Sayfa GLÜM NAIIGASI “*Son Posta,, nın Tefrikası: 27 Yazan : A, R. Cemil, kendi köşkünde üç saraylı kadınla baş başa vermiş, güzel de bir içki sofrası kurmuşlardı Ülfet kalfa ile Dilfirip kalfa, Cemi- le karşı henüz yabancılıklarını muha-| Yüzlerini tamami- biraz faza etmektelerdi.. le Cenana çevirmişler, Cemile yan dönmüşlerdi. Peçelerini tamamiyle | kaldırmamışlar, başlarının — üstünden yana atmışlardı Cenanla, kısa kısa cümlelerle konu- şurlarken, Cemili de firari nazarlarla süzüyorlar, sür'atli göz kaş işaretlerile hislerini biribirlerine bildiriyorlardı. , onları istiskal etmiş olma- mak için ara sıra söze karışıyor; bu sı- rada Ülfet kalfanın koyu elâ gözlerin- de parlayan haris kıvılcımlar, kendi na- zarlariyle çarpışıyordu. Bu kadının çehresindeki gittikçe Cemilin zihninde bir alâka u- yandırıyordu. Bir taraftan; — konuşur- ken, diğer taraftan da kendi kendine şöyle düşünüyordu: — Ne tuhaf.. Ne esrarengiz kadın... Gözlerinde, bakışlarında o kadar garip bir hâkimiyet ve gurur var ki... Hele, kıpkırmızı etli dudaklarının üzerine bir papağan gagası gibi inen burnu, çeh- resine o kadar âzamet — veriyor ki Hiç şüphesiz ki, bu da ötekiler gibidir. Safo, Çeşmi Dilber, Müjgân, Dilberi- yâr gibi... Cemil de her erkek gibi düşünüyor- du. Kalbini, Cenana karşı beliren saf aşka bağlamakla beraber gözlerini çıl- gin ve muhteris kadınlardan çeviremi- yordu, O da her erkek gibi; bir tarafta sa- kin, ılık, kalbini mesteden bir aşk hava- s1 yaşarken; öte tarafta da coşkun bir kadının ihtiras fırtınaları arasında di- dik didik edilmekten marazi bir zevk duyuyordu. — Siz.. Söyleşmiyorsunuz, efendim. Bu sözleri Cemile, Cenan söylemiş- ti. Ve ötekilerin yanında pek teklifsiz görünmemek için sözlerine bir ciddi- yet ve resmiyet vermişti. Cemil, gülerek mukabele etmişti: — Arkadaşlarınız o kadar yavaş ko- nuşuyorlar ki.. / şeylere söz karıştırabiliyorum... Hattâ, gizli bir şeyler konuştuğunuzu zanne- diyorum. Onun için çekingen duruyo- rum — A.. Estağfurallah.. — Estağfurallah... Niçin gizli olsun efemn, Bir anda üç kadın sesi, biribirine ka- Tışıvermişti. Cenan, tatlı bir gülüşle, başını Ce- mile doğru eymişti: — Bakınız, ne diyorum? — Ne diyorsunuz?.. — Arkadaşlara diyorum ki... Ma- demki, Çamlıcaya, Kadın efendi haz- retlerine gidiyoruz, diye izin almış çık- mışsınız. Ah mümkün olsa da, bir yer- de toplansak, eğlensek; diyorum. — Kendileri ne cevap veriyorlar?.: — A.. Nasıl mümkün olur?.. — Ya; görülür, duyulursak; diyorlar, — Şu halde müsaade buyurursanız, ben bir sual sorayım. — Buyurunuz efendim, “— Amma buna Ülfet kalfanın ce- Yap vermesini istiyorum. Ülfet kalfa, aşifte bir tebessümle pnrla)an gözlerini süzerek başını ey- ; fettan bir yan bakışla: — Ne gibi cevap efendim?.. — Meselâ.. Görülmek ve duyulmak Kkorkusu olmazsa.. Cenan kalfanın tek- Jifini kabul eder misiniz, efendim?.. — Mümkün değil efendim. — Niçin mümkün olmasın?.. — Yerin kulağı vardır, derler. Sizi temin ederim ki, gi- — Hayır... manâ, |rim. Ancak işitebildiklerim | Üç kadın kahkahası, biribirine ka- rışmıştı. Cenan bakiyyesiyle: — Anladım.. Anladım... hoş fikir... Diye mırıldanmıştı. Cemil, kahkahaların sonunu bekle- dikten sonra devam etmişti: Vallahi, — İsterseniz, biraz daha izahat ve-| reyim.., Gideceğimiz yer, yabancı yer değil; benim evim... Evimde de ben- den ve tekir kedimden başka kimse yok. Affedersiniz, sizin gibi sarayda yaşayanları davet haddim değil amma. Bir gecelik istirahatinizi temin edebil im... İsterseniz, sizi başbaşa