18 Birinci Kânun Halk - Ope Operet san'atkârları, bir grup halinde Yokluktan Nasıl Varlık Çıkar ? — Nazik Hanım sakız çiğniyor. (25) ürüuş ceza! — Sakız değil uğzımdakil.. — Nazik Hanım lakırdı söylüyor. (25) kuruş ceza! , — Ben Birinci cezanın haksız olduğunu Yöyledim, siz bir daha yazıyorsunuz? — Nazik Hanım itiraz ediyor. (25) ku- Tüş ceza dahal Özür, itiraz dinlemiyen hocayla, Bayan kzik arasında geçen bu konuşma, bütün le dansözlerini güldürüyor. Bu tutulamayan kahkahalar, asabi bale Twalliminin sinirlerini, hardal otu gibi da- Yor ve tiyatro sahnesini ceza mahkemesi- Be çeviren hoca cezaları not eden favurili tibine bağırıyor — Güldükleri için hepsinden yirmi be- ber kuruş kes! Bu yirmi beşliklerle birlikte kahkahalar kesiliyor, ve ders devam ediyor. Arkadaşım gülerek kulağıma fishyor: — Bale muallimi, cezalardan yüzde ah- Yor, gi — Eğer her derste böyle oluyorsa, kız: :tlzlır ay başlarında borçlu - çıkıyorlar - e! Gülüyorum : b Fakat yirmi beşliklerle birlikte kız - Ka hoşafın yağı da kesiliyor. Eğer ceza- n kerameti de olmasaydı bu on altı kız, ıe':_——»m,-i eski kadınlar birliğinin kongre- ine çevirirlerdi. hH-m. bu cezalar da; belediyenit «hile- * emafları teşhiri kararı gibi lafta ka - 'T galiba, Çünkü eğer öyle olmasaydı. mın «Naziks, yetmiş beş kuruşuna kıyıl- *inı © kadar nazikâne karşılayamazdı! * : *Telli Turna» ya hazırlanan Halk opere- eğınırı,,,.,, seyrederken — tesadüf karşima Serli bestekâr Sezaj Asafı çıkardı: Ha Nasıl buldunüz? dedi... Bulemiz hay» erlerniş değil mi? iki Her Şeye Kadirdir.. - 'abüi, İyi hava cenazelere bile göbek attı- Bu itibarla, onların böyle Nu cak olgunlaşmalarındaki kerameti bi- a Tak lüz s.a ) #Evap, mütevazi san'atkârın penbe Yüzü, B Sünü allaştırdı. endisinden — bahsetmemden — sıkılmış aktı ki mevruu değiştirmek istedi: — Ya dekorlara ne dersiniz? * sorguya hiç düşünmeden: evkalâde! cevabını verirken olabi « Üstat... sizin bestelerin kıvraklığında ara - amdır ! Sİke İkutmaya benzer, Toto, Hüseyin Kemal, Muz leceğim kadar samimi idim. Çünkü haftalardanberi hazırlanan «Tel- N Turnav operetinin dekorları, adetleri art- tırılan, ve kılıkları mazruflarından — fazla ahlımlılaştırılan bale, kızlarını bile silik bı- rakabilecek kadar cazip! Dekor Zevki. Bunun sirrını da, bu işi üzerine alan genç âr Orhanın İnce, ve orijinal zevkin- de aramak lüzim. Züppelerin klâsik dedikleri beylik sis - temin mahpesinden kurtulabilen san'atkâr, dekor tersiminde ve tanziminde takdire ve taklide değer bir çığır açmış oluyor! Dekorlardan açılan bahsin de kapanı - operetin muzi - gından sonra Sezai Asafı kinden konuşturmak istedim: Muzik Ve Mevzu — Biz, dedi, bilhassa, muzikle mevzuu seyircileri sıkmayacak tarzda mezcetmeğe çalıştık. Bence opretlerde en mühim mesele, bu ölçüyü temin edebilmektedir. Çünkü ope- retin muziği, tıpkı yemeğin tuzuna, çorba- nn limonuna, ekmeğin katığına benzer. Muziği, şarkıları fazla kaçırılmış — veya eksik bırakılmış öperetler, — tuzü az veya çok gelen yemekler kadar tatsızlaşır, ya - vanlaşır; kıvamsızlaşır. Bir çok kimseler, muziğinde, operet san'at değeri ararlar. Halbuki operet muziğinin san'attan ziyade, halkın zevki düşünülme- li, balkın anlayışı hesaplanmalıdır. Bugün, yapılışında, içine fazla san'at katılmış par çalar, bir çok seyircileri sonbahar havala- n gibi sıkmaktadır. Bu şerait içinde, halka musikinin zevki-| he güç varılır parçalarını dinletmeğe kal- kışmak, elifbeyi yeni #sökmüş kimselere | klâsik edebiyatın en ağır nümunelerini & Halkta Doğan Alâka Operet sahneleri halkın gerp musikisine karşı duyduğu zevki ve alâkayı, eğlenceli bir mektep kürsüsü kadar muvaffakiyetle «|şükran hissi -| mış. SON- POSTA retinde affer Lütfullah Süruri genişletecek, arttıracaktır. * Arslan, ve kaplan adında lan marka sağlam kumaş ti- Meliha iki ortak, « carethanesir adında bir müessesenin sahi- bidirler. Bu artaklar, simsar Buhuraçinin ta yesile iki yeni müşteri kazanıyorlar. Alev ve İşık adlarındaki müşteriler de «modern Şık Kadın Terzihancsi» isminde bir ticarethaneye sahiptirler. Alev, işgüzar bir kadındır. Kumaş tica- rethanesile terzihaneyi birleştirmek istiyor. Fakat Meliha Aslanın «Şen Ayp ismin - de bir metresi vardır. Ve Şen Ay, bu bir - leşimeyi kendi çıkarına - uygun bulmakta - dır. Bu itibarla, işleri karıştırmak ister. Ter zihanenin açılı ne getirir. Ve arkadaşı Jale ile birlikte or- a gününde bu isteğini yeri talığı birbirine katar. Şen Ay. bir zamanlar Telli Turna diye ir. Bu kaşarlanmış ün salmış kokotlardı kokotun icat ettiği entrikalara yağmen, te lâşla, hoşnutsuzlukla başlıyan bu iş, herke- sin çok hoş bir şekilde anlaşmalarile biter. «Telli Turnav nın yazıbşında, değerli müellifin tertip tekniğindeki mehareti, o - lanca iİnceliğile belirmektedir. * Halide Operete Neden Girmemiş? Halk opereti, - Şaziye ile, Hüseyin Ke - malle, Totoyla, Lütfullahla, Yaşar Nezihiy- le, Nebahetle zenginleşen yeni kadrosunu " Halideyi de katmak istemiş. aryu, Halidede evvelâ tabil bir uyandırmış. — Fakat operette himayesine aldığı bir gence verilen küçük vazileyi, onun istidadile mütenasip bulma- ati Bu iy mış; küsmüş. Fakât bu küsüşün sebebini kendisi de makul bulmamış olacak ki, açığa vurama: sadece: — Ben, demiş, daha ciddi bir teşkilâtla anlaşmış bulunuyorum Ve © söz üzerine Halk operetinden ay- - Ertuğrul - Sadettino kum - panyasına katılmış! — Naci Sadullah alarak «Naşit ken “ |- büyü k bir endişe içini çekmi: B olan İsi a ben in hareketlerini » 1201 yılında İstanbul, büyük — bir İveba ve kıtlık tehlikesi içinde yüzer- Wlıeıı, Padişah birinci Abdülhamid, kar- deşi kızı Hatice Sultanla Seyyit Ahmet Paşanın düğünlerini yapıyordu. Fakat |dert yalnız bu düğün derdi, taun ve kıt- lık tehlikesi değildi. Serhadlerde Mos- koflarla kan gövdeyi — götürüyordu. Düşman bütün kuvvetiyle hudut kale- lerine saldırıyor, bir yandan da koca İstanbulda açlıktan ve vebadan adam |ölüyor, noksan ve ayarsız sikkeler pi- ittikçe artıyor, hazine hesap- yasadı İanı biribtrine karışıyordu. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de güneş tatulması h i olunca, halkın arasına katılan korku, büsbütün büyüyüp genişledi İstanbul kadısı telâş içindeydi. Fı- rınlardaki ekmekler çamur gibi, ber. İbat, bahalı, karmakarışık, hileli bir haldeydi. Karadenizden, Tekirdağın- dan baklenen, buğdaylar bir türlü gel- memişti. Halk harp ve kıtlık korkusu ile elinde, avucunda bulundurduğu buğdayı kilerlere saklıyor, o zamanlar «Kapan tacirleri» denen bir mütegal- Hbe sınıfı buğdayı istedikleri fiyata çı- karıp in rdu. Bir aralık ucuz ek- mek çıkarmak için kadı ve kaymakam başbaşa verdiler, uzun boylu görüştü- ler. Fakat bu çeşit ekmeğin, esmer, karışık, gıdadan âri çıkarılması halk arasında fena tesir yapacaktı. Sonra İhünkâr da ikide birde kaymakama mektuplar gönderiyor, ekmek mesele- sinin ne olduğunu soruyordu. Kaymakam Hacı Mustafa Paşa her sorgudan sonra Tekirdağından, Kara- |denizden buğday bekledi; ekmek İfiyatlarını yakında hali tabisine indi- İpeceğini söylüyor, fakat bir türlü bir şeyler yapamıyordu Kapan tüccarları ellerindeki stok malları hâlâ bekleti- yorlar, buğdayın daha yükseleceğini, bu yüzden iki, üç misli baha ile satış yapacaklarım umuyorlardı. — Padişah, .| *Kapan tüccarlarının tama, halinden » bahsederken, diğer taraftan hükümet adamları bu tüccarlarla ortak oluyor; zavallı halkın «Nânı aziz> inden ça- lanlar, yıkılmak, devrilmek bilmiyor- lardı. O devirde Kapan tüccarlarının vaziyeti o kadar kuvvetli idi ki, İstan- bula buğday getirenler bu — tüccarlar- dan başkasına mallarını satamaz, on- |lâarın verdikleri çok az fiyat yüzünden şehre buğday getiremez olmuşlardı. Saf, halük, selim bir Padişah olan 'birinci Abdülhamid bu yüzden büyük bir sıkıntı içindeydi. Yalnız ekmek der- İstanbula mahsus olsa, canı © kadar yanmayacaktı. Tuna kıyılarında döğü- şen askerin boğazı da düşünülüyordu. Ekmek çıktıkça çıkıyor, fakir halk is- tırap içinde kıvranıyordu. Birinci Abdülhamid kaymakamı da, Yarım asır evvel İstanbul Ekmek Meselesinin Geçmişlerinde 1201De,MemleketBir Ek- mek Sıkıntısı Geçirmişti Ordular Tuna kıyılarında Vuruşur- işa Ehli ,, Istanbulda Kese Doldurmakla Me Ekmek pahalılığı bugünlerde halkın en çok takip etti nbul halkı bund ağır bir derde uğramıştı. - — n du titre ve seyrini $ gUi erine | tüzediği iği bir u. Katlığın ve pahal n bir buçuk asır evvel gene Y 148 yıl önceki ek x İstanbul badısını da değiştirmiş, fakal ekmek işini yine yoluna koyamamışlı Kaymakama yazdığı namelerin — hep- sinde de: — Ne vechile olursa olsun sayü gay- ret eyleyip bir nizama rabıta veresin, Elbet rabıtası verilmek kat'i dir!.» diyip duruyordu. Artık İstanbulda ekmek azalmıştı. Çıkan ekmekler de yenecek — gibi de- gildi. Kesesinde sıcak altınları olanlar, beyaz fırancalalar alıyor, fakat büyük bir halk kitlesi «Nânt aziz deyu tabho- lunan hâşâ çamurdan ibaret ekmekleri yiyorlardı. Bu yüzden ölenler de — sık- laşmağa başlamıştı. Fukara mahallele- rinden çıkan cenazeler arkasından ka- emrim- dınlar: — Ekmeği: helâk eyliyenler gün görmesin innnşa- allah!..» diye bağrışıyorlardı. Padişah ne yapacağını şaşırmış bir halde idi: Bir iş olsun diye fırancalayı piyasadan kaldırmak istedi. Kayma kam Paşaya yazdığı bir «Namer de Bu defa nâm azizin ekle selâhi yeti maazallah bir vakti sabıkada ola- gelmemiştir, deyu duydum. Ben buna edesin. izden edip aslanımızı nice tahammül edeyim, insaf Zahire gelinceyedek fırancala ekmek- leri tabholunmasa olmaz mı? diyordu. Bütün bu hengâmelere yol açan İs- tanbul fırıncıları ile Kapan tüccarları ve mürteşi hükümet adamlarıydı. Pa- dişah tek başına bunlarla başa çıka- mıyordu. Halk, açlıktan, kötü ve be- zuk ekmeklerden sapır sapır. dökülü- yor, mütegallibelerin cepleri doldukça doluyordu. Nihayet Padişah dayanamadı, kay- makam paşaya acı bir mektup yazdı. Ekmeğin hali pürmelâlini bir bir saydıt — Dirheminden çalınan bu ekmeği yalnız adem oğulları de; köpekler bile yiyemez. Bu, böyle mi kalacak? El- bette bunun bir sebebi var. Ben bu işi takip etmekten vazgeçmedim, fakat bir yoluna koymak senin vazifendir. İs- tanbul kadısı ile ekmekçiler kethüda- ni bilmiyorum neler yapıyorlar? On- larla başbaşa verip te bu derde bir ni- zam vermeni emrediyorum. «Gayri nis zamı âlem siyasete muhtaç oldu. Ben sebep olanlara hükmü padişahi — ic- ra ederim., Tamaan para aldıracak va- kitler değildir.v dedi. Fakat bu iş bir kaç fırıncının fala- kaya çekilmesi, bir kaçının dükkânının kapatılması ile kaldı. Padişah serhad- lerden gelen hazin mağlubiyetin acı- ları içinde kıvranırken halk ta bahalı, çamur gibi ekmeği mütevekkilâne y yor, mürteşiler, mürtekipler, muhtekir- ler keselerini dolduruyorlardı. Zavallı memleket! RAGIP ŞEVKİ bir ekmek sıkıntısı geçirmişti