Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Tarihten sayfalar: Çocuk Padişahlardan Birinci Ahmet birinci dişah bir gün böyle di arısı sarayın Üçüncü Mehmet bir gece Y ölünce, he- irinde n dal dan Put SAL Al :ü: ::ndöı-t y”ındı olan oğlu birinc met tahta geçti. KK bulun incc- O gün cumartesi kış güneşi | minarelerini _l""ı'k yavaş uyanlyo"l:" yaldızlıyor, şehir yım"m,d.n sonra vbütı_ı: işah etmi Mkapaşlar mrşğa ü kaymakam Kasım paşaya n. Babam «Sen ki hymnkıı:h we ben tahtı sal- Allah emrile vefat ri muhkem ZaP- tanata cülüs €Y ledim. ; lu teyleyesin. Bir f“_.t çe t hümayun serim» diye de bir yer A Hiç kimse üçüncü M'ehmedır; ,î:ıîu:ne ç h"'”_"’" dığilı Mehmedin daveti ıa: bet GELE ar, hocalar, ülema ve & î“y“fh"î"“ yavaş saraya :eliyorlırdı. ği g Y.ıırıdı kaymakam Kasım ”phe- B;:İu ine gelen hattı hümıyı.ından şüp ” ık'n ;:mdıriimıde ağasına bir tezkere Y enmiş, ysa senin başını ke- yazmiş- i İ hl“l ' St er. b 1 imtihan mıdır?» demişti. Kasım paşa derhal ge z 20 (btyaz içeri gire taht ha şında odasına çağırıl- sin'nez dört ya- Birin- Ca oturuyor hanbanı üzre» yi Crnlü üye bir tezkere ağaya Üçüncü Mehmedin ipari bulundu. için bazı sıpa e i ıçmkinl divanda toplanmıs, bek e da taht dışarı çıkarılmış, Ulema ve vüzera e biribirinin yüzüne Onlar Ü- vermeğe İ yazdı ve mimar cenazesi Devlet liyorlardı. Bu sıra kurulmağa bqlamlîhı tahtın çıktığını görünc ğ ladılar. h le bakmaga baş 'ı';::.;t ;Iehmadin çıkacağını ıamyorlıtdı. Kalabalığa Şeyhislâm !Vlustaiz bğfeeıı:ılj de katılınca vüzera hep lurd.en n t:ı Ka K tından çıkarak Babüssaadenin Ön pençe divan dur:ulıı:;m a iraz sonra kap! n ki çîr:: padişah göründü- B.l'ş?d;ı ı:âna $umleli bir mücevvize wardı. "ı Te selâm vererek tahta doimyuruıli:ıs e «Kemali şevket ve mehabet ile cülü Yordu.» Küçük — padişah tahta — kurulur kurulmaz çavu h"d—în Allahi.. Allahl.. diyerek haykı;rn;- &a, “keıbınk.; duayı» okumağa başladı lar. Kalın ve gür sesler, kubbelerinden gökyüzüne Yordu. Ön dört yamd_kik tahtı doldurmağa — çalışırken Vüzera ve diâerg::livın erkânı yıvaş__ymbu Yaklaştılar ve büyük bir hürmeı.l.e “u:,i]e,_ ladîm üzre» çocuk pıdigıhı bi'at e e Ön dakika sonra divllndıl_ ıl.'kel Mamış, hepsi çekilmîşli- Birinci Yerinden — kalkarak — etratına âmlar Verip içeriye gitti. * Sarayda nüfuzlu ka Padişahın anası Handan sul dört yaşında- şlar hep dın olarak Yî—llîlî Hiç kimse üçüncü Mehmedi ildi, kaym değıldı' Ahmetten hattı hüm akam Kasım Paşa “ Başın ı.:,npıultınl kılıç ku müzeyyen n ölümünden haberdar 14 yaşındaki keserim ,, diye bir şaşırdı, kaldı şanmağa gitmişti ı, saltanata karşı hırsı yoktu. Birinci Ahmet çocuk olmasına Zaten rağmen kimseyi hiç bir işe karı_ıtırmıy?.rdu. Et- rafındakilerin söylediklerine kat'iyyen uy- muyor, kendi bildiğini yapı-yordu. Bu ;.ra— da