Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
10 Sıyfı “ Son Posta ,, nın tefrikası: 69 emil, kendini-odasında bulunca şaşır- ıştı. Buraya nasıl geldiğini bilmiyordu ÖI.İİII MANGASI Eski Osmanlı Veliahdı öldü mü, öldürüldü_ mü : Yazan A.R. (Cenan) ın aşkından, birdenbire mah- /-Trum kalınca, kalbinin bu ezeli ve ebe - di ihtiyacını, artık Melihanın - (Ye - men) diyarında - dillere destan olan _iu- elliği karşısında dmdırecegım zan- edıyordu Ve bunun için de, her fe- akârlığa hazır bulunuyordu. — Fakat bu fedakârlık, ne olabilirdi?.. _'Bunu. bilmiyordu. Hemen her mektu- n bunda Melihaya soruyor; fakat o a - 'apça nakaratın terennümünden baş- .' a cevap alamıyordu. — Bir kaç defa, bu aşkını Seyit İbra - him efendiye şöylece kapalı örtülü an- 3 atmıştı. Fakat İbrahim efendiden, şu cevabı almıştı: — — Seyit Kasım, (imam) dır. İmam / kızlarını ancak (imam) evlâtları ala- — bilir. Maamafih, imam evlâdı olmadık- ları halde, imam kızlarını alabilenler de / wardır. Fakat bunun için mutlaka (İs- maıh) mezhebinden olmak şarttır. İmam evlâdı olmak.. İsmaili mez - !ıebmm ne olduğu öğrenmek istemiş- “Hi. Fakat İbrahim efendi, sorduğu bü- tün suallere: — — Hele sabret... Kim bilir2.. Gü - — nün birinde, belki onu da öğrenirsin. — Demiş; ve arkasından da gülüver - — Daha ilk günlerde; hizmetçi Emine — kadın, bu mezhebin esrarengiz bir şey — olduğunu ona ima etmişti. Fakat on- F Nâan sonra da, büyük bir ketümiyet /" göstermişti. Cemil şimdi; Emine kadı- — hn bu sözlerini ve Seyit İbrahim efen- dinin gülüşlerini hatırlıyor.. ve bura- — ya getirilişindeki şekil ile şu bulundu- ?â vaziyeti düşünerek; kendi kendi - he: — — Acaba bu esrarlı iz üzerinde mi bulunuyorum?. - Düşünüyordu. Ağırlaşan başını yavaş yavaş kaldır- —dı. Gözlerini bürüyen o garip sis, bi - — Yaz daha artmıştı... Odadaki ışıklar, — &anki görünmez bir el tarafından kısı- lrvarmiş gibi hafif hafif kararıyordu. -O köşedeki beyaz sakallı adam, şimdi lı':lalm yakın ve daha heybetli görünü - “yordu. Tam alnının ortasında, bir nur parlıyordu. T * . Cemil, gözlerini açtı. Etrafına bak- tı. Birdenbire hissettiği hayretle: ], — Emine kadın!.. Diye bağırdı. — Emine kadın, kapıdan başını uzat- tı. Mütebessim gözlerinde garip bir te- ssüm vardı: > — Faddal yâ Biğ — Diye mırıldandı. — — Ben eve ne zaman geldım? — Sabaha karşı. — — Yalnız mı geldim. Başkası mı getirdi?. — — Ben, yalnız gördüm Kapı çalın- dı. Açtığım zaman yanınızda kimse yoktu. » Salon bir anda boşaldı. _’V Aradan ancak bir kaç saniye geçmişti ki kapınfn dışatısında bir gürültü oldu. afa iterek salonda görünmüştü. Sanki ' tık sarhoş değildi. Çünkü tuvaletini ye- nîden ve eskisinden çok daha güzel bir şe- tilde yapmış, koyu kırmızı bir Hind tülü- i îe' bürünerek mermerlerin ve ipek halıların üstünde Ramazan Paşanın pek sevdiği o — meşhur Çerkes dansını oynamağa başla - Hem oynuyor, hem de o zamana ka -« Odar hiç görülmiyen tatlı ve aşk