2 Tarihi sayfalar: 240 sene evvel bir kadın Bir mahkümun den bütün bir şehir .— .. yuzun ayaklanmıştı bu hâdiseyi y Eski 240 sane evvel bir Rebiülevvel sabahı Balıkpazanı tül yaşmaklı «atlâa — zencefli han sovf çuhadan sıkma feraceli» bir ıı_.. dınım feryadlarıyla çın çın çınladı. Çığlığa koşan esnaf hayretler içinde kalmıştı: Bir kaç hamal yoldan geçen bu sehli wz hatun» a hep birden saldırmışlar, be- linden, bacaklarından yakalayarak — ceb- ren odalarına götürmeğe çalışıyorlardı. Kadın: , — Aman, allah için beni kurtarın!. di. ye bağırıyor, çırpınıyor, elleriyle bamalla- m tokatlayıp tırmalıyordu. Esnaf o civarın hamallarının ne mal ol- duklarını bilirdi. Güpegündüz böyle «ehli ırz gürühundan idüğü etvarından malüm olan» kadına saldıranları evvelâ rica — ile, yumuşaklıkla kandırmak iİstediler: — Behey kardaşlar, ne idersiniz?. Bu hatun sizin bellediğiniz fahişelerden — de- güldür!. Koyun, bırakın, etmen, eylemen, dediler. Fakat bamallar inat ediyor, bir türlü kadını esnafa bırakmak istemiyorlardı, Ka- Tabalık gittikçe artıyordu. « Dükkânını oğ- lan çırağan birakan koşuyordu. — İş tatlı- lıkla halledilemeyince işi cebren halletme- üe karar verdiler. Evvelâ göğüs — göğüse, Yumruk yumruğa bir döğüş başladı. Son- Ta hamallar kamalarını, kılıçlarını - çekti- ler ve osnafa saldırmağa başladılar. Hâdi. #eyi haber alan bir sürü yağmacı ve serse- Ti güruhu da hamalların arasına katilmiş- tız — Bre imansız, Peygam Ali evlüt- larına bu değlü hareketiniz nqc’vınr?— Hele bir görünl. diye esnafın üzerine çul- hanmışlardı. Esnafı — Müslüman yok mu?. diye haykırı- yor, dükkân kapekleridin amğı taşla- yını, sopalarını kapan hamalların Üstüne a- tılhyordu. Bu karşılıklı kavgada hamallar yavaş yavaş gerlemeğe ve 1mhayet kaçmağa başlamışlardı. Esnaf kaçanın arkasından taş yağdırıyor, yaralanan hamalları sopa- larla dövüyorlardı. Ortalıkta artık döğülecek, vurulacak hamal kalmayınca canaf — ayaklandı. Bil- bassa Misir çarşılılar haykımyorlardı: — Bu ne demektir?. Bunların rezalet- leri ve habasetleri bini aştı. Halkın malına ve eşyasına yaptıkları taarruz, — hiyanet, emirlere itaatsizlik yetmiyormuş gibi şim- di de «hilâfi şer'i mübin ve mugayiri nıza- yı sultanı müslimin ehli islâm ve ehli zim. Metin» padişah sayesinde masun ve emni- yette olmaları şer'an lâzım iken bu hamal maküleleri evlâdü ayülimize tecavüz edi- yorlar. gözümüz önünde din kardeşleri mizin ve padişah refiyamnın «ehli ırzı nis van ve şebabımı cebren ve kahren hanla- ta ve odalara idhale ediyorlar. Kişinin ır- zı gittikten sonra yaşaması ne İüzımdır? Her kafadan bir ses çıkıyor, ağzı lâfa yakışanlar bağrıyorlardı. — Bu ipsiz hamal makulesi bizim üc retli uşaklarımız oldukları halde, — bunla» rın hali nedir? Bu şakiler ayâlimiz, kızı- * &*« x Dört hamal Balıkpazarından geçen bir kadını kaçırmak istemişler, dükkâncılar mani olmuş, kanlı bir kavga ve korkunç neticeler lecek bir isyan taki, i devirlerde İstanbul hamalları etmi.: el mız, malımız ve mülkümüzle niçin