Üçüncü Mehmedin haris karısı .Sa ı?;e Sultan da bir sürü cariyesi ve mukarriplerile eski saraya gönderilmişti. Küçük padişah sarayda oturuyor, bigâne, zulüm ve kan bir saltanat devresine dınd et- rafını alanlara karşı ile başlayacak olanı hazırlanıyordu. Cülüstan iki hafta sonra Sultana kılıç kuşanma merasimine du. myo;;;l:y Kubbealtından kalkmış, çavuşla- ları içinde küçük padişah müzey- n:n laıellkl;işııeleı'î. al atıyla Fatihe kadar uzan- :rnış oradan Eyübe inmişti. Eyüpte camiin öni;nde binek taşından yere atla):ın kü- ük padişahın koluna koca kıvugu.vg u- n n sakalı ile sadrazam Yavuz Ali paşa îiırmişti. Etraftan mütemadiyen alkış ko- puyoîdll. Türb hazırla- e ziyaret edilip te kılıç kuşanıl- ocuk padişah ağır ağır yü- ra € ” dıha Ş ’ec:'ıafa selâm vererek binek taşına rı.Ül(:;ipıı.'cı sadrazamın yardımıyla yine al a- ge tına sıçradı. a sarayda küçük padişahın yapılıyordu. Bütün — saray dillerle süslenmişti. — Cuma aniyede kılındıktan - sonra sünnet edilmiş, gece Top- büyük şenliklere ıbaşlan'. dehlizler — ışık içıı_ıdcydı. tan çalgı sesleri gelıyîırdu. zük, sari yüzüyle stınnft önünde çeşit çeşit ©E- lenceler yapılıyor. dilber cariyelerin kıî:ia: kenhkahaları duvarları çın çın çınlatıyîoğm y Sünnet iyi geçti. _fîl;ath î;îğî; e Pnîlânı'ğî':î'-'î:;; îîlkı. halâyıklar, ca;: ı"; ç keder içinde idi. Padişah dıîan Tef a du. Hastalık bayrama kadar : kamly: m'ıedeı'ı devam etti. Saray, bıy:)ı' gize e'içincle geçirdi. Bayramdan bir kaç gün sonra padişahın iyileşmesi, endişe- |du. leri yatıştırmış o işahın 16 yaşın- Bu hastalığı Ç?C“k ı_“d ; OA kmat, On gün sonr sünnet. düğgünü donanmış, kan padişah hemen klPİ “nyındı miğti. Odalar, Dört bir taraf Ş Birinci Ahmet 'sü yatağmda yatarken, mi elem € zulümle dolu îl e erral girm h pldİPhı'_"n _ Ragıp Şevki du. ; adastrosu bitti htelif semtlerin ay- yapılmasına tapu verilmiş ve iş bquı_ıuY“" Kumkapının k İatanbuldaki mu dastrosu fından karar sapd üddettenberi çalışılmıya nî;ık defa olarak başlanan | kadastrosu yı ayriı ka epeyte bir lanmıştı | îîîıîakalardan Yeı.ııkapı ıilmiş ve bitmiştır. eti h mtakada bulunan mu” sahip ei senetleri verilecektir. lerin ünl Balıkpazarında Sarıti- B“îu:ıahallesinin kadastrosuna başla- mu . İnacaktır. uki Hını-lı—.— G ltan kendi üüf n üdilla l | çık filizi renkte görünüyor. pı.dişa'h E.yı.ip | Sn'yĞn ? * * * Rasathanede bir saat Bir fıstık ağacının dalları arasından görülen Napoli manzarasını bilmeyenimiz yoktur. Gitmemişsek bile kartpostallarını seyretmişizdir. Fakat rasathaneden boğazın görünüşünü kaçta kaçımız bilir? İstanbulu turist şehri yapmak ne uzak! Vamiköy — aşftlarındayiz. — Elimizdeki şokola paketini açtık. Üç — kişi karşı, karşıya bağdaş kurup oturduk. Bir taraftan şokola yiyoruz, diğer taraftan et- rafımıza bakıniyoruz. Ne