10 Sayfa , Hint Denizlerinde Türkler t Hadım Süleyman -Pir” Rola- Murat Re'a Piri Reisle Janın Boğuşmaları Duyu- lursa Dodikodu Uyandırabılırdı Delilerin Fgücü yaman olur, Jan da, çelikten bir dalga gibi bilgen denizciyi kucakla- mıştı, mkiyor. ve sıkıyordu. — Ölüm çenberi içine düş- müş olsa gözünü belki kırpmıyacak kadar yiğit bir ruh taşıyan Pir! bey, bu dalga gibi yus muşak ve fakıt yine onun gibi a- mansıiz kucak ara- sında birden bu- nalivermişti. Beli- me yılan sarılmış- gcasına soğuk — bir Üksinti duyuyordu Lâkin yaptığı sile kinişler, bir. alev kümezi Önüne atı- lan pamuk yumak- lar gibi o kümeyi göriye sürmekten veya kırmaktan â- ciz kalıyordu, eriyiveriyordu. Bu nezl doğuran yalnız dalganin coşkun ve sört oluşu değildi. Piri relisin yüzünü, gözünü ıslanmaktan kurtulmak için boyuna başını sağa,sola çevirmesinin bu durumda büyük bir tesiri vardı. Başın oynaması, halka içinde hapso- lunan kolların tam bir kuvvetle ge- rilmesine engel oluyordu. Pirt bey o dakikada şeref mese- lesini de düşünüyordu. Şu boğuşma- nın kapı dışında duyulması büyük bir dedikodu uyandıracaktı. Zaten deli Deli kadının bir kene yapışkanlığı vardı.. Diş- lorini yeçirdiği noktadan ayırmiyordu... konuşmuyor, kimselere görünmüyordu. Deli bir kadinın yaplığı saldır. g, boynunda açtığı yara, ©o yaradan akan kun, bilgen derizcinin Lenliğini altüst etmişt. Bu hâdisede manevi bir işarot gözüyordu, idare etmekle olduğu seferin akıbetinden şüpheleni- yordu. Safer Reisi ölüme götürüp Hadım Süleyman filosunun eli boş olarak dönmesinde âmil olan çu kadının kendi önüne çıkmasını, kendi kanını emmesini tekin bulmuyordu. ne cib, ne perli hikâyelerine inanmazdı.. Öyle iken deli kadının kadını gecenin ©o - saatinde yanına | tahsında başka bir büviyet, gizli getirmesi çocukluktu, on âlemlere Iilgili bir bhüyiyot — görür ze, kucak kucağa görünm olmuştu. Çünkü sinirleri bozuktu, ndan m hüâdisenin eleminden :.iı'lllrll ':::lnlı-ıyordıı. bundan dolayı da uygunsuz — düşüncelere sapıyordu. İtiraf olunamıyan, açığa vurulamıyan — bir suç işlemişlerde görünen muvazenesizlik, ruhi buhran içinde adeta sapıtır gibi oluyordu. Pirt Bey bu durumda için için çırpımıp durürken filo, Hürmüz boğa- zını geçmişti. Hürmüz adası Önüne gelmişti. Portekiz donanması burada da yoktu, savuşup gitmiştk Sanki onlar, o donunmayı Umman ve Hint denizlerinde gerzdirenler, Türk filosunu yoruluncaya kadar serbest bırakmak ve onum azıksız, susuz, cephanesiz kaldığı bir günde Üzerine atılmak lstiyorlarmış gibi Jimanlardan uzakla- gıyorlar, enginlerde dolaşıyorlardı. Bu da Piri Relisin sinirini ayrıca bozan birşeydi. Adende, Maskatta ol- duğu gibi buralarda da düşman gemi- lerini bulamamaktan kötü akıbetlör sezinsiyordu. Kendisi yarım kalmiış bir teşebbüsü bütünlenin Ödevile ora- lara gönderilmiş bnlunuyordu. Bu öde- vi hakkile yerine getirmek için düş- man filolarını bulmak ve yok etmek mecburiyetinde Idi. Bunu yapmadıkça Süveyşe okadar uzak ve halkı renksiz bir muhit içinde tutunmasına imkân yoktu, mutlaka dönmek mecburiye- tinde kalacaktı. Halbuki birinci dö- nüşü - Adenin alınmanı, birkaç kale. nin yıkılması ve Hadım Süleymanın da iyi tanılmış bir devlet adamı olması şerefine hoşgören - İmıbııl, ikinci z dönüşe göz yumamarzdı, ken- beceriksizlikle ittiham ederek ralık sayılacaktı. Bu sebe, den geldiği kadar sessiz. davranmak, dışarıya duyurmadan belindeki yılanı gçözmek lstiyardu. Halbuki o dalgada, © yılanda, o kadında bir kene