böyle oynarlar da biz durutuz? Ne olmak ihti- maldir?; diyorlardı. Kalabalık gittikçe büyüyor; herkes bir şey söylüyordu. Başta Mısırçarşılılar olmak üzere Uzunçarşılılar; yorgancılar, pirinççi- ler, tütüncüler uzun boylu konuşmalardar sonra hep birden Babıâliye doğru yürü- meğe başladılar. Babıâliye gelince kapıla- ra dayandılar: — Her gün bu hamal tayfası — rezillik rusvalık ederler. Yeniçeri tayfası eşki- yalarını zapt ve terbiye eylesünler. Yoksa ©o maküleleri sormadan, dinlemeden — biz hemen elimizle katlederizi, diye bağırdı- lar. Fakat Babıâliden bir ses çıkmayınca esnaf yavaş yavaş dükkânlarını ve mah- zenlerini silâhlarla, cephane ile doldurma. ğt başladılar. Bu hal padişahın — kulağına kadar gitmiş, padişah derhal bir hattı hü- mayun çıkarmıştı. İatanbul civarımdaki bü- tün mahkemelere, mahalle — imamlarına, sekban başı Mehmet ağaya dağıtılan bu hattı hümayunda Sultan Mahmut: | — Bu defa Muır ç gısında Tahmis ö- nünde vesair yerlerde hamal tayfası vesa- ir reziller ibadullahın malını, eşyasını gas- bediyorlar, pazar — sokaklarından — geçen wehli ırz nisvan tayfasınan hücum ediyor- lar, tenha yerlerde islâne halktan ve tüc. cardan tehditl. « va almağa cesaret — edi- yorlarmış. Bu gi adamlar nzai şühaneye menafi ve müslümanlığa yakışmayan daha bir sürü tahammül olunmayacak havsa- laya sığmayacak haydutcasına harekette bulunuyorlarmış,» diyor, bu çeşit zorbala- rın derhal kalillerini istiyordu. Hati hümayun çıkar çıkmaz Rebiül- | evvelin birinci günü güpegündüz kadına taarruza kalkışan hamallar yılılınıuıı»l hemen kafaları kopanılmıştı. Bazıları mem- leketlerine kaçmış, bir kısmı da şehrin ke- nar ve köşesinde saklanmıştı. Padişahın esnafı bir hayli den hattı hümayunundan 401 da yeni bir hâdise oluyordu: Büyük hama- mın sahibi Hamami Hafız efendiye bir kaç bamal gelmiş. tehditle bin kuruş iste- mişlerdi. Hamami Hafız efendi derhal — Ümmeti Muhammet yok mu?, Dün. kü gün ferman geldi!, diye bağırarak s0- kağa uğramış, halk coşmuş. eline geçirdi- &i sopa, değnek, balta ve kazmalarla dört zorba hamalın Üzerine çullanmış. — ikisini hemen oracıkta öldürüvermişlerdi. Diğer ikisi kaça kaça Atpazarında bir bostana v girmişler, orada silâhla halka karşı — gel mişler, içlerinden biri vurulup ölmüş, di- ğeri de sağ olarak yakalanmıştı. Halk zaten hamal tayfasına kızgındı. Sağ kalan bu haydudu da yakalayınca Üs- küdar kulluğuna teslim etmiş, zorbanın a- yaklarına ipler takmış, sokaklarda sürüye bir ağaca iyor- sürüye iskeleye kadar getirip bağlamıştı. Zorbayı, önüne gelen t du. Nihayet bir kaç gün sonra herif Ağaka- SON POSTA Hapishanede Esir ettiği meb'us : SA “ Versay muahedesinden Avrupa çıkmaidanv nasıl kurtulabilir? 