16 Mart 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

16 Mart 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA * MNT Mücadelede ( KP —Z Casus Teşkilâtı 7750 16/3/936 Son Postanın Tefrikası: 10 - Muhtelit komisyon; Haringtonun tavsi- yelerini aynen tatbika karar vermişti (Pek mevsuk olan istihbaratımıza ma-| cibince 4 bazı (tefevvühatı lisaniye) de kıdıillhükmi;ıışıiquihı——ı.?tı— zaran bu kıml Türkler, bütün hıristiyanlık / bulunduğundan dolayı, Anadoluya sür - | daki koltuğun birine azametle yerleşmiş; Üknindüs intüm almük “İçin Ayasolya | gün edilmişti. Meşrutiyelten sosva - aueali| —— Vel- Rişliyo; hasa. — Evet. - . İnenms — Talu » I | SAF BİR KADIN Avukat İlhan Nizamiye: tavrı, ve bilhassa iffet ve haya duy « — Neden evlenmiyorsunuz, üstad? | gularile beni büsbütün teshir etti. O « diye sordum. nunla mütasavver saadetimi herkesten Güldü. gizliyor ve o saadetin hülyasile kendi — Bekârlık daha iyi., Hem de ar -| £€dime çocuk gibi seviniyordum. aa amaT aa Birlikte projeler yapmıştık. Müs « Bücürekm'eklün çeti seğlmük takbel yuvamızın plânlarını çizmis, ha« yatımızın en ulak teferrüatına varın« cıya kadar kararlaştırmıştık. istenilen bir macera sezmiştim; 1srar ettim; tamisini bombalarla havaya — uçuracaklar; | bu surelte de son vahşetlerini - göstermiş olacaklardır.) (Bunun önüne geçmek için her şeyden evvel; büyük bir kasmı İttihatçıların sadık adamlarından mürekkep olan bugünkü za- bıta beyeti arasında slahat vücede getir. Mek, ve İstanbul polisi arasına hiristiyan- lardan da bazı kimseler yerleştirerek bu türetle bir emniyet tesis eylemek lüzımdır. ) Demişlerdi. - ü Bu raporları pek ciddi telâkki eden is - birdenbire titirmekle beraber; bu korkunç tehlikenin önüne geçebilmek için gizli bir teşkilât Fapmıya da karar vermişti. İ Muhtelit zabıta komisyonu, derhal bir ktima akdetmiş; General Haringtonm tav- Siyelerini tetkik ve müzakere ederek ban- İamn aynen tatbikine karar vermişti. Esasen bu sırada saray ile - başında, da- Mat Ferit Paşanın bulunduğu - Babiâli bü- kümeti de İttihatçıların bir ihtilâl çıkara - Sah endişesile tiril tiril titremekte idi. Bu- MA binaen muhtelit zabıta komisyonunun tebliğ ettiği karara derhal iştirak ederek za- buta hizmetine hıristiyanların da kabulü - T; İ f İ T | j r Ff TT â İ i ! f | f KAT Ep T iğ!eî misilli bir çok menfiler gibi bir (hürri -|lar bazan, taşıdıkları kisvelerin haricinde yet kahramamı) sıfatile - İstanbula avdet | de büyük istidatlar gösterirler... Bizim ru- etmiş; (Fedakâranı Millet) cemiyetine gir- | hanilerden de bir çok siyasiler yetişmiş - mişti. Yegâne gayesi, (komiser) lükle tek- | tir. Hattâ, bir tanesi de buradaki dostumuz, rar meskeğine girmekti. Fakat bu talebi İrahip Frudur. Aklımda kaldığına göre, ba- terviç edilmemişti. O zaman Mustafa E -'na. Bu (Sail Molla Efendi) (3) den ilk fendi de muhalefet partilerine intişap et -| defa olarak dostum Fru bahsetmişti. — Aile saadeti sizi hiç cezbetmedi mi? Gençliğinizde olsun — evlenmiye niyet etmediniz mi? Bu sefer, kır bıyıklı dudaklarında be liren tebessüme biraz acılık karışıyor- du. Durdu.. Düşündü.. Ve