21/3/936 nn —a t Mücadelede /Casus Teskilâtı Son Postanın Tefrikası: 15 — Muhtelif İstihbarat Servislerinde Çalışanların Ekserisi Ermeni İdi.. Kıbrisli (doktor Ali Riza) — — İşte, maalesef müslüman izmi taşıyan ve Türk ulusuna mensup olduğu iddiasında bulunan dinsiz ve milletsiz bir hain!.. Esmer beniz- hanının 9 numaralı odasına yerleşti. Ve, gizli bir faaliyete girişti. Bu faaliyetin esası, (Abdülhamid) e bü- yük bir suikast hazırlamaktan ibaretti. Er- Sayfa 12 HİKÂYE Bi Börk O'Nil, kendisine bıryaz fazlaca gü- veniyordu. Ne de olsa, Bu kadar genç yaşta Laveri ve O'Nil gibi meşhur bir bor - sa komisyoncuları firmasının en küçük or- tağı olabilmek mazhariyeti onun az çok başını döndürmüştü. Onun — takındığı en küçük — himayekâr Bunlar, kimlerdi?.. Ve bu casusların ha- | patron tavri bile, bir bahar menekşesi ka- kiki adetleri, neden ibaretti?.. İbtimal ki bunu İngiliz istihbarat şefleri de pek kat'i olarak bilmiyordu. Çünkü, K, iri kemikli, matruş bıyıklı, koyu — yeşil|meni ihtilâl komitelerinin iştirakile hazır - | birbirine merbut ve müselsel olarak muh- gözlü, çehresi baykuşa benziyen bu adam, İstanbulda tahsil etmiş ve (askeri Tıbbiye) de tahsilini ikmal eylemişti. Umumi harp - — te, yüzbaşı üniformasile Irak cephesinde l' bulunmuş ve cephenin bütün esrarını öğ - rendikten sonra, kasten İngilizlere esir ol Muştu. Esaretinden sonra Mısıra gitmiş ve Orada (tanassur )ederek protestan kilise - tinde vaftiz edilmiştir... Mütarekeyi mü - ıı—ı.i.lı_dııd-'ı;e—-kıüi"— — girmiştir. Ayni zamanda (Boşnak Mer - “yem) isminde bir kadın ile - birleşmiştir. Boşnak Meryem, Balkan harbinde Bul - Barlara casusluk — etmiştir. Uzun boylu, kuru yüzlü, sarışın, zayıf, çakır gözlü, ek- seriya siyah çarşafla kapalı, örtülü gezen ve ı Körüştüklerine, (terbiyeli bir hanım) bissi | veren bir kadındır. Balkan barbine, bil - hassa casusluk etmek için - (Hilâliahmer) hastanesine hastabakıcı olarak girmiş; ya- Talı zabit ve neferlerle dost olarak bir çok #eyler öğrenmiş ve Bulgarlara bildirmiş - tir... Mütarekeden sonra (doktor Ali Rı- 2a) ile birleşen bu kadın da, - kuvayi mil - liye aleyhine olarak - casus teşkilatına in - | Ü—dlh—hlıyın-hııılırolqı.bil— hassa Türklere karşı kalplerinde derin bir — Muhabbet ve merbutiyet vardı. Halleri va- kitleri de fena değildi. Ancak, bunların aatırap içinde idi. Çünkü yetiştirdik - ü iki erkek evlât, Türklere karşı derin ve garezle mütehassisti. — İhtiyar bir çok defalar, bu iki oğluna na vermiş; kendilerinin Türk toprağın - ÇERTEE olduklarını söyliyerek fikirlerindeki ve fesadı silmek istemiş; fakat mu - olamamıştı. —- iki bozuk ruhlu evlâttan biri (Ki - adını taşıyordu. Bu adam Beyoğlu mahkemesi müddeiumumi kale - Diğerinin ise adı (Karabot) ritt tork) f ve kalemkârlık keinin evlerinde çalışarak epeyce para bi- w Ve sonra Samatyalı Hayganoş İminde bir kızla evlenmişti. Fakat bu S- 'ada da (1319 tarihinde) İstanbuldaki Hın- komitesinin mühim erhası arasına