7 — Sayfa mesul olan galipler değil, Atina hapishanesindeki | belki büyük harptir. Zaferi öbür taraf kazansaydı hâdise nasıl oldu? Yazan: Salvador dö Madariaga Milletler Cemiyeti 13 ler komitesi reisi Atina hapishanesinde Marinos ismin- deki bir mahküm hücresinde esir — ettiği meb'us Eftaksias'ı kafasından ağır yara- ladığını telgraf haberi olarak bildirmiştik. Son posta ile gelen Yunan gazeteleri — bir facia filmine benzeyen bu hüdise hakkın. da gu malâmatı vermektedirler: «Mahküm esirini tam on beş saat hilc« resinde tutmuş, bu müddet zarfında ne yiyecek, ne de içecek kabul etmiştir. Meb- vsu Serbest biraktığı takdirde kendisinin affedileceği hakkında hükümet tarafından verilen teminat ta mahkâmu yumuşatma- mıştır. Mahküm ve esiri on beş saat hüc- rede #sinirli sinirli dolaşmışlar, yalnız bu a- rada meb'us üç defa kahve içmiştir. Mahküm bir saniye bile elinderi taban- casını birakmamıştır. Nihayet gece — saat 3,35 de dışarıdan atılan bir kurşunla mah- küm öldürülmüştür. Fakat ölmeden — bir kaç dakika evvel de elindeki tabancasile ! İrafı karanlık değil. Gerçi 1914 de Avrupanın mukadderatını kaplayan kara bulutlar gene toplanıyor. Fakat bütün liderlerin, bilhassa Fransa hü - 4 kümetinin başında bulunan rehberle - : [ rin gösterdikleri itidali şükranla kar - şılamalıyız. f | Hepimiz iyi niyetli olan ve her me- seleyi aydınlatmak isteyen birer Av- rupalıyız. Ortada bir takım basit ve * (umumi düşünceler var. Fakat bu dü- — |şünceler basit ve umumi olduğu hal - de, kimsenin — uğramadığı umumt parklar gibidir. Ve bu yüzden bunlar- dan istifade edilemez. Siynott ülcminde Tasanlir için öğik olan iki yol vardır: Biri: Hak; Biri: Kuvvet, Hakkı isteyenler kanuna, kuvvete güvenenler kuvvete müraca- at ederler. Kanunun haksızlık yaptığı olur, fa- kat bunun çaresi kanundaki haksızlığı gidermektir. Avrupa, takriben yirmi yıkdanberi kanuni haksızlık yükü altında kıv - ranmaktadır. Böyle bir halin en tabil neticesi ancak harptir. Büyük harbin neticesinde yapılan Versay muahedesinden mes'ul olan - lar galipler değil, belki harbin kendisi- di. Viktor Hügo agalibiyet, galibi iste- ginden ve dileğinden çok ileri götürürm demekle bunu anlatmak istemişti Galibiyeti öbür taraf kazansaydı, daha iyi bir sulh mü yapılacaktı. — Bir sulh muahedesi, nihayet, harbin en son hareketidir, belki de harbin mu - hasebesidir. O halde biraz düşünüp Avrupayı yeniden istiraba atmamak gerektir. Çünkü değişmesi lâzım ge - len şey, vaziyet değil, vaziyeti idare için kullanılan usul ve zihniyettir. Önümüzdeki basit meselelerin bi - rincisi budur. İkincisi modern sulhun, modern harp gibi, hükümetler - tara - fından değil, milletler tarafından ya- pılmasıdır. Bunun neticesi olarak es- kiden Ticaret mukavelelerinin fertler arasında vücude getirdiği münasebet- Mahküm Marinos Mebus Eftaksias meb'usun kafasına kurşunu sıkmıştır. hayatı Hastanede bulunan mebusun tehlikede değildir. Meb'us Eftaksiaa ahali parlisine men- suptur. Ködeti, Ucuz tuvaletler Büyük moda mecmualarında veya sinemalarda gördüğünüz o zengin tu- valetler zannedildiği kadar masraflı değildir. Elbisenin güzel ve şık olması için muhakkak ağır kumaşlardan yapılma- sı lâzım gelmez. İnce bir zevkin yapaca- ği bir ayırma hafif ve ucuz kumaşlarla bu güzellik ve şıklığı temin edebilir. daha iyi bir sulh mu yapılacaktı ?,, Solda: Madarlaga, sağda: Milletler Cemiyetinin yeni binasından bir görünüş lere benziyen münasebetler kollektif cemiyetler arasında psikolojik — mü « | Bu tehlikeli anda ufukların her ta-|Nasebetler olmuştur. O halde kanunu yaşatmak için onü hayata yaklaştırmak lâzımdır. Kanuri hayattan uzaklaşırsa, hayat değil, fa- kat kanun yıkılır. Eskiden mukaveleleri hükümetler yaptığı ve halk bunları bilmediği için taahhütlere körü körüne saygı temini kolaydı. Bu yüzden arsıulusal müna « sebetleri hukukt esaslar — dairesinde kavramak mümkündü. Bugün hükümetler ancak — halka tercüman oluyor. Gerçi hükümetlerin bazısı halka rehber - olacağına halki peşinden sürükliyor, fakat bunlar da nihayet halkın dileği dairesinde hare « kete mecburdurlar. Bu gibi vaziyetin en parlak misali, Amerikada halkın muahedeyi — tasdik etmek istememesi üzerine Cümhurre- isi Mister Vilsonun düşmesidir Bu böyle olduğuna göre muahede « lere saygı gerektir. Bu saygı kalkarsa medeniyetin idamesine imkân yoktu. Fakat bugün medeniyeti kurtarmal için henüz imkân mevcuttur. - Bu im- kân kollektif emniyet esasındadır. Kollektif emniyet, topluluğu ifade eder. Topluluk ise müşterek gayeler için çalışmayı istilzam eder. Müştereli gaye, müşterek hareketle mümkün « dür, Bugün bütün milletlerin müşterek gayesi sulhtür. Bu müşterek gaye bütün Avrupayi Bakın resimdeki tuvalet eflatun Or- gandiden yapılmıştır. — Omuzları bi - rer demet menekşe veya papatya — ile tutturulmuştur. — Eldivenlerin bilek- ten yukarısı gene Organdi, el kısmı da Satindendir. Şimdi bu şekil esvaplar çok moda - dır. Yapılması da göründüğü gibi ne pısında bir ahırda boğdurulmuştu. Ragıp Şevki l güç, ne de pahahdır. M. F. Bir kadın kocasının masasında bir kadın vesmi buluyor. Derhal fırtına ko. puyor. O esnada eve gelen — kocasının Üzerine atılıyor. Erkek kendini kurtar- mak için silkinirken, kıskançlıkla şuuru- nu kaybeden kadın merdivenlerden a- şağıya yuvarlanıyor. Başı yanlıyor. Bu defa yardı.v diye doğru karakola koşup, davacı olduğu- nu söylüyor. Hükim kocasından sordu; © sakin bir sesle vak'ayı anlattı: #kocam başımı kucaklayacak mahiyettedir. © halde bütün Avrupanın Avrupağ bir zihniyetle çalışması lâzımdır. Avruk pa ise, Milletler Cemiyeti misakı demeki tir. Bunun da mânası, kanuna hür e mettir. Çünkü kanun: Medeniyettir. Bundan sonra meseleleri iyi kav « ramak, uzağı görmek ve en nihayef silâhazlarıma İşini helletmek İkani geliyor. Avrupada vuku bulacak her harp « ten azami derecede sakınmak gerek « tir. Bunu ancak yaratıcı - faaliyet vd müsbet çalışma temin eder. Ancak bu şekilde çalışmakla itimat ve tesanüdü sağlamlamak mümkün e dür. Hayatta Gördüklerimiz Kıskanç kadın Hâkim kadına döndü: — Niçin kocana iftira ediyorsun?« Kadın hayretle hâkimin yüzüne baks t — Üstüme başka kadın Paralamadığıma şükretsenize.. — Şimdi ne istiyorsun?. — Onu mahküm edin. — Neden?. — Ne olsa bana yür olmuyor, barl © kadına da kalmasın. Muazzez FAİK bulmüş-es ai SS Ğ e