umulmaz bir güzellik. Altın rengi bir öğle güneşi denize vurmuş. Deniz bugün a- Karşı sahilin tepelerinde hafif bir sis var. Bir yük va - puru bu yeşil suyun üzerinde kayarak iler- liyor. Bu oturduğumuz koru her halde es - kiden hususi bir mülk imiş. Biraz aşağı - daki muazzam bir kameriyenin harabesi buna bir işaret. Fakat şimdi ne bir duvar, ne bir tahtaperde, ne bir telörgü, ne bir çit, hattâ ne de toprak üzerine yapılmış — bir çıkıntı, bir tümsek bunun sınırlarını bize gösteriyor. Ortada ne in, ne de var. Sade başıhoş dolaşan bir kaç inek ve bir iki öküz setlere tırmanıyorlar. Arkadaşlarrmdan birisi: — Buraya çıkacak her halde bir başka yol vardır, diyor. Rasathane memurları ve bilhassa orta yaşını aşmış olduğunu tah- min ettiğzim Bay Fatin zannetmem ki mes- lek muhabbeti iyüzünden her gün bir keçi yolu bile bulunmıyan bu tepelere çıkabil - sin. — Yol da daha epey devam edecek galiba. Yerlerimizden kalkıyoruz. Dünyanın en iptidai ülkelerinde yaya seyahat eden dev- ri âlem yolcuları gibi cesuruz. — Şimdi şuraya karşımıza bir çoban köpeği çıksa... — Yahut ta bir iki hırsız, serseri... ÂA- vazımız çıktığı kadar bağırsak bile bir yer- den sesimizi işittiremeyiz... Şimdi karşıdaki çalı yığınları, kendi tel. kinimizle, kendimize korkulu gelmeğe baş- ladı. ' Üçümüz de âdeta etrafı gözlerile araş- tıran ve gayri tabit bir şey keşfetmek için yalnız beş değil, altıncı hissini de sefer - ber etmiş bulunan polis hafiyelerine dön- Çalıların arasında bir kıpırdanış oldu. Ben kendi hesabıma hafifçe sıçradım. İçimizden birisi erkek olduğu için aldırış etmedi. Fakat en gencimiz hafif bir çığlık kopardı. — Ne var?.. — Hiç... Çalının arkasından köpek çı- kacak zannettim. — Rüzgâr olacak... Amma da kor - kaksınız hal!.. Erkek değil mi? Korksa bile bizim gi- bi kadınlara bunu belli eder mi?. — Bir de şu tepeyi tırmansak... Nihayet onu da tırmandık. Şimdi üze - rine tahta kaplanmış küçük bir kulenin cin rette düzeltilmiş bir bahçenin kenarında. İleride daha başka binalar ve kenar- da toprakların üzerine uzanıp yatmış olan bir bahçıvan var. Kendisine bay direktör- le görüşmek istediğimizi söylüyor ve ismi- mizi bildiriyoruz. Biraz sonra büyük ağaç- ların gölgesi altında oturup — kahvelerini içen bazı zevatın arasından doğrulup ya - nimıza bir bay geliyor. — Bay Fatin burada değildir. Ben ikin- ci direktörüm, istediklerinizi bana söyle . yiniz. Kendisine rasathaneyi gezmemize mü- saade istiyor ve rasathane hakkında bazı malümat verilmesini rica ediyoruz. Bizi rasathanenin kütüphanesine götü- ren ikinci direktör, suallerimize büyük bir nezaketle cevaplar veriyor: — Memur kadromuz on dört kişiliktir, hademe kadromuz da sekiz. : — Yeni yapılan binalar, sonradan geti- rilen aletletler kullanılıyor mu? — Evet, âletler hemen tamamile ve bi- nalar kısmen kullanılıyor. — İstanbulda rasathane ne zaman ku- ruldu. ; — 1911 senesinde. Rasathanenin bânisi Bay Fatindir. İstanbulda Beyoğlunda bir apartımanda kurulmuştu. Müdürü — Salih Zekiydi. Fakat Hareket ordusu İstanbula girdiği zaman burası kısmen harap oldu.. Emrullah Efendinin maârif nazırlığı za - manında Bay Fatine İstanbulün tasathane kurulmağa en münasip olan bir noktasını intihap etmesi söylendi. O da ilmi tetkik- Ö a ö TT D TR V 4 ğ yanındayız. Bu kule pek muntazam bir su- | Yazan: Suat Derviş Rasathaneden lerden sonra burasını, yani Kandilli tepe- sini intihap etti. Bu gördüğünüz kule eski- denberi orada mevcuttu. Yangın külesi o- larak kullanılırdı. Ve yangın olunca oradan top atarlardı. O zamanlarda da askeri ida- re elinde bulunuyordu. Bunun için Mah - mut Şevket Paşaya istida ile müracaat e- dildi. O da bu yerlerin rasathaneye terke- dilmesine emir verdi. Buraya hemen bir is- tasyon kuruldu. 1918 de de bir teleskop ısmarlandı. Fakat teleskop çok geç gele. bildi. 1920 de. Fakat bilhassa cumhuriyet idaresi başladıktan sonra buraya lâzım ge- len ehemmiyet verildi. Yeni tesisata göre yeni binalar yapıldı, son sistem malzeme ve alât getirildi ve ha- kikaten rasathanemizin bir fen müessesesi olması için elden geldiği kadar gayret e- dildi, Geliniz de şimdi size güzel âletle - rimizi gösterelim. sonra bahçeye çıkıyoruz. — Arazi pek geniş. — Evet. Binadan binaya gitmek için epey yol yürüyoruz. * Şimdi sismoğraf âletlerinin; dü;ıyınm dört tarafındaki en ufak ihtizazları bile kaydedecek hassasiyetlerinin tamamile ger- gin olduğu penceresiz ve serin bir odaya giriyoruz. Cam dolaplar içinde uslu uslu çalışan dünyanın dört bucağına — dikkat- lerini daldıran bir rolü halinde dönen isli bir kâğıdın üstüne sismograf âletinin iğ - nesi durmadan bir hattı müstakim çiziyor. Fakat dünyanın neresinde olursa olsun top- rak bir defa sarsıldı mı mekanizması ona göre yapılmış olan âletin bu çizgisi sarsıntı- nin şiddetini tesbit edecek şekilde sağa ve sola inhiraf ediyor ve bu suretle — sarsınti dalgasının büyüklüğü, şiddeti tayin edile- biliyor. — Burada duvarlar da hariçten buraya hararet vermiyecek şekilde yapılmıştır. Bu- raya hararet daima ayni mütedil derecede olmalıdır. Size şimdi bu kâğitların nasıl islendiğini ve daha başka odaları da göste- reyim., Bay direktör harikulâde büyük bir ne - zaketle her aletin başında bize uzun, u - zun tafsilât vererek iki odaya daha soku- yor. — Şimdi teleskopun bulunduğu binaya gidelim. Gidelim ammal Ne olmuş?.. Kapı ki- litlenmiş... İşte bir macera.. Kandilli te « pesinde rasathanenin kulesinde mahpusuz., Kapıyı acaba kim kilitledi: İkinci direk, tör: — Hademelerden biri. Her halde kapt yı açık görünce unutulmuş zannetti. — Şimdi ne yapacağız. Kilit altında kalmak hakikaten çok feci bir şey... — Şimdi ne olacak... Dahili telefon var mı? — Var. Ne rüzgârlı bir yer bu Kandilli tepesi. Rüzgâr anahtar deliğinde flüt çalıyor. Bay direktör telefone etti. * Bekliyoruz... Nihayet ayak sesleri dw yuluyor. Anahtar gürültüsü, kapı açılıyon Şimdi dışarıdayız... Kilit altından kurtuli mak ne tatlı bir his... Yaşasın hürriyet. * Yarısı bitmiş, yarısı bitmemiş bir bina nın içine yerleştirilmiş bu kocaman dürbün, dürbünlerin büyük babası olacak... Resim çıkarmak için çıktığımız tarasa: nın önünde bir bahçe var. Ve fıstık ağaç: larının üstünden deniz görünüyor. Napoli şehrinin bir manzarasını göste, ren kartpostallar vardır. Bunlar bir fıstıli ağacının dalları arasından Vezüyü gös « terir. Ve Napoli şehrinin bu fıstık ağacı pek meşhurdur. Orada kahve vardır. Bür tün seyyahları oraya götürür. Seyahat acen« talarında duvarlara asılan turist celbind mahsus propaganda afişlerinde gene bu fıstık, hem de yeşilliği tâ tepesinde ıcalııı:ı'4 bu acayip fıstık vardır. Ve hepimiz hattâ Napoliye gitmiyenlerimiz bile Napolide b fıstiığın mevcut olduğunu biliriz. de, Bo- gaziçinin her bir ağacı diğerinden güzel ko« rularını ve Napolideki fıstık ağacile boy ölçüşmeğe tenezzül etmiyecek gibi lcvenl_ fistık —ağaçlarını tanımayız. — Beyazıtta yerlerde dolaşan sayısız — güvercinlerden haberimiz yok ta Venedikte seyyahların güvercinlere yem dağıtırken — aldıklari binlerce resmi seyretmişizdir. Daha biz kendi kendimize — şehrimizin güzelliklerini öğrenememişiz. Şehrimizi bir turist şehri yapmak bize ne uzak. Suat Derviş Bir belediye memuru elindeki attı. bağırıyordu. lâka ile bekliyordu. attı. Fakat hayvan bu sefer yapılan bu alaya haklı bir isyanla mişti. ladı. ze- hirli ekmek parçasını, sırtını güneşte » sıtan uzun beyaz tüylü köpeğin önüne Hayvan bu ikramin manâsını anla- mış olacak ki.. sesinin bütün kuvvetiyle Halk ta toplanmış, zehri yiyip yemi- yeceğini gittikçe-artan bir merak ve a- Beyaz tüylerinin arasında birer si. yah boncuk gibi parlayan gözlerini da- ha hırsla açtı, ve korkutmak ister gibi zehri atan adamın üzerine hücuma baş- | Hayvanın zekâsı adamın hoşuna git- Hayatta Gördüklerimiz Zehirlenen köpekler mişti, galiba: Önünde durdukları firıs nın beyaz önlüklü adamına sordu: — Yahu bu köpeğin sahibi yok mu>, — Yok. — Biriniz sahip çıkmaz mısınız, yas zık güzel hayvan?. Fırıncı, ayağındaki yemenileri — sü- rükleye sürükleye içeri girdi. Seyirciler içindeki bir genç kız da kendisini takip etti! Onun: — Bu köpek benim deseniz ne a- lur2. Hayvanı kurtarmış olursunuz, di« ye yalvardığını duydum. Fırıncı hiddetle bağırdı: — Ben delirdim mi?. Sonra bir de neden boynuna kayış vurmadın diye ces« za kessinler de paradan çıkayım. Ber yapamam öyle şey. Adam bir ikinci zehir parçası daha zekâsiyle kız- Bar, < &