Yarısı İnsan, Olan G Yarısı Balık lan Genç Kız Paris Hastanelerinden Birinde Bulunan Deniz Kızı “Ne Denizde Yüzebiliyor, Ne Karada Yürüyebiliyo- rum. Buna Rağmen Hayatı Sevıyonım,ı Dıyor. Paris, (Hususi) — Deniz kızının ne olduğunu hepimiz biliriz. Fakat - nun mevcüdiyetine ancak mitoloji inanılır, değil mi? Beline kadar kadın ve belinden aşağısı balık olan esatiri bir mahlük... Fakat Fransada bugün böyle bir mahlük vardır. Sağdır. Ve merak e- denler de gidip kendisini Paris civa - rındaki Nantene hastanesinde ziya - ret et mektedirler. Boyüz karyolesinın *içinde köpük - lerin ortasında imiş gibi yatan bu de - niz kızını ben de merak ettim. Ve o- nu okuyucularıma tanıtmak istedim... Ziyaretine gitmeden evvel hakkın- da bazı röalümat edindim. Aslen Leh yahudisiymiş. 1905 senesinde, yahu - dilere karşı yapılan tozyik üzerine memleketini terkederek Fransaya ge- tirilmiş. Ailesi Lehistandaki servetini kaybetmiş... Fransada aradan — bir kaç sene geçtikten sonra bizim deniz kızımız, artık kanapelerde “oturamaz olmuş. Çünkü kuyruğu büyüyormuş. Ba - zan arabalarda gezdiriyorlarmış. Fa - kat kızın matiz ruhu, halkın hayretle açılan gözlerine tahammül edemiyor - muş. Neticede evine kapanıyormuş. İtiraf edeyim ki yattığı hastanenin kapısını heyecan duyarak çaldım.. Ev—] velce soracağım bütün sualleri birden- denbire unuttum. Bir müddet kapının #önünde bocaladım ve nihayet büyük bir kuvvet sarfederek, esatiri mahlü - kun yanına sokulabildim. Anlaşılan bu nevi ziyaretlere alışık olacak ki kim olduğumu sormadan: — Beni burada nasıl keşfettiniz . Ben herkesin gözünden kaçmak isti - yorum, dedi. Kendimi uzun uzun izahat verme- ğe mecbur hissettim, Evet, belinden yukarısı genç bir kızdı. oradan aşa - ğaısı, yorganının içinden belli oluyor - du. Birdenbire sual sörmak cesaretini kendimde göremedim. Şuradan bura- dan izahat verip bir takım boş şeyler konuşmağa başladık. Nihayet kendisi anlatmağa başladı: Yürümek nedir bilmiyorum. Ömrüm hep yatakta geçiyor. Okuyu- rum. Ve gür yazarak şarkı söylüyo - rTum, — Denizin ne olduğunu bilir misi- niz? — İsmim deniz kızıdır. Fakat deni-| zin ne olduğunu hiç bilmiyorum ve hiç görmedim. — Niçin sularda yaşamak istemi - yorsunuz? Birdenbire kaşlarını çattı: — Benimle alay mı ediyorsunuz, dedi. Benim gibi zayıf bir mahlük o soğuklara dayanabilir mi? Yataktan çıktığım yok... — Yunanlı balıkçılar, çen sene ölü bir deniz kızını düşür - müşler, haberiniz var mı? — Evet, okudum ve alâkadar ol - dum. Demek ki dünyada tek değilmi- şim. Hattâ biraz da sevindim. #— İşittiğime göre bir kitap yazı - yormuşsunuz?. — Hemen de haber vermişler... E- vet, bir arkadaşım geliyor, ben söylü- yorum o da yazıor. Parmaklarım ka- lemi tutmama müsait değil... Romanı- min mevzuu tabif kendi hayatımı tas - vir ediyor. Birdenbire gözleri parladı. — Hastaneyi çok seviyorum.. diye sözüne devam etti. Bir aralık evime döndüm, rahat edemedim. Bu beyaz duvarları aradım. Saadet nedir bilmi- orum... Hayatın — mtaskarası — olmak &ln dünyaya gelmişim. Hayata — fev - kalâde merbutum, n ölmek istemiyorum, bunu - belki . ağlarına ge - şu vaziyetime rağ- Deniz kızı