nihayet miş; İttihatçılara büyük bir husumet besle- mişti. Şimdi; müsait zemin bulur bulmaz, barat servisinin husuzi teşkilâtıma girmişti. ça maruf müntesiplerinden idi. Mevkü pek ehemmiyetsiz olduğu halde, gördüğü iş dolayısile, sık sık Abdülhamit ile temas e- derdi. Buna binaen kardeşini himaye et - »| miş, rütbesini serkomiserliğe terfi ettirmiş- ti... Meşsutiyetin ilânımtı müteakip saray mensuplarile onların hıstım ve akrabasının dağıtıldığı zaman bu efendi de meslekten ihraç edilmişti. Bundan dolayı İttihatçılara büyük bir husumet besliyen Ürgüplü Meh- met Efendi bir müddet açıkta gezdikten sonra Konyalı Zeynelâbidin Efendinin de- liletile Hürriyet ve İtilâf fırkasına girmiş; kendisine belediye dairelerinin birinde - bil- vasıla - küçük bir hizmel temin edilmiş; mütareke devrine kadar bu suretle hayat geçirdikten sonra; şimdi o da bu — bususi hizmeti kabul eylemişti. 4 — (Serkomiser, Murtaza Efendi) - bu da, Abdülhamit devrinde Febim Pa - şanın maiyetinde idi. Galata ve Beyoğlun- da uzun müddet komiserlik etmişti. Jurnal- İcılığmdan maada, bütüm o civardaki mey- hane, umumhane ve kumarhaneleri hara- ca kesmişti. Meşrutiyetin ilâmından sonra, bunun da hizmetine nihayet verilmişti. İt- tihatçıların devrini, kin ve gayz ile geçi -« ren bu adam da şimdi - devrin tebeddül etmesi üzerine - tekrar vazifeye girmiş; ay- ir 'ni zamanda (istikbaral servisi) ne de kay- dedilmişti. * Günler geçtikçe; İstanbulun havası bu - lanıyor; Türklerin ve bilhassa hamiyetli Türk memurlarının Mondros mütarekena: mesi ahkâmma nefret ve muhalefet gös - terdiklerine dair bir çok ihbarlar vuku bu- kayordu. Buna binaen istihbarat servisi; bütün devlet dairelerinde memurlardan mürek - kep bir şebeke tesis etmeyi; ve bunlarla da, mütarekename ahkâmma ne dereceye kadar viayet edildiğini kontrol etmek isti- yordu. Tam bu düşünce esnasında; — (Kapiten Benet) e bir davetname gelmişti... Bu da- vetname, (Prens, Sami) imzasını taşıyor; ve Kaptan Beneti, Porapalas otelinde hu - susi bir çay ziyaletine çağırıyordu. Kaptan Benet, bu davete icabet etme - den evvel (Prens Sami) hakkında tahki « çarçabuk anlayıverecek derecede zeki bir adam olan kaptan Benet; karşısında ezilip - | büzülen, kırılıp dökülen bu iki adam hak- €2) Prens Sami, (Salt Molla) yı, Fran- sanın en meşhur simalarından ve eski baş- vekillerinden (Kardinal Rişliye) ya ban- zetmek istemişti. * hi © da derhal bu hizmeti kabul etmiş; istih- cesaret vermiş; eline geçen bu fırsatı ka- İçırmak istememişti; 3 — (Ürgüplü Mehmet Efendi) - bu za- | tın biraderi, Abdülhamit sarayının olduk- | tan hazretleri... Muhterem dostumuz ve Üs- baklayı ağzından çıkardı: — Tek bir defa evlenmeğe - teşeb- Diye, garip bir mukı Kaptan Benetin bu sözleri, Sait Mollaya — Hiç şüphesiz ki öyle olacaktır, kap - |henüz bugünkü mevkiimi yapmamış, okadar şöhret kazanmamıştım. Bir or- tağımla beraber çalışmakta yazıhaneye uğrıyan seyrekti. Bir gün, oraya bir kadın geldi. Genç- ti... Güzel denecek gibi değil, fakat tadımız papaz Fru hazretlerinin bu sena- kârımza karşı büyük bir teveccühleri ol - duğuna eminim. Bu da