Tufeyli Sözler le anlatıyor: i «Ne yapmak istediğimiz hakkında keli- me bile söylemiyeceğiz. Onu güreceksi Ya olacak, ya olmuyacak. Fakat bizim na peşin olarak söylemiye mecbur oldu -| İzumuz tek bir söz var. Bu mecmua, senin isteğine, senin keyfine, senin gayene hiz- met için çıkmıyor. İsteği, keyli ve gay yüzü kadar meçhul ve sayısı kadar değişik olan senden evvel bizim bir isteğimiz, zim bir keyfimiz, bizim bir gayemiz ola -| cak. Eğer onlar üzerinde birleşirsek bunu kendi mecmuan bil. «Ortalığın çoraklığı hakikatinde her hal. de sen ve biz beraberiz. Son suçu yazıcıda, | buluyorsun, yazıcı suçu sende, Biz. suçün | kimde olduğunu isbat etmek istiyoruz. Ya eni çıkan mecmualardan biri oku- göstereceksin. Fakat biz bir şey yapamı - yacağız. O halde biz yokuz. «Ya biz bir şey yapacağız. Fakat sen , idi, artık huzurumuz kaybolur. Hayat mana ve kıyme- tini kaybeder. Ömrümüz ebedi bir işkence ir, cemiyet bize müsamaha alâka göstermiyeceksin, O halde sen yok- | sun. Bunların birinden birini isbat etmek bize yeter!» Bu iddia şunu gösteriyor: Bizde Fransız kültürile gençler hulla ve cemiyeti istihfaf ederler, Kendilerini halkın ve cemiyetin üstünde kendi kendilerine yetişmiş bir nevi fev -| kalbeşer telâkki ederler. Onlar cemiyet - ten bir şey almamışlardır. Binzenaleyh ce- hiç bir borçları yoktur. Halka in - meğe çalışmak biraz da küçülmektir. Bunlar tufeyli münevverlerdir. Ayakla- n havadadır. Bastıkları yeri inkâr ederler. | Halbuki insan cemiyetinin ve muhitinin | mahaulüdür. — Yaradıhşı — itibarile diğer yurddaşlarından bir derece ayrılabilir. Fa- kat nihayet muayyen içtima! şartlar olma- dıkça bir dehanın bile doğmasına imkân yoktur. yetişmiş olan ... Bu közü telâkki kendilerine hâs kal - dıkça zararları yalnız kendilerinedir. Halk - enları benimsemez, cemiyet okuyup be - ğgenmez ve nihayet cemiyetin üstünde tu - feyli vaziyette kalmağa mahküm olurlar. Fakat bunlar her tufeyli gibi yaşadıkları halkı ve cemiyeti istismar ile geçinirler. Halk onları okumazsa halkı cehaletle it « ham ederler. Kabahatin kendilerinde ol- duğunu görmezler. ... Fransız kültürile, İngiliz. Alman ve Sov- yet kültürü ile yetişmiş gençler arasında bu fark vardır. İkinciler kendilerinden ziyade halka ehemmiyet verirler. Şiirlerini, yazıla- rını kendileri için değil, halk için yazarlar. Ne ka © kadar övünürler. T çok kimse tarahından okunulursa | Bunlar halka heyecan verir ve halktan kevecan alırlar. Bu ruhi ve manevi alış ve- viş onları yükseltir. cemiyeti yükseltir. Mü. nevver ve halk elele yürürler. Bizde münevverler böyle tufeyli vazi- yette kaldıkça, halktan ve cemiyetten u - zak yaşadıkça ne onların cemiyete faydası olur, ne de cemiyetin onlara. Biliyor Musunuz? | — Vestelalye muahedesi ne vakit ak 2 — Mulkous şehri nerededir. nüfusu kaçtır? | 3 — Fransız orduzu (Ren) i ne vakit tahliye etmiştir. 4 — uRoman uzun bir yol üzerinde do- laşar miştir? 5 — Dünyanın en büyük gölü nerede- dir? ir aynadır» cümlesini kim söyle - (Cevapları yarın) * (Dünkü suallerin cevapları) | — İzmirin İstanbula —uzaklığı 280 mildir. 