Akdeniz incisi Yazan : Pulatla . Sessiz Kadircan Kaflı a» 21 /3/936 amm> Ali Birer Pala Darbesile Yaralanmışlardı — Reis, buna sor. Bu gardiyan - başı imiş. Letkoşadaki Manastıra Doğra Süleyman sorunca gardiyanbaşı anlattı: — O kızı biliyorum. Pavlo ona iyi bakıyordu. Gözetiyordu. Matya- no da Pavloya bırakmıştı. İlk top patlar patlamaz panik başlamıştı. Denize indirilen ilk sandala bindi- — rerek kaçırdı. — Yalnız mı? — Sandalda gemiden kaçan tay- falar da vardı. — Neden başkasını götürmedi de onu götürdü? Yalan söylüyorsun! Gardiyanbaşı göğsüne dayanan Sulıcın ilk acılarile haç çıkarıyor, ye- min ediyordu: — Onu Pavlo İsaya adamıştı. Lef- koşadaki manastıra — götürecekti. Matyano da bunu kabul etmiş ? Uzakta bir kaç sandal görünü - yordu. Solgun ay ışığında gittikçe uzak - Taşıyorlardı. Denizde, yüzen, boğulan, imdat istiyenler birbirine karışmıştı. — Ali! Sen esirleri çabuk bizim gemiye aldır. Kürekteki Türkleri kurtar, sonra gemiye ateş ver. Ben İncinin ardından gidiyorum. Pulat bunu söyliyerek kendi ge - misine koştu. Tekgöz Ali: — Fakat... Diyerek onu alakoymak, hiç ol - mazsa ne yapılacaksa düşünerek yapılması lâzım geldiğini anlatmak istemişti. Fakat Pulat oralarda de- ğildi. Murat ile Veli atıldılax: — Biz de geliyoruz. Top Savaşı Onlar hak - veriyorlardı. Çünkü bu, son fırsattı. Eğer bunu da kaçı- racak olurlarsa İnciyi belki bir daha hiç ele geçiremiyeceklerdi. Kamazan ile Sessiz Ali ve Keleş Mehmet te onlara katılınca altı de - Hkanlı hemen indirilen sandala yer- leşmişler, onlardan uzaklaşan san- dalların ardına düşmüşlerdi. Arkadn gelen gemiler - gittikçe yaklaşıyorlardı. Bir tuzak kuruldu - ğunu en sonra anlamışlardı. Kale - /|-de de boru sesleri, bağırmalar du- yuluyordu. Tekgöz Ali, Pulat reisin dediklerini hemen yapmıştı. Prova- sını arkadan gelen gemilere çevir - diği zaman Matyanonun gemisi üç dört yerinden alevler ve dumanlar fışkırarak çatırtılarla yanıyor, her yanı kızıl bir aydınlığa boğuyordu. Şimdi Magosanın önünde Türk kadirgası ile Venedik gemileri ara- sında bir top savaşı başlamıştı. Türk kadirgası provasını hep onların bor- dalarına çevirerek durmadan ateş e- — diyor, yağlı paçavralar, alev saçan bombalar atıyor, ortalığı allak bul- lak ediyordu. Kaledeki bir kaç bü- yük çapta topun gülleleri ondan e - peyce uzağa düşmüştü ve ardı ke - silmişti. Tekgöz Ali bu savaşı yaparken — ayni zamanda Süleymana şöyle di- — yordu: — Pulatın yaptığı bir deliliktir. — Ondan gözünü ayırma! Ayni zamanda Pulata mümkün K olduğu kadar yakın bulunmağa ça- lışıyordu. İncinin Sesi Pulat ile arkadaşları sonda giden sandala yetiştiler. Fakat orada yal- nız on kadar asker ve tayfa vardı. Sular sandalın kenarına kadar ge- liyordu. İnciyi göremediler. Üzerle- rine doğru giderek itiverince sandal nize yuvarlandılar. İkinci sandal pek ileride idi. Oraya saldırdılar. Bu sı- rada kale tarafından nal sesleri gel- di. Solgun ay ışığında