yapış- kanlığı vardı, bir türlü kopmuyordu, dişlerini de geçirdiği noktadan ayıre miyordu. Biraz sonra bilgen denizel yenll- mek Üzerâ İdi, gözleri kararıyordu, iradesi gevgşiyordu. Bu, ineğin boğayı yıkması gibi inanılmaz birşeydi, mağ- Tübun yüreğini acı ve sızı içinde bıra. kıyordu. İste bu sırada Jan, bir avuç şarap yutan alkolik bir adam hazile ağzını şapırdatmıya girişti, kollarımı asıldığı yerden bırakmamakla beraber yüzünü Piri beyin gözleri önüne sere. rek bu hareketi yapıyordu, ağzında yetmişlik — denizcinin damarlarından topladığı kan çalkalanıyordu, bu çale kalanıştan dudaklarında kızıl bir sı. zıntı beliriyordu. Pirt bey bunu görünce ve boye hundan göğsüne doğrü ilık bir su aktığını sezince birden değişti. Her katrasını bir denizi altüst etmek uğ- runda ve bir düşman baştardası yak- mak karşılığı olarak dökmeğe anenk razı olabileceği temiz kanının böyle bir ağızda pıbtılaştığını görmekten sön derece tecssür duydu, sinirlerine yapışan gevgekliği bir hamlede gider. di, bordalarına takılan düşman kanca- larını bir ileri atılışla söküp atan bir Türk kadırgası gibi kökredi, beline sarılan dalgadan sıyrılıp çıktı. Bu çıkış deli kadını bir. köşeye fırlatmıştı, Şimdi durumları değişen biri galip İken- mâğlüp ve öÖbürü mağ- lüp iken galip durumuna geçen ka- dınla erkek bi rini — süzüyorlardı. Kadın delilikle sarhoşluğun birleşme- sinden doğma korkunç bir haz içinde kıvranıyordu. Emdiği kan onun ben- liğini kızıl bir neş'eye boğmuş gibiy« di, kıvrana kıvrana gülüyor, güleglile dudaklarındaki kan izlerini yalıyordu. Erkek, hiçbir denizcinin almadığı, böl- ki de alamıyaeı gı uğursuz, gerefsiz bir yaradan sızan kanlarını mendille sili- yordu, O yaradan daha çok kanayan yüreğinin acısile ayakta sallanıyordu. Bu hâdise duyulmadı, Plri Beyin boynunda ve yüreğinde taşıdığı yara görülüp sezilmedi. Lâkin oaun meş'esi kökünden kırıldi.. Artık — gülmi zun ve Kanuni Süleymanın iltifatını gören, denizciler arasında purmakla gösterlen, yarım asırdan fazla sürmüş gerefli bir hayatın hâtıralarımı yaşa- yan bir amiral için böyle bir. akıbet çok acıklı birşeydi. Pirf Bey - deli kadının hücumuna uğradığı günden- beri yüz gösteren bir sinir bozukluğu içinde - o akıbeti de düşünüp ayrıca füzülüyordu. Artık herşey, hattâ denirleri ince- leyip notlar almak gibl en haz aldığı bir işi de bırakarak İstanbula karşı şerefini ve hayatını korumak çarele. rini aramıya koyulmuştu.. Bu derin düşünceler içinde hatırına bir yol geldir Bol armagan | (Arkamn var) SON POSTA Osmanlıcadan Türkçeye Klavuz Çıktı ( Baştarafı 8 Üncü yüzde ) türkçede ana söz köklerinin var- lığı, bulnardan türlü türlü sözler üÜretmiye yarayan eklerin zengin- liği, köklerle eklerin birleşmesin- deki dil sisteminin genişliği ken- dini göstermektedir. Bu yönden yapılan araştırmaların verimi, akıl şaşırtıcı bir değerde ve henüz dünya lengüistlerinin sezemediği bir enginliktedir. Yabancı Sözlerin Birçoğu Türk Kaynağından Golmedir (Cep Kılavuzu )nda öz türkçe karşılığı — gösterilen sözler de, etimoloji bakımından Türk diline yabancı sözler değildir. Bir yan- dan türkçenin en eski ve el değ- memiş varlıkları, öte yandan İn- do - Öropcen ve Hamito - Semi- tik denilen dil familyalarının eti- molojisi üzerinde yapılan derin leştirmeler, Terkçeden başka de- nilen dillerin de aynen'Türk kay- nağından olduğunu, günden gü- ne daha kuvvetlenen ve daha sarsılmaz bir inan haline gelen bir gerçek olarak ortaya köy- maktadır. Hele