gir- Karabet, bir gün ortadan kayboluverdi. sonra da Amerikadan mektubu gel- --. Bu suretle İstanbuldan firar eden Ka- Piçti Aradan, bir müddet te böyle geçti. Son- "4 bu adam yalnız başına gizlice tekrar İs- abula geldi. (Karl Yuvaniç) ismile ve MM Pangaltıda İcadiye 30 - | Sömda, Balıkçıyan Torosun 16 numaralı; Haa di ge çoreği di Bn alamazlarla “diyormuş Budu' söyler - | "" neyine güveniyor. doğan ve Türk ekmeğile yaşıyan birer | lanan bu suikast işinde, Karabet te mühim bir vazife deruhte etmişti. |telif gruplar ve şebekeler bulunuyordu. Yalnız elimizde bulunan resmi kayıtlara Bu suikastın teferrüatından olmak üzere 'nazaran istihbarat servisinde mukayyet ©- (Viyana) nın (Nesldorf) fabrikasından ! celbedilen lâstik tekerlekli arabanın güm- İ rükten gıkanlmasında, meşhur — oyuncu lan casusların mühim bir yekâünımu, Er - meni komitecileri teşkil ediyordu. (Kel Hasan) ı atlarının satın alınmasın - İHirasından, otuz İngiliz İirasına kadar - da, o müthiş bombanın hazırlanmasında, maaşla istihdam edilen muvazzaf memur - büyük faaliyet gösterdi. Ve sonra, tam bu ların İistesini, aynen naklediyoruz: suikast yapılacağı zaman, komitenin plânı Fotoğrafçı Leon — Anadoluya kaçırı- mucibince, diğer arkadaşlarile beraber İs-İlan silâh ve cephanelerin takibine memur. tanbulu terketti. Berber Sahak — Ermeni dönmelerin - M'ııınyeudıhqmunölh ve fe-|den Sivaslı Mahmut isminde bir adamla be- lâketile neticelenen bu Feci suikastın ya -İraber çalışır, bu da silâh kaçakçılarını ta - pılmasından sonra, icra edilen tahkikatta, kip ederdi. bu Türk düşmanınıın da — bulunduğu Lesbit edilmiş; ihtiyar babasından bazı şey- | v ler öğrenilmek istenilmişti. Halbuki yur - duna ve vatandaşlarına sadık olan bu ih - tiyar Ermeni, ağlıya ağlıya evlâtlarından gkâyet etmiş; ve onların devlet ve mil - letine hain olduklarını anladığı günden iti- baren kendilerini evlâtlıktan reddeyledi - ğini isbat eylemişti. Karabet, meşrutiyetin ilânından — sonra İstanbula geldi. O tarihten itibaren müta - reke devrine kadar zamanı baran İstan - bulda ve bazan Kafkasyada geçirdi. Bil- | hassa umumi harp içinde, Türkler aleyhine | hareket eden her teşekkülde bir vazife de- rühde etti. Mütarekeden sonra İstanbul işgali baş - lar başlamaz, İstanbula koşan komiteciler - den biri de (Karabet) ti. Karabet, aradan beş on gün geçmeden, (Saatçıyan) vasıta- sile (Sait Molla) ya takdim edildi. Sait Molla, daha ilk mülâkatta Karabe - tin bütün mahiyetini ve ruhi temayülâtını anladı. Büyük mikyasta istifade edebilmek için ona dört elile sarıldı. | Karabet, Sait Mollanın bütün tekliflerini kabul etti. Şimdilik, sadece casusluk ede - sekti. İleride, ihtiyaç görüldüğü takdirde gerek yalnız başına ve gerek bir kaç ar - kadaşile, suikast işlerine de — girişecekti. (Karabet bakikaten bir kaç defa suikast | işlerine girişmiştir. Sırası gelince, bunları da arzedeceğiz.) İşte, Sait Mollanın idare ettiği casus şe- bekesinin erkânı, bunlardan