27 Birinci kârun - "i Siyaset Alemi Akdeniz Anlaşması Meselesi elişi yapan bir makale yazmıştır. unda deniliyor ki: *Türkiye Avrupa düzeninin güc- mesinde gittikçe faal bir rol oynamaktadır, ki bu da Türki; tabil olarak bize yakınlatmaktadır. Küçük itilâfın mutlu bir mütemmimi olan Balkan anlaşması Türkiyenin Büyretli teşebbüsleri sayesinde mey- dana çıkmıştır. Türkiye takib ettiği hareket hattımın mekadar dürüst ol- duğu hakkında açık deliller göster- Mmekte geçikmemiştir. Bunun delili de ”n öldürülmesinden- müte- Bundan maada İr. vasıtasile Asyadaki te lendiren ve iye - urun yıllardanberi Sovyat- lerin müttefiki bulunmaktadır. Buna an Türkiyenin Fransa (l ayni zamanda — hal Savyetlere karşı takibettiğimiz siya- sanın arkadaşlığıdır. , Fransız gazetesi, bir. Türkiye « Fransa ittifakı için şimdilik bir lözüm hissedilmem!ş olduğunu, Ffakat ikl memlekat arasında çok iyi bir dost- yazarak, Akdeniz misakı meselesini sözgelişi ediyor ve diyor kl: “Velhasıl, Türkiye İle müstakbel Mmünasebetlerimiz, bir Akdeniz anlaş- Mması vücude — getirilmesine — matuf olmak üzere #samimiyet çerçevesine münhasır kalzcakta. Bu — Akdeniz misakı ayni zamamda İtalyayı alâka- dar etmektedir. ve ortaya çıkmasına matuf olan çalışma dikkate değer bir derecede ilerlemiş bulunmaktadır. ,, * - Bu yazı, Akdeniz anlaşması h: kındaki fikirlerin toplu bir buldı dir. Vaziyeti, © zaviyeden gürmel İcab eder. * İspanyada Sükünet leketin her köşesinde tam bir sükün mevcud oldvgıı.nı söylemiştir. | İçişleri müsteşarı Bay Benzonun istifesi kabul edilmiştir. ıVaşington Andlaş- ması Tarihe Karıştı| Amerikadaki Japon Elçisi Notasını Hazırladı Vaşington 26 ( ALA.) — İyi malü- ile göre, Japon elçisi Dış İşleri Bal recektir. S, O. 5. Kar Fırtınasına Tutulan Bir Vapur İmdad İstedi Anvers, 26 (A. A.) — Halifaka açıklarında bulunan Emil Franki Htemindeki vapur bir kar fırtınasın: ini kaybederek 5. O. 5. Pi Dün buradan n iki gemi de bu sabah vak'a yerinde bulunacak- lardır. Afgan Asileri İran Toprağında Ne Ka- dar Zarar Vermişler? 26 (A. A.) — Afgan aslk bi mu yapmak Üzere yüksek n müteşekkil muhtelit bir komisyon teşkil edilmiştir. Garib Şey! Geçen Yıl Kaybolan İki Tayyareci Sağmış Perpinyan, 26 (A.A.) — 1933 de yöşil burunda tayyarscl Gate ile Bro- kenin kaybolmalarından ötürü çıkı bazı şaylalara bakılırsa tayyareci! sağdırlar ve fakaf ecnebi bir dev emrilo kendilerini " gizlemektedirler. Buna mukabil mintaka yerlileri tay- yarecilerin adaya indikten — s#onra öldürüldüklerini iddia ediyorlar. Dün bu hususta tahkikat yapmak ma tayyaresi bir yolcu İle maz Ginesine doğru yola nde eni bir. sürat Tayyarenin henüz ölçülmemiştir. , dönmelerinden birin- msatf 514,280 kilometreyi - Sevmediğine Edebi Telrika ——— 27 /12/ 9844 kendinizi yormayınız, Bugün müdür me- zun... Öyle sıkı bir Işimiz yok! Demişti, Beyhan, ona da cevab vermedi, yine başını çarpıtark yorgun yorgun güldü. Öğle — tatilinde — şaşırmıştı. Sabahleyin kavaltı etmemiş ol- masına rağmen hiç açlık duymu- yordu. Lâkin kahlemde de bir saat oturmak istemedi. Nereye gide- cekti? Sokağa çıktı ve dükkân camekânlarına bakarak yürümiye başladı. Bir camekân önünde