Türk o'duğuna şüphemiz kalmamış olan Sümer- lerin dili hakkında iki, üç sene- denberi âlimler tarafından ortaya konulan ince araştırma eserleri göz önüne alınırsa, İşaret ettiği- miz büyük hakikatin az zamanda güneş pariak'lığı ile kendini gös- tereceğine şüphe edilemez. Açık Ve Canlı Bir Dil Türk köklerinden geldiği an- laşılan sözlerden pok az bir. kıs- mı kılavuzda gösterilmiştir. An- cak Türkçenin başka ülkelerde söylenip yazılan dillere vergisi bu kadarcık değildir. Kılavuzu yaparken, Türkçenin tarihini, hattâ tarihten öncesini derinleştiren bir ilim eseri ortaya koymak düşünülmemiştir. Daha çok pratik olarak, bugün halkın anlayabileceği açık, sade, canlı bir dile yer vermek düşüncesine bağlanılmıştır. Büyük Türk sözlüğü çalışmaları (Cep kılavuzu), halk için yazı yazmak İstiyen Türk yazarlarının alıştıkları Osmanlıca — yazıdan Türkçe yazıya geçmelerini kos laylaştırmak — İsteğile yapılmıştır. Büyük Türk sözlüğü üzerindeki çalışmalar, dilimizin geniş zegin- liklerini ortaya dökmek Ümidile sürüp gitmektedir. Bundan baş- ka dilimizin en ilkel verlıkla- rını bulmak ve bunları yabancı denilen dillerin söz köklerile kar- şılaştırmak yolundaki çalışmalar- da durmamıştır. Kurum, ©o yol daki çalışmaların verimlerini de ayrıca ortaya koyacaktır. (Cep Klavuzu) , ne dilimizin zengin kaynaklarını daraltmak, ne de konuşan ve yazanları zora sokmak kastiyle ortaya sokmıyor, Onun amacı, halk için yazılan ya- zıların, yalnız okuma yazma öğ- renmiş olanların da kolayca anlı- yabileceği bir dille yazılmasına yol göstericilik edebilmektir. Bütün yazar ve okurların bu maksadımızı göz Öönüne alarak kılavuzu iyl karşılıyacaklarını u- marız. Türk Dili Kurumu Genel Sekreteri L NECMİ Dn.ıızn Kayıp Kurt Köpoğl Kadıköyde Şifada doktor Bay Mah mut Atânın evinden bir kurt köpeği kaçmıştır. Bulup getirene Iyi bir hedi- verilecektir. ,yanınızda yemek yiyen herife ol- Eylül 26 MÜSABAKALI HİKÂYELER üçüncü Yeraltı Şimendiferinde Esrarlı Bir Ölüm tinl tanımakta hiçbir güçlük çe medi. Lâkin, unutmayın ki, ben k tiyyen müteheyyiç değildim! D ha o vakit, bu cinayetlerin büti esrarı, katil bizzat ben İmişi gibi, bence tamamen malüm b lunuyordu. Hattâ, diyebilirim | senelerdenberi böyle cinayet İşl rinde pişmiş olduğum halde, | katli ben irtikâp etmiş olsa idlı bundan iyi beceremezdim. Mahkemeye de lâcivert bir ko tüm, melon bir şapka ve sarı | duğu gibi, tanıdığımız daha pek | eflâtun karışık, çok şık bir boyı çok - kişilera de uyardı.. Orta | bağı ile gelmiş olan ve evinı boylu., Ne esmer, ne de sarışın.. | yapılan araştırmada aynı renk ! Gözleri ne mâavi, ne kara... De- | kumaştan ıki kostüm ile bir kı ğil mi? Yalnız, arkasında lâci- | melon şapka ve Paristen geli vert bir elbise, başında da melon | bir düzine kadar şık boyun ba; bir şapka varmış: Hepsi bu | ları bulunan Bay Erington ile Bi kadar ! Kembel ve Bay Verner yüzleşi Bay Kembel herifi görse belki | rildiler. tanır, belki de tamımazdı. O Lâkin her ikisi de onu tanıms esnada İyico dikkat etmemişti. | hususunda taereddüde — düştüle Herf, kendisile ayai hizada otur- | Evet: şeklüşemall, yüzün çizgile muş ve şapkasını başından çıkar- | fymı İdi. Kravatın reükleri < » Bü 1 aşağı yukarı uyuyordu. Fakat b :'::::h q:ı:ı;: B;:ımış::h;: v:lı.. adamın hayatını tehlikeye koyı belki, görse, tanıyabilirdi amma, şg:;:tt::mç:;lıığşghx hılk:! kat'iyetle değil! ö drada lâcivert kostüm ve mek E'_Y K""'b']_"' şahadetinde şapka giyen binlerce kişi vardı