2 — Büyük harpte — şöhret kuımmW Ayşe Emden ismindeki Almaâ kruvazörü | efradından bir kumuımın bindikleri geminin | adı idi. | 3 — 1519 yılında seçilmiş olan impıvı—-î tor (Şarlken) di. 4 — Bir Türk kadınının ecnebi tâbüye- | tinde bulunun bir Türk erkeği ile evlen - roesine biç bir. mâni yoktur. Resimli Makale hir. musallat olarak bizi mütemediyen rahatsız ve bizar eder. | Vicdan azabı, korkunç Bir heyulâ Kanun bizi affedebilii Ampere'in Başına Gelenler fizik — âlimlerinden Ampârcin yüzüncü ölüm senesi münase betile ihtifali hazırlanmaktadır. Bundan bahseden bir Fransız gazetesi onun çu güzel fıkrasını anlatmakladir. Ampöre ilim akademisine kabul edil - dikten sonra, Alimlerin hâmisi olan Madam Fontanese davet edilmişti. Âlime muzip- lik yapmak istiyen arkadaşları, davete ü< miforma ile gitmesi lâzım geldiğini söyle - mişler ve zavallı Ampâre de kılıcını ku - şanarak ziyafete icabet etmiş. ce bir de ne baksın. Herkes sivil, bir o sır- mab... Üstelik ayağına dolaşan kılıç ta belinde. Hiç olmazsa kılıcı, çıkartmak is - ter ve yavaşçacık bir kanapenin yastıkları arkasına saklar ve yemekten sonra da bir köşeye çekilerek bir takım hesaplar yap - mağa koyulur. Meşguliyetine © kadar dalmış ki, her- kesin gittiğinin farkma — bile varmamış. Madam Fontanes te Ampdri rahatsız et- memek için hiç sesini çıkarmamış ve otu- Fransada meşhur İçeriye girin- rup beklerken kanapede uyuyup kalmış... Kendine gelen Ampâre bakmış ki kimse yok, gitmek istemiş, kılıcını ulmak için ka- napeye sokulunca madamı, uyur görmüş ve yavaş yavaş arkasından kılıcı çekerken, kın nasilia yerinde kalmış, © sırada gözle- rini açan madam, başucunda kınından çık- mış bir kılıçla Ampâri lığı basmış... Kocası, geceliği ile yardıma gelmiş, ev birbirine girmiş, ve zavallı Am- nce hemen çiğe pire dalgınlığının hesabını verinciye ka - dar epeyce terlemiş. * İktısatçının dal, gı Maruf iktisatçılardan ve daha — maruf dalgınlardan biri bir otomobil satın almış- tı. Arkadaşlarından biri, içini çekti. İkti - satçının başına gelecek felâketleri düşü - nerek: — Hayırlı olsun... Bonşana dedi. Diğeri: Çiğniyeceklerim — düşünsünler! diye cevap verdi. * Yıldızlara en yakın yol.. Amerikalılar 2760 metre irtilada as » falt yol yaptık diye övünürken, Fransızlar Savoce'de 2770 metre yükseklikte yol aç - mışlardır. Fransızlar biz yıldızlara on met- re daha yakınız demektedir. — ve iftihar duymaktadırlar. 5 — Eski zamanların en — meşhur iki Türk ryessamından biri Hamdi Beydir. Ö- teki Halil Paşadır. | SON POSTA ibi arkamıza düştü * | HERGÜN BİR FIKRA Haçta Öyle Ayıltmışlardı! Keçeci zade Reşat Fuat Bey mer - humun anlattığı fıkralardan biri: Herif hacca gitmiş. Dönmüş, gelmiş. artık başka lâf yok: Boyuna hacılığına ait menkibeler Medinede şöyle, Mek- kede böyle, Arafatta bu, Ciddede bu.. Münasebet gelsin, gelmesin, anlata, an- lata eşine dostuna gına getirtmiş. Nasihat etmişler, paylamışlar, nafi- le. Bizim Hacı babada, — seyahatinden bahsetmek artık illet haline gelmiş; bir türlü vaz geçemiyor. Derken, ahbapları ağız bi ler, herife bir temiz dayak atmışlar. Öylesine bir dayak ki, düşmüş, bayıl- mış. Dövenler korkmuşlar; başı ucuna geçip: «Acaba nasıl etsek te ayıltaak? » diye istişare ederlerken, herif gözlerini aralamış, ve: — Hacca giderken de bir defa böy- le bayılmıştım. O zaman sirke ile ayılt- tılardı, demiş. Böyle tiplere hayatta ne kadar çok rast gelirsiniz, değil mi? BULMACA ı Soldan sağa: | — Baş, patlayıcı şey. 2 — İkine yağ konur. 