dolu bir gülüşle şarap doldurarak paşaya uzatiyor- — Ramazan Paşa, zevkinin için için köpürüyordu. — Servinaz kadehi ona uzatırken son de- fa yalvarıiyordu: — Arslanım, bunu iç!.. Beni öldür, fakat senden ayırmal... — Ramazan Pasa yüzünü buruşturdu. Kor- kunç bir bakışla genç kadının gözlerine gi- bozulmasına Hatırım için... 3 ı.ga fena halde kızarak doğruldu. Servinaz i clısme yol vermiyen harem ağasını bir| — Allah, Allah... Eve nasıl geldi- gimi hiç bilmiyorum... Hele, nasıl so- yunduğumu, yatağıma nasıl yattığımı hiç hatırlamıyorum. — Galiba, biraz keyf idiniz2.. — İyi amma.. gittiğim yerde hiç bir şey içmedim ki... * — Ben sizi, Yahudi mahallesinde bir eğlenceye gitmişsiniz. Zannettim. — Hayır efendim. Ne münasebet?.. — E, nerede idiniz?.. — Nerede mi?.. Onu.. ben de bil - miyorum ki.., Ne ise.. şimdi onu bı- rak. Hele bana bir kahve pişir, — Kahve mi, kışır mı?.. — Kahve.. kahve... Emine kadın, kaybolmuştu. Cemil, başında hafif bir ağırlık hissediyordu. Tıpkı, uzun bir uykudan uyanmış; bir çok karışık rüyalarla uğraşmışa benzi- yordu . Düşününce, kafasının içinde bir takım parça parça tablolar canlanıyor; bü - tün bunlar, inanılmıyacak bir rüya ha- lini alıyordu. Dirseğini baş yastığına dayıyarak Emine kadının getirdiği kahveyi içer- ken, bütün o parça parça tabloları bir- birine ekliyor, ve buna, şöylece bir şe- kil verebiliyordu: — Ben, nargile içerken, karşımdaki adamların, eşyaların birer birer eridi- 'ğini farkettim. Hattâ; kendi kendime, başım fena halde dönüyor; acaba has- talandım mi dedim... Sonra.. birden- bire gözlerim kapanıverdi. Her halde bir rüya görmeğe başladım... Fakat ne rüya?.. Ah, keşke o rüyadan uyan- masaydım... Aman yarabbil.. Rüya- ma giren o arap kızı, ne can şeydi?.. İnceliği ile, kıvraklığı, sokulganlığı ile ne kadar cazipti. Dur, dur, dur.. galiba aramızda şöyle bir muhavere geçti : — Güzelim!.. — Malüm. — Malüm, ne demek?.. — Canım.. malüm, işte... - — Yavrücuğum, hangi malüm2.. Ben seni evvelce bir yerde gördüğümü hatırlamıyorum ki... — Kalbinize sorun.' — Sordum. — Orada, kimi buluyorsunuz. — Vallahi nasıl söyliyeyim... Ora- da, eski ve yeni iki muhabbet yaşıyor. — Eski muhabbetin sahibi kim?.. — Uzaklarda kalan bir zavallı.. Ce- nan.. — E, yeni muhabbetin sahibi?.. — O da.. benim olmasına hiç bir zaman ümit ve ihtimal olmıyan bir ha- yal... i — Niçin hayal diyorsunuz?.. Senin adın ne?.. — Niçin hayal demeyim.. tam dört buçuk aydanberi, onu sevdiğim halde, bir kere bile yüzünü görmedim ki... ( Arkası var ) — Onu kendin içl.. Seni sevmiyorum artık!... Beni rahat bırakmazsan fena o- lür... Servinaz geri geri çekildi. Önce paşaya, sonra elindeki şarap dolu kadehe baktı. Onun bakışları belki bu sert erkeğin bakışlarından daha sertti. Genç kadının başı döndü, düşecek gibi "ollu. Lâkin birdenbire silkindi. Şimdi göz- leri paşanın belindekö hançere ilişti. Elin- deki kadehi bütün kuvvetile mermerlere çarptı. Kadeh, acı bir çığlık çıkarmış gi - biydi ve bu ses sanki sarışın kadının kırı- lan kalbinden geliyordu. Servinaz şimdi gözlerinde şimşekler ya- narak sert adımlarla ve kaşlarını çatarak pasaya doğru yürüdü. Bir sıçrayışta onun belindeki hançeri çekti, mumlariın titrek ışıklarına karşı kendi bakışları gibi parlıyan çeliğine göz attı. Sonra onu bir anda bütün kuvvetile paşanın omuz kemikleri arasına sapladı: — Ben artık şarap içmeml!.. Diye sanki bağırdı ve dişlerini aıknrak homurdandı: — Kan içerim... ek haykırdı: — ; KA M SON POSTA 7 Yusuf İzzeddin intihar etmiştir Yazan: Ercümend Ekrem ee Bizesi G ecenin karanlığında daha da ilerliyoruz. Derken — Babaeski kaymakamından bana bir telgraf ge- tiriyorlar. Kaymakam, telgrafında, meâlen diyor ki: «Kazamız halkı, minnet duyguları- nı arzetmek için, hakipayi necabetpe- nahiye yüz sürmek arzusile, ve çoluk çocuklarile Alpullu'ya inmişlerdir. Tre- nin bir iki dakika orada tevakkuf et - mesini ve efendinin hâlka iltifat edip yanık gönüllerini tatyib eylemesini te- min edin.)» Telgrafı yaverlere uzattım; okudu- lar.. fakat hiç biri cesaret edip götüre- miyordu. Ben hükümet memuru idim; çekinmeme sebeb yoktu. Kaymaka - mın da talebini makül buluüyordum. Seyahatten maksad esasen bu değil miydi? Gittim, kapısını vurdum.. içe- diden: — Gel! diye bağırdı. Girdim. Selâm verdim; telgrafı okudum. Haşin bir eda ile: — Olmaz! dedi; yorgunum. Uy - kum var, Avdette fırsat bulursak, du- ruruz. Tren oraya gelince, siz, müna- sip bir şekilde kaymakama izahat veri- niz, — Baş üstüne amma.. bu ahali, ge- ce yarısı çok uzak yerden gelmişler - dir.. Diyecek oldum, sözümü kesti: — Dediğimi yapınızl, Çekildim, Tren de Alpullu'ya gel - di. Bir alkış tufanı.. mektep çocukları- nın hep bir avazdan neşideleri.. derme çatma bir bandonun falso nağmeleri arasında, pencereyi indirip, başımı u- zattım. ' — Kaymakam bey nerede? Bir adam bana doğru geldi. — Efendi çok müteheyyiç oldular. Hem de ziyadesile yorgun oldukları i- çin istirahat buyuruyorlar., selâm etti- ler. İnşallah, dönüşte.. demeğe kalmadı. Bir alkış daha.. «Yaşa!.» sesleri.. Şaşırdım. Acaba ne oluyordu? İçimizden birini efendiye mi benzetmişlerdi, yoksa?. Başımı çevirdim. Bir de ne göre » yim? Yusuf İzzeddin tepemden bakı- yor ve sağa sola selâm dağıtıyor. Fena halde mahcup olmuştum.. fa- kat o kalabalığın içerisinde şayet efen- 'dinin zu'munca bir suikasda hazırlanan varsa, o da çoktan uzaklaşmıştı! , x İşte bu iki vak'a, veliahdın ne dere- cdlerde vehham, akli müvazenesinin ne türlü bozuk ve seciyesinin ne mer- tebe zayıf ve mütereddit olduğunu gösterir. Fakat bu hususta serdedeceğim de - liller bundan ibaret değildir. Memleke- tin hekimlik âleminde çok muhterem ve her suretle itimada şayan bir sima olan operatör, general Hâzım bakınız ne diyor? «Yusuf İzzeddin merhumun sene - lerce doktorluğunu yaptım. Veliahdın aklından zoru vardı. Elli altı yaşında iken yirmi yaş dişi