şüphesiz ki sebep- siz değildir. Çünkü kendileri çok iyi bilir- ler ki, bendeniz, Türkiyede adedi bir hayli yeküna baliğ olan İngiliz muhip ve dost - hi ü i vi e bi Bala Kalnaklerin © ee imanlilanaın be İ alunlı idi ve arkasında sade, temiz bir PaT |elbise, bakışları hüzün ve ıztırap do- Sait Mollanın bu övünmesine kaptan Be- |lu bir çift elâ göz.. Boyasız, çizgileri melin ne dereceye kadar ehemmiyet verdi- muntazam, fakat bezgin bir sima... #ini kestirmek mümkün değildi. Ancak Çekingen tavırlar... Derhal benim ü hH-::T 3;* Mollanın anlattığına xöîr * |zerimde büyük bir tesir yaptı. zeki İngiliz istihbarat memuru; bir lâh- B D ORER B SüRlaliii d ae vi stlür © | Derdi gayet ln?iıllı. Kuçııkld_en?cı:k K |bir yaşta evlenmiş, hayvan gibi bir a- — Hü Söğülü dörülkreeğ eli |dama düşmüş, on senedir onun elin - Daha kısa... İngiliz muhipleri... Acaba| den çekmediği kalmamıştı. Hakaret, böyle bir cemiyet niçin teşkil edilmiyor?.. |tokat, işkence, boş yere kıskançlık, bü-| Demişti. Fakat şurası calibi dikkattir kiş |tün o on yıllık elim ömrün bılânçosu- bu sözü söyler söylemez, derhal sözün mec- |nu teşkil ediyordu. rasını değiştirmiş; Prens Samiye dönerek: — Memleketiniz çok güzel.. Çok lâtif. Fakat işlerden baş alıp ta henüz her yeri Dinledim ve acıdım. Ayni zamanda gönlümde bu sâf ve mazlüm kadına |karşı şiddetli bir incizap uyandı. O - nunla ben evlenecek olursam, hiç şüp- hesiz ikimiz de bahtiyar olacaktık. Bu düşünce, onun davasını bizzat deruh- te etmiyerek arkadaşıma havale et - mekliğime sebep oldu. Zira, kocası - nın aleyhine açacağı boşanma dava - sında vekâletini ben ifa edecek olur - sam, sonra kendisine talip olamaz ve rıza gösterse dahi evlenemezdim. Hal- buki, daha gördüğüm o dakikadan iti- baren onu benimsemiş, onunla birlik- te bir yuva kurmayı kafama koymuş- tum. Kendisini arkadaşımla tanıştırdık - tan sonra, kocasından bir aydanberidir de ayrı oturduğunu haber alınca, sık sık ziyaretine gittim. Ev hali de üze - rtimde çok müsait bir tesir yaptı. An- laştık, sözleştik. Mahkemeden karar alır almaz nişanlanacak, idet müddeti geçince de evlenecektik. (Arkasm var) ba Sait Mollayı sarıklı öyle (efendi) kelimesi- ni söylemişti. Efendiliği küçük gören Sait Molla, bundan büyük bir teemür hisset - mişti. Fakat, şi: böyle ehemmiyetsiz şey- lerden teessür izhar edilecek zaman de - ğildi. Çünkü temin edilmek ümidi olan menfaatlar karşısında değil (efendi) ta - biri, hattâ ağır bir hakaret kelimesi bile ol- sa, Sait Molla onu da hazmetmek İâzım gekliğine hüküm vermekte idi. Dırık Dilleri BERLİTZ'de ÖĞRENİNİZ. | — Çabuk ve esaslı yı j 2 — Her öğrenilen dil için bitirme diplo. ması verir. 3 — Her sene müsabaka sonunda Fransa- da 3 sene bedava okulur. Arkadaşımın mahkemede tayin et- Kayıtlar açıktır. tirmiş olduğu güne daha bir aydan zi- İstanbul, İstiklâl caddesi 373, Ankara, | yade vakit vardı. Konya caddesi. Bu müddet - zarfında kadın, hali, , Bedenen ve rubes yorgunsansa va bundan doleyi tam verimle çalışamız yorsanız ? “İştesinhin İyf gitmesini acası) İsteyebillrsin ) Umulmaya ıkl Görkeş gezalik oykusuzluk eli bo hale sokabilir. Bromural .Knoli. —lmq—ı:—.munı—.