ibaretti. An- cak şu var ki bu teşkilâta vakit vakit bir gok kimseler de dahil olmuş; bir çok Tür- kün felâketine sebebiyet vermişlerdi. Fa - kat bunfarın hemen hepsi de adi ve mü- zevir eşhastan mürekkepti. Maksatları ise, bu fırsattan istifade edip, Sait Molladan para çekmekti. * İngilizlere casusluk edenlerin adedi, gün- den güne kabarıyordu. Bir taraflan para çekmek, diğer taraftan da inlikam ve kin barslarım teskin etmek istiyen mütereddi ruhlu insanların adedi, mühim bir yekün gösteriyordu. Renk renk, çeşit çeşil, her zümreye ve her millete mensup bir çok a- damlar, istihbarat bürolarının kapılarını a- şındırıyorlar; — (milliyetperver Türkler) hakkında aldıkları malümatı — sanıyorlar; pek çok zaman da, uydurdukları yalanlarla İngilizleri aldatıyorlardı. | i, odamın içi gibi bilirim. Halbuki o daha yavrumun kıçındaki ya- Jork yarasını bile bilmiyordu da mahkeme- | Ben çacuğumu Gülhane — hastanesinde| de öğrendi. '::h..ı..m Doğum kâğıdım mahkemede - Halbuki onun karısı, kendisine ait ol- İNbanu söylediği çocuğu kime akdırlığım bile söyliyemiyor: Rica ederim, siz bana, L B ini tanımıyan bir tek ana daha gös - n k:lviıiı misiniz) Vapur masalına, yeni do- gocuk bile inanmaz! Sonra çocuğun benim olduğ! Bök için yüzüne bakmak kâfi: :lıı edin. Eğer bana benzemiyen bir kılımı, ve ona benziyen bir tek tüyü - H_lıuım. gösterirseniz, ben yavrumdan | Vaz geçerim, ..ş.:hı sonrTa, ben, çocuğun bana ait ol A ' sbat için saçımın telleri kadar şa- — Kösterebilirim. Ve çocuğumun yüre - Zavallı Fatma, esefle içini çekiyor ve: — Gel gör ki, diyor, ilk kocam, çocuğu inkâr ediyor: Çünkü boyu devrilesi adam, imam nikâhı kıydığı için ceza gürmekten, ve çocuğu kabul edip te nafaka vermekten korkuyor. Ve zaten bütün işler de bura - dan aleyhime dönüyor ya? Ayrilirken sorüyorum: — $imdi kan tahliline güveniyor mu -| z | Ban? Bu sorgo, onun mağdur bakışlı gözle - kuüvvetli bir ümidin sevincile parla - tıyor. Ve: — Tabii! diyor, tabii güveniyorum! Yavyrumun kamı benimkine uymaz mu? Naci Sadullah |tedi (Arkası ,var) veraeeenm eee anese e saLA sesesi Fatma Kadın Timarhaneye Gönderildi Askeri elbise giydiği için yakalana- rak müddeiumumiliğe verilen Fatma kadın Adli tıp işleri — müessesesinde müşahede altına alınmıştı. Fatmanın îcezayı ehliyeti olmadığı anlaşıldığı | için dün kendisi altıncı hukuk mah İ İkemesine verilmiş ve akıl hastanesin- | kazanırsanız, buna yüzde en bin kâr geli- de tedavi altında bulundurulmasına karar verilerek jandarmaya teslim e- dilmiştir. Maçkada Yangın Dün saat 10,30 da Beşiktaş sem - tinde bir evin iki katının kül olmasiyle neticelenen bir yangın çıkmıştır, Yar nan ev Valdeçeşmesi Sporcu cadde - katında oturan mühendis Mehmedin refikası Sabriye misafirlerine hava gaziyle kahve pişirirken cezveyi ocak üstünde bırakarak misafirlerin yanı - na gitmiş, fakat bu sırada ocak parla- yarak yangın başlamıştır. İtfaiyeye ha- | , ber verilinciye kadar evin iki katı yan- mıştır. Ev sigortasızdır. Bir Hizmetçi Tevkif Edildi Dadaylı Mehmet adında bir gençle Çankırılı Fatma adında bir kadın bir hırsızlığın suçluları olarak dün akşam 2 inci sulh ceza mahkemesine çıkarıl- mışlardır. Bunlar hizmetkârlık ettikleri evden mücevherat çalmaktan suçludurlar. Hâkim, Mehmedin tevkifine karar vermiş, Fatmayı serbest — bırakmıştır. İnhisarlarda Tensikat Yok İnhisarlarda yaş tabdidi yapıldığı tak - dirde 720 memurun açıkta kalacağı hak- kındaki haber bir çok inhisar memurlarını telâşa düşürmüştür. İnhisarlar umum mü - dürlüğünde en salâhiyettar zat demişlir ki: — Bu yaş tahdidi metelesile alâkadar kanun daha ikmal edilmemiştir ki bu işin tatbiki kabil olsun. Biz şimdi kadroların tesbitile meşgolüz. Ve kadrolarımızda hiç bir değişiklik yoktur. Haziranda meclise sevkedilecek kadro- muz da aynen bugünkü şekilde hazırlan- maktadır. Kira ile Tutulan ilkmekğopbr İstanbul kültür direktörlüğü tara - fından verilen bir direktif üzerine ilk mektep sıhhiye müfettişleri kira ile tutulan ilk mektep binalarında bazı tetkikat yapmağa başlamışlardır. Müfettişler yaptıkları tetkikatta bu binaların vaziyetlerini tesbit etmekte ve sıhhat noktasından ne dereceye kadar mektep olarak kullanılmaya el- verişli olduklarını araştırmaktadırlar. İstanbulda bu şekilde kirayla tutu- lan ilk mektep binaları 50 yi geçmek- ir . Müfettişler: tetkiklerini -bitirdikten olur ('Sonra müşterek bir - raporla naktayı nazarlarını kültür direktörlüğüne bil - direceklerdir. “insanın başını dar güzel ve neş'eli olan Mis Keti Cons'un sinirlerine dokunuyordu. Bahar menekşesi dedik... Fakat hiç bir bahar menekşesi Mis Keti Cons kadar tehlikeli bir surette! şık ve güzel olamazdı ki... Büyük bir soğuk kanlılıkla: — Ciddi söylüyorum — Mister O'Nil... Esham şubenizdeki açık memuriyete tali- bim... Referanslarıma, vesaikime baktı - miz... Ancak bunların sizde neden bir gül- me ihtiyacı uyandırdığını bir türlü anlıya- miyorum, dedi. Börk bu defa büsbütün sırı — Vallahi Mis Cons, bu sözlerinizi kıs- men de şahsıma yapılmış bir iltifat olarak telâkki edeceğim... Sizin gibi genç ve se- vimli bir kızın para işletmek, esham ve tah- vilât alıp satmak işlerinden anlıyabileceği- ni bir türlü aklım almıyor... Belki bu ta - birlerin manâlarını bile bilmezsiniz, dedi. Keti, siyah, kalın ve kıvırcık kirpiklerini birdenbire kaldırdı. İri mavi gözlerinin ba- kışı, bir bebek bakışı kadar - masumdu. Dersini ezberlemiş bir mektep çocuğu gibi yeknesak bir sesle: — Parayı işletmek demek, onunla kat kat fazla kâr getirecek başka bir şey satın almak demektir... Gayet basit... Bunda anlaşılmıyacak ne var sanki... Meselâ te- davüle an senet çıkarır ve bundan on dolar ven bir iş derler... Yoksa öyle değil mi?... Yanılıyor mıyım Mister O'Ni?. Börk O'Nil'in nefesi ukanıyordu. Yut- kunarak ve hayflanarak : — Nerda öyle kürlı bir iş!... Dedi. Keti bir müddet düşünceli düşünceli er- keğin yüzüne baktıktan sonrâ: — BSize Filen bunun bir misalini