3 — Resmi olarak, yılanın arap - çası 4 — Sücl, rabıt edatı. 5 — Kaba bir tabir, rahatlık, bir tane © — Uzak, no- |ta. 7 — Gezginlik. 8 — Sicim, ocağın du- manı Çıkar. 9 — Kahramanlık - kitabı. İ10 — Türk tatlısı. 11 — Süslü, aile, Bu ihtilâf bir ha- İnsan bir kötülük yaptığı zaman onu kimse görmiyebi. | bakabilir. Fakat vicdanımızın hükmünden kurtulmak güç- Fakat gören insafsız bir kuvvet vardır: Vicdan. O kö -| LÜ a B Vicdanımız hatamızı yüzümüze çarptıkça, kusurumu- | sen borcunu ödiyecek, hareketimize alâka * (ülüğü yalnız o affetmez ve vicdan azabı halinde ruhumuza | zu mütemadiyen tekrar ettikçe ve günahımızı hatırlattıkça | bizim için huzur yoktur. Binsenaleyh kanundan, dedikodudan, cemiyetten evvel vicdanınızı yoklayınız. Onun mazur görmediği, müsamaha hareketleri yapmayınız. (SÖZ ARASINDA | Gece Bir Daha Düşünürüml!.. SŞehir tiyatrosunun en sevimli artistle - rinden Hâzımın dün gece uyuyama - dığı muhakkaktır. Uzün bir ayrılıktan öon- ra sabahleyin Heybeliye gitmişti. Vapur- da tarifeyi tetkik ediyordu. Şu cümleyi ©- kudu: «— Yıldız işareti iskelelerden köprüye olan seferlerde vapurun köprüden gidişin- de, ve köprüden iskelelere olan seferlerde ise vapurun köprüye gelişinde o iskeleye uğuyacağını bildirizse Bu cümleyi bir daha okudu, anlıyama- dı, bir aralık çok ince olduğunu bildiğimiz zekâsından şüphelendi, yerinden kalkarak bu etimleyi bütün yolculara birer birer sor» du. Onların da anlyamadıklarını görünce biraz müsterih oldu. Fakat vapurdan çı - karken: — Gece bir daha düşünürüm, diyorda. Nihayet anlayıp anlamadığını isterseniz köndisike sorunük! * Her yerde hazır nazır Sıfatı ulühiyete ait bulunan bu hassa, teksiz fotoğrafın keşfile insanlara da geçi- yor. Ön binlerce dönüm araziye sahip olan Minnesota çiftçilerinden zengin bir adam, tayyare ve otomobillere koyduğu televizi- yon aletlerile, oturduğu yerde, çiltliğinin |bütün ahvaline vâkıf oluyormuş, Yukarıdan aşağıya: | — Bir silâh, yemek. 2 — Yaratılan şey, hastalığa yakalanmamak için yapılır. 3 — Fücurun benzeri, isyancı, bir De ilâ- vesile düğüm olur. 4 — Eşek. 5 — Bir ot, kovmak. 6© — Bir erkek ismi, çoban paltosu. 7 — Mağara, düşman. B — Do « |kunmak hassası, dadının bir başka türlüsü. 19 — Ağa, lems. 10 — Bütün — insanlar. 1l — Bir adet, ismi var cismi yok kuş. Dünkü bulmacanın halli: Soldan sağa: | — Kazan, Tanm. 2 — Adapazan, 3 — Ramazan. 4 — Ak, nahiv, lâ. 5 — dini, alil 6& — Batı, rakip. 7 — Asâö, ka- ba, & — Kabih, es. 9 — Atik. |0 — Aşk, Rab, yer. || — Aa, salata, Yukarıdan aşağıya: | — Kara, bakla. 2 — Adak, şa. 3 — Zam, tabaka. 4 — Apandisit, 5 — Nazan, ahır. 6 — Zahir, as. 7 Tanı, akraba. 8 — Ar, vak'a. 9 — Nis, Liberya. 