—wmm— alup ço kıta bir zamanda lade ve bo sayede sizl yezkdan dinçleşfirecek alan eykunuzu temin eder. 40 ve H0 Bongirtmeyi havf süp- Merdaaamsa lerce veçela de A, <-. 0 evİ.mad balkı pELELAOE ĞD İ < © KAsILA |sile arkadaşıma bu dava hakkında hig büs ettim, Şimdi on beş sene kadar| oluyor; belki de daha fazla. O zaman | olduğum. Sabırsızlıkla tafsilât bekliyordum. müşteriler l”kW Akşam üzı İ Diz h NBO. ERÜD Günler su gibi geçiyordu. Sesimin ihtizazı belki bir şey belli eder korku « bir ŞeY soramıyordum. Yalnız bir gün: — O kadma sokakta rastladım. Çok muztarip olduğunu tekrar edip, yal « vardı. Kuzum mümkün olduğu ka « dar işini ta'cil ve tesri et; dedim. O da söz verdi. Derken mahkeme günü geldi, çat « tı. Ben o gün helecan içinde idim. Ad- lyeye gitmeyip, yazıhanede kaldım. bizim arkadaş döndü. Sıkılmış ve düşünceli idi. Benim bir şey sormağa dilim varmıyordu; lâ « kayt görünmek için cebri nefs ediyor« dum. Arkadaşım çantasını masasının ü- zerine atıp, iskemleye çökercesine o » turduktan sonra, birden bana döndü ve: — Sorma! dedi; rezil oldum! — Neden? — Müekkilem olacak kaltağın yü « zünden! Boğazımı bir şeyler tıkıyormuş gibi oluyordum. Ağzımın içi kuruyor, ku- laklarım uğulduyordu. Olanca kanı « min tepeme hücum ettiğini duyuyor « dum. Soramadığım suali anlamış gi « bi, arkadaşım izahat vermeğe başla « dı: — Herif mükemmel adam! Na « zik, terbiyeli, halim, selim... Gerçek « ten bir efendi! Meğer, karısı -olacak mel'un bu adamcağıza önüne gelenle hiyanet etmiş. Uşak, bahçıvan, ma « halle bekçisi, hekim, hoca, pehlivan... Kimler yok? Herifin avukatı hafi cel- se isteyip te, ortaya bir alay mektup çıkarıp, atmaz mı? Bir tanesinden bir tek satır okuyacak olsan tirnaklarının ucuna kadar, utancından — kızarırsın. İğrenç mi, iğrenç! Bilsen, kaltak kim - lerle düşüp, kalkmamış? Kocası ola - cak zavallı bedbahta neler çektirme - miş, ne iziyetler etmemiş? Nefret ve hiddetten hâlâ zangır zangır her tara- fim titriyor. Zaten biz dava açmasak o açacak- mış. Karı evden kaçmış, kaçarken de, herifin kıyıda bucakta nesi var, nesi yok, hepsini sırıklamış, götürmüş. Şahitlerden, mevki sahibi, muteber bir kaç kişi dinledik; cümlesi de koca- nın lehinde, kadının ise son derece a- leyhinde bulundular. Bizzat kadının eniştesi öyle şeyler söyledi ki hepimiz dona kaldık. Asıl dona kalan ben idim, azizim. — Emin misin? diye soracak ol « dum.. Ciddiyeti ile tanınmış bir zat olan arkadaşım : — Emin miyim de söz mü? dedi; o kadar kanaat getirdim ki, vekâletten çekilmeğe bile karar verdim. Kimi is - terse tutsun, ne yaparsa yapsın! Tuta- — cak bir yeri yok ki müdafaa edeyim. İşte, o günden sonra, benim ka - dınlardan yana hiç bir vakit hüsnü ta- lihim olamıyacağına kanaat getirerek ömrüm oldukça bekâr yaşamağa az- mettim. Ama, kadınların — içerisinde iyisi yok mu? diyeceksin. Var, hem de pek çok! Bunu biliyorum. Ancak izdivacın bir piyango olduğunu, bazı kimselerin de baht ve talih oyunlarında daima al- danmağa mahküm bulunduklar'ını da hesaba kattığım için böyle yaşan.dk — gua geei B

Bu sayıdan diğer sayfalar: