5 Mayıs 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 Sa vİ'n İ TJıbbın yarattığı yeni hârikalar Öldükten sonra diriltilen hastalar çoğalıyor! Bir Rus doktoru yaptığı sun'i kalpile yaralanarak ölen bir adamı bir müddet yaşatmaya muvaffak oldu Londradan yazılıyor: Langusayrın büyük tüccarlarından 45 yaşlarında Ernest Hinsley bir müddet evvel kendisine yapılan bir ameliyat esnasında ölmüştü! Fakat bu adam şimdi dirilmiş bulunmaktadır ve eskisinden daha sağlam olarak yaşamakta, işi ve gücü ile uğraş - maktadır. Hinsleyin dirilmesi hâdisesi İngilterede görülen öldükten sonra dirilme hâdisele. rinin birincisi değildir. Son günlerde İngiliz tıp mecmualarının anlattıkları böyle vak'alar o kadar çoğal- mıştır ki İngilterede âdeta öldükten sonra dirilme modası başlamış sanılmaktadır. Hinsleyin dirilme hâdisesini şöyle an - latıyorlar: Hinsleye bir ameliyat yapılması icap et- miş, İngilterenin şöhretli operatörlerinden İbiri hastayı ameliyat masasına yatırmış, ameliyat esnasında hasta ölmüştü. Başın - da bulunan doktorlar Hinsleyin öldüğünü tesbit etmişler, opesatöre de artık bir şey yapılamıyacağını söylemişlerdi. Bunun üzerine operatör ölünün mide . sinin altından adernalin — şırıngası yapmış, sonra da elini hicabı haciz altından kalbi- ne kadar sokarak kalbi dareban şeklinde tazyik etmeğe başlamıştır. Bu arada ope - ratör bir daha adernalin şırıngası yaptır - makla beraber diğer taraftan da hastaya boğulanlara yapıldığı gibi sun'i nefes ver- dirmiştir. Biraz sonra ölünün kalbi pek hafif ola- rak işlemeğe başlamış, daha sonra da ta - mamile harekete gelmiştir. Bu suretle ölü dirilmiş, tekrar yaşamıya başlamıştır. İngilterede öldükten sonra dirilen adam- lardan biri de 58 yaşında Çon Pugeriydir. Bu adama da Birmingam Ceneral Ospital A: meliyattan sonra hastanın kalbi tamamile hastanesinde bir ameliyat yapılmıştır. durmuş, doktorlar tarafından da öldüğü tasdik edilmiştir. Hastane doktorlarından birisi Hinsleye yapılan usulü buna da tatbik etmiş, bir müddet sonra kalbi işlemeğe dakikada 120 defa vurmağa başlamıştır. Çon bu dünyadan kaybolduğu zaman hissettiği şeyleri şöyle anlatmaktadır «Beyazlar giyinmiş bir takım adamların arasında bulunuyordum. Burası bir futbol sahasına benziyordu. Burada gördüğüm a- damların çehrelerinde sükünet ve saadet arasında bir çok zaman evvel ölmüş pek çok tanı- dıklarım vardı.» çizgileri görülüyordu. - Bunların Londra hastanelerinde masaj ve ader- nalin şırıngaları ile ölenleri diriltmek tec- rübeleri yapılırken Nevyorktan gelen ha - berlerde ölmek üzere bulunanların kalb . lerini bir elektrik beden makinesile hare - kete getirmek usulü tatbik edilmekte ol - duğunu — bildirmektedirler. icap eden ve kullanan doktor Albert İman- dır. | Bir kaç gün evvel Amerikanın milyo - Bu makineyi nerlerinden birisi ölmek üzere iken doktor GÖNÜL İŞLERİ İki kız arasında Mütereddit Bir erkek İzmirli bir okuyucum, admı B. K. harflerile gösteren genç bir erkek iki genç kız arasında mütereddit — kalmış, benden fikrimi soruyor ve kendisine mü- fit olabilmekliğim için de kızların her biri hakkında uzun uzadıya malümat ve- . Fiyor, hayalen birer de portrelerini çizi- yor. Buna rağmen kendisine beklediği cevabı veremiyeceğim, çünkü bu ayni zamanda erkeği de © darece tanımama, hislerini, bilgilerini ve temayüllerini bil- meme bağlıdır, halbuki kızlara ait ma. lümat vermekte bu kadar cömert dav- ranan okuyucum bana kendisini tanıta- cak şeyleri söylemekte hasis davranıyor. Buna rağmen kendisine kısaca bir şey söyliyeceğim : İki kızı ayni derecede sev- diğini sanan bir erkek hakikatte hiç bi- rini sevmiyor, demektir. İkisinden birini tercih edecek ise bunu şahsi menfaatle- rini göz önünde bulundurarak yapacak- tır. Bu hususta ise hiç kimseden akıl da- nışmıya muhtaç değildir. ra bekâr kalmış bir erkek için bahset - tiğiniz şekilde mahzurları ben göremi - yorum, Eğer bu, böyle olmuş olsaydı dul kalmış kadınların hayatlarını yap- yalnız geçirmeye mahküm olmaları icap ederdi. Olsa olsa dul kadınlar ikiye ay- rılabilirler. Birinci her hangi bir şekilde ayrılmış olanlar teşkil ederler. Bu kısım üzerinde fazla titiz iseniz durabilirsiniz, muhtelif mah- zurlarını tasavvur edebilirsiniz, hiç de- ğgilse ayrılışının sebepleri üzerinde da- ha derin tetkiklerde bulunmıya lüzum görebilirsiniz. İkinci kısım dulları ise ko- caları ölmüş olan kadınlar teşkil eder- ler. Bunların üzerinde mahzurları bulmak mümkün Adam ölmüştür. Bir daha dirilecek, es. ki karısımı tekrar ele geçirmeyi istiye- cek değildir, sizinki ise bu son kısma dahildir. Mademki hislerinize ve men- faatlerinize uygundur, o halde niçin te- reddüt Yalnız dikkat ediniz: Bu sözlerim hep evlendikten sonra bekâr kalmış olan er- keklere aittir, hiç evlenmemiş olanlara Bit değil. Manisada Bay K. Ce'ye: Dul kadın almakta, evlendikten son- Kismiı — kocasından bahsettiğiniz değildir. ediyorsunu? — Anlıyamıyorum. TEYZE Valinin gözlüğü 23 Nisan çocuk bayramında hiç bir makama haber vermeden kendi kendisini İstanbul valisi tayin eden ve otuz üç saat bu makamı işgal eden ço- cük vali Kadri ile muavini Faruk polis müdürlüğüne çağırılmışlar. Bu dave- tin sebebi o gün Muhiddin Üstündağın belediye makamındaki masası üstün- de duran bir gözlüğünün camlarının kaybolması imiş, zira çocuk vali ile muavini bir aralık belediyeye de gi - derek şehir işlerile meşgul olmuşlar! Çok kısa sürmüş olan memuriyet - lerinde böyle şayanı teessüf bir kayıb işinin çıkmasına fevkalâde üzülmüş ©- lan küçük vali ile muavini, gözlük camalrını görmediklerini söylemişler. Sayın İstanbul valisinin kaybolan gözlük camları bana bir fıkra hatırlat- tı: Ecnebi hükümdarlardan biri ikinci Mahmuda hediye olarak camsız, kıy- metli”'bir gözlük çerçivesi — yollamış, devrin şair, zarif ve hazır cevaplığı ile meşhur ricalinden Keçeci zade İzzet molla da o gün huzura çıkmış. Mah - mut yanında duran camsız gözlük çer- çivesini bir iltifat olarak gözlük kul - lanan İzzet mollaya vermiş. İzzet mol- la derhal gözlüğünü çıkarıp padişahın verdiği çerçeveyi takmış ve muazzam salonun ta öbür ucundaki kapının üs- tündeki levhaya bakarak, her defa hu- zurdan çıkarken göre göre ezberlediği ibaresini okumuş. Mahmut gülümsi - yerek: ; — Molla efendi, gözlüğün gçamları yoktur! demiş. Hazır cevap İzzet molla derhal: — Aman efendimiz, eğer camları da olsaydı gök yüzünde Levhimahfuzu o- kurdum! demiş. Valimizin gözlük camlarını çalan bahtsız kimse galbia bu fıkrayı bil- miş olacak. Reşad Ekrem Koçu Alpert İman - çağırılmış, hasta dokto - ra tayyare ile gelmekte olan oğlunu gör - meden ölmek istemediğini bildirmiştir. Fa- kat bu anda kalbi durmuş, ve ölmüştür. Doktor İman hemen makinesini tatbik etmiş, ölmüş milyonerin kalbi bir çeyrek saat sonra harekete gelmiştir. Bir müddet sonra da oğlu yetişmiş. Bütün diğer dok - torların hayreti içinde dirilen milyoner oğ- lu ile konuşmıya başlamıştır. Fakat bir müd- det sonra tekrar ölmüştür. Smirnof isminde bir Rüs doktoru da icat ettiği sun'? kalbi tekemmül ettirmeğe | uğraşmaktadır. Bu makinenin de kalbi durmuş bir in - sanı tekrar yaşattığı görülmüştür. Tecrübe yapılan adam ağır bir yara alarak ölmüş bulunuyordu.” «Sun'i kalb» in tecrübeleri bir gün in. sanın ölüme galebe çalacağına dair çok büyük ümitler vermektedir. Prost geliyor İstanbul plânını yapmak üzere da - vet edilen şehircilik mütehassısı Prost bir kaç gün içinde şehrimize gelecek - tir. TAKVİIM MAYIS Rumit sene Arabt senel 1862 5 1355 Kasım Resmi sene Nisan 180 1936 Za SALI SABAH İMSAK Fasl ' Safer. — Tzarr 9 | 46 13 7 | 49 4 54 2 B7 Öğle | İkindi | Akşam| Yatsı S.|D.(S.(D.(İS.İD.İs. |D. e| 5Sl(0218 (55112 —| 1l46 Z.|12 (10|16| 04 |19|/08 |20 |(653 iayıs 5 Çöken Boğaziçi: & Anadoluhisarında eski bir Hisarlı ile mülâkat burada, diyor. * * * Hafız Osman “Boğazların modası geçti, mesele Büyük aileler bir yaz buralara gelip otursalar herşey değişir!,, 3 Yazan : z Anadoluhisarından Anadoluhisarı iskelesine bizimle bera- ber çıkan bir iki yolcu birdenbire gözden kayboldu. İskele meydanı bombaş... Et- rafımıza bakınıyoruz... Boş meydanda bir kaç dükkân var. Fakat.hepsinin kapısı ör- tülü gireni, çıkanı yok... Biraz ilerliyo- ruz sağda bir köşe ve mini mini bir manav dükkânı görüyoruz. Dükkânın kapısında, kırmızı yüzlü, şişman çok neş'eli bir ihti- yar oturuyor. Ona yaklaşıyor, ve onu se. lâmlıyorum: — Sabahlar hayrolsun efendim. — Hayırlı sabahlar olsun evlât.. ne is- tiyorsunuz.. Yüzümüze bu yabancılar nereden pey- da oldu der gibi bakıyor. Kendisine ga- zeteci olduğumuzu söyleyince bir bana, bir de bana refakat eden erkek arkadaşı- ma bakıyor ve sonra bir kadının gazete- cilik edebileceğine ihtimal vermemiş ol- malı ki benimle konuşmağa tenezzül bile etmeden arkadaşıma anlatıyor: | — Bana gelerek isabet ettiniz - diyor. Benim adım Hafız Osmandır. Anadoluhi- sar camiinin müezziniydim. Buranın — es- kilerindenim. — Biz Kandillide de başka bir Hafız Osmanla görüşmüştük. — Evet orada bir başka Hafız Osman vardır. Benim en aziz dostumdur hem de hoşsohbet bir zattır, size çok şeyler anlat- miış olacak: «Boğaz neden çöküyor? » di- ye soruyorsunuz. Bana göre Boğazın rağ- betten düşmesinden, ne belediye, »ne de Şirketi Hayriye mes'uldür. Şu yola bakı- nız, şu köprüye bakınız, böyle yollar şeh- rin neresinde var?, Kanlıcaya kadar aya- ğınıza bir taş çarpmadan odanızda gezer gibi yürürsünüz. Havamız güzeldir, evle- rimiz ucuzdur da yine burada insan yok- tur. Bu vaziyette şirket nasıl olur da bilet ücretlerini düşürür, İstanbulun başka tarafa larındaki ev kiralarını bir düşününüz. bura- daki ev kirasının üzerine şirketin yüksek denilen bilet ücreti de ilâve edilse, yine ö- bür semtlerdeki ev kirası kadar pahalı ol- maz. Fakat her nedense buraları bir rağbet- sizlik hastalığına uğradı. Modası — geçti. Eskiden büyükler otururlardı. Büyükler o- turunca; onların yanında geçinmek — iste- yen küçükler etraflarımna toplanırlardı, or- talar da büyüklere benzemek — hevesiyle buralara akın ederdi. Yine baştaki büyük- lerimizden bir kaçı lütfen buralara gelip, yalı yaptırıp, yazı geçirsinler, görürsünüz: Bir: mevsimde Suadiye, Adalar, Modalar Suat Derviş ihiğı kendiliğinden kalkar. Halbuki bir başka görünüş boşanır ve Boğaziçi İstanbulun gözbebeği — olur. Şirketi Hayriye vapurlarının bahalı- şimdi her taraf olduğu gibi — Anadoluhisarı da bomboş. Yalılar, yıkılıyor. Yıkılmayanlart ise eskiden bu yalılarda — saltanat sürmüş ailelerin çocukları tarafından oda, oda ki- raya veriliyor Oralarda sürünmekten beter bir hayat geçiriyorlar. Yaz oluyor kış oluyor, en u- fak bir kalabalık buralara gelmiyor... Bu« nu ihya etmek ancak burası yeniden moda olmuş zannını vermekle olur. Büyük aile- ler bir yaz bu taraflara gelseler iş tamamen değişir. Hafız Osman birdenbire susuyor. Yü« zü âdeta morarak dükkândan dışarı fiırlıs yor: — Bre hâinleri... Bre zalimler!,.. Yinâ yukarıya çıkıyorsanız alimallah — kırarım; kırıp sonra da kopırmm diyorum — sizd hal.. Onun kime bu kadar hiddetlendiğini anlamak için başımı yana — çeviriyorum« Çıplak ayaklı, iki çocuk koşarak — iskele meydanına uzaklaşıyorlar. Biraz evvel yüzü pek çok gülen Hafız Osman şimdi hiddetle kendinden geçmiş bir halde: — Şunları görüyor musunuz? diyor, ta- zı gibi kulaklarını kısıp, koşa, koşa kaçan şu yumurcakları.,. İşte Boğaziçinin halkı bu haydutların şerrinden boğazdan kaçı« yor. — Haydutlar mı? — Elbet yal... Analar evlâtlarına sahip olmadıkça Boğaziçindeki bahçe sahipleri- nin bahçelerindeki meyvalara da sahip ol- malarma imkân yoktur. Şu parmak kadar görünen afacanlar yok mu bahardanberi bahçemde ne erik, ne kiraz, ne de bir baş- Ş |ka meyva bıraktılar, Ham ham yiyorlar mel'unlar. Yemiş bahçem var, her nevi yemiş a* gacı içerisinde amma bunlardan ne birini dükkâna getirebildim, ne de tadabildim. Yeniden sokağın ortasına firliyor ve ar“ tık görünmeyen çocukların arkasından hâ“- lâ bağırıyor — Bre kaltabanlar!.. Bre şerirler. le bir dönünüz gözlerinizi oyacağım. He- Biz onun bu hiddetine gülerken galiba — bize de kızıyor ve dönerek: — Gülmeyiniz allahaşkına! Gülmeyi- niz, diyor. Bu eşkiya beni de evet şu kırk senelik Hisarlı olan beni de Boğazdan ka- çıracaklarl.. Suat Derviş aç

Bu sayıdan diğer sayfalar: