* Millif Mücadelede - P9 Casus Teşkilâtı SN Son Postanın Tefrikası : 22 Umumi Harpte İngiliz Casusluğunun En Kuvvetli Merkezi İzmirdi Bu mülâkatı müteakip avdet eden İn -|ber, bunların içinden bazıları Osmanlı hü- “giliz casasu, acaba öğrenmek istediği şey- kümetinin hariciye memurluklarına da in- Üleri öğrenebilmiş mi idi?.. Bunu bilmiyo - |tisap etmiş; battâ bazıları, Osmanlı hükü- Uuz. Ancanak.. Bu papaz miralay, bir müd- | metinden mühtelif nişanlar ve madalyalar sonların ticaret şebekesi, derhal bir casuz- luk teşkilâtı şekline girivermişti. Bu teşki- lât, İstanbuldan ve her taraftan muntaza - man malümat alıyor; şehirlerden kasaba - | det sonra tekrar çıka gelmiş; ve eskisinden u.uh—'..ıuyünhdhhhr Demişti. Artık bu zatın casusluğuna hiç şüphe kal- alarak konsolosluk vazifesini de ifa eyle - mişlerdi. Bu vesilelerle Etkinson ailesi; mühim ti- caret işlerine girişmiş, bütün İzmir ve Ay- dın muhitinde büyük bir şöhret iktisap ey- hemiş; geniş y küğtetli bir tcizüt şeba » kesi vücuda getirmişti. Meşru'iyetin ilânından sonra, bu tica - ü |ret şebekesi, bir kat daha faaliyete geç - mişti. Artık (Etkinsonlar) ismi, bütün İz- mir ve Aydın mıntakasının en ücra köşe » lerine kadar nüfuz etmişti. Umumi harp zuhur ettiği zaman; İzmir- de bulunan düşman tebaalarının pek ço - Zu şehri tedkotmiş, memloketlerine git - mişlerdi. Bir kısmı da, (Atina) ya çekil » Mamıştı. Böyle olmakla beraber, o zamanın | mişlerdi. Fakat bir kaç İngiliz ailesi, (sivil tiyaseti icabi olarak, bu seyahatine müâni|harp esiri) sıfatile İzmirde kalmayı tercih olunamazdı. Bunun için derhal lâzım gelen etmişlerdi. Bunların arasında da, Etkin - lara, kasabalardan köylere kadar büyük bir süratle elden ele verilen mektuplarla, İzmir sahilindeki ücra bir köye dayamıyor; oradaki Rum kayıkçılar vasıtasile ve ge- ne yıldırım süralile, İngiliz filosu amiral gemisine vâüsıl oluyordu. teşkilâta dahil olanlar bile bilmiyorlardı. Hepsi de yaptıkları işlerden gafil ve biha « ber oldukları halde bu casusluğa alet olu- yorlardı. Bütün bu casus şebekesini idare eden; (Hacı) isminde Karamanlı bir Rum avu- kattı. Ve bu avukat, memleketin bütün eş- rafı, hükümetin bütün memurları, muhi- tin bütün iş adamlarile ahbaptı... Görü - nüşe nazaran büyük mikyas'a harp tÜca - reti yapıyor; salâhiyettar makamlardan e- line geçirdiği vesikalarla vagon alıp satı - Bu teşkilât, kimlerden ibaretti?.. Bunu, I tertibat alınmış; maksadının neden ibaret olduğu daha iyi anlaşılmak türkçe bilen tercüman İngiliz yüzbaşısı ile | Nazilli ve üne yollanmıştı. İ l İmling en evvel (Koçarlı) na- hiyesi müdür vekili ve oranın yerlisi olan Mehmet Beye şu tezkereyi yazmış gön - Ka (Muhacirlere yardım etmek için İngil - tere hükümeti namına, İzmir İngiliz kon - tolosu tarafından gönderildim. Bu husus- la bana yardım etmek için Sökede buluş- Tamızı rica ederim.) Türklerin ebedi dostu İmling Zevat ile gayet samimi ve dostane görüşü- Yor, harbin devam ve ademi devamı hak- kındaki hislerini öğreniyor; ve sonra da, Yakında her şeyin, Türklerin lehine ola - Tak halledileceğine dair teselli ve teminat Veriyordu. Fakat buna mukabil de yanındaki İn - Rliz tercüman, görüştüklerinin kulağına c- 'Yanında bir İtalyan siyasi memuru ol - emir sahasından kaçan muha - Bundan sonra Yunanlıların kendi - yapamıy: etmişti. “Pahatteki hakiki maksadı, neden ibaretti? İN üzerinde tevakkuf etmek, ve umumi zamanındaki (İngiliz casusluğu) me- a merkezi, (İzmir) idi. Etkinson ailesi?.. Bunlar hakkında da, malümat verelim: Bu aile, takriben yüz sene kadar evvel lereden Hcaret maksadile gölmiş, İz- yerlgşmişti. Aile erkânımın — hemen ini 20,45: Aktümlite. 21: Haberler, da tizaratla mesgul olmakla' bera -| Uuma da kutusu G0 kuruşlur. son ailesinden bir kaç kişi bulunmakta idi. için yanındaki . İngilizlerle harp başlar başlamaz, Etkin - yor; icap ettiği zaman parmaklarından su aa gibi para akıtıyordu. — (Arkası var) LEVGESİNE Bu Akşamki Program ——— Âşık İSTANBUL 18: Dans musikisi, plâk, 19: Çocuk saa- ©: Hikâyeler, Mes'ut Cemil — tarafından, 19,30: Çocuklar için musiki. Profesör La - şenski tarafından, — 20: Muhtelif — sololar plâk, 20,30: Stüdyo örkestraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahxus havadis servisi verile- cektir. ANKARA 19,30: muzik hakkında konuşma. 19, 45 plâk neşriyatı. 20,10: ajans haberleri. 20,20: Karpiç şehir lokantasından nakil (orkestra). BÜKREŞ 12,35-15,10: Plâk ve baberler. — 18: Plâk. 19: Sözler. 19,15: Plâk. 20.15: Kon- “|Cerans. 20,35: Operadan nakil 24: İspan- yol musikisi, BUD, APEŞTE 17,15: Amele korosu, 18: Huberler. . |18.30: Çingene orkestrası. 20: Radyo sa- Ton oörkestrası. — 20,50: Madrid — serenadı, adlı skeç. 22,45: Plâk. 24: Caz. VARŞOVA 12,25: Oda munikisi, 14,30: Plâk. 16, . 17: Sözler. 17,15: Skeç. 17,45: Şarkılar. 18,15: Yeni plâklar. 19: Solist konseri (şarkılı). 19,45: Sözler, 21: Komik caz rövüsü (Solistlerin iştirakile.) 21,45: Sözler. 22,30: Şen sehneler. 23: Senfonik konser. 24,05: Dans musikisi. MOSKOVA 18,30: Piyano ile opera tenoru tara - fından şarkılar, 19,45: Radyo Festival neş- riyatı. 22: Yabancı dillerle konferanslar. /BERLİN 17: Şen neşriyatı, 19,15: Yeni musiki, 20: Keman viyolonsel (Mozart, Şubert). 21,10: makiller. Berlinin muhtelif — otellerinden gelen terti- |Dans bavaları. 23: Haber. 23,30: Banda. ken, |1: Dana PRAG 16: Çek ererlerinden — konser. 17,05: «Baykuşu aperetinin birinci perdesini nakil, 17,50: Çocuklara, 18;55: Almanca musi- 'e Ve, bu se-|kili neşriyat, 19,45: Sözler. 20.15: Şen şarkılar. — 20,50; — Offenbach'ın «Parisin Bunu anlıyabilmek için, (Etkinson) is- |kralir opereti. 23,30: Dans. VİYANA 18,50: Şark musikisine dair birkaç söz. Nlesine şöylece bir göz gezdirmek icap €-| (plâk misallerile). 19,30: Aylık haber ic- mali 20: Haberler. 20,10: «Birtek gecer barpte İngilir casusluğunun en adlı Rober Stolz'un opereti. 23,10: Şopen Ve bunu|konseri. 24,05: Dans. 'eden de münhasıran (Etkinson ailesi ) | eee FEMİL —x Kadınların âdet be: Kadın ve kızların seve' seve kulla- nacağı gayet sıhhi, temiz, yumuşak, ekonomik aybaşı bezleridir. Her eczane ve parfümeri mağazaların- vak'a Ç 10 senelik bir zevciyet haya- tından sonra Bay Nihat, bizzat karısına çılgınca âşık olmuştur. Bayan Nihat, evlendiği vakit sarışın ve cazibeli, teni açık, ta» ze ve yumuşak idi. Senelerin ev hayatındaki yorgunluğu ve ço« cukları büyütme gailesi neticesi olarak güzelliği haleldar olmuş ve cildi solmuş buruşmuştu. Bu gidişle zevcinin kendisinden yavaş yavaş soğumağa başladı- ğini hissediyor ve ümitsizliğe düşerek keyfiyeti annesine an - latıyordu. Anmesi, ona bir ay