çıktı. O, bundan |kuşkulandı; ağız kanserine uğradığını vehmetti. Herkesin diline bakar, par- mağını sokup ağzını yoklardı. Yusul İzzeddin bir kaç kere intihara teşeb - büs etmişti.. Bir defasında kendini trenden aşağı atmak istedi..» Bu trenden aşağı atılma hâdisesini ben bilmiyorum. Bunu bu defa muhte- rem operatörün ağzından öğrenmiş ol- dum. Fakat buna benzer diğer bir vak'a hatırlarım. İntiharına tekaddüm eden ramazan- lardan birinde idi. O esnada Yusuf İz- zeddin büyük Çamlıcada, köşkünde o- turuyordu. Ramazanın on beşinde mütad olan hirkai saadet ziyareti için Ear. el Bu meselenin halli için lâzım ge- len plân tertip edilmişti. Salta- nat usulünün büyükten büyüğe inti- kali şekli bozulacak; bunun - yerine, evlâttan evlâda intikal usulü kabul e- dilecekti. Fakat bunun için de Avru- pa devletlerinin muvafakatini almak elzemdi. İngiliz sefiri (Kanin), Reşit paşa - nın şahsen dostu idi. Bu dostluğa isti- nat eden sadrazam, padişahın bu fik - rini sefire söylemekte bir beis görme- mişti. Fakat sefir buna derhal menfi cevap vermiş : — Böyle bir şeyi düşünmekte bile hata ediyorsunuz. Tariht usul ve an'a- nelerinize göre, saltanata hak kazan - mış olan şehzadeleri saltanat davasına sevkedersiniz, Siz de müşkil vaziyet - lere girersiniz. Demişti. İngiltere sefirinin bu makül fikri, Abdülmecit üzerinde fena bir tesir hu- sule getirmişti. O günden itibaren ve- liaht Aziz efendiye bir kat daha kin - lenmişti. Ve bu kini her gün biraz da- ha artarak, âdeta kıskançlık derecesi- ne gelmişti. Bu kıskançlığa, saltanat hırsından başka sebepler de inzimam etmekte idi. Meselâ, kendisi; ufak te- fek, çelimsiz, cılız, çiçek bozuğu bir adam olduğu halde biraderi Aziz efen- di, gürbüz, yakışıklı, yanağından kan damlıyan, bilhassa şahane gözlerile kadınların kalplerini cayır cayır ya - kan bir delikanlı idi. Beyaz bir kühey- lâna binip te seyir yerlerine gittiği za- man, erkek kadın bütün halk tarafın- dan alkışlara ve dualara garkedilmek- te idi. Abdülmecidin hassas kalbi daima aşka karşı titremekte idi. Fakat sevgi hususunda, kardeşinin kendisinden çok bahtiyar olduğunu düşündükçe i- çin için erimekte idi. Aziz efendi, muhitine satığı bu sempati sayesinde az zaman zarfında - sivil ve askerlerden - bir hayli taraf- dar peyda etmişti. Ve bunun neticesi olarak da meşhur (Kuleli vak'ası) zu- hura gelmişti. Bundan korkan Abdül- mecit, veliahda bir valilik vererek (Trablus Garb) a nefyetmek istemiş- ti... Fakat artık içki, sefahat, kıskanç- lık yüzünden büsbütün verem döşeği- ne düşen padişah, kendi derdine düş - müş, maksatlarının hiç birini tatbike kendisini tarafı şahaneden davete me- mur edildim. Zira, bütün öteki şehza- delere mabeyin başkâtipliğinden tez- kereler yazıldığı halde, onun hakkında istisnai muamele edilir, her merasim için böyle bir memuru hususi gönde- rilirdi. Sabahleyin, Üsküdara geçerek köş- ke gittim. Daveti alelüsül arzettirdim, ve döndüm. Fakat