durmuş, Örmiyen gözlerle bakarken ko- a dokunulduğunu; hissetti; bir- den ürktü. Türkân, biraz korku, biraz da sitemle arkadaşına bakıyordu: — Ne bu dalgınlık yine ? Beyhan, Türkânı unutmuştu. Onunla göz göze gelince içi bur- kuluverdi. Türkân, herhalde dün- kü plâj tesadüfünü ve motör ge- Zintisini duymuştu. Bakışlarından bunu anmlamamak pek güç de- ğildi. Türkân, cevab bekliyen bir tavırla duruyordu. Fakat Beyha- nin, kafası zembereği kırık bir Bazt gibi duruvermiş, işlemi- Yordu. — Bayan Beyhan, Âşık Türkân, muştu : — Şirkette, senin çıkmanı bekledim. — Koridorda, — benim önümden geçtin, fakat beni, gör- medin. Bak, görmemezliğe geldin, demiyorum, Beyhan, birden kendini top- ladı : — A, dell! Niye görmemez- liğe geleceğim ? Türkân — bilgiç bilgiç başını sallayordu : — Eh, da olabilirdi. Ne görmedin, geçtin. beklemekten yoru- ise... — Beni Çünkü #enin dalgın hballerini bi- liyorum k... Şirketten çıktın Ben de arkan sıra yürümiye baş- ladım. Evvelâ, Tokantaya gire- ceğini sanıyordum. Lakin büsbü- tüp aksi istikamete yürüdüğünü görünce, içime şüpheler geldi! Beyhan, sorguya çekileceğini biliyordu. Fakat böyle kaldırım üstünde durub konuşmanın mah- zurlarından — ve - şekilsizliğinden korktu — Sen, lokantaya gitmiyecek misin? — Peki, sen? ' — Benim, hiç iştahım yok! Haydi sen yemeğini yerken ko- nuşuruz. Burada, gelen geçen bize bakıyor... Noel Münasebetile Sıyasi Nutuklar Söyleniyor Kıral Corc, Tehlikeden, Bay Benes | Harb Korkusundan Bahsettiler Londra, 26 ( A. A,) — Kıral Be- #inci Corc, Nosl yortusu münasebetile radyoda İngiliz ve imparatorluk - te- baasına hitaben verdiği söylevi şu süretle bitirmiştir: L Uzak Hindistana Hinmdistan milletine olan dalmi sevgimi ve onun da yük ailemizin birliği içinde ken düş i anlamasını ve tama: Örmek arzumu ora- erim. ziyade — bir nliyen hepl: ne dereceye kadar bağlı izle en büyük bir aile nakadar birleşmiş oldu- olacağımızdan bay Benesin nutku Prağ, 26 ŞÖ'M — Hariciye Bakanı Bay Benca, Prager Presse gazetesin- de yazdığı bir makalede, 1934 sene- sindeki başlıca hâdisenin Avrupadaki sulh kuvvel nin tekrardan toplam- ceği kanaatini et Bay Benes, bu siyasal ve ökonomik doğru gidebileceğini diyor ki : *“ Batıda Fransaya ve doğuda Sovyet Rusyaya dayanmakta olan küçük, Balkan ve Baltık anlaşma- ları daha şimdiden bir berkiştir- me âmili olmuşlardır. Teşekkll etmekte olan bu blok, her hangi bir kimseye kk"'. Kendi siyasa ve usullerine Polonya ve Almanyayı da iltihak ettirmek ve orta Avrupada İtalya ile bir teşriki mesal esasını da aramak- tadı Henüz tehlikeden uzak oldu- gumuz iddia edilmezse de 1934 ge- nesinin son ayları içinde Avrupada sulh kuvvetlerinin esaslı bir su- rette teşekkölü temayülâtlı, ufuktan litikanın Türkân, arkadaşına kak ver- mişti. Tecessüsünü bu kadar çiğ- ce ortaya döküvermiş olmasından utinde Yanakları pembeleşti: — Evet... Evet... Hakkın va Ve İlokantada yavaş »i Beyhandan özür diledi: — Pardon — şekerim... takib ettiğim İçin kızma... Beyhan, omuzlarını kaldırmıştı: — Hayır, neye kızayım? Türkân, yemek beyenmekte o gün müşkülpesend davranma- mıştı. Hareketini mazur göstere- cek bahaneler, kulplar arayarak