10 — Libas, et. 11 — İptal, ara. İSTER İNAN İSTER İNANMA! İnegöl muhabirimizin bildirdiğine göre ora belediyesi ile elektrik şirketi arasında belediyenin şirkete sermaye olarak vermiş olduğu 16 bin küsur liranın yirmi senede ödenmesi hakkında bir ihtilâf vardır. keme havale edilmiş. Şirket hakemin kararını beğenme- miş ve temyiz elmiş. Fakat bu arada belediye şirkete borcu olan 2400 lira- yı ödeyememiş. Şirket te belediyeye ait cereyanı kesmiş ve şehir karanlıkta kalmış. Şimdi belediye sokakları pet- rol lâmbasiyle aydınlatıyormuş. İSTER İNAN İSTER İNANMA! Mart 17 M Sözün Kısası Sembolik Köprü E. Ekrem-Talu H er gün evimden işime yaya ıi: der gelirim. Dün sabah, canımi dişime alıp, tramvaya bineceğim — tut |tu. Erkenden sokağa fırlayıp, Tepe * İbaşında, Konservatuvarın — önündeki |dürağa geldim, dikildim. Beklerim, tramvay yok.. Beklerim, yok! Her işi, önceden hayra yarmak &* detimdir. Kendi kendime: — Mutlaka, dedim, alâkadar ma * kamlar tramvayları bu sabah sıkı bif kontrola tâbi tuttular, frenleri bozuk: makineleri sakat olanları — işlemektemi menettiler de sefere çıkacak arabâ kalmadı. Ooh! Canımızı düşünenler: den Allah razı olsun! Derken, © sırada bir oldu. — Bay! dedi; (öyle demedi ya bey dedi amma, haydi nc ise!) boşüt na tramvay bekleme. Galataya gide* ceksen götüreyim. peyda şoför — Tramvay neden yok? Gene bif kaza mı oldu yoksa?. — Hayır, bu defa kazaya uğrayaf tramvay değil, köprü.. Hemen tünele koştum, Galatayâ indim; geldim köprünün başına. göreyim? Bizim köhne cisricedid bil bir yanda, öteki öbür yanda iki bölüm olmuş. Beni tanıyan bir iki kişi, köprüyü bu hale koyan hâdiseyi hikâye etm istediler. Vakıa, onların anlattıkları doğrü idi. Zahirde mesele aynen, dvdiklf" gibi cereyan etmişti. Fakat işin bir iÇ yüzü vardı ki onu kimse — bilmiyöf: takdir edemiyordu. Yalnız bana ma * lüm olmuşt! da ender görülür bir vefakârlık saikâ” siyle, otuz bükadar yıllık yârı kafadi” m eski köprünün hazin akıbetindef duyduğu eleme dayanamıyarak, onull henüz kırkı çıkmadan intihar - etm istemişti. Fakat bu teşebbüs kuvvede kalmifr tamam olmamıştı ve bu vefalı dotli yarası meydanda upuzun yatıyordu: Scmbolik belediyemizin, “sembolik köprüsü olmuştu o! aA n aLA HN a a aa Hâdiseler Karşısında: K n Köprü M Sevim şilebinin. Karaköy küp! at doi çarpmasından bir barikai hakil Koskoca İstanbulun. upuzun Halicif deki tek köprü de günün birinde büsbi kınlırsa, İstanbullunun — haline martiler bile güleceklerdiş * Bir' a Wİvelki Tirönada! Vdi BAD rüsü Karaköy köprüsüne misafir g617 Bu vefer de Karaköy köprüeli Unkanttili misafir gitmeye hazırlanmış olacak. * Üzüm üzüme baka baka kararır, F köprüye baka bakh kınllır. * Öevini ismiç'narin biz genç Salik GAİ y kışır ama; köprü karan bir şilebe kis Yf deni ç di K Karar «Bir gazetede Sevim vapurunün Ü köy köprüsüne bodaslamadan ©" İyazılmış. Hiç bir alâkam olmayati y İdiseye ismirpin karıştırılmış olmasına ret etmekteyim. Bakkal Bodet a danı | Köprünün kırıldığı gün .ı.ı_ı.lı;' ea buçuğa kadar köprü üstünde hid B vay kazası olmamıştır. M! _...-/_ « ESİ BAA Y İYE D A A E LA EE ai L C LA DK K F LA D” Yeni köprü, bu zamant — eli | nirdedi |