zamanda erkeği de © darece tanımama, hislerini, bilgilerini ve temayüllerini bil- meme bağlıdır, balbuki kızlara ait ma. Tümat vermekte bu kadar cömert dav- ranan okuyucum bana kendisini tamıta- cak şeyleri söylemekte hasis davranıyor. Buna rağmen kendisine kısaca bir şey söyliyeceğim: İki kımı ayni derecede sev- diğini sanan bir erkek hakikatte hiç bi- rini sevmiyor, demektir. İkisinden birini tercih edecek ise bunu şahsi menfaatle- rini göz önünde bulundurarak yapacak- tır. Bu hususta ise hiç kimseden akıl da- mışmıya muhtaç değildir. Dul kadın almakta, evlendikten son- va bekâr kalmış bir erkek için bahset - tiğiniz şekilde mahzurları ben göremi - yorum, Eğer bu, böyle olmuş olsaydı dül kalmış kadınların bayatlarını yap- yalnız geçirmeye mahküm olmaları icap ederdi. Olsa olsa dul kadınlar ikiye ay- rilabilirler. Birinci — Wğsrm — kocasından ber hangi bir şekilde ayrılmaş olanlar teşkil ederler. Bu kısım üzerinde fazla titiz iseniz durabilirsiniz, muhtelif mah- zurlarını tasavvur edebilirsiniz, hiç de- gilse ayrılışının sebepleri üzerinde da- ha derin tetkiklerde bulunmıya lüzum görebilirsiniz. İkinci kum dulları ise ko- ler. Bunların üzerinde — bahsettiğiniz mahzurları bulmak mümkün — değildir. Adam ölmüştür. Bir daha dirilecek, e. cek değildir, sizinki ise bu son kısma dahildir. Mademki hislerinize ve men- fantlerinize uygundur, o halde niçin te- reddüt — ediyorsunu? — Anlıyamıyorum. Yalnız dikkat ediniz: Bu sözlerim hep evlendikten sonra bekâr kalmış olan er- keklere aittir, hiç evlenmemiş olanlara caları ölmüş olan kadınlar teşkil eder- ki karısımı tekrar ele geçirmeyi istiye- nit değil. TEYZE meşhur ricalinden Keçeci zade İzzet molla'da o güin Huküm tlircış, Mabi - mut yanında duran camsız gözlük çer- çivesini bir ilifat olurak 'gözlük kul » lanan İzzet mollaya vermiş. İzzet mol- la derhal gözlü verdiği çerçeveyi takmış ve muazzam salonun ta öbür ucundaki kapmın üs- tündeki levhaya bakarak, her defa hu- İzurdan çıkarken göre göre ezberlediği ibaresini okumuş. Mahmut gülümsi - yerek: * — Molla efendi, gözlüğün gamları yoktur! demiş. Hazır cevap İzzet molla derhal: — Aman efendimiz, eğer camları da kurdum! demiş. Valimizin gözlük camlarını çalan bahtsız kimse galbia bu fıkrayı -bil-| miş olacak. Reşad Ekrem Koçu #neneresecesAcALAEALELALALLALELEAEELAAELALAA SEREEAAKBEALALA Alpert İman çağırilmış. hasla dokto - va tayyare ile gelmekte olan oğlunu gör - meden ölmek istemediğini bildirmiştir. Fa- kat bu anda kalbi durmuş, ve ölmüştür. Doktor İman hemen makinesini tatbik etmiş, ölmüş milyonerin kalbi bir çeyrek saat sonra harekete gelmiştir. Bir müddet sonra da oğlu yetişmiş. Bütün diğer dok - torların hayreti içinde dirilen milyoner oğ- fu ile konuşmuıya başlamıştır. Fakat bir müd- det sonra tekrar ölmüştür. Smirnof isminde bir Rus doktoru da icat ettiği sun'i kalbi tekemmül ettirmeğe uğraşmaktadır. Bu makinenin de kalbi durmuş bir in - sanı tekrar yaşattığı görülmüştür. Tecrübe yapılan adam ağır bir yara alarak ölmüş bulunuyordu. «Sun'i kalbe in tecrübeleri bir gün in. sanın ölüme galebe çalacağına dair çok büyük ümütler vermektedir. Prost geliyor İstanbul plânını yapmak üzere da - vet edilen şehircilik mütehassısı Prost bir kaç gün içinde gehrimize gelecek - tir. TAKVİM MAYIS 5 Resmi sene 188 Rumi sene 1852 Kasım L , Arabi senej 1358 Nisan 22 | SABAH n Safer 13 8 7 L L L S İkind. aAkş;ımI Yal 8. |b. |S. |D. 46 6( 04 19108 |20 ünü çıkarıp padişahın ' olsaydı gök yüzünde Levhimahfuzu ©-| Çöken Boğaziçi: 8 burada, diyor. Anadoluhisarından Anadoluhisarı iskelesine bizimle bera- |ber çıkan bir iki yolcu birdenbire gözden |kayboldu. İskele meydanı bomboş... Ek- 'yafımıza bakınıyoruz... Boş meydanda bir |kaç dükkün var. Fakat.hepsinin kapısı ör- İtülü gireni, çıkanı yok... — Biraz ilerliyo. yaz sağda bir köşe ve mini mini bir manav dükkânı görüyoruz. Dükkânın — kapısında, kırmızı yüzlü, şişman çok neş'eli bir ihti- yar oturuyor. Ona yaklaşıyor, ve onu