MÜR Y YA YŞ C 31 Birincikânun TÜ TaRP eTT ŞN Yazan: Gethart Ellert ROMA KAPILARINDA* n ğ 31 /12/935 v TeT Son ıosî Attilânın Kan İIçeceği Mukaddes Kâseler Ortadan Sır Olmuştu Rahipler davula benzer bir şey ça- larak habis ruhları Attilâ'nın etrafın- dan defetmeğe çalışıyorlardı. -Kolla- rındaki bileziklerden kuş — kemikleri sarkıyordu. Öneges, onların arasından kendisine yol açmağa çalışırken — bir rahip ayağa kalktı, ağzını Yunanlının kulağına yaklaştırarak : — «Öneges, dedi. Sen bir hıristi - yansın. Neden krala bir hıristiyan ra- bi güeü mirorsAr Bir Hıristiyan Rahip Lâzim! Öneges hayretle rahibin yüzüne baktı: — aKral Attilâ kimseyi görmek is- temiyor, Ne sizleri, ne de bir hıristiyan rahibi.. Bu fikir sana nereden geldi?» Rahip doğruldu ve Yunanlının ku- lağına şunları fısıldadı: — «Ben dün gece Attilânın hasta - Rahip Onegesle konuştuktan sonra arkadaşlarının yanına gitti — Edeko, benim nasihatimi dinler- hğmı Allahlara sordum; ancak bir hı- sen, evvelâ hiddetini teskin et te kimin ristiyan rahip Attilâyı kurtarabilir, de-|çaldığını ve nenin çalındığını anlat.» diler.» Öneges düşündü: — «Hiristiyan rahipler içinde he - Edeko hiddetinden yumruğunu ka- pıya vurdu: — «Şayet Attilâ ölürse, kabahat bu kim olanları da vardır. Fakat Attilâ bir'edepsiz herifin!..» diye bağırdı. hekime de görünmek istemez, — #«Kimin kabahati? Ne demek is - — «Öneges, sen bir hıristiyansın. | tiyorsun?» Hıristiyan rahipler kendi Allahlarının kanını altın kâseler içinden içerlermiş, bu doğru mu?» Öneget: Edeko nihayet kendine gelmişti: — «Konstantius, hıristiyan kilisesin- deki kâseleri çaldı.» — «Yalan değil, yanlış» diye ce-| Bunu söyledikten sonra hiddetinden vap vermeğe başladı. Fakat Hün rahibi | titriyerek: sözünü keserek: — «Krala öyle bir kap içinde ayni|limle boğacağım!» diye bağırmağa baş- | kandan içirirseniz hastalıktan kurtula- ladı. ' Yal... Demek ki Hün rahibi Allak: caktır!.» dedi.. Rahip bunu söyledikten sonra geri gitti ve tekrar davulunu çalmağa baş- ladı. On rahibin yirmi bileğinde altın paralar ve kuş kemikleri takırdıyor, on davuldan boğuk gümbürtüler hâsıl o - luyordu. Şayet Attilâ Ölecek Olursa.., Öneges, ne suretle hareket etmesi lâ- zım geleceğini tayinden âciz bir halde yavaş yavaş yürüdü. Kilisedeki kâse - lerden Attilâya kan içirmek? Bunu nasıl yapabilirdi? Yapmayıp ta Hün rahibinin telkinatını mesküt geçseydi, ne olurdu? Bunu yapmak kendi haya- tını ölüm tehlikesine maruz bırakmak demekti; şayet kral ölecek olursa, onu kurtarmak için mevcut olan tek bir ça- — 4O keratayı boğacağım. Kendi e- Wlaı'd.zııı aldığı o emri başkalarına da bil- |dirmişti! Attilânın hastalığını iyi ede İcek olan çareden Edeko da haberdar - dı. Halbuki Attilânın kan içeceği ça - naklar çalınmıştı. Öneges: — «Konstantius nerede?» diye sor- du. Edeko elile omuzu üzerinden evin içini göstererek Onegese yol verdi. At- tilânın kâtibi Konstantius içeride du- varda dayalı olduğu halde duruyordu. Korkusundan gözleri dışarıya fırlamış, benzi, ölü benzi gibi atmıştı. Kâtip, E- dekonun anlamaması için yunanca de- di ki: — «Öneges! Beni kurtar!» Yunanlı kendisinde zorla bir acımak Edeko kendinden geçmiş bir halde bağırdı: hut Roma yolunda, Bu edepsiz herif dı, fakat kendi hesabma - sattıl.. buraya gelmeden evvel Romaya hare « ket eden Silvanusa sattıl» — «Bunlar doğru mu Konstantius?» doğru dönerek : — “«Zaten her şeyi itiraf etti» dedi, Yunanlı: — «Vaziyetin çok tehlikeli, Kons - tantius» dedi ve kat'i bir lisanla şunla- irı da ilâve etti: — «Seni kurtarmak için hiç bir ça- re göremiyorum.» Can korkusile gözlerini Yunanlıya diken Konstantius soluyordu: — *«0 kâselerin Attilâya şifa getire- ceğine aklı başında olan hangi insan inanabilir? Öneges, sen de benim kadar biliyor- sun. Bunlar gülünç, batıl itikatlardan başka bir şey değildir!» — «Fakat Hünler onlara inanıyor- lar.» j — «Âttilânın inanmıyacağına emi- nim!» Öneges tasdik etti: — #«Belki Attilâ inanmaz» dedi. Konstantius: — «© halde beni Attilâya götürt» rveye baş:vurmadığından dolayı kendisi hissi uyandırmak istedi, fakat """""!diyı: bağindi itham edilmez miydi? fak olamadı. Sert bir tavırla: — «Ne oldu? Anlat» dedi. «Haber Oneges biraz düşündükten sonra bu| — — , meseleyi doğrudan doğruya krala aç- Jaldığıma göre sen hırsızlık yapmışsın )» mağa karar verdi. Attilâ batıl itikatlara |" Konstantius biraz eğildi. Dolgun, u- biç inanmadığı için diğer teklifleri red- Stk kırmızı dudakları, ağzından bir ke- dettiği gibi altım kâselerden kan içmek çaresine de baş vurmıyacağına hiç şüp- he yoktu. Öneges bu kararı verdikten sonra E- deko'nun oturduğu yere gitmek - için hangi yolu tutacağını düşünmekte iken ilmtlağin çağar d aA — «Öneges! Öneges, buraya gell Onları çaldı!» Yunanlı etrafına bakındı, hiç bir kimseyi görmedi. t — «Edepsiz herif onları çalmış!» Çirkin Suratlı Edeko O ses karşıdaki evden gelmiyor | mıydı? Öneges o tarafa döndü, kapının önüne geldi, evin ağaçlıklı avlusundan | içeriye baktı. — «Beni kim çağırıyor?» diye ba- gardı. Bir kapı açıldı, içeriden Edekönun Mma eden muhariplerin elinden kâseleri | gçirkin suratı göründü: ; Eİ —. «Önegesi Kapının önünden E“;_jzıman onları bu heriften - gazaplı bir tiğini gördüm de çağırdım. Söyle, o he- Hme çıkmadan evvel balık ağzı gibi siv rildi. Dedi ki: — «Hiırsızlık yapmadım. Herkes gi- bi ben de harp ganaimi aldım ?» Edeko ikisinin arasıma girdi: — «Dinle; dedi». Ba edepsiz herifin sana ne anlaltığını bilmiyorum, Öne - ges, Fakat hakikat gündan — ibarettir: Sirmium peskoposu kilisenin kâselerini ona emanet etti. Emanet ettil» — «Niçin emanet etti? Sen nereden biliyorsun2 » den içtikten sonra onları olduğu gibi Rahipler, kâseler yok, peskopos kuç - "mazdan evvel onları Konstantiusa e - İmanet etti. Niçin diye soracaksın. Yağ- |kurtarmak için. Piskopos geri döndüğü |bakışla kâtibi göstererek - geri alaca - rifi çarmıha mı gereyim, yaksa diri di- Tni zannediyordu.» Ti mi yakayım? Fakat ne yapsam, ça- İman şey artık yerine getirilemez!» Öneges gülümsedi: Şifa Getirecek Kâseler Öneges ciddi bir tavırla sordu: — «Kâseler şimdi nerede?» kendilerine geri vereceğimi - vadettim. YA Ölüme Mahküm Kâtüp Öneges cevap verdi: — «Bunun kabil olmadığını biliyor- sun. Hem onun buzuruna çıkmaktan ne fayda hâsıl olabilir? Attilânın her |hangi bir suiistimali şiddetle cezalan- dırdığını biliyorsun.» — «Fakat benim kendisine - zarar |vermediğime, kâselerin kendisini kur - taracağına inanmıyacaktır.» | Konstantivs kendisini kurtaracak - 'lan fikre sımsıkı sarılıyordu. Oneges düşündü. Karşısındakinin ölüm korku- lıu kendisinde bir dereceye kadar mer - hamet hissi uyandırdı. Bilhassa ken - disinin Hünlere esir olduğu zamanki — #«Ben kilisa rahiplerine müracaat| vaziyetini hatırlattı. Konstantius ta ederek kâseleri aradım. Attilâ kâseler - ayni peyi düşündüğü için dedi ki: (Arkası var) Dil Tetkikleri: T. Dilinin Orijinalitesini Göstgren Bir Analiz Gün, Gündüz, Düz, Öğün (me), Ün, Ön, Yön, Hön GÜN (Akşam) sözünün etimolojik izahı mü- nasebetile olan yazılarda (Not: 4) de » şeklini almıştır. Güneşin çıkmasını, günün doğmasını beklerken baktığımız tarafı ifa- de eder. (Cephe) demektir. miştik ki «Türk (sabahley) den çıkan gü-| — Bakanın (ön - üğ — önü) demektir. noşe bakarak ve (sabahley) (i esas tuta- rak cihetlerini tayin etmiştir.v (1) Bunu izah edelim: Bu izalın için, bir an, Türkün ilk ana yurdu YÖN (V) nci kelimeyi okuyalım: Öyön. Kökün vokali düşerek (yön) şeklini al- koylaylıkla — anlaşılabilmesi | mıştır. Yine günün doğmasına bakarken e olan |bakış yolunu ifade eder. «Yol, istikameti Büyük Altay yaylalarında bulunduğumuzu | demektir. kabul edelim. Oradan güneşin — çıkmasını bekliyerek gözlerimizi (Sabahley) e di- kelim. İlk göreceğimiz şey nedir? GÜN... Bu sözün Güneş - Dil teorisine göre e- timolojik şeklini yazalım ve bu şeklin al- tına - son fonetik şekillerini batırlatmak- sızın - daha bazı kelimelerin etimolojik şe- killerini ilâve edelim: ... ... D (2) I — ( Hün) H — (öğ * ün) Mi — (öğ - ün) IV — (ö& * ön) V — (öy * ön) VI — (öh 4 ön) , (1) Öz, öğ, öh, öy: Köktür. Güneşin — «Nerede olacak, Romada! Ya -| tam kendisini ifade eder. (2) Ün, ön: (. | n) ektir. Güneşin kâseleri $ k »| yapışığındaki, yakmındaki sahada bir var- ASA a Biz |lğın ifadesidir. O varlık« parlaklıks tırş ubeyazlıkn tır. Şimdi (I) ndi kelimeyi okuyalım: Ö - Kün: Kelimeyi, baştaki vokal — düştükten sonra aldığı son fonetik şeklinde yaza - Edeko tahkiramiz bir tavırla ona İm: GÜN, Gün: Güneşin parlaklığı, aydınlığı de « mek olur. (Gün doğru) dediğimiz zaman «güneşin aydınlığı göründür demek- iste- riz. (Gün battı) tabirinden de «Güneşin HÖN (VI) ncı kelimeyi okuyalım: Öhön. Kökün vakali düşerek kelime (Hön) olmuştur. Gün doğusuna yakın tarafta o- turmuş olan Türk uluslarına verilmiş isim« dir. Bu isimde parlaklığı, büyüklüğü, kuv » vet ve kudreti işaret eden anlamlar de mevcuttur. Çünkü kelimenin kökünde bi anlamlar vardır. a) (2) () (4) (ağ h aş - ar 4 ak) (1) Ağ: Güneşin kendisi. (2) Aş: Güneşin bize nazaran oldukça uzak bir mesafede bulunduğunu. işaret &- der. (3) Arı Güneçşin bu uzak — mesafede belli, kat'i bir noktada tekarrür ve temet küz ederek bulunuşunu göstermeğe ya « rar. Bu mefhumu tamamlayıp ifade eden ek: B (4) Akı tır. (Ağ - aş — ar 4 ak — ağaşarak) kişlink KİNDT Kİ sözünde kök kendinden sonra gelen vo « GÜNDÜZ (Gün) sözünün, —agüneşin parlaklığı, aydınlığır anlamına olduğunu gördük, D (2) (Gün - üd - üz) olunabilir. kalle kaynaşarak düştükten sonra, hâsıl 6- Tan fonetik şekil (şark) tır. Manası günes Hin, onun doğmasını bekliyene nazaran ol dukça uzakta göründüğü yerdir. Not: 1 — Araplar (şark) kelimesini (1) Üd: Bildiğimiz — gibi —« hk, |H kapı yarığından giren ışık, aydınlık».. yaptırıcılık, yapılmaş olmaklık » anlamın. da bir faildir. (2) Üzı «Genişlik» bildirir. Demek kâ güneşin parlaklığı (d) faili tarafından (üx) geniş sahasına yayıldıktan sonra gö- rülen ve düşünülen manzaranın adı (gün- dür) oluyor. ve böyle bir takın şeylere de Arap Şark der, Çünkü şark kelimesini gayet tabii bir görüşün anlamında olarak bulan ve kuk: lanan Türkün bu kelimeyi nasıl, niçin va« zettiğini düşünmemiştir ve bilmez. (2) (C) Ulus,- No 5154. - 30 Son teşrin — 1935 sayısı, sahife: I, sütun: 5. (2) «Yarbu kelimesi kakşams ana « Sadece (düz) sözünlim etimolojik şekli Hizinde anlatılmıştır. aŞarko kelimesi d& | DÜZ şudur: a) (2 () (Üğ — öd 4 üz). (1) Üğ: Burada egenişlik, mesafe, im- tidatv anlamındadır. Bu anlam; (2) Üd: Faili tarafından; (3) Üz: Sahasına intikal ettirildiği za- mun düşünülen egeniş sahas ya: «Üğü « düz — Üdüz — düz) denir. N ÖĞÜN Şimdi, yukarıda agün» kelimesi altına böylece analiz edildikten sonra şimdi w- jrta «Cenups kelimesine gelmiştir. Bu da yarınki yazıda analiz edilecektir. Layale Verlen Reyler ! Değiştirilmiş Mi? Paris, 30 (A.A.) — Saylavlar ku: rulu, bu sabah bütçe müzakereleri- ne devama başlamıştır. İ Bundan daha evvel, cumartesi M&M__:—#——;ünühmkhiumvmı den TL. numaralısını okuyalım: İlarak gösterilen dört radikal sosya. k o“"ı'î:—' "'u'—'ı' d.ldı:-. list alceyhtee reey vermek istemiş ee bu görlekliği (: - r)-ekinlü dölületile olduklarını bildirmişlerdir. Zaptın kendisinde takarrür ettirmek ister, «öğü-| değiştirilmesini istemişlerse de say- mür». lavlar kurulu bunu reddetmiştir. ÜN Kurul başkanı, hükümet — aleyhine (M) ncü kelimeyi okuyalım: Öğün, — (rey vermiş gibi gösterilen iki saylar — Kelimede kök, ekin vokali ile kaynaşa-'vın lehte rey vermiş olduğunu söy - vek, (te) üıl::k Gükeşln "'“::* lemiş ve bu suretle vaziyette bir de- salanıma beğk olarak enam, şöhrete de- | LnL olmadığını bildirmiştir. Zar | Ş ÖN bt hakkında başka kimse söz söy . (IV) ncü kelimeyi okuyalm: Öğön, |lemediğinden kurul, nihayet zaptı Kök, ekin vokali ile kaynaşarak, (ön)|kabul etmiştir. Amerikada 8373 sinemada birden gösterilmekte olan münaz u ve nelia opera ( Kai İstanbul'a ge'di MAR (Fransızca sözlü ) Baş rolde altin sesli JEANETTE MACDONALODO ve NELSON EDDY İETTA Unutulmaz “SERSERİ KRAL,, dan sonra sinemanın yarattığı ikirci böyük SINEVA OPERASI MEL s nemasında görülmemiş bir EK muvaffakiyet | azanacaktır. ,