güste- rirsem, dairenizdeki açık yere tayin edece- İsinde 183 numaralı ahşap evdir. Üst |ğinizi vadeder misiniz? dedi. Erkek Irlandalı idi. Hiç düşünmeden: — Söz veriyorum, dedi. ti el çantasından bir pompon çıkara- rak minimini burnunu pudralladı ve gence dönerek: — Üyleyse benimle beraber - geliniz, dedi. * Börk O'Nil'in yazıhanedeki işleri pek fazla değildi. Onun için ömründe gördüğü bu en güzel kızın arzusuna uymakta bir beis görmedi. Ona karşı göstermiş olduğu huşunet, sırf bir iş adamının yazıhanesine alacağı bir memura göstereceği tesmi huşunetten baş- ka bir şey değildi. Yoksa Börk gayet ince, gayet hassas bir gençti.. Zaten havada da, döndüren bahar kokuları dolaşıyordu. Mesleki huşuneti yazıhanede barakarak, neş'eli bir surette genç kızın pe- şine takıldı. Yanyana ve gençliğin verdiği bir şevkle kırk ikinci sokağın kalabalığına daldılar. Böyle bir günde, endişe ile, bin türlü memnuniyetsizliklerle dolu olan hayat bile onlara, inanılmıyacak derecede güzel gö- rTünüyor, gazete müvezzilerinin, cıyak cıyak bağırmaları, kulaklarına musiki gibi geli - yordu. Küçük, perişan kılıklı bir kızcağıza elma satmakta olan ak sakallı, kumaz bir ihtiyar bile tıpkı Noel baba gibi eyi kalp- li görünüyordu. Börk bir İtalyan satıcısından genç kıza küçücük bir demet menekşe aldı. Keti bu- nu büyük bir ihtimamla yakasına iliştirdi ve işportasiyle lâstik örümcek satan ihtiyar bir kadından, tıpkı canlı bir örümcek gibi kıvranan uzun bacaklı, yapma bir örüm - cek satın aldı. * Biraz daha yürüdükten sonra Nevyorkun Milyonerler caddesine, Beşinci Avenüye geldiler. Keti, Dujardins lokantasının — ö- nünde birdenbire durdu. Sanki vitrinde teş- hir edilen kuşkonmazlarla mantarlar onu çekmiş, olduğu yere çakmıştı. Börk güldü ve tekrar eski himayekâr patron tavrını takındı.., Zaten bu kızın da ötekilerden farklı olacağını tahmin etmemişti... Hepsi de kendilerine hiç ölmazsa bir yemek ış - marlatmak isterdiler... —- Fakat Börk bu defa yanılmıştı. Diyar- ydins'in meşhur ve kibar — kapılarını aştık- « İngilizceden R HESAP İŞİ tan sonra, Keti, her hal ve tavrı ile, yemeği kendi smarlıyacağını adamakılb ima etmişe tHi.. Derhal peydah — oölüveren iki gürson, gözlerini dört açmış, nefes almadan onun emirlerini bekliyorlardı. Keti onlara döndü: — Şöyle, hafifçe bir öğle yemeği istiyo. ruz... Fakat çok rica ederim... Öyle ale - lâde bir şey olmasın, dedi. Börk âdeta hafakanlar geçirerek genç kızın söylediklerini dinliyordu. Ketinin w- arladığı yemek başlı başına küçük bir şaheserdi. Kocüman yemek İistesini, “nce- cik kaşlarını çatarak tetkik etmiş, arada s- rada arkasına dönerek, tıpkı maiyetinin mütalessını — soran bir kraliçe gil bekliyen garsonlardan bir şeyler sormuş ve yemekleri ısmarlamıştı. Nihayet yemeğe başladılar. Evvelâ, in- ce, zarif bardaklarla getirilen mis kokulu, olgun bir Şeri şarabından içtiler. Arkasın- dan buzlu birer dilim kavun yediler. Ka - vunun yumuşak parçaları ağızlarında he « nÜüZ erimişti ki, garsonlar havyarlı sandviç- lerle birlikte nefis bir kremalı çorba getir- diler. Keti başını kaldırarak: —- Sade bir öğle yemeği... te alelâde değil, dedi Börk, genç kıza menekşe yerine orgide almamış olduğuna pişman oluyordu... Öy- le şahane bir tavrı vardı kil... — Evet, dedi, hiç te alelâde değil!. x Sesinden bile, kıza karşı büsbütün baçka bir his beslediği anlaşılıyordu. Çorbadan sonra etrafı mini mini ve al- tın renginde kızarmış patateslerle süslü bir tavuk kızartması yediler... Yanında engi- narın içine oturtulmuş taze bezelyalardan yapılmış, göz alıcı, ağız sulandırıcı bir ye- mek daha vardı. — Tabü, işinize girdikten sonra, sofra başında bu kadar vakit geçirecek değilim, Dedi. Börk elini sallıyarak * — Aman canım.. Düşündüğünüz şeye bakın!,,. Vaktin de Iâfı mı olar? dedi, Tavuktan sonra garsanlar, etrafa mavi alevler saçan bir ispirto * lâmbasile, panl parıl parlıyan bir takım kaplar — getirdiler ve gözlerinin önünde, lokantanın, türlü türlü Hkörlere batırılmış © meşhur gözle - melerini, krep suzetlerini yaydılar, Ondan sonza da güzel kokulu iki fincan kahve ile en iyi cinsinden iki kadeh Kuantro getirdi- ler. Börk tam içinden bir dua okuyup ilâh. lara lâyık olan bu enfes öğle yemeğini take dis edeceği sırada, müthiş bir şey oldu. Ketinin küçücük eli birdenbire xgöğsü gitti. Gözleri fal taşı gibi açıldı. çücü şapkasındaki kuş tüyü bile, sanki korkudan dim dik kalmıştı. Börk ona hayretle bakarken, o gayel hafif bir işaretle garsonu çağırdı. * Garsonların ikisi de koşarak — geldi... Büyük bir telâş içinde, ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Keti, minimini kahve finca- manin içinden küçük bir örümcek çıkarmış, korka korka bir bacağından tutarak hav ya kaldırmıştı. , Fakat bu örümcek hiç lâstikten bir örüme ceğe benzemiyordu. Bacakları tıpkı sahici bir örümcek gibi kıvranıyor, açılıp kapa. nıyordu. Nihayet Nevyorkun kibar lokantalarının en kibarı olan bu lokantanın müdürü de koşarak facia — sahnesine yetişti. Yerlere kadar eğilerek af diledi. Şimdiye kadar lo- kantasında böyle bir şey vaki olmadığına ve bir daha da vuku bulmıyacağına yüz « lerce, binlerce defa yemin etti. Ü Keti korkak ve masum bir tavırla: — Tavandan düştü, dedi. Müdür büyük bir esef ve utancıla elle- rini uğuşturuyordu. Keti gayet nazikâne bir surette: — Tabü, özürlerinizi -kabul ediyor ve sizi affediyorum... Fakat asıl fenası,,. İş- tiham kaçtı... Dedi. Börk ağzını açıp bir şeyler söyliyecekti. Fakat Keti bir bakışla onu susturdu. Lakanta müdürü, telâşlı telâşlı bir şeye ler söylüyor, Mis Keti gibi şayanı hürmet bir müşterinin iştihasının kaçması, Dujar - dins lokantası ebediyen müteellim kılaca« gn.,. Buna karşı hesap pusulasını geri ah maktan başka ellerinden bir şey gelmiye- ceğini anlatıyor bu küçük tarziyenin lütfen kabul buyrulmasını rica ediyordu. Hesap ta tam on dolara baliğ oluyordu. Keti bunu zihnen tam tamına ve güzelce (Lütfen sayfayı çeviriniz) Fakat hiç