KST : SIN SFT TE L T AA TP TÇT BÜY LA Pa BZ sunun Verdiği Bir Sevinc Kalb hastalığına müptelâ h- adam Hasta mı | tiyar bir n sağlam, Fransanın — mil!i bağkanı n:ı? piyıııgo:ııııdı' bi- yük — ikramiyeyi kazanır, ailesi ise “en küçük bir heyecanın bile fena akıbetler do- gurması ihtimali,, hakkında dok- torun söylediği sözleri düşünerek bu iyi haberi hastaya masıl vere- ceğini düşünür, nihayet bu vazi- feyi doktora havale eder ve hasta ile doktor arasında şu konuşma geçer: — Piyangoda 100 frank ka- zanırsanız ne yaparsınız? Ihtiyar: — Bir bilet alırım cevabını verir, — 1000 frank kazanırsanız?. — Bir radyo makinesi alırım! — Ya büyük ikramiyeyi ka- zanırsanız? Ihtiyar bu son sualer — Yarısını size veririm, ce- vabını verir ve bu cevab doktoru okadar sevindirir ki sevincinden düşüb ölür. * Frınııııın her bakanlığında, büyük binanın bir köşesi, Başbakan | Pususi bir daire nı'İı:yıfbir n HANM edilmiştir. ik ti dar mevkiinde bulunduğu — müddetçe bu dairede oturur, hem evinin içinde, hem vazifes'nin başında demektir. Fakat Başbakanlık için ne resmi bir bina, ne de hususi bir ikametkâh mevcud deği!dir. Başbakanlar el yetle diğer bir nezareti de der'uhde edegeldik- leri için o nezaretin hususl dai- resinde otururlar ve böylece ida- re edib giderler. Fakat ne zaman ki, sabık Başvekil Mösyö Dumerg uhdesine diğer bir bakanlığı almamıştı, bu vaziyetin fecaati ©o zaman anla- şıldi. ve Başbakan da, Pariste hususl! bir apartımanı da olmadığı için öotelde oturmak — mecburiye- tinde kaldı. Işte bu vaziyet neticesindedir ki, Fransada Başbakanlık için ayrı bir daire bu'unmuş ve dö- — TAKVİM — Gün SALI Kası B1 29 2 nci KÂNUN 935 53 Arabi Rumt — M Şevval 1958 | 18 Tei Kânun 1380 Waktt | Exa | Va Vait ŞEza ! | Vasa v is n 1T06 1227 V 44 15 O4| İmaak DOLASAMAZSINIZ FAKAT $ A Bon DAKİ BİR İLÂN ÜLKEYİ HERGÜN DOLAŞIR Bürün Fransız Piyango- ' Bilir Dilimizde dönüb dolaşan ta- birlerden biri de — “uluorta,,dır, Gerçi bu söz açıktan açığa ge- lişigüzel, düşüncesizce demektir. Lâkin tabir olmak itibarile bir vak'aya, bir hikâyeye de delâlet etmektedir. Bugünkü musahebe- mizde biz, o vak'ayı okuyucula- mmıza anlatmak istiyoruz: Osmanlılar devrinde ve yeni- çerilerin geml azıya alıb ferman dinlemez bir tavur — aldıkları sırada kazaskerlerden biri kona- ğında oturmuştu, kafesli pence- reden dışarıyı seyrediyordu. Ha- va gıcaktı, kerli ferli hoca göğsünü bağrını açmıştı, nefis bir halayığa kendni yelpazeletiyordu. Yine nefis bir başka halayık da Üstüne çeşid çeşid buzlu şerbetler sıra- lanmış büyük bir gümüş tepsiyi elinde — tutuyordu. — Efendisinin verdiği işarete veya mırıldandığı bir kelimeye göre hemen koşub © şerbetlerden birini eline tutuş- turuyordu. Kazasker Efendi, kendi mu- hitinde böyle yalancı bir cennet hayatı yaşayıb dururken yanın- daki kızın arkadakine gözü ile işmar ettiğini, onun da merak İle sokağa — bakmaya gördü, hiç sesini çıkarmadı, sezi- şini belli etmeden yavaşca başını çevirdi, gözlerini-kafese dikti ve kıpkırmızı oldu. Çünkü kılığından yeniçeri olduğu —anlaşılan * genc ve gürbüz bir delikanlı, o pem- | çerenin karşısına tesadüf eden arsada kuşak çözmüş bulunu- yordu. Bugün de Istanbu'da sokak- Jarı “eşek aptesanesi,, — sanan kimseler, vardır. O Yeniçeri de boş arsayı öyle saymış ve büyük işini görmiye koyulmuştu. Kazas- ker efendi, bu durumu kendine karşı saygısızlık telâkki etti, he- men kâhyasını yanına gelirtti, hafakanlar İçinde şu emri verdi: — Git, şimdi git. O kendini bilmeze Bor: Bir Kazaskerin evi önünde bu işi nasıl yapar? Zavallı kâhyanın ayakları bi- ribirine — dolaşıyordu. — Gitmese efendisini, gitse Yeniçeriyi kız- dırmış olacaktı. — Fakat Efendi korkusu daha stündü. Bu se- beble yürüdü, işini bitirib kuşa- ğını sarmakta olan - delikanlının yanına - vardı: — Kazasker Efendi, — dedi, 4 kalkıştığını * Son Postz SON POSTA. ——— Tarihi Müsahabe -— “Uluorta,, " Bu Tabir Dılımıze Nasıl Gırmıştır, Kazaaker Efendinin gelmişini, geçmişini kınalayım. Haydi böyle söyle! soruyor: hr mı? Palasını ağzında tutan yeniçeri dişleri arasından homurdandı: — Kazasker Efendinin ge- mişini, geçmişini kınalayım!. Hay- di böyle söylel. Kâhya, süklüm püklüm yukarı çıktı. Ter dökerek duyduklarını anlattı. Efendi de küplere bindi, inmeler — getirecek — bir - tehev- vür — İçinde divite yapıştı. Yeniçeri ağasına uzun bir mektub yazdı, bu saygı bilmez neferin mutlaka cezalandırılmasını İstedi. Kâhya, bir saat sonra ağanın huzurunda idi, işi ağzile de anla- tıyordu. Ağa, sinsi sinsi gülerek sordu : — Bu nefer hangi ortadandı, seçebildin mi? — Genedi, acemi ortasından olacak ! — Öyleyse sana bir yoldaş katayım, ©o ortanın çorbacısına git. Kazaskerin selamını, benim de emrimi söyle, kıssayı da anlat. Herifi bulsun, cezasını versin. Acemi orta kumandanı olan çorbacı, eğlenceil bir hikâye dinler gibi kâhyayı uzun uzun söyletti, bol bol güldü: — Herfi, dedi, görsen tanır Burada böyle İş yapı- Kski Zabtiye, Çatalçeşme sokağı, 25 İSTANBUL Gazetemizde — çıkan yanı ve resimlerin bütün bakları toahfuz ve gazetemize nittir. ABONE FIATLARI Abone bedeli peşindir. A değirirmek B kurüştar ” — Gelen cvrak geri verilmes, Hânlarden mes'uliyot alınmaz. Cevap hn S n lara l: kuruşlurk mdır. mısın 7 — Tanırim, — Öyleyse uluorta yapılsın. Sen, önümden geçecek neferler içinde onu görünce bana göster, Üst tarafınmı ben düşünürüm. Uluorta, bir alayın birden geçiş yapması demektir. Çorba-» cının verdiği emir Üzerine acemi ortası da kışla avlusuna toplan: mıştı. Birer birer kumandanın önünden — geçiyordu. —Kazasker Efendiye karşı günah işlediği Iddia olunan delikanlı da, filha- kika, bu orta içinde idi. Kâhyayı uzaktan görür görmerz İşi anlamıştı, | yüzünü ekşitmişti. Sıra onun ge- çşine gelince delikanlı sert sert kâhyaya baktı, elile de palasını gösterdi. Bu, o devre göre yaman bir tehdiddi, muhakkak bir felâ- ket müjdeliyordu. Bu sebeble kâhyanın rengi attı, yüreğine baygınlık geldi ve herifl tanır görünmekten ürkerek sustu, Ortanın bütün neferleri geçib de kâhyanın suçluyu gösterme- dıği.ıl ren çorbacı sordu : anımadın mı?. Yoksa © delikanlı bizim ortadan değil mi? Kâhya kekeledi : — Bu ortadandınberi, lâkin yüzüne iyi bakmamış olmalıyım ki gencler içinde kendini tanıya- madım. — Herif kazasker Efendiye sövmüş, © halde sesini duyunca tamırsın, bir de öyle' sınayalım. Şimdi çorbacının verdiği emir üzerine bütün orta efradı, yı baştan geçişe bıılıııııhrdı ve her biri kumandanın önüne ge- lince kâhyaya baka baka şu 58- zü söylüyordu : — Kazasker Efendinin gelmi- şini geçmişini kınalayım. Haydi böyle ıöylı . Kâhya, ayni tahdid altında yine suçlu neferi tanımamış gö- ründü, bu sefer çorbacı güldü : Arkadaş, dedi. Bizim or- tada başka kimse yok. Şu