ben dönmeden ev- vel, aşağıda bir odada istirahat eder - ken baş ağa Beşir ağa, efendinin bir i- ki gündenberi rahatsız olduğunu, si- nir buhranları geçirdiğini ağzından ka- çırdı. Böyle şeyleri o kadar sık işitmiş Ercümend Ekremin anlatışma före Ya süf İzzeddinin intihar teşebbüslerlnden birine sahne olın Kız kulesi Yusuf İzzeddin katledilmiştir Yazan: Ziya Şakir vakit bulamadan kan kusarak can ver- mişti. Abdülâziz saltanat mevkiine geldi- ği zaman, merhum biraderinin kendi hakkında düşünüp yapmak istedikle- rini o da yapmak istemiş; (v'eliaht Murat efendi) yi saltanattan mahrura Tederek kendi sevgili oğlu (Yusuf İz - zettin efendi) yi veliaht yapmak için bir hayli entrikalar çevirmişti. Bir taraftan bu entrikalar çevrile dursun, diğer taraftan da şehzadeyi padişahlık azametine alıştırmak için henüz on iki yaşında iken uhdesine (Hassai orduyi hümayunu müşirliği) verilmişti. Bu on iki yaşında çocuk, (Babü Va- lâyı) — seraskeriye — gidip gelirken, muhteşem merasim icra edilmekte ve âdeta bir hükümdar hürmeti görmekte idi, Ne çare ki, kaza ve kaderin hükmü, her şeyin ve her kudretin fevkinde i- di, Tıpkı Abdülmecit kibi, Abdülâziz de muradına muvaffak olamamış; çevrilen bir çok fırıldaklara Tağmen oğlunu veliaht makamına getireme - den, gürleyip gitmişti. tantından sonra Abdülhamit tahta çıktığı zaman, artık Yusuf İzzettin e- fendinin ikbal ve istikbal yıldızı büs - bütün sönmüş bir halde idi. Debdebe ve haşmet semalarında yaşayan şehza- de, şimdi deveden düşmüş hacıya dö « nüvermişti. Onun birdenbire tahavvül eden bu hayatı, sinifleri üzerinde çok büyük bir buhran husule getirmişti... Bir çok kimseler, Yusuf İzzettin efendideki cinnet alâmetlerini, son senelerde ka- pıldığı saltanat hırsına atfederler. Hal- buki onun dimağındaki bu teşevvuş; işte tam o zamanlar baş göstermişti. Yusuf İzzettin efendiye uzun müd- det hususi tabiplik etmiş olan (Doktor Bahaettin Şakir bey), daha o zaman - dan yarı mecnun sayılacak olan bu şehzade hakkında bana bir çok şeyler nakleylemişti. Şehzade çok zamanlarını sakin, münzevi ve sessiz geçirirdi. Her han- gi sebeple birisini huzuruna kabul et- mek lâzimgelse, uzun müddet tered - makta bir hayli güçlük çekerdi. M Bahusus ki, efendinin merasime ge - leceğini bana az sonra tebliğ eylemiş- lerdi. (Arkası var) Ercümend Ekrem Talu Abdülâziz tahta çıktığı zaman Yusuf — İz- zeddinnin on iki yaşlarında kadar olduğu- nu yazmıştım. O devre yetişmediğim için bu hususta aldanmış olmaklığım — mazur görülebilir. Filhakika, müntehir — şehzade ile birlikte sünnet olduğunu söyleyen, o. kuyucularımızdan Bay Salih Şahin benim bu yanlışımı düzelierek, Yusuf İzzeddinin, babası padişah olduğu zaman henüz üç yaşında olduğunu bildiriyor. Bu malümat başka taraftan da teyit olunduğu cihetle idim ki fazla ehemmiyet vermedim.J maatteşekkür tashih ediyorum.) Sultan Muradın pek kısa süren sal- düt gösterir; o ziyaretçi ile karşılaş - | | | İ