bir odada bırakırım. İstediğiniz gibi güler, söyler; eğlenirsiniz. Yok, eğer arzu ederseniz, ben de eğlencenize iştirâk ederim. Kor- kacak; çekinecek hiç bir şey yok efen- dim. Arada, bir kaç saniyelik bir süküt geçti. Ülfet kalfa, Cenanla Dilfiribe göz gezdirdi. Cenan, dudaklarındaki a- cı tebessümü saklamağa çalışarak ba- *|şını sol omuzunun üstüne eydi. Dilfi- rip, sağ gözünün ucunu kırparak çap- kınca bir Ülfet, nazlanma hissedilen bir ma- aret verdi. nâ ile tereddüt etti: — Bilmem ki, efendim. Nasıl olur?, — Çok âlâ, olur... Mademki Cenan kalfa arzu ediyor. Artık onun arzusu- nu kırmamalısınız?.. yılda bir ele geçen fırsat demektir. Bu fırsatı kaçırmakta bir manâ var mı?.. — Acaba girip çıkarken gören ol- maz mı?.. — Efendim!.. Köşkün arkası, tama tarlalar. Oradaki bahçe ka- pumdan girtreniz.“Sast on iki oldu mu, oralarda in cin top oynar. O za- mana kadar buralarda dolaşırız. İster-| seniz, Libâdeye doğru uzanırız. Geç vekit, köşke gideriz — Eyi amma, bizim araba ne ola- cak?.. Dilfirip, buna derhal çare buldu: — Ben, şimdi gider, arabacıya söy- lerim. Sen, git. Biz kira arabasiyle Ka- dın efendi hazretlerinin köşküne gide- ceğiz. Bu gece orada kalacağız. Yarın sabah araba vapuru ile geç. İskelede bi zi bekle derim. Cemil, Dilfiriş» kalfanın bu plânn- dan hoşlandı: — Bravo.. Kadın zekâsı buna der- miyle boş ler. Diye mırıldandı. Her çılgınca verilen kararda olduğu gibi artık, bu meselenin üzerinde faz-| la durup düşünmemişler; — derhal bu| kararın tatbikine girişmişlerdi. Cemil, Cenana karşı hissetmeğe | başladığı aşkta samimi olmakla bera- ber, yine gençliğin coşkun — hislerine kapılmış; eline geçen bu büyük fırsatı kaybetmek istememişti. Üllet kalfanın esmer ve kanlı çeh- resi, bir kat daha penbeleşmiş; et ko- kusu alan aç gözlü bir kedi gibi, dilini dudaklarının arasında gezdirmişti. Dil- | firip kalfa, çarşafının uzun eteklerile tozları savura savura arabacıyı savma- ğa gitmişti. x Ortalık, kararmıştı. Köşkün cadde üzerindeki kapısın- dan giren Cemil, koşa koşa — bahçeyi geçerek tarlalara açılan bahçe kapısını Ülfet kalfa ile arkadası Dilfi- açmiş; rib kalfayı içeri almıştı. dudaklarında o kahkahanın | Sizin için de kırk | karak, usullacık duvardan — Cemilin İköşküne geçecekti. Cemil, hiç bir taraftan görünmeyen yemek odasında oturulmasını - tercih etmiş, perdeleri sımsıkı indirmişti Erenköydeki bakkaldan aldıkları yi- | Wyecı—klı:rı birer birer açıyor. Kendisine | yardım etmek istiyen, Düfirip kalfa nın sözlerine, kısa kısa cevap veriyor: (Arkası var) Bu Akşamki Program İSTANBUL 18: Orkestra musikisi, 19: 9,15: Retransmisiyon veya muhtelif plâk- lar, 20: Keman solo « stüdyo sanatkârları | refakatile), — 20,30:| Son haberler. Haberler, tarafından (piyano Stüdyo orkestrası, 21,30: Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servis verile » cektir. ANKARA 19,30: Tayyareci kanuşuyor. Karışık müzik, plâk, neşriyatı, 20: şehir nakil — (orkeet 20,30: 20,40: palastan nakil (orkestra). BÜKREŞ Plâk ve havalar, 18,15: 20: Haberler, 1 Sopran Radu 19,46 rpiç | » Ankam - lokantasından Ajana haberleri, 12,35-15,10: |Kontantinesko orkestrası, 20,15: Plâk (karkı), 21 lesku ve koro ile konser, 21,55: Piyano vi- [)_ıloıı!rı konseri (Max Regerin sonatları), 22,45: Radyo salon oörkestrası, 24: Konser nakli. | BUDAPEŞTE 18,50: konı 18: Koro konseri, Konferans, 19,20: Piyano - keman 20,30: Budapetede koönser orkestrası, 21,10: Pi yes, 22,50: Haberler, 23,10: Plük, 24,10: jk.. gene musikisi. BERLİN 19: Şarkılar, halif havalar, 20: Küçük konser, 20,30: Millt neşriyat, 21 : Haberler, 21,10: Hafif musiki (Berlin radyo örker- trası), 23: Haberler, 23.30: kisi ve danı. | VARŞOVA 18,20: Şarkılar, sözler, 21 Haberler vs, 22: Şopen kor Sözler, 23,05: Askeri marşlar, Çük orkestra, 24,30; İngilizce konlerans, PRAG 17: Dwarkay ve şarkı söyliyen çocukları, 17,55: Çocuk tiyatromu, 18,40: Mühtelif, 19,05: Almanca neşriyat, 20,30: Puçgini- nin (Madam Butterfley) operasının birin. ci kısmı, 21,40: Popüler org konseri, 22,40: Brün tadyo orkestrası, 23,15: Plâk, VİYANA 18,10: Yeni Avusturya musikisi - muh- telif, 20: Haberler, 21,40: Viyana filhar» monisi, 23: Haberler, 23.10: Bando mü- zika, 24.40: Eski Viyana havaları, 19 Mart Perşembe | İSTANBUL 18: Dans musikisi, 19: Haberler, 19,15; Muhtelif plâklar, 20: Sıhhi konferans: Dr, Rueıı Ferdi tarafından, 20,30: Stüdyo or. kr—uılım 21,30: Son haberler. Sant 22 den sonra Anadolu I..ııızıeleu— mabhbsus havadis servisi verile - Cece musi- Plâk, 21,45: 21,40 | ajansının '(ekhı Tertip edilen plân mucibince, öteki köşktekilere bir şey hissettirilmemek deceğiniz yerin ne gözü ve ne de kula: |için Cenan, ortahık kararmadan yalnız- ğa vardır. Orada, bir tekir kediden baş- ka hiç bir canlı mahlük yoktur. Tekir | Başının ağrısını behane ederek erken-| , ._... ğ 915 bahri hücumunda nakkalı da ba! F donanmı keJı de miyav demeden başka bir tek |den vatak odasına çekilecek ve sonra, a e “bağeladir” YU Prürini asINa ca bir araba ile kösşke avdet — etmişti. mensup, Buv hiç kimseye görünmeden bahçeye çı- |ümidini -|himmet ve gayretine bağlamışlardı. >haS LA SMArt ” 18 mart 915 günü İngiliz - Fransız mütte fik donanmasının Çanakkale boğazına yaptığı bahri hücumda batan harp gemilerini deniz dibinde gösteren temsili resim (Baş tarafı I inci yüzde) zorlanacak olursa bu boğazlardan geç karşı Belçikalı, Fransız va İngilizlerin, İmek mümkündür.. Hele bir defa Ça: daha sonra da Amerikalıların mütte-|nakkale açılırsa Karadeniz boğazını fikan çarpışmakta oldukları Fransız |ele geçirmek daha kolaydı....» topraklarında) milyonlarca insan bo-| — İşte « » işaretleri arasına — aldı" ğaz boğaza gelmişlerdi. ğimiz yukarıdaki mülâhaza, Almanlarla o zaman, onların müt -|Fransız - İngiliz askert makamlarının tefikleri olan biz Türklere ve Avus -|o zamanki kanaatlerini ifade etmekte" turyalılara karşı, şarktan, Çarlık Rus- İdir. Bu kanâat üzerine — derhal yanın milyonluk orduları — saldırmıştı. *F'leî - İngiliz — donanmalarından Bu Rus orduları bir taraftan garp mürekkep bir filo hazırlandı ve 1915 cephesindeki Alman kuvvetlerinden |senesi martının 18 inci günü sabahi mühim bir kısmını kendi üzerlerine Çanakkale boğazını açmak üzere, a celbetmek maksadını güderken diğrv%"%ıeî saçarak, boğaza saldırıldı. Bir taraftan da Avusturyayı ve Türkiyeyi 'iki saat içinde boğazı geçeceklerini istilâ eylemek emelini güdüyordu. zanneden müttefik donanma kuman- Carptaki Alman kuvvetleri azalır: danları feci bir akibetle karşılağtılar. sa, Fransa ile müttefiklerinin üzerine — Buve, Golyat, Triomf, Osean, İr * çöken Alman tazyiki azalacaktı; A- rezistibl, Majestik ismindeki Fransız « vusturya ve Türkiye istilâ olunursa İngiliz zırhlıları hemen muharebeden Almanya ile müttefiklerinin teşkil et-|hariç kaldılar; yani bir kısmı ilk hü * tiği müşterek cephe yıkılmış ve bü '1“'""' saatlerinde, bir kısmı da dah$ yük harp tarafından sonra Çanakkalenin iç ve kara sula * kazanılmış Denilebilir kiînnda denizin dibine indiler. harbi kazanmak — Toprak tabyalı eski toplarla, kendi Rusya ordularının sinden kat kat üstün toplara ve çelik |gövdelere karşı kahramanca çarpışan ürkün azim ve imanı dünya tarihine man orduları Rus tazyikıne maharet - şanlı bir sayfa daha kaydetmişti: Bar H sevk ve idareleri sayesinde mukave- 'tanlatdan geriye kalan müttefik do * nanma sokulmuş olduğu Karanlık li> met — edebildiler. — Avusturyalıların Karpatlardaki bilâ -'manı terkederdk çekiliyordu.... İşte bugün seneidevriyesini yaşadı" ğımız 18 Mart 915 yalnız Türk tari * hare Türk ve Alman kuvvetleri yardı- ma koşarak devam ettirdiler. Anadolunun — istilâsına karşı da hinde değil, dünya tarihinde de buyuk Vle)ımpı ik - sekiz cephede olduğu gi- bir kıymet kazanan bir gündür. nü gerdi. Bu suretle Çarlık — Aradan kısa bir zaman geçtikten Rusya ordularının müthiş tazyikı sonra İngiliz - Fransız müttefik do * merkezi devletler zümresinin Alman- nanması - bu sefer karaya çıkarılari ya - Avusturya ve Türkiye şark hudut- askerin de müşterek yardımiyle - Çâ' larından itibaren mukavemete maruz |nakkale boğazına tekrar saldırdı. BU kaldı. saldırışı boğazın iki tarafındaki — top' Bu mukavemet, Çarlık Rusyası or- rak tabyalı sahil bataryalariyle bera ' dularının elindeki silâh ve cephaneyi ber karadaki Türk ordusu da tüketmeğe ve onun taarruz kudretini ve daracık Gelibolu yarımadasının Ü? azaltmağa sebep oldu. Fransa ve İn - tünde, aylarca süren dünyanın ©& giltere harbi kaybetmek - tehlikesine kanlı, fakat o nisbette de, bizim içif düştüklerini gördüler. Bir taraftan A-|en şanlı bir muharebesi cereyan etti. merikayı kendi kazanmak | — Seddülbahire, — Arıburnuna, dahf yolunu tutmakla beraber diğer taraf- sonra da Anafartalara ihraç yaptf tan da mevcudu milyonlara varan İngiliz - Fransız orduları daha aahil Çarlık Rusyası silah ve den uzaklaşmağa vakit — bulamadö! cephane yetiştirmek kararına vasıl ol- karşılarında ilâhi bir kudret gibi di. dular. kilen çelik bir irade, imanlı bir göğü Fakat Rusyanın Avrupa ile olan / ve onun her işaretiyle harikalar yara muvasalâsı Akdeniz ve Karadeniz bo- 'tan bir varlık buldular, ğgazlarından geçtiği için evvel emirde — Bunlardan biri Mustafa Kemal, bi bu boğazları açmak lâzım geliyordu. İri de Türk askeri idi. Bkiel' T A böğürdeki tlkiniak v * ki sistem toprak yığınlarından mü -| (Çanakkale) geçilmedi; çünkü 0f rekkep ve buralarda yerleştirilmiş o-|müdafaa eden (Türk) idi. Çünkü 0f lan müdafaa silâhları da eski ve adi o harikalı müdafaa kudretini vef€ ateşli toplardan ibaretti. (Atatürk) idi. Bundan başka bu topların yerleri u- zun sulh senelerinde, ihmal ve dikkat-| sizlik yüzünden, boğazlarla alâkadar bütün yabancı devletler tarafından ö renilmiş bulunuyordu. u halde en çok, beş - on gı—mı ıle diğer zümre olacaktı. Fransa ve İngiltere Çarlık Fakat şark cephesindeki zayıf Al - müdafaalarını lehlerine ordularına * * Çanakkalenin geçık—meyışı on mi yonluk Çarlık Rusyası orduların! |müthiş savletini yıprata yıprata kırdi Çünkü bu ordular silâhsız ve mühim matsız kalmışlardı. Bu netice Almanya ile müttefikle? nin daha uzun müddet harbe devü! | (edebilmelerini temin etti ve bü harp dört uzun sene sürdü. Bu dev mın neticesi Çarlık Rusyada 50"; Pihtilâlinin kopmasına sebep oldu. İguretle Çanakkale müdafaası cihan ? lrıhınc yeni bir istikamet ve cereyi İverdi. Eğer Amerika da Fransa - lııgı"“ tarafında harbe girmeseydi buy!'k &A |bin akibeti, muhtemelen, çok İ netice verebilir ve bugünkü dün haritası bambaşka bir manzara € zırhlısı Üü Celâl W