sözü söylemiyen de benden — başka kimse kalmadı. Bari benim de sesimi iyi duy da orta hakkında işkilin kalmasın. Ve bütün ortayı alkış içinde bırakan gür bir sesle haykırdı : — Kazasker Efendinin gelmk şini, geçmişini kınalayım, haydi böyle söyle. İşte “ulu orta atıb tutmak,, “ulu orta sövüb sayma,, ıibl ta- birlerin — dilimize —girmesi — bu vAkıadandır. M. T Resminizi Blu Gönderinit Size Tıblıluıııı Söyliyelim Resminizi kupor ile — gönderinin üpen diğer asyfamızdadı 26 İstanbul; Kâmil; Zeki ve hatif' şinastir. Muamelesin- —ç de aksilik ve sertlik yoktur. Karşısındaki- ne göre lâzım olduğu kadar nüzik davran- masını bilir. Canı tat- hdır. Tehlikelere kar- H atak değildir, Te- miz giyinmesini bilir, kadın ve sevgi bahi- lerine de yabancı kalmak istemes. - 19 İstanbulı mak İlk — görünü pek uysal değil gi dir. İyi muamole İ işe sevkedilir. Kız zaman inadcı olabil Boğazını rahatını 8 ver. Hayatını — birtl da talie ve — tesadüf lere terkeder. Adanaş M. K, SE (Resminin çıkmasını İstemiyor) Çabuk kızar, darılır ve barışır. Se* bebli sebebsiz fazla gülüb ağlayabilir: Başkalarının — kederlerine — kolaylıklt uyar ve sözlerine kapılır. Parayı ge* lişigüzel sarfeder. - 27 Ankâra; H. D. ( Fotoğrafımın dercimi istemiyer ) Gördüğünü söyler, bildiğini söyleti aklına geleni söyler. — Yalnız eyi bil tarafı varsa sözleri batmar. İçi dışı bif Insanların — hususiyetlerini — tamamil€ muhalaşa eder. Arkaduşları kendisittt | “deli dolu,, deye bir isim takabilirlet | n " Üsküdar; K. Naci; | ( Fetoğrafının dercini istemiyor ) 'stüne başına dikkat eder. Elint geçen paranın büyük bir kısınını el bise ve kendisine aid eşyaya sarledelı Başkaları için zararlara girmek miye* tinde değildir. * 9 Kadıköy: S. D. ( Resminla dercini letemiyor ) Gürültüyü ve kavgayı sever, çabulf kızar, parlar. Fakat kin tutmayan blf kalbi vardır. Bir yeyin görünür taraf' larıma daha xiyade bağlanır. Kafasın! fazla yormak — istemez. - İstanbule L. A, (Resminin dercini letemiyor ) Eli ayağı düzgün, derli topludaf: Kimseden birşey beklemiyen bir tavri ve istiğnası vardır. Pura, eyya ve bahsinde tatumludur. Az para ile dt kendisine çeki düzen vermesini, idare olmasmı bilir. - Bandırma Ç. Ç. ( Fetegr fının dercini İstemiyer ) Her şeye karışmak istiyen bir alak- Diğı ve nüulganlığı vardır. Bu hali kens disine ekseriya zararlı olabilir. Küçük şeyleri büyültür ve kolaylıkla izsetinefi* mesolesi yapar, tenkide — tabakkilmt gelemez. - İstanbul A. M. ( Resminin dercini lstemiyor ) * Nasıl görünürse öyledir. İçi dışı bİf | olduğu kadar da uğzına geleni söyler Yalnız sözleri batmaz. Arkadaşları on! kızdırdıkca zevk alırlar. - Adana H. P. ( Resmlala dercini İstemiyor ) Kendisine çeki düzen verirken gü sel görünmefin gizliliklerini de pny' | bırakmaz. Karşısındakine göre hareket etmesini bilir, Gönüllerde kolaylıkla yef tatabilen neş'e ve cazibesi vardır. - Bursn M. R. ( Resminin çıkmasını İstemiyor ) Derli toplu ve hamarat bir ev kâ” dınıdır. Büyüklerinden gördüklerini #9* | nen tatbik eder, din ve ahlâk bahsindt Dedikodulara —ü tanssub gösterir. kalmak ister, - Afyon Salâhaddin. ( Resminin çıkmasını istemiyor ) ıı" Vekarını, gürürünü muhafa etm ve kondisine ehemmiyet verdiri ister. Oanı tatlıdır. Tehlike ve ııılr_. karşı pek atak olamaz. Kadın alâkalı ve kıskanc . davranır. Devamil' tzüntülere mukayemeti kuvyetli deki