hiç bir önemli cihet yoktur, di- | pariş boyun bağları takmak € Mahkemedeki dinleyiciler di- ken üstünde gibi idiler. Ölümden ancak beş dakika önce zavallı kadınla konuşmuş olan adamın şahit tarafından tarif edilmesini merakla bekliyorlardı. Ben, bu tarifin ne olacağını önceden tahmin ediyordum. Hatta yazıp da mahkemeye bile verebi- lirdim. Katilin bu tarifi, deminden yeceksiniz. Evet; — haddizatinde | kar şik adamın başlıca itiyatlı önemli değildi ve eğer, matbaacı | yından birldir. Bay Jül Verner'in de şahadeti Şahitler yemin edemedile Maamafih, mahkeme salonunc bulunan hberkes, hattâ dostla bile, Bay Eringtona mahküm ne zarile bakıyorlardı. Bana öyle geldi ki, kendi d bu kanaatte Idi. Yüzünün ren; fena halde uçmuştu. Ikide bi kuruyan dadaklarını ıslatmak içi dilini gezdiriyordu. Fllgıkıkı. vaziyeti pek fecid Bütün deliller aleyhinde bulur duğu gibi, kendisi de bu delille rin çürüklüğünü isbat edecek ve Balte malik değildi. Cinayet eğer bu işte bir cinayet var İ ise-Üç hafta evvel işlenmişt pok fanl bir hayat süren Erlagto gibi bir sosyete adamı, arada bu kadar uzun zaman geçtikte sonra, filân günün filân saatir nerede — geçirdiğini — hatırlama müşküldür. Mucize — kabilinde hatırlamış olsa dahi, o zaman d ifadesini yeminle tevsik edece bir dost bulmak ayrıca bir ma inzımam etmemiş olsa idi, kim- senin tevkifin! intaç edemezdi, Bay Verner, Bay Kembel'in dostlarındandır. O gün, Faring- ton sokağı durağında, kendi bineceği treni bekleyip dururken Bay Kembel'in, birinci mevki kompartimandan indiğini görmüş kendislle birkaç söz teati etmiş ve tam troa kalkarken, ayni kom- partimana atlamıştı. Karşı tarafta, başı camdan yana dönük ve uyuklayor gibi gözüken bir kadının bulunduğunu hatırlayordu, fakat ona ayrıca dikkatini hasretmemişti. Bu saatte yolculuk eden bütün iş adamları gibi, Bay Verner de tamamile gazetelerine dalmıştı. "Lâkin, şunu nazarıdikkate al- malısınız : Bay Verner, bir aralık, hatırına gelen bir şeyi kaydetmek için, yerdeki bir mukavva parça- sını almak üzere eğilmiş ve bu pör$ir'm mukavvanın üÜstüne kurşun kale- Alı.yhindoki bu — şahadetler mile birkaç kellme karalamıştı. den maada, Bay Erington Derin bir süküt içerisinde ifa- | itham eden daha da başk desine devam eden Bay Verner: vaziyetler vardı. Ezcümle, kendi — Ancak iki üç gün sonradır | ginin zehirlerle uğraşır bir kimya ki, dedi, o vakit kaydeylediğim ger olması.. Zabıta, onun evind nottan istifade etmek lâzımgeldi. | hirçok müstahzar zehirler ve b O ane kadar bütün gazeteler, | meyanda asid prüsik bulmuştu. yeraltı şimendiferinde hâdis olan Sonra, Marsilyada ne işi var esrarengiz ölüm vak'ası hakkında | 4,? Serendib adasına kadar uzu bol bol tafsilât neşretmişlerdi ve | bir yolculuğa çıkmak İstemesi n bu vak'a ile ilgili olarak isimleri | gendi.? Bu, her katilin yaptığ geçen zevatla âşina çıkıyordum. | Çibi bir uzaklaşma, kaçma arzus Onun içindir ki, o güm tesadüfen | ifade etmiyor mu İdi? yerden aldığım mukavva parça- (Arkası var ) sına dikkatle bakınca, ters tara- KHUS RRRaE fında şu İsmi gördüm: Frank Erington ! Bu ifadenin mahkeme Üzerin- de yaptığı tesir yaman oldu. Fençörç sokağı cinayeti ile Smethörst'ün — muhakemesinden beri, meraklı davaları takip et- BE — Hızr 34 — 26 EYLÜL 935 l4 Arabi 1354 Rumt 1351 26 Cem.lhar Eylâl 13 Vakit (Enanl |Vasa Eykat mek itiyadında bulunan dinleyi- (|< -- eilerde ben bu derece heyecan eafj kelıre m Inı görmemiştim. Bay Erington, kendi kartvizi-