hastanede radyosunun başında tuhaf bulursunuz.. Ben ise tabit telâk-| İ ediyorum ...Ah, yaşamak öyle tat- h ki... gözlerimin önünden kaçan ha- 'yat serabı o kadar cazip ki... O zevki, lo rüyayı tadamazsınız, ve duyamazsı- niz... | Arak' biribirimize iınmıştık.. — Darılmazsanız size bir ricada bulunacağım. İs'af etmeseniz de gü - İcerniyeceğim, 'dedimi Anladı... — Kuyruğumu görmek jstiyorsu - nuz değil mi, dedi... Beyaz yorgan ve keten çarşaflar, deniz dalgaları gibi hışırdadı. Manzaranın karşısında — şa- şırdım, Kalçalardan aşağısı dümdüz !un—ınıynr Ve ucu da sivriliyordu. Kal- | çalar ile kısmı süflâ zaviyei kaime teşkil edebilecek, bir vaziyete kadar gelebiliyordu. Odasına girmeden evvel görüştü - ğgüm doktor şu izahatı verdi: « — Hasta doğmadan evvel, ağlebi lihtimal yanlış teşekkül etmiş. Bacak |kemiklerinin ikisi biribirine —merbut (lı'lllliı Ve uçları sivrilmiş, etrafında- ki etler, bir kuyruk şekline girmiş. Hastayı zorla — yaşatıyoruz. — İlâcını muntazam veriyoruz. O da müşkülât | çıkarmıyor.» Sarhoş Sofu! | Camide Namaz Kılarken Nâra Atmıya Başladı Unkapanında Yavuz Sinan mahallesi Fırın sokağı 2 numa- ralı evde oturan Ahmet oğlu Eyüp sarhoş bir halde Bostaniçi cami- sine girmiş ve cemaatle birlikte namaz kılarken nâra atmağa baş- lamış, az sonra yere yıkılıp kus- muştur. Eyüp polisler tarafından ya- kalanarak camiden çıkarılmış ve hakkında takibata başlanmıştır. Çapada yeni bir kız lisesi açılıyor Çamlıcaya nakli tekarrür eden Çapadaki Kız Muallim mektebi binasında yeni bir kız lisesi es$il- | ması kararlaştırılmıştır. Isparlakuleden Çalınan Traversler İspartakulede demiryolundaki tahta traverslerin bir müddetten- beri çalmmakta olduğu göze çarpmış, yapılan araştırmada bu traverslerden birçoğu hamamcı Kadirin hamamında yakalanmıştır. Kadir — traversleri İspartakuleli İbrahimden satın aldığını söylemiş, İbrahim de cürmünü itiraf etmiştir. İbrahim zabıta tarafından mıntaka jandarmasına teslim edilmiştir. Yulll Kekemelerin Etrafındakilere ateşli bir konferans ve- ven Mustafa Aşkın sözünü: .— İhtiyaç, maderi ihtiradır!» vecizes sile bağladı. İçimden: — Eğer, dedim, öyle olsaydı, İstanbul da ihtiradan geçilmezdi! Ve, diğer bir köşede kaynıyan sobbet kazanının fıkırtılarına kulak kabarttım: Resmiye Hakkı Şinasi , Yusuf Ziya, v ,dokmr Haydar, kekemelikten bahsediyor. Reımn'e Hakkı Şinasiz — Ne tuhaftır, diyor, bazı kekemeler, |telefonda bülbül kesiliyorlar. Doktor Haydar gülerek cevap veriyor: — Onlar, kekemelerin hasisleri olacak İhammefendi, vçift mükâlemen ücreti ver- mek korkusile dilleri çözülüyordur! — Kekemelik geçmez mi? | — Kekemeliğin ilâcı çok konuşmaktır! Fakat o zaman da, kekemelikten çok fena bir hastalığa: gevezeliğe tutulmak korku - su vardır. Kekemeler, gazetecilere beya- nat veremiyecekleri için «idenln birer me- mur olabilirler. Fakat gevezeler, «sır» tu- tamıyacakları için memuriyet değil, hiz - ile bulamazlar! metçilik Onlardan da ayrılıyorum, ve Bay Şa - kirle konuşan Refik Ahmede sokuluyo - rum Bay Şakir de, fhtiyarığın mazhari- yetlerinden bahsediyor, ve: — İnsan, diyor, kadın meclislerinde serbest serbest — konuşabiliyor. — İlerlemiş yaş, devrilen çamlara karşı en sağlam si- gorta: Bütün potlarınız, yaşınıza bağışla- | tayor. Ve gülerek ilâve ediyor: — Fakat ne yazık ki, ihtiyarlıkta insa « mın gözü görüyor ama, eli tutmuyor! Ben de gülüyorum: — Bizim belediye gibi! Zillerin çalınması, bu, içeride konuşu - lacaklardan daha alâka uyandırıcı sohbet- leri yarıda bıraktı. v Ruzname bermulat, encümenlere ha - vale olundu. Ve 936 bütçesinin mabadı lokundu. Sür'atle okunan kısımlar, fasıllar, sürükleyici bir tefrika gibi vecd içinde din- |leniyordu. Size, bana dikkate değer mnoktayı anlatayım: Belediye kimyahanesinin memurin ma: p, mazbatada 130,080 Hira olarak göst. Bu miktar bilttabi ittifakla muvafık | üldü: Fakat mazbala muharriri: - Efendim, dedi, bu miktar, yü, bin seksen değil, on üç bin seksendir. Mü- rettipler, araya fazla bir sıfır kaçırınışlar! | Eğer bana kalsaydı mürettiplerin kaçır. dıkları bu osıfırı 1 ben, yüz otuz bin lira maaşın kabanklığuşı, mazbata muharriri. nin tashihinden evvel sezemeyen — azalara dikkat ve alâka numarası diye verirdim! Mazbata böylece okumup giderken, bü- tün yüzleri ekşiten şayam bayret bir şey oldu: İsmail Sıtkı, Muhittin — Üstündağın yanı başında oturduğu halde itiraz etti; — Efendim.. Vakıf işlerinin takibi için kullanılacak memurlara 10000 Fira ayrıl. mıo Ben buna lüzum görmüyorum. Çünkü |geçen senelerde kurulan ayni teşkilât ev . İkaftan on para tahsil edemedi: Eski zabıt. ların tetkiki bunu isbata kâfidir. Vaziyet büyle iken ikinci bir tecrübeye girişmekteu ne mana var? | İsmail Sıtkı, Abdülkadir Ziyanın verdi. |i izahatı tatminkâr bulmadığını söyledi. | i Muhittin Üstündağ söz uldı, ve: | | görünen — bir — İsmail Sıtkı arkadaşımızın hakkı var!| dedi. Fakat, son tetkikatımızda vasıl ol - duğumuz netice, bize yeni bir ümit kapısı Jaçmıştır: Evkafın, bize devredeceği suları, eşhasa sattığını hayretle görüyoruz. Şimdi bu ihtilâfların hallini, bir hakem heyetine havale ettik. | Bu itibarla, bu işleri takip edecek me - murlara vereceğimiz paraların boşa git - AVAULAKODEMMAL Z GAZEAEM MA |miyeceği kanaatindeyiz. Hattâ yapacağı- İşasına ancak altı ay sonra başlanabilecek- hareket değildir. KA dilleri telefonda niçin düzelir? İhtiyarlığın faydaları alâka numarası - Belediye ikiz doğuranlara mükâfat veriyor. Ya dokuz doğuranlara... Şehir m Yazan : Selim Tevfik Şehir meclisinin toplant mız bu masrafın bir kaç mislini temin et - memiz çok mümkündür. Reisin müdahalesile müzakere kâfi gö - rüldü: Ve bittabi (10000) liraya ilişilme- di. Fakat İsmail Sıtkır — Yazık, diyor, «su» yüzünden, para- lar ohavav ya gidecek! Hâlin genişletilmesi için konulan 15000 lira da, hava tehlikesinden korunma ted - birleri için ayrılan 25000 lira da muvafık görüldü. Florya İnşaatına ayrılar tahsisa- ta 30000 lira daha eklendi. Ve Muhittin Üstündağ tekrar söz ala - rak, mühim görülen bir hokta hakkında izabat verdi; — Halice yapılacak yeni köprünün in- tir: Unkapanı köprüsünü —tamir - ettirmek 30 - 40 bin Kiraya mal olur ve altı ay sonra kaldırlacak olan bir köprünün — tamirine bu kadar para harcamak hiç te hesaplı bir Fakat köprüyü, altı ay