Türkler Hadım Sül Yazan: M. Turhan leyman -Piri Reis- Murat Reis Vaziyetin harışık Olduğu Sırada Murat Reisin Raporu Hünkâra Sunulmuştu — Haşâ, demişti, oğlum bu küstah- hığa cür'et edemez. Bir takım müfsit- ler, bulanık suda balık avlamak için o- na iftira etmiş olsalar gerek. Zinhar bu sözü bir dahi lisana ıeııııııeıın. böyle olmı - yacak işlere vücut vermeyin. Fakat ne yapacağını da kararlaş- tırmıştı, — padişahlık — zevkini — babalık duygularından — üstün — tutarak — kırk yaşım — geçkin — öğlüle — hesaplaşmayı kurmuştu. İşte veliaht, Konya Ereğlisinde babasının elini öpmeğe geldiği gün hün- kârın vaziyeti bu biçimdeydi. * Yeniçeriler Meydanda Vezirler, ya bir şey bilmiyorlardı, yahut bilmez görünüyorlardı. Veliahtı bir saatlik yoldan karşıladıkları gibi onun gelişinden | bir gün sonra da sıra sıra otağına gitmiş- | lerdi, elini öpüp hediyelerini — almışlardı. | Bu merasim bitince hünkârdan emir geldi, weliaht davet olundu. Mustafa, mevküne yakışan — bir tantana ile atlandı, yola çıktı. Vezirler önünde yürüyerek kılavuzluk edi- yorlardı. Yeniçeriler de saf bağlıyarak ken- dsini alkışlıyorlardı. İki otak arasındaki yol kısa olmamakla beraber merasim yüzünden gayet — yavaş alınıyordu. Nihayet şehzade babasının ça- dırı önüne ıeld; attan indi, vezirler de bi- rer selâm verip çekildi. Mustafa heyıuıı dindireceğini giriyordu. Bu tatlı heyecan ile otağa girdi. Kendisine açılacak kucağa atılmak için ha- yırlandı. x Yedi Dilsiz Fakat otağda Pıd.igıl yoktu, bu mülâ- kat sırasında bulunması icap eden memur- lar yoktu. Yedi dilsiz vardı. Mustafa onla- gın hepsini tanırdı, babasının sarayında ne har, gizli kalması istenilen, birden duyul- ma-ndan çekinilen cinayetlerin yapıcılarıy- dı. Uzun yıllar İmparatorluğu idare etmiş, Türk ordusunu Viyanaya ve Bağdada gö- H süş olan sarzâzam İbrahim Paşayı da 'To kapı sarayında uyurken boğanlar bun- Yardı. Şehzade Mustafa, babasının yerine cel- tem Paşayı azle mecbur kalmak meselesi üzüyordu. Taht için oğlunu öldürtmekten, hem de gözü önünde öldürtmekten çekin- miyen bu adam, ordunun zorile sadrâzam değiştirmeği hazmı güç bir felâket sayıyor- d:;dıünlerdcıbefi bu felâketin acısını yaşı- yordu. x Sert Bir İrade Öyle bir durumda Basra donanmasının hırpalandığını, Süveyşe dönemiyerek geri çekildiğini duyunca kâm bilir neler yapa- caktı?.. Bütün verirler, sert ve amansız bir irade çıkacağını oranlıyarak üzülüyorlardı, içlerinden Murat reise rahmet okuyorlar- dı. Hemen hepsi bu yiğit denizcinin de Pi- ri Beye benzedileceğinden şüphe etmiyor- |lardı. Hatta bunun öbüründen daha ağır bir cezaya çarpılacağını sanıyorlardı. Çün- |kü Piri reis, izinsiz Süveyşe döndüğünden dolayı suçlu görülmüştü. Halbuki Murat reis, donanmayı hırpalatmış, Portekizlileri yenememiş olmak gibi suçlarla töhmet al- |tında bulunuyordu. Bu takdirde onun i- kencelerle öldürülmesine Padişahın hemen emir vermesi gayet tabiü idi. x Bir Uğursuzluk Kanuni Sultan Süleyman bütün bu oran- lamaları boşa çıkardı, hiç te vezirlerin dü- şündüğü gibi davranmadı, Basradan gelen |raporu okuduktan sonra sadrâzamı çağır. di: — Bu işte, dedi, bir terslik, bir uğursuz- luk var. Ne hadım Süleyman, ne Piri Bey, ne de Murat reis umduğumu yapamadılar. İyi hazırlık mı yapılamıyor, gemileri mi iyi donanmıyor, yoksa leşker ve cephane mi mi az?.. Her nedense işte Hint seferi tatsız geçiyor. Artık bundan vaz geçmek gerek. Fakat oradaki donanmay — yüzüş- tü bırakmak ta doğru değil. Muradın de- diği gibi bir er, başka bir er bulmalıyız. Ki- mi düşünüyorsun bakalım! x Ünlü Bir Denizci Lâzım Sadrâzam — düşündü, taşındı, Piri Bey- |lerin, Murat reislerin başaramadıkları bir Jişi yüz aklığile yapacak bir denizci bula- madı. Gerçi başta Turgut ve Piyale gibi Ünlü amirallar olmak üzere birçok değerli denizciler vardı, lâkin bunlar, Basradaki donanmayı Süveyşe getirmek işine koştu- S | lamsalerdi, gülleş olurndu. Ya Mar ta- ler. Padişah, otağı ikiye bölen atlas perde- yi aralıyarak manzarayı, öz oğlunun öldür- Mmek istenişini tatlı tatlı seyrediyordu. Mus- tafa, suçsuz bir ölüm mahkümu hıncile ken- idini müdafaa ediyordu, bir taraftan « baba, Babı beni öldürüyorlar» diye haykırıyor, bir taraftan dilsizleri yumrukla, tekmeyle kendinden uzaklaştırıyordu. x Cellâda Kelle Ismarlandı Kanuni Süleyman, yedi cellâdın tek bir Mmahkümu yıkamamalarına öfkelendi, ken- di yanında duran Mahmud adlı birini sah- meye saldırdı, Mahmut iri yapılı ve çok kuvvetli bir adamdı. O, heyecandan, kor- kudan, nefretten ve boğuşmaktan dermanı Kesilmiş olan şehzadenin Üüzerine bir.pars Bibi saldırdı, fakat bir urtları gibi dav - vanmıya başlıyan veliahtı yıktı, hemen ke-! mensdi boğazına geçirdi, yedi dilsizin de yardımile boğdu. Veliaht böyle çırpına çırpına boğulurken ışarıda da imrahorile bir ağasının başı kesiliyor, bir cellât da Amasyada bulunan küçücük oğlunun kellesini getirmek üzere yola çıkarılmış bulunuyordu. x Murat Relsten Rapor Bu hâdise büyük bir gürültü doğurdu, ordu ayaklandı, Padişahın sadrâzama ka - pılarak veliahtı feda ettiği ileri sürüldü, Rüstem Paşanın cezalandırılması istenildi. BHünkâr, kuru gürültüye pabuç bırakan te- kımdan olmamakla beraber Rüstem Paşa- ya azletti, arkasından küçük ve kambur oğ- lu Cihangir hastalandı, öldü. İşte bu ka- rışık durumda ordu Halebe vardı ve o si- ada Murat reisin raporu gelerek hünkâra | sunuldu, Herkes, Padişahın küplere binezeğini #muyordu. Çünkü daha dün denilecek ka- dar yakım bir zamanda elini evlât kanile boyıyan, arkasından pek sevdiği ve hiç yanından ayırmadığı kambur oğlunu - o Cİnayetin cezası sanılacak bir şekilde ansı zın - kaybeden Padişahın sinirleri pek ger- gindi, yanına besmelesiz girilemiyocek bir kertede köpürmüş bulunuyordu. Onu, ev. Tât katili olmaktan ve başka bir oğlunu da ecele kaptırmaktan ziyade sadrâzam Rüs raflarında, Kızıldenizde dolaşan gemiciler- den birini seçmek, yahut Akdeniz donan- masından alınması bir zarar — teşkil etmi- yecek kaptanlardan birini bulmak lâzımdı. Fakat bu denizci, hiç olmazsa, Piri Bey ve Murat reis ayarında olmalıydı, onlar gibi ün sahibi bulunmalıydı?.. Böyle ol- mazsa Basradaki leventlerin dedikodu yap- maları, ünsüz bir adamın ardına düşüp yo- la çıkmaktan çekinmeleri pek mümkündü. x Birisini Buldum! Sadrâzam bu noktaları mülâhaza ede- rek müsbet bir cevap veremedi, işi müza- kereye koymak istedi. - Arkadaşlarile da- nıştıktan sonra bir adam bulacaktı. Fakat hünkâr, durumun çok nazik olduğunu, ça- buk davranmak icap ettiğini — söyliyerek themen orada bir denizcinin seçilmesinde urar etti. Bir taraftan da kendisi düşünü- .ynrdıı, elli yıldanberi tanıdığı veya adları. | |m duyduğu denizcileri birer birer zihnin- den geçiriyordu. Bu arayış sırasında bir ad, pek Üünlü bir ad üzerinde duraladı.. — Ben, dedi, birini buldum. Fakat sağ |mıdır, ölmüş müdür, bilmiyorum: Seydi Ali reis! x Sağ Mı, Ölü Mü7 Sadrâzam hemen onayladı: — Çok iyi buldunuz, Padişahım. Bu işi hı.ınhılınıe © başarır. Yaman denizcidir, çok savaşlaf yapıp Üün almıştır. — Sağ mı, ölü mü?, İlkin bunu anlıya- |lim, Sonra nerededir, ne iş yapmaktadır, onu öğrenelim. Nice yıl oluyor ki bu yiğit adamn adını savaşlarda geçer görmüyo- rum. Sağsa bir köşeye çekilmiş - olacak. Haydi sen git te araştır, ne öğrenirsen ba-| na bildir. (Aık.ı—ı uı) Ordudı Mıklnd Olmık Isteyenler Eminönü —Askerlik Şubesi Reisliğinden: Orduya makinist alınacaktır. İs- teklilerin şubemize müracaatları ilân ! olunur. SON POSTA Altıncı Ulusal Tıp Kongrasının Dünkü Müzakereleri Ankara, 8 (A.A.) — Altıncı ulusal Türk tıp kurultayı bugün saat 9, da piofesör Tevfik Sağ- lamın başkanlığında çalışmasına başladı. İlk sözü sağlık bakanı Dr. Refik Saydam aldı. Dünkü açılış türeninde kurultay - tarafın- dan İttifakla verilen karar muci- bince dün akşam cumhur başkanı — Atatürk'e — kurultayın tazimlerini — arzettiğini, — Atatür- k'ün Altıncı kurultayın verim- N çalışmasından — emin olduğu- nu gelecek kurultaylar için ba- şarımlı hazırlanmalar — dileyerek bütün üÜyelere memnuniyet ve se- lâmlarını yolladıklarını teblig etti. Ulu önderin yüksek iltfatını ku- rultay üyeleri ayağa kalkarak ab kışladılar. Sağlık Bakanı, kurultay ikinel Başkanı Profesör Tevfik Sağlam ve —Genel Sekreter Profesör Fahrettin Kerim Gökay'la bir- likte Kamutay Başkanını vea Başbakanı ziyaret ederek kuru- tayın saygılarını arzettiklerini ve ve Kamutay Başkanı ile Başba- kanın bütün üyelere teşekklir ve selâmlarını — yolladıklarını tebliğ ettiler. Kurultay Üyeleri alkış!larla dayğularını gösterdiler. Süjelerden rmatizmanın esbap ve mahiyeti, tedavisi, eskimiş ro- matizmaların sebebi hakkındaki son nazariyeler izah edildi. Öğleden sonra raporlar üzer- rinde münakaşalar yapıldı. Bu sırada kurultaya Sovyet murahhasları geldiler. Kurultay başkanı sağlık ve sosyal yrdım bakanı Dr. Refik Saydam dost ve komşu Sovyet memleketinin tanınmış bilginlerinden Üç misa- fizi takdim ve kurultay namına selâmlamış, kurultay tarafından sürekli alkışlarla selâmlanmıştir. Bunun Üzerine heyet başkanı Sovyetler kaplıcalar ve tebdilha- istasyonlar müdürü profesör Danişefski söz almış. Arsıulusal romatizma mücade- le teşkilâtı ve Sovyet romat'zina mücadele komitesi başkanı a- fatiyle bu hastalığın ehemmiyeti ve | Moskovadaki arsıu usal fizyoloji kongresine iştirak eden Türk he- bimlerinin de gördüğü Üzere gsov- yetlerin bi gi sahasında sulhperver çalışmasını anlatmış ve bu yolda iki memlekot bilglerinin ayni yolda çalışacaklarına emin oldu- ğunu söyliyerek türk tababetini alkışlıyarak sözüne son vermiştir. Bu beyanat kurultayca alkış- larla karşılandı. Profesör Lorya ve profesör Burdenko da ayrı ayrı söz alarak temsil ettikleri cemiyetler azası- nın ve Rus hekimlerinin — e- | lâmların tebliğ etmiş — ve roma- tizma tedavisinde kendi noktal pazarını tebliğ etmiş ve alkışlan- miştir. Profesör Burdenko mafsal ro- matizmasında paratircid güdde çıkarılmasının memnuniyet verici nelicelerinden bahsetmiş, kendi- sinin 34 vak'ada ameliyat yaptı- ğıvı ve memnuniyet verici netlce aldığını söylemiştir. Raporların müzekeresi bittik- ten sonra serbest tebiğler yapıl- mişlır. Kurultay üyelerine saat 17 de Halkevinde bir çay verilmiştir. ADEMİi iKTiDAR Bel gevşekliğine HORMOBiN Tafsilât © Galata Posta kutusu 1256 — MÜSABAKALI 'HİKÂYELER York_Vak'ısı e Çocuğu olmuyor, kadın ona ı"ııü-i lüyordu. Ve bu sebeple, kendini o- nun karşısında âdeta mahçup hisse- diyordu. Mütevazı bir aileye men- sup oluşundan her an özür dilemek istiyor gibi idi. Kocasına, her kaba- hatini bağışlıyor, onun her yaptığı- | ni hoş görüyordu. Ve onun suçları- | nı halkın gözünden ıııkymıyor idise bile, babasına ıııdıı-ıııımıiı daima muvaffak oluyordu. Zavallı adamcağız da, damadı- nın, kocaların en iyisi, en sadık ve en vefalısı olduğuna kanaat getir-| mişti. Lord Skelmertona pahalıya mal olan iki şey vardı: At koşularile kâ- | ğit oyunları. | Evliliğinin ilk zamanlarında, müş- terek bahislerde, bir iki mühimce vurgun vurmuştu. Bu para ile bir kâaç tane yarış hayvanı edindi ve bu sayede çok para kazanacağını zan- netti. Heyhat! Peperkorn, bundan ev- vel, niyumarkette elde ettiği zafe- ri Yorkta tekrarlıyamadı. Kim bilir, hangi sebeplerden ötürü, büyük ko- şuda birinci gelemedi. Bu hâdise, Lord Skelmertonu derhal çok fena bir mevkie düşürdü. Varını yoğunu bu hayvanın üzerine yatırmıştı. Ka-| yıbı, aşağı yukarı 7000 İneiliz lirası tutuyordu. Bundan başka, kazana- cağı servete güvenerek önceden | bir hayli de borç etmişti. Peperkor- | na karşı oynamış olanlar dünyanın kârına girmişlerdi. Yorktaki oteller- | de, bunların birbirlerine çektikleri Axıiyıfetleı' günlerce, haftalarca dil- lere destan oldu. Ertesi gün, cuma idi. Yarış hafta- sı o gün önemli bir koşu ile sonuna erecekti. Ondan sonra da halk, gel- diği gibi dağılacak, ıssız York şeh- rini kendi haline bırakacaktı. Lord Skelmerton da cumartesi gü- nü Londraya dönmek niyetinde idi. Cuma günü akşamı, kendi köşkünde bir ayrılık şöleni verdi. Bekârlara mahsus olan bu şölende, Madam |Skelmerton gözükmedi.. Kahveler - içildikten sonra, çok yüksek bir poker oyununa oturuldu. Kilisenin büyük saati ağır ağır on biri çalarken, koşu meydanında | devriye gezmekte olan polis Maknot ile arkadaşı Mörfi birdenbire: — Can kurtaran yok mu? Diye haykıran bir ses duydular. O tarafa doğru koştuklarında, Lord Skelmertonun bahçe duvarının di- binde birbirlerile boğuşan iki kişi ve yüzükoyun yere yuvarlanmış ü- çüncü bir şahıs gördüler. Polisleri! görür görmez, boğuşanlardan biri, âmirane bir tavırla bağırdı: — Yetişin arkadaşlar!. elimden kurtulacak! Lâkin, mel'un sıfatına lâyık görü- len herif, hiç te böyle bir niyet gös- termiyordu. Hızlı bir silkinişle, has- mının elinden yakayı sıyırmış oldu-| ğu halde, asla kaçmağa yeltenmi- yordu. Polisler bunun hemen bilek - lerine yapıştılar. Haykırarak yar-! dım dilemiş olan diğeri de bu esna- da şu ifadeyi verdi: — Ben, Lord Skelmertonum. Şu köşkte otururum. Bir dostumla bir- likte, bahçemde sigara içiyordum. Derken bir takım sesler, sonra da bir çığlık işittim. Koştum, geldira, Tam bu sırada, yerde yatan şu ada-| Me mı gördüm. Sırtında, tam iki küreği- | .... nin arasında saplı bir bıçak vardı. Katil de hâlâ onun üzerine iğilmiş duruyordu. O katil, işte budur. Yakalanan herif bu iddiaya kar- şı isyankâr bir tavır aldı. — Yalan! diye bağırdı. Ben bu adamı, yere düşerken, uzaktan gör- düm ve yardımına koştum. Yemin Altıncı |ederim ki bu işi yapan ben değilim! — Polis Maknot: — Buyurun! dedi.. karakolda verirsiniz.. Herif, söylene söylene bu emre baş eğdi. Diğer taraftan da, adliye — hekiminin, ölmünü tesbit etmiş ol * | duğu maktulü kaldırıp götürdüler. Ertesi gün, şehrin bütün gazetele- ri bu faciadan başsediyorlardı! York Herald'in bir buçuk sütunu Lord Skelmertonun cesurane hare- keti hakkında sitayişlerle dolu idi. Katil olduğu iddia edilen adama gelince, hâlâ suçsuzluğunu iddia & diyor, kendisinin tehlikeli bir du- rumda olduğunu itiraf etmekle be- raber bundan herhalde sıyrılacağın! söylüyordu. Polise verdiği ifadede, maktulün Çes Lavender adında bir bahsi müf terek simsarı olduğunu söylemiş ve bir çok kimseler de maktulü tanı- dıklarından, bu ifadenin doğruluğun: dan şüpheye mahal kalmamıştı. Gazeteciler, zabıtadan tam malü* mat alamamış olmakla beraber; Corc Higins adındaki maznunun, — maktulü soymak kastile öldürdüğü: ne hükmediyorlardı. Lord Skelmerton mahkeme huzu- runda şahitlik etmek üzere Yorkta kalmağa mecbur oldu. Onun bu işt 'teki malümatı tahkikatı kolaylaşı tırmak bakımından hayli önemli idi. York halkı, bir âyin günü, kilise- nin ortalık yerinde bir bomba pat: lamış olsa idi, yirmi dört saat geç" mezden, Lordun da tevkif edildiği* ni öğrenmekle düştükleri hayrete; elbette ki düşmiyeceklerdi.. A ğ Bu meraklı hâdiseye sebep şu ol? — İzahatınız! — |muştu: Zal ; ölümü — etrafında bir takım esrar bulunduğunu hisset- mişler ve maznun Higinsin şiddetli protestoları karşısında ne de olsa şüpheye düşmüşlerdi. Bunun üzeri* ne, vak'anın ertesi günü, en ufak bir malümat verebilecek kimseleri dahi sorgu hâkiminin karşısına çı* karmışlardı. Bu suretle birçok şahitler dinlenr di. Adliye hekimi maktulün arka- dan vurulmuş olduğunu ve iki küre* ğinin arasına saplanmış kalmış olan aleti katlin de bir âv bıçağı idüğini söyledi. Bundan sonra, Lord Skelmertori evvelce polise vermiş olduğu ifadeyi — tekrarladı: O gece, yemekte birkaç dutl vardı; yemekten sonra bir parti pD' ker çevirmişlerdi; lâkin Lord, âde“ (ti hilâfına olarak pek az oynamıştı; saat on bir sularında oyun salonun" dan çıkmış, sigarasını içtikten son- ra bahçenin ta nihayetindeki kame- riyeye kadar inmişti; tam oraya va" rınca da sesler, bağırıp çağırmalar duymuş, koşmuş, ve polisler yetişin" ceye kadar da katili alıkoymağa muvaffak olmuştu. Lordu müteakıp, maktulün yakın dostlarından simsar Ceymis Terri* nin ifadesi alındı. ğ Büyük koşunun vuku bulduğu gü* nün akşamı Terri ile Lavender Ka" rakuğu barında bulunuyorlarmış- Terri, bunun alt tarafını, iki yanınâ yalpalıyarak, bayağı bir tavırlâ; şöyle anlattı: — Peperkornun koşuyu kaybet- i bana okkalı bir kâr getirmişti. a (Arkâsi var) Beılktq < caarmara DıKIŞ YURDU Talebe kaydı açıktır. Biçki dikişten başka şapka, çiçek, korsa ve boya işleri de öğre- tilir. Ayrı ücret alınmaz. Aka- retler No. 64. Te'efon: 43687