Ka — — 1 Mayıs Tarihten sayfala — ÇU Çocuk Birinci kaymakam Ahmetten hattı hümayun " bir gün böyle Küçük padişah N ei loş Üçüncü Mehmet bir gece Y ölünce, he- odalarından inci Ah- nü: ::ndön yaşında olan oğlu birine met tahta geçti. lun ince yaldızlıyor, şehir yavat Yi Padişah sabah &7a davet ülema ve vüzerayı SANAYA tanata cülüs teyleyesin. Bir serim» diye de tı, t ça - ha aa gel «—g Mehmedin ölümün - Hiç kimse üçüncü MM erkânı bile den haberdar bu daveti ,üçüncü Paşalar, nıiyorlar «Bu abdi zaife bir hıuı:"'-':”':ı: düler, Aslını bilmed?-.v g imtihan mıdır? » ıle:ıı:ın Kasım paşa n ” di İhtiyer vezir. içeri ;"—" eZ | gö $indi ü işal « A.hm.ı':h bir mehabetle '"h“" hanbanı üzren oturuyordu. Kasım P yor öpüp çıktı ve derbal mf:u e vermeğe — başladı. Müftüye rEsabai yazdı ve mimar ıirıyı ww_“ A Devı:':k::divııiı toplanmış, ı:'l' liyorlardı. Bu arada ı.:l :ınııııı î.;:.u :; ğ a : kımım.:u;ıı"l:';:w biribirinin yüzüne ti Mlıı:ılî bakmağa başladılar. 0:,];',4 İ çüncü Mehmedin çıkacağını ı-n;y SUZai Kalabalığa Şıyhiıliııüh;ı:ı ı:ııbhg aT de katılınca vüzera hep Di 9i tından çıkarak Bal pençe divan durdular- Biraz sonra kapıdan on ki adişah görü n v ae eane D adi n selâm vererek tahta doğru il' , be *Kemali şevket ve ıuehfbet em_u”“ Yordu.» — Küçük padişah viş aha kurulur — kurulmaz çevvslü! birden: — Allahi.. Allah!.. fa, ekelbanki duayır ©' lar. Kalın ve gür sesler, kubbelerinden gökyüzüne Yordu. Ön dört yaşındaki Ti tahtı doldurmağa — çalışırken ı:) zi Yüzera ve diğer divan erkânı yAYST HLi Yaklaştılar ve büyük bir hürmet9 ©D kadim üzrer çocuk padimha ".'.:" On dakika sonra J,'..dı e an Mamış, hepsi çekilmişti. Birinci y Yerinden — kalkarak — ctrafhna Y lümlar verip içeriye gitti. odasına çağıril- girmez dört ya- Birin- &. dört yaşında- Başında siyah başladı kurşunf ükseli- yül Saacak padişab n Sarayda nüfuzlu kadın olarak — yalnı ; d Ha Ptdişahın Handan saltan var0 bi n aa ai BaRedE BN ker Padişa Ahmet « eacü Mehme' k uncuMeıgwm Paşa 14 yaşındaki « Başın alınca şaşırdı, kaldı MWWWMM | - İpuyordu. 2 v diyerek haykırma- L hlarda din ölümünden haberdar keserim ,, diye bir dındı. saltanata karşı hırsı yoktu. — Zaten irinci Ahmet çocuk olmasına — rağmen ::nışyi hiç bir işe kuuunnıyoîdu. Et- rafındakilerin söylediklerine kat'iyyen uy- muyor, kendi bildiğini yıpı.yoıdıı. Bu :;'-- 'da Üçüncü Mehmedin haris karısı Safiye Sultan da bir sürü cariyesi ve mukarriplerile i saaraya gönderilmişti. e“.'_ılzlü:i'ıi :ıdıwh sarayda oturuyor, et- bigâne, zulüm ve kan bir saltanat devresine rafını alanlara karşa ile başlayacak olan hbazırlanıyordu. Cülüstan iki hafta sonra par Sultana kılıç kuşanma merasimine BO Kubbealtından kalkmış. çavuşla: Ikışları içinde küçük padişah müzey- yen elbiseleri, al atıyla Fatihe hdıı ...ıı. mış, oradan Eyübe inmişti. Eyüpte :.ııı:n önünde binek taşından yere ıılıy_vıııı kü- işahın koluna koca kavuğu ve u- ile sadrazam Yavuz Ali paşa mütemadiyen alkış ko- padişah Eyüp hazırla- na B çök padi zun sakalı girmişti. Etraftan İ j kılıç — kuşanıl- Türbe ziyaret edilip te kılıç. Suşanı ıktan soNTA çocuk padişah ağır ağır yü- daktan aa f selâm vererek binek taşına nıyıâır 'vı sadrazamın yardımıyla yine al ae gel tına sıçradı. Ş sonra sarayda küçük padişahın 'ğ(mü yapılıyordu. Bütün — saray kandillerle süslenmişti. Cuma :nmnın. ö T kılındıktan — sonra K ünnet edilmiş, gece Top- sünnet '.dh.i Ka Nıyı"i'k şenliklere 'bı,ı.nı. ıımı“o.ı.ı.ı. dehlizler —itik ıçındey:ı:-. Dm:;ı bir taraftan çalgı ıeole:iı ü’ı':ll::'ımn â üzük, sarı yüz Birinci Ahmet süzük, * YS gında yatarken, önün! ı'ç z y î.ı:::ı :ıplllynr. dilber cariyelerin k"::.. l:ıhkıhılırı duvarları çın çın 4-,ıı-ılıııydıınım Sünnel iyi geçti, fakat bayrama ea işah birdenbire çiçek hastalığına Jandı. Bütün saray halkı, balâyıklar, cari- landı. inde idi. veler keder içinde îımı:rofd“' Hastalık be: On gili Ahmet, da lvl_enmıı'l Ci ü ı_ıılnm'î:dorlıı yeni dmıılğı buıı;:lry: h ıdiııhlınndıı evvel girmit pi Ragıp Şevki A Kumkapının kadastrosu I!ını Istanbuldaki muhtelif ıenıı.lenn' ıy'; ayrı kadastrosu yıpılmııı.ıııı' .:! e tarafından Karar Vet imiş Ü müddettenberi çalışılmıya cpeyce bir Tiy e Olarak başlanan Yenikapı — kadastrosu bitmiştir. k l:ı,:ükı(: bulunan mü[k ısh.!,. Pu ':ııdııuo senetleri venleeckuıı—_ ]c"nînleıde de Balıkpazarında î:nlq._ îı:ı:“nwhılleıinin kadastrosuna başla- nacaktır. —a AŞ eee İr aBa ğe eanlzela ee sdelürleera ŞŞT Taastlen ü çat ea D ĞREĞÜĞN ea ea aa ae eeei adai İi aüt kdğnein çe arşeküienaiüğĞeemk A İnalme n BŞiT ideü eee dÜŞeeenaniü SON POSTA Vadiköy — aşılanındaykız. — Elimizdeki şoekola — paketini — açtık.. Üç — kişi karşı, karşıya bağdaş kurup oturduk. Bir taraftan şokola yiyoruz, diğer taraftan et- rafımıza bakınıyoruz. Ne umulmaz bir güzellik. Altın rengi bir öğle güneşi denize vurmuş. Deniz bugün a- çık filizi renkte görünüyor. Kargı sahilin tepelerinde hafif bir sis var. Bir yük va - puru bu yeşil suyun üzerinde kayarak iler- liyor. Bu oturduğumuz koru her halde es - kiden hususi bir mülk imiş. Biraz aşağı - daki muazzam bir kameriyenin harabesi buna bir işaret, Fakat gimdi ne bir duvar, me bir tahtaperde, ne bir telörgü, ne bir çit, hattâ ne de toprak üzerine yapılmış — bir çıkıntı, bir tümsek bunun sınırlarını bize gösteriyor. Ortada ne in, ne de var. Sade başıboş dolaşan bir kaç inek ve bir iki öküz setlere tırmanıyorlar. Arkadaşlartından birisi: — Buraya çıkacak her halde bir başka yol vardır, diyor. Rasathane memurları ve bilhassa orca yaşını aşmış olduğunu tah- min ettiğim Bay Fatin zannetmem ki mes- lek muhabbeti yüzünden her gün bir keçi yolu bile bulunmuyan bu tepelere çıkabil - sin. — Yol da daha epey devam edecek galiba. Yerlerimizden kalkıyoruz. Dünyanın en iptidai ülkelerinde yaya seyahat eden dev- vi âlem yolcuları gibi cesuruz. — Şimdi şuraya karşımıza bir çoban köpeği çıksa... — Yahut ta bir iki hırsız, serseri... A- kadar bağırsak bile bir yer- İşittiremeyiz... Şimdi karşıdaki çalı yığınları, kendi tel. kinimizle, kendimize korkulu gelmeğe baş- ladı. Üçümüz de âdeta etrafı gözlerile araş- tıran ve gayri tabil bir şey keşlfetmek için yalnız beş değil, aktıncı hissini de sefer - ber etmiş bulunan polis hafiyelerine dön- dük. Çalıların arasında bir kıpırdanış oldu. Ben kendi hesabıma hafifçe sıçradım. İçimizden birisi erkek olduğu için aldınş etmedi. Fakat en gencimiz bafif bir çığlık koperdı. — Ne var?.. — Hiç... Çalının arkasından köpek çı- kacak zannettim. — Rüzgür olacal kaksınız hat.. Erkek değil mi? Korksa bile bizim gi« bi kadınlara bunu belli eder mi?, — Bir de şu tepeyi tırmansak... Nihayet onu da tırmandık. Şimdi üze « rine tahta kaplanmış küçük bir kulenin yanındayız. Bu kule pek muntazam bir