bu halde bırak - mak ta seyrüseferi altüst edebilir. Çünkü bugün, o köprüden, nakil vasta- | Jeeğiz! Bunu temin için gp re AA Sabit köprü yerine seyyarı!.. eclisi azalarına ilarından bir görünüş ları geçememektedirler. Halbuki, o köptü den istifade etmok zaruretinde olan bir kamıyonlar; arabalar, hayvanlar, ve artğ ları küfeli seyyar satıcılar vardır. Biz düşündük; ve bir çare bulduk: Af ay için onları bir sahilden bir sahile geç mek vazifesini, bir araba vapuruna göf * düreceğiz! B yağamı işlekeoklerin. ha GüSM küçük bir müruriye almalarını temin ede * e icabında onlari yardım mecburiyetindeyiz. İşte bu on Rira, bu yardım için konmuştur! Bunun da muvafık görülüşünü müteakifi tam İki saat süren müzakereye bugün de d? | vam edilmek üzere nihayet verildi! ) ikiz çocuklara maaş faslt | Mazbatada olarak 8500 İira ayrılmıştı. 1 Çıkarken, azalardan — birinden bu bt sosta izahat istedim: — Belediye, dedi, ikiz doğuran lık'l £ ııluı yırdmı eder. Bu para onun İçii âıa.zuü ;fı.“uai]'fül UN GARR Şd ğ Il İluı doğuranlara yürdmm ver.da MA |kuz doğuranlara yok mu? SELİM TEVFİK —a Seven Kız Başka Gençle Konuşabilir Mi? £ İzmirde Süzan isminde bir genç kız. Üç sene evvel bir genci seviyor. genç bir gün onunla konuşmak istiyor, fakat o yüz vermiyor. Diğer bir genç bu vaziyotten istifadeye kalkıyor, kızı sevdiğini söylüyor. Genç kız ona da yüz vermiyor. Sevdiği birinci genç tahsilini bitirmek üzere İstanbula geliyor. Bir müd det sonra İrmire döndüğü zaman kıza artık ehemmiyet vermiyor. Kız bu defa daha ziyade müteessir. Sevgilisinin başka gençlerle de düşüp kalktığını öğreniyor. Maamafih sevgili, kızı arkadaşlarından kıskanıyor. Kız hem onu kıskandırmak, hem de kendisine alâka gösteren gençle münasebeti olmadığını göstermek — için başka bir gençle konuşuyor. Fakat kalbi asıl sevgilisindedir. Ve onunla birleşe - memekten müteezsirdir. Derdine çare arı- yor ve benden yol göstermemi istiyor. Küçük yaşta büyük bir roman mev - swu, Bir genç kazm hayatında ayni za- manda kaç genç bulunur. Biri — sevgili, biri seven, biri kapris için sevilen ve sal- re ve şaire,.. Fakat bütün bu macera - larla bu laz kendini bedbaht etmişti Ne birine kendini sevdirebilmiş, me ö- tekini sevgisine inandırabilmiş. Ortada kahvermiş. Kabahat kendisinde. İnsan bir defa tahsilini tamamlamamış bir gen ©e ebedi bir sevgi bağı ile bağlanmaz. Bir defa da sevdikten sonra artık başka er- keğe yüz vermez. ... Bandırmada Mehmet: Kizın size — sarfettiği söz bir kv , Ge söylenmiş değildir. Asabileşmiş, pacağını bilememiş bir vaziyotte nüyor. Maamafih sevgisi vardır dâ nilemez. ... Gönende Ahmet Selvi: Gençler daima kendilerinden n beğenirler. Onların olgunluğu olma cağında bulunan gence bir l nümüunesi gibi görünür. Zaman İ görüş değişir ve normal şeklini ılıf ... Baladda B. Habibe: Bence evlenmeyiniz. Evlenmek yenler sizinli istiyorlar. — e * jsti * ki çocuklarınız vardır, paranızla okutmağa çalışınız. Malınızı paray? “ virmeyiniz, çabuk elinizden çıkârif: ra malsiz ve parasız kalırsınız ... İstinyede M. K. Y.: B inci tecrübe size bir şey 'İ' miş galiba. İkinci bir tecrübe ayni Neıi doğurabilir. di K