kadar cildin unsuru olan penbe rengindeki Tokalon kremini * kullanmasını tüvsiye etmiştir. Hemen tecrübeye başladı. Her sabah cildinin biraz daha açıl- miş ve tazeleşmiş görünce hay- ryette kalıyordu. — Altı haftada bütün buruşuklukları tamamen zail olmuş, gençleşmiş ve adeta evlendiği gün kadar şayanı arzu olmuştu. İşte, bu; binlerce ka- dının tecrübe mahsulü üpik bir misahdir. Penbe rengindeki To- kalon kreminde, her e tabil unsuru olan ve gençliği vi- kaye eden hakiki Biocel cev- heri vardır. Cih, tabit Biocel gevherini kaybedince buruşukluklar te - şekkül eder ve Biocel cevherini iade edince buruşukluklar zail olur. Bu, Viyana üniversitesin- den Profesör Dr. K. Stejekal ta- rafından keşfedilmiş ve cildin bu kıymettar — cevherini genç hayvanlardan — istihsale mu » vaffak olmuştu. Akşamları yatmazdan evvel Penbe rengindeki Tokalon kre- mini kullanan her kadın, buru- şukluklardan kolayca ve çabuk kurtulabilir. ve solmuş cildini gençleştirerek V0 - 20 yaş daha genç görünebilir. Sıjfı la ÂYE İsmet Hulüsi YÜZÜK KAYBOLUNCA Tesadüf, onların nikâhlarını ayni günde kıydırmıştı. Yine tesadüf onla- ra ayni apartımanda daireler — kirâlat- mıştı. Nikâh memurluğunda dost - ol- muşlardı. Yaşarla evlenen Neclâ, Necati ile evlenen Nevine: — Burada tanıştığımıza çok sevin- dim, diyordu, dostluğumuz bu kadarla kalmasa. — Ben de öyle isterim yeni tuttu- ğumuz apartımanın adresini söyleye- yim. — Ben de söyliyeyim, biz «Gel otur0 apartımanında üç numarayı tut- tuk. — Biz de o apartımanda dört nu- marayı! — Neseyi tesadüf.. — Ne eyi tesadül.. Biraz ötede biribirleriyle konuşan Necati ile Yaşar da ayni kelimeleri tekrarlıyordu: — Ne eyi tesadüf.. — Ne eyi tesadüf.. * Karı kocalar mes'uttular. Genç ya- 'lışıklı Yaşar, sarı saçlı yeşil gözlü na- rin yapılı karısını çok seviyordu. Ka- dın da kocasına büyük bir aşkla bağlı idi. İrice vücutlu, uyanık - bakışlı Ne- cati, esmer güzeli, çok sevimli, çok ca- na yakın karısına âdeta tapacak gibi idi. Nevin de kocasının bir dediğini iki etmezdi. Bu iki aile sıkı fıkı dost olmuşlardı. Hemen her akşam buluşuyorlardı. Gezmeye beraber giderlerdi. Yemeği ekseriya birlikte yerlerdi. Hele dediko- du yapmak için biribirlerini muhakkak arar bulurlardı. Bir yıl böyle geçti. Bu bir yıl içinde Neclâ Yaşarla, Nevin de Necati ile bir | kere bile kavga etmemişlerdi. Nevinlerle, Neclâlar da biribirlerine burun kıvırmamışlardı, — biribirlerini biç ama hiç çekiştirmemişlerdi. Yıl geçti evlenmelerinin yıldönü- mü geldi. Bu mes'ut günü bir arada kutlulamak istediler. Akşam üstü ev- dön Şikmankler,. yenı kaş, yarı: lokania bir yere gidecekler; içecekler, eğlene- ceklerdi. Necati karısına bir tek taş —yüzük hediye etti. Tesadüf Yaşara da ayni şeyi karısına hediye ettirdi. İki kadın yüzüklerini — biribirlerine gösterdiler. Hemen hemen ayni idi. Yalnız Nevin- ninkinin halkası Neclânınkinden baş- ka türlü işlenmişti. Dördü birden evden çıktılar, Bir o- tomobile bindiler. Otomabil istedikle- ri yerde durdu. Kapıyı açan simokinli gi onlara bir masa gösterdi. Er- kekler oturdular. Kadınlar yarım saat evvel boyadıklarını yüzlerini gözlerini bir kere daha gözden geçirmek için tu- valete gittiler. Döndükleri zaman, - gittiklerinden daha taze, daha canlı olmuşlardı” — Ne içeceğiz bira mı? — Olmaz, şampanya! — Hay hay.. Garson koştu.. Şampanya, — sarıl- mış, sarmalanmış bir halde irildi. Mes'ut yıldönümünün şerefine man- tar ufak, çok ufak bir top gibi patladı. İlk yudumlar boğazlarından henüz geçmişti ki, Yaşar karısının eline bak- tı: — Sen tek taşlı yüzüğünü takma- miş miydin? — Takmamış olur mıyım? Necati de karısına baktı; — Ya sen? — Ben de takmıştım. — Yok yal — Sahi yok. İki kadın bakıştılar. — Tuvalette unutmuş olacağız.. Dördü birden koştular. Tuvalette bir tek yüzük vardı. Halkasının işle- mesinden tanıdılar: Bu yüzük Nevi- ninki idi. Aradılar, aradılar, Neclânın- kini bulamadılar. — Ne yapalım, bulamıyacağız!.. Masalarına döndüler. Carson gel- di, patron geldi her taraf tekrar tekrar arândı.. Yok, yok yok... Nihayet garsonlardan — biri buldu. Yüzüğü değil ama, yüzüğün ne olabi- leceğini.. İlk defa oraya gelen bir müş- teri bir masada oturuyormuş, bayan- lardan sonra tuvalete gitmiş: — Herhalde © almış götürmüş ola- caktır. Garson müşterinin yüzüne dikkat- li bakmamıştı. Bir daha görse de tann yamazdı. Yani olan olmuş, yüzük git- mişti. Nevin, Neclâyı teselli eder gibi: — Üzülme Neclâcığım.. — Peki sen de üzülüyorsun! — O başka ama sen üzülme. Erkekler de söze karıştılar: — Ne çıkar canım feda olsun, — Öyle ama! — Evet hakkın da var.. Başka lâf bulamıyorlardı. Hep yü- zük bahsi üzerinde — konuşuyorlardı. Şampanyalarını tadını almadan bitiri- verdiler. — Kalkalım. — Kalkalım. Hiç eğlenmeden döndüler. Kısaca birer: —Allah rahatlık versin! Den sonra ayrıldılar. Odalarına girdikleri zaman, Nevin Necatiye su- rat aatı: — Bütün kabahat sende bak elâlem karısının yüzüğünü nasıl buluyor? Se- nin gözün esasen etrafı görmez ki.. E- ğer o karısının eline bakmasaydı. Se- nin daha bakıp göreceğin yoktu. Biraz evvel bakıp ta söylemiş olsaydın yü- — Ne çıkar karıcığım.. — Ne mi çıkar, daha ne olacak. Sesler yükseldi, ka kızıştı, ilk kavga idi ama çok gürültülü oldu. * Alt kat apartımanda da bir konuş ma vardı: — Yine bizim talümiz varmış. Neclâ, Yaşara baktı: — Amma da talih, sen utanmadın mı? K — Utanmak mı ne münasebetle.. — Farkında değilsin ha, o adam yi- ne benim yüzüğü bıraktı da ötekini al- dı. — Tesadüf. — Hiç te tesadüf değil, sen bana kaba bir yüzük almıştın, adam beğen- medi bıraktı. Öteki zarifti. Güzeldi. O- nu aldı. — Tuhafsın. — Tuhaf mı? Yarın yüzüğü yumcuya götürüp göstereceğim, da herhalde yalancıdır. — Beni sahtekâr, yalancı yerine mi koyuyorsun. — Yerine koymuyorum; öylesin. Bunların da sesleri yüksedli. Kav- gaları kızıştı. İlk kavgaları idi ama çok gürültülü oldu . ku- taşi * Ertesi gün Nevin Neclâya sordu: — El'an üzülüyor musun? Neclârlm aklına geldi, Nevin kina- yeli konuşuyordu. O da sordu; — Sen de üzülüyorsun ama! Nevin de anladı. Neclâ kendisiyle alay ediyordu. Biribirlerine allahas- marladık demeden ayrıldılar. a Karı kocaların aralarına kara kedi gibi giren yüzükler iki dost ailenin a- yasına da girmişti. örmereraeeseceAraNAEmAERERERLADAN DRETAENEDELERAEAEEnEaN Adliyeye memur alınacak Açık bulunan biri bin, diğeri altı yüz kuruş maaşlı iki mübaşirliğe memurin ka - nununun 4 üncü maddesindeki şartları haiz olanlar arasında imtihan — yapılacağından isteklilerin bu maddede yazılı belgelerile birlikte imtihan günü olan 31 mart 936 salı günü saat ondan evvel adli encüme » nine müracaat eylemeleri.