bir bölük at. lının kıyıya koştukları görüldü. Li. mandaki bir kaç hafif gemiden de makara gürültüleri, kumanda sesle- ri duyuluyordu. Pulat ileriye bakarak büyük bir kızgınlıkla: — Yetişemedik!. Kaçırdık!.. Dedi, — Heeey... İnci!.. İnci... Biz gel- |dik... Bu tarafa kaç!.. Diye haykırdı. İnce bir ses cevap verdi: — Pulat!.. Bırakmıyorlar... Beni kurtar!... Kurtar beni!.. Ben bura- dayım!.. Bu onun sesi idi. Pulat çılgına dön dü: —0O... Ol.. Diye bağırdı. Küreklere - sarıldı. Karaya da çıkacak, kaleye götürül- meden önce ona yetişmiye çalışa - caktı ve her halde yetişecekti, Türko!.. Türko!.. Kovaladıkları sandal kıyıya ya - naştı. Beş altı kişinin İnciyi yaka - hyarak havaya kaldırdıkları ve sa- hile çıktıkları görüldü. Pulat yetiş- ti ve piştovunu çekerek bunlardan en yakın olana ateş etti: — Ahhh!... adam yere serildi. şıyordu. Pulatın ikinci piştovu da bir baş- kasını yere serildi. Kaleden gelen nal sesleri yakla . |$ıyordu. Pulatın ikinci piştovu da bir baş- |kasını yere sermiş, sandal kıyıya ya- naşarak beş delikanlı karaya fırla- mışlardı. — Türko!... Türko!.. Diğerleri böyle bağırarak kaçma- 'ğa başladılar. Pavlo olduğu anlaşı- |lan bir adam İnciyi kolundan tuta- rak götürüyordu. Bu sırada onun uzaklaştığı ye - rin yakınında atlılar gi dü. İh - tiyar Pavlo Pulat ile arkadaşlarını atlılara gösterdi — Bunlar Türktür... Vurun!.. Bu- İraya kadar geldiler. Kızımı almak istiyorlar. Dedi. Yalın kılıç atlılar Pulat ile arka- daşlarını karşıladılar. Yaman bir dövüş başladı. Palalar atların ayaklarına doğru savrulduk- ça Venedik askerleri birbirinin tüne yıkılıyordu. Fakat ne yapılırsa yapılsın bu kalabalığı yararak öteye geçmenin imkânı yoktu, Sessiz Ali inledi: — Kolum... Kolumdan — vurul - |dum!. Kılıcını sol eline almıştı. (Arkası var) devrildi, içindekiler çığlıklarla de -| Diye acı bir inilti duyuldu ve bir Kaleden gelen nal sesleri yakla -| U SıaAa Rusyaya Gidiyorlar Kiymeti Rusyadaki Maç- larla Anlaşılacak Berlin olimpiyatlarına gitmesi takarrür eden milli boks takımı diğer #por şubele- rimiz gibi hakiki kıymetini Balkanlarda de- #il, Sovyet Rusyada yapacajı müsabaka - larla isbata çalışacaktır. Mayıs ortalarında Sovyet Rusya bok - ile karşılaşacak olan boksörlerimizin Jacakları dereceler esas olarak ka ek, Berline o su c iştirak edip edemiyecekleri anlaşılacaktır B. takımları maçları bugün yapılıyor İstanbul futbol maçlı oyunları bügün müuhtelif atadlarda ' yapıla- İcaktır. Topkapı, İstanbul . Beşiktaş, A - Süleymaniye Şerel stadın - Galatasarayla la - Güneş Taksim stadı nadolu, Hilâl da, Fenerbahçe - Eyüp, Vef - Beykoz du kadıköy stadında oynıyacaklardır. Kros Kantri şampiyonası İstanbul atletizm heyeti tarafından ter- tip edilen mevsimin son müsabakası Kros Kantri şampiyonası 5 nisan pazar — günü Veliefendide yapılacaktır Kros şampiyonası iki mesafe üzerinde metre koşacaklardır. İskoçya -İngiltere maçı İngiltere, İskoçya amatörleri arasında yapılan milli futbol maçını İskoçya 1-0 ka- zanmıştır. 440 yarda dünya rekoru kırıldı 1932 Amerika olimpiyadı koşucula - rından Kanadalı Vilsonu salon 440 yarda dünya rekoru Şikago Üni tarafından 48.9 ait olan kapalı versitesinden Ellinmod ile kırılmıştır. Eski rekör 49.3 saniye idi. Bir Doktorun Günlük Notlarından İdio Senkrazi Bazı Yemekleri Ve Gıdaları Beğenmiyen Ve Yiyemiyen Hastalar Muayene ettiğim zamanlarda ekse- riya tesadüf ederim. Zayıfları tedavi ederken: — Balık, yumurta yiyiniz diye tav- siye ederim. — Balık kaşıntı veriyor. da ağrı yapıyor diye bu gibi gıdalar- mahtum — ettiklerini Cumartesi (. yumurta dan kendilerini söylerler. Balık — balık yağı terkibindeki iyod tesiriyle vücuda yarayıcıdır. Yumurta da tazesi en mükemmel bir — vitamin kaynağıdır. Her iki gıdanın da nefret için mutlak bir zi sı lâzımdır. Bu gibi gıdaları ve bunlar- dan başka bir çok şeyleri yiyemeyen hastaların idrar ve mevadı gaitalarının muayenesinden sonra tavsiye ettiğim gıdaların yenmesinde fenni bir mahzur olmadığını gördüm. O zaman bu nel- Ti görülmüş olma - retlerinin asabi bir itiyad ve yanlış bir telkinden ileri geldiğini söylerim. Maa- mafih bazan da hastaların - bünyeleri muayyen maddelere ve gıdalara karşı fazla hassas — olur, hazım güçlükleri çekerler, ifrazat kusurları vardır. Vü- cutlarında kaşıntılar husule — gelir. Bu gi hastalara İdio — Sonkrazi var- dır o doku- nan gıdaları yedirtmem. Yoksa her za- man ve bir kusur yokken, ben süt iç - mem, tereyağı yemem, — bal bayızınlık verir. Balık yağı bulantı yapar — diye çok kiymetli gıdalardan kendimizi mâhrüm etmemiz doğru değildir. Ve bu bir sinir kusurudur. Tekrar ederim bundan vazgeçmek İâzım (*) Bu notları kesip saklayınız, ya- hut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor gibi imdadınıza yetişebilir, ve ancak zaman Milli BoksTakımınınHakiki | yapılacak, küçükler 3000, büyükler 5000 | aa L Spoer | BuÇocuk İki A Boksörlerimiz nadan Hangisine Ait? (Baş tarafı | inci yüzde) Fakat işte size altı yaşına yeni basmış bahtiyar bi ranında, yavru ki, bu ana baba buh- a, ve iki baba tarafından paylaşılamıyor!* Dün ben, hemen bütün günümü bu a- cayip hâdisenin peşinde, daha doğrusu içinde geçirdim. Ve bu mahkemeye dü - şen «hasep nesep» davasının, içine bir dir. hem hayal katılmamış romanını hazırla - dim. Size evvelâ kısaca, bu davanın mah - kemede geçen safhasını anlatayım : Fatma adında bir kadın, müddeiumu - miliğe bir istida veriyor: — Mehmet Ali adında bir adam, be - nim öz çocuğuma zorla sahip çıkmak ( yor, bana çocuğumu, bu adama da mü: tahak olduğu cezayı veriniz! diyor. | Böylece açılan dava, ikinci sülh ceza mahkemesine intikal ediyor. Fakat mahkemeye Mehm Ali; Fatmanın yalan söylediğini iddia e « getirtilen diyor. ve: — Çocuk benimdir! diyor. İş bu şekle girince, davanın ceza mah- kemesinden hukuk mahkemesine gönd. rilmesi Jâzımdır. Fakat, davacı kadin' fa - kirdir; ve iddiasında haklı olması da çok mümkündür. Bu itibarladır ki mahkeme, başladığı bu davayı sona erdirmek mec - Yapılan uzun tahki- buriyetinde kalıyor. kattan ve bir çok duruşmalardan sonra da, çocuğun nesebini tayin için, kanların tahlil ettirilmesinden başka tek çare bulunamı- Şimdi, davacı Fatmanın, Mehmet Ali k Nerminin kanları tahlil edi Fakat fen, kan damlaları allında k tıksız bir hakikat keşfinden &cizdir. minci asır fenninin bu nezi karşısında insan; leyman peygambBerin ayni davayı — hal iptidal his oyununa imre - Sü için bulduğu necek gibi oluyor! Temenni edelim ki fen, asıl anayı tef - rikte tesadüli bir isabet göstersin! Paylaşılamıyan — bu çocük — kimindir? Hangi tarafın iddiam doğrudur? Bittabi bilmiyorum. Fakat ben, dün Nerminin öz anası ol- duklarını iddia eden iki kadınla da gö - rüştüm. Ve bu görüşmeler bende, isabe - tinden hiç şüphelenmediğim bir kansat u- yandırdı. İki kadının şözlerini benim kadar dik- katle gözden geçirirseniz, eminim ki vere- ceğiniz hüküm, benim gizlemek mecbu - riyetinde olduğum kanaatin ayni olacak - |tart * Mehmet Ali Kapalıçarşının bir kapı - sında seyyar mahallebicilik eden bir adam- dır. Onu tanıyanlar: — Siz, diyorlar, onu pazar günleri gör- seniz İstanbula gelmiş bir kont sanırsınız. Zaten bütün çargıda ona: «Kont Meh - met Aliw derler. Geçenlerde bir daireye işi düşmüş: Fa- kat onu peştemalla, yamalı iş paniolonile gören memutlar, muamelesini tacile lü - zum duymamışlar. Mehmet Ali de hemen €vine koşmuş, ve giyinip kuşandıktan son- ya tekrar ayni dai boylamış. Berikiler, az evvel baştan savdıkları hırpani mahal- lebici olduğunu anlamadıkları muhatap - larını, en az bir saylav sanmışlar, ve işini bir çırpıda çıkarıvermişler. Mehmet Ali bunu anlatır da: — İnsanın, der, dünyasını mamur ede- bilmesi için vükel akraba olmasına . İyi bir terzile ahbap olmak teneke kutusunu gösteriyorlar ve: — Tabii, diyorlar, bu üç çanak sütlüç- tan beş takım elbise çıkmaz. Mahallebi cilikten başka işleri vardır elbet anıma, bi bilmiyoruz! Ve ilâve ediyorlar: — © hep böyle kutusunu bize emanet edip gider. Ve ekseriya çarşı kapanırken gelir. Onun için burada boşuna bekliyor- sunuz! Boşuna beklememek icin evini boylu - yoruz: O, Saraçhanebaşında, bir apartı - manın zemin katında oturuyor. Bizimle kapı arkasından konuşan zev - cesi Nezahat: — Göce sekizden evvel gelmez! diyor. Koca Habeşistian gibi bir türlü payla - şılamıyan küçük Nermin de yanında, So « rüyorum: — Beriki kadın bu çocuğa niçin göz muş dersiniz? olacak, diyar, kıskançlıktan! Ve anlatıyor: — Beon bu çocuğun doğuşundan sonra kocamdan ayrılmıştım. Mehmet Ali yal - nız kalınca çocuğu © kadına vermiş: Bak- sın diye. Kadın kocama Mehmet Ali ona: — Karımdan ayrılınca seni alacağım! demiş. göz koymuş — güya Şimdi, hem bu emeline kavuşamayışı - ma öcünü çıkarmak, hem de biraz daha para koparmak istiyor! — Bu çocuğ — Bilmiyorun — Bilmiyor musun? — Tabü ya... Biz Adanaya gidiyor - duk. Ben Nermeni İzmir vapurunda do - rdum hangi ebe almıştı? Çocuğu, yolculardan bir kadıncağız al- Şimdi ismini değil, yüzünü bile ha - bir resmini almak üzere kapı önüne çıkardığımız zaman güldüm: | Sen bunu böyle sokağa bırakma, kaçırıverirler. — Kim kaçıracak? Geçenlerde 6 kadın gelmiş. Zavallıyı iki teneke bilezikle kan- dırıp götürmüş. Almıya gittiğim zaman, karyolanın altında sepetin içine sakladı. Fakat çocuk sesimi duyar duymaz: — Annel diye bağırdı. Ben de alıp ge- tirdim. Maamafih ben almasam, o zalen bir fırsatını bulup dönecekti. Çünkü ço - cuğum, bu yaşta, palabıyiklı erkeklere taş çıkarır. Biraz kafası kızdımıydı, babasına meydan okur. Hem artık öyle, teneke bi- lezik değil, etek dolusu pırlanta verseler kandıramazlar! Güldüm: — Eğer bu kanaatsızlık zamanla artar: sa, on, on beş sene sonra peşine düşecek delikanlıların vay hallerine! * Davacı İlhan Fatmanın oturduğu tek ©- danın tefrişinde hayli tezatlar göze çar « piyor. Mahrumiyet içinde gösterişe kalkışan - ların iç yüzlerini bilenler bu aykırılıkları tasvir etmeme lüzum görmezler. Fakat o, çocuk bahsinde, Nezahat ka - dar soğukkanlı değili Anlattığına göre Darüleytamda iptidaiyi bitirmiş. Ve halı ustası olarak çıkmış. Bulgaryalı saraç Meh- met adında bir adamla evlenmiş. Dünya- da hiç kimsesi olmadığı için bu izdivaca Atpazarında saraçlık eden İsmail tavassut etmiş. Ve bu ilk nikâhlarını mahalle imamı kıymış. Mehmet çok hovarda bir adam « miş. Karısının yattığı karyolaya kadın sok« mıya kalkışmış. Ve iş bu vaziyete girince, Fatma boşanmak mecburiyetinde kalmış. 0: — İşte, diyor, Nermin, bu adamdan - dır. Bir ara gözlerimden hastalandım. İşte |o sıralarda, bir gün çocuğum ansaızın orta- dan kayboldu. Aradım, taradım, nihayet bu Meh - met Alinin evinde buldum. Ve aldım. Ondan sonra Mehmet Ali evime geldi. Vet ı — Ben, dedi, çocuğu fena niyetle çal - |miş değilim. Sokakta gördüm. Ve kimse- İsiz zannettiğim için yanıma aldım. Ben, Ankara meb'usuyum. — Fakirlere, |bilhassa çocuklara çok acırım. Ve görü - yorum ki sen iyi vaziyette değilsin. | İstersen, çocuğunu benim yanımda bı - |rak; Sen işlerini yoluna koyuncıya kadar bakayım. Seni de tedavi ettireyim. Ben, kalıbına, kıyafetine bakınca, on - dan şüphelenmedim: — Zaten hakikaten, İyavruma istediğim gibi bakamıyordum: Razı oldum. Sonra gözlerim iyileşti. Ben ikinci bir erkekle evlendim. Fakat o, çocuğumu ka- |bul etmeyince aytılmak — mecburiyetinde kaldım. Ve şimdiki erkeğime vardım. Hem imdiki nikâhım öyle imam nikâhı değil, hâ- Histir. sağlam hükümet işidir. Ve ben onunla, çocuğumu evlât gibi bağrına bas- ması şartile evlendim. Bu hale gelince de, Mehmet Aliye giderek teşekkür ettim, ve çocuğumu istedim. Ve 6, çocuğumu vet - meyince mahkemeye müracaata mecbur ol- dum. — Peki şimdi misin ? — Kazanacağım tabiit O: «Amerikan (Lütfen sayfayı çeviriniz) kazanabilecek davayı