se. |lâmlıyorum: — Sabahlar hayroklsun efendim. — Hayırlı sabahlar olsun evlât.. ne is- | tyorsunuz.. Yüzümüze bu yabancılar nereden pey- da oldu der gibi bakıyor. Kendisine ga- zeteci olduğumuzu söyleyince bir — bana, bir de bana refakat eden erkek arkadaşı- ma bakıyor ve sonra bir kadımın gazete- cilik edebileceğine ihtimal vermemiş ol malı ki benimle konuşmağa tenezzül bile etmeden arkadaşıma anlatıyor: Bana gelerek isabet ettiniz — diyor. Benim adım Halız Osmandır. Anadoluhi- sar camünin müezziniydim. Buranın ee kilerindenim. — Biz Kandillide de başka bir Hafız Oszmanla görüşm ik. — Evet orada bir başka Hafız Osman vardır. Benim en aziz dostumdur hem de hoşsohbet bir zattır, size çok şeyler anlat- miış olacak: «Boğaz neden çöküyor?» di- ye soruyorsunuz. Bana göre Boğazın rağ- betten düşmesinden, ne belediye, ne de Şirketi Hayriye mes'uldür. Şu yola bakı- nıiz, şu köprüye bakınız, böyle yollar şeh- #ınıza bir taş çarpmadan odanızda gezer gibi yürümünüz. Havamız güzeldir, evle- rimiz ucuzdur da yine burada insan yok- girket nasıl olur da bilet stanbulun başka tarafe ,larındaki ev kiralarını bir düşününüz. bura- |daki ev kirasının üzerine girketin yüksek |denilen bilet Ücreti de ilâve edilse, yine ö- bür semtlerdeki ev kiramı kadar pahalı ol- maz. Fakat her nedense buraları bir rağbet- sizlik hastalığına uğradı. Modası — geçti. |Eskiden büyükler otururlardı. Büyükler ©- turunca; onların yanında geçinmek |tur. Bu vaziyettı ücretlerini dü; iste- yen küçükler etraflarına toplanırlardı, or- |talar da büyüklere benzemek — hevesiyle |buralara akın ederdi. Yine baştaki büyük- lerimizden bir kaçı lütfen buralı yalı yaptırıp, yazı geçirsinler, Tin neresinde var), Kanlıcaya kadar aya. | daye 5 Anadoluhisarında eski bir Hisarlı ile mülâkat * * * Hafız Osman “Boğazların modası geçti, mesele Büyük aileler gelip otursalar herşey değişir!,, bir yaz buralara Yazan: Suat Derviş Anadoluhisarından bir manzara bir başka görünüş iboşanır ve Boğaziçi İstanbulun gözbebeği olur. Şirketi Hayriye vapurlarının bahalie lığı kendiliğinden kalkar. Halbuki — şimdi her taraf olduğu gibi — Anadoluhisanı da bomboş. Yalılar, yıkılıyor. Yıkılmayanları iseç eskiden bu yalılarda — saltanat sürmüş Bilelerin çocukları tarafından oda, oda kis raya veriliyor Oralarda sürünmekten beter bir hayat geçiriyorlar. Yaz oluyor kış eluyor, en u- fak bir kalabalık burulara gelmiyor... Bu. nu ihya etmek ancak burası yeniden moda olmuş zannını vermekle olur, Büyük nile« ler bir yaz bu taraflara gelseler iş tamamesmi değişir. Hafız Osman birdenbire susuyor. Yü« zü âdeta morarak dükkândan dışarı fırlıs yeri — Bre hâinler!... Bre zalimler!... Yina yukanya çıkıyorsanız alimallah — kırarım, kımp sonra da kupınıım diyorum — sizd hal.. Onun kime bu kadar hiddetlendiğini anlamak için başımı yana — çeviriyorumx Çıplak ayaklı, iki çocuk koşarak — iskele meydanına uzaklaşıyorlar. Biraz evvel yüzü pek çok gülen Hafız Ösman şimdi hiddetle kendinden geçmiş bir halde: — Şunları görüyor musunuz? diyor, ta- z gibi kulaklarını kısıp, koşa, koşa kaçan tü yumurcakları... İşte Boğaziçinin halki bu haydutların şerrinden boğazdan kaçı: yor. — Haydutlar mı? — Elbet yal... Analar evlâtlarına sahip olmadıkça Boğaziçindeki bahçe sahipleri- nin bahçelerindeki meyvalara da sahip ol malarına imkân yoktur. Şa parmak kadar görünen afacanlar yok mu bahardanberi bahçemde ne erik, ne kiraz, ne de bir baş- ka meyva bıraktılar. Ham ham — yiyorlar mel'unlar, Yemiş bahçem var, her nevi yemiş a* ğacı içerisinde amma bunlardan ne birini dükkâna getirebildim, ne de tadabildim. Yeniden sokağın ortasına fırlıyor ve ar” tık görünmeyen çocukların arkasından hâs K bağırıyor — Bre kaltabanlar!.. Bre şerirler. le bir dönünüz gözlerinizi oyacağım. Biz onun bu hiddetine gülerken galibâ bize de kızıyor ve dönerek: He: Gülmeyi* niz, diyor. Bu eşkiya beni de evet şu kurk senelik Hisarlı olan beni de Boğazdan ka — Gülmeyiniz allahaşkına! 1 | çıracaklarl.. Suat Derviş