su- rette düzeltilmiş bir bahçenin kenarında. İleride daha başka — binalar kenar- da toprakların üzerine uzanıp yatmış olan bir bahçıvan var. Kendisine bay direktör- le görüşmek istediğimizi söylüyor ve ismi- mizi bildiriyoruz. Biraz sonra büyük ağaç- cin ** Amma da kor - ve « İların gölgesi altında oturup — kahvelerini içen bazı zevatın arasından doğrulup ya - * İnmmıza bir bay geliyor. — Bay Fatin burada değildir. Ben ikin- ci direktörüm, istediklerinizi bana söyle . yiniz. Kendisine vasathanayi gezmethise mü: saade istiyor ve rasathane hakkında bazı malümat verilmesini rica ediyoruz. Bizi rasathanenin kütüphanesine götü- ren ikinci direktör, suallerimize büyük bir mezaketla cevaplar veriyor: — Memur kadromuz on dört kişiliktir, hademe kadromuz da sekiz. — Yeni yapılan binalar, sönradan geti- rilen aletletler kullanılıyor mu? — Evet, âletler hemen tamamile ve bi- nalar kısmen kullanılıyor. — İstanbulda rasathane ne zaman ku- ruldü. — 1911 senesinde. Rasathanenin bânisi Bay Fatindir. İstanbulda Beyoğlunda bir apartımanda kurulmuştu. Müdürü — Salih Zekiydi. Fakat Hareket ordusu İstanbula girdiği zaman burası kısmen harap oldu.. Emrullah Efendinin maarif nazırlığı va - manında Bay Fatine İstanbulun rasathane kurulmağa en münasip olan bir noktasını intihap etmesi söylendi. O da ilmi tetkik- Çöken Boğaziçi: 4 Rasathanede bir saat W di Bir fıstık ağacının dalları arasından görülen Napoli manzarasını bilmeyenimiz yoktur. Gitmemişsek bile kartpostallarını seyretmişizdir. Fakat rasathaneden boğazın görünüşünü kaçta kaçımız bilir? İstanbulu turist şehri yapmak ne uzak! Yazan; Suat Derviş I lerden sonra burasını, yani Kandilli tepe- sini intihap etti. Bu gördüğünüz kule ceki- denberi orada mevcuttu. Yangın kuülesi o- larak kullanılırdı. Ve yangın olunca oradan top atarlardı. O zamanlarda da askeri ida- re elinde bulunuyordu. Bunun için Mah - mut Şevket Paşaya iştida ile müracaat e- dildi. O da bu yerlerin rasathaneye terke- dilmesine emir verdi. Buraya hemen bir is- tasyon kuruldu. 1918 de de bir teleskop ısmarlandı. Fakat teleskop çok geç gele. bildi. 1920 de. Fakat bilhassa cumhuriyet idaresi başladıktan sonra buraya lâzım ge- len ehemmiyet verildi. Yeni tesisata göre yeni binalar yapıldı, #on sistem malzeme ve alât getirildi ve ha- kikaten rasathanemizin bir fen müessesesi olması için elden geldiği kadar gaytet e- dildi. Geliniz de şimdi size güzel âletle - rimizi gösterelim. Bu ara gelen kahvelerimizi içiyoruz ve sonra bahçeye çıkıyoruz. — Arazi pek geniş. — Evet Binadan binaya gitmek için epey yol yürüyoruz. * Şimdi sismoğraf âletleri dünyanın dört tarafındaki en ufak — ihtizazları bile kaydedecek hassasiyetlerinin tamamile ger- gin olduğu penceresiz ve serin bir odaya giriyoruz. Cam dolaplar içinde uslu uslu galışan dünyanın dört bucağına — dikkat- lerini daldıran bir rolü halinde dönen isli bir kâğıdın üstüne sismoğgraf âletinin iğ - nesi durmadan bir hattı müstakim çiziyor. Fakat dünyanın neresinde olursa olsun top- rak bir defa sarsıldı mı mekanizması ona göre yapılınış olan âletin bu çizgisi sarsıntı- pın şiddetini tesbit edecek şekilde sağa ve sola inhiraf ediyor ve bu suretle — sarsıntı dalgasının büyüklüğü, şiddeti tayin edile- biliyor. — Burada duvarlar da hariçten buraya hararet vermiyecek şekilde yapılmıştır. Bu- raya hararet daima ayni mutedil derecede olmalıdır. Size şimdi bu kâğıtların naml islendiğini ve daha başka odaları da göste- rTeyim. Bay direktör harikulâde büyük bir ne « zaketle her aletin başında bize uzun, u - zun taksilât vererek iki odaya daha soku- yor. Bir belediye memuru elindeki aktu bağırıyordu. Halk ta toplanmış, zehri yiyip yemi: lâka ile bekliyordu. attı. Fakat hayvan bu sefer yapılan bu alaya haklı bir isyanla mıştı. yah boncuk parlayan gözlerini da ladı. ze. hirli ekmek parçasını, sırtını güneşte » sıtan uzun beyaz tüylü köpeğin önüne Hayvan bu ikramin manâsını anla- maş olacak ki.. sesinin bütün kuvvetiyle yeceğini gittikçeşartan bir merak ve a- Beyaz tüylerinin arasında birer si. ha hızsla açtı, ve korkutmak ister gibi xehri atan adamın üzerine hücuma baş Hayvanın zekâsı adamın hoşuna git- D — Şimdi teleskopun bulunduğu binaya Gidelim ammal Ne olmuş?.. Kapı ki- Kitlenmiş... İşte bir macera.. Kandilli te « pesinde rasathanenin kulesinde mahpusuz.. Kapıyı acaba kim kilitledi: İkinci direk, tör: — Hademelerden biri. Her halde kape iyı açık görünce unutulmuş zannetti. — Şimdi ne yapacağır. Kilit altında kalmak hakikaten çok feci bir gey... — Şimdi ne olacak... Dahili telefoz var mı? — Var. Ne rüzgürlı bir yer bu Kandilli tepesk Rüzgâr anahtar deliğinde flüt çalıyor. Baş direktör telefone etti. * Bekliyoruz... Nihayet ayak sesleri du yuluyor. Anahtar gürültüsü, kapı açılıyon Şimdi dışandayız... Kilit altından kurtuki mak ne tatlı bir hia... Yaşasın hürriyet. * Yarısı bitmiş, yansı bitmemiş bir bina- nın içine yerleştirilmiş bu kocaman dürbün, dürbünlerin büyük babası olacak.. Resim çıkarmak için çıktığımız taraşa. nin önünde bir bahçe var. Ve fıstık ağaç: larının üstünden deniz üyor. Napoli şehrinin bir manzarasını göste, ren kartpostallar vardır. Bunlar bir fıstıli ağacının dalları arasından — Vezüyü gös « terir. Ve Napoli şehrinin bu hstık ağacı pek meşhurdur. Orada kahve vardır. Bü tün sayyahları oraya götürür. Sayahat acen« talarında duvarlara asılan — turist celbind mahsus propaganda afişlerinde gene bu fıstık, hem de yeşilliği tâ tepesinde olan bu acayip fıstık vardır. Ve hepimiz hattâ Napoliye gitmiyenlerimiz bile Napolide bu m mevcut olduğunu biliriz. de, Bo- ğaziçinin her bir ağacı diğerinden güzel kos Tulanını ve Napolideki fıstık ağacile boy ölçüşmeğe tenezzül etmiyecek gibi levent fstiık ağaçlarını tanımayız. — Beyazıtta yerlerde dolaşan sayısız — güvercinlerden haberimiz yok ta Venedikte seyyahların güvercinlere yem dağtırken — aldıklari binlerce resmi seyretmişizdir. Daha biz kendi kendimize — şehrimizin güzelliklerini öğrenememişiz. Şehrimizi bit turist şebri yapmak bize ne uzak. Suat Derviş Hayatta Gördüklerimiz Zehirlenen köpekler mişti, galiba: Öcünde durdukları firıs min beyaz önlüklü adamına sordu: — Yahu bu köpeğin sahibi yok mu2; — Yok. — Biriniz sahip çıkmaz mısınız, yas zık güzel hayvan?. Fırıncı, ayağındaki yemenileri — sü- Tükleye sürükleye içeri girdi. Seyirciler içindeki bir genç kız da kendisini takip etti! Onun: Adam bir ikinci zehir parçası daha zekâsiyle kız- — Bu köpek benim deseniz ne o lur2. Hayvanı kurtarmış olursunuz. di« ye yalvardığını duydum. Fırıncı hiddetle bağırdı: — Ben delirdim mi?. Sonra bir de neden boynuna kayış vurmadın diye ces za kessinler de paradan çıkayım. Bet yapamam öyle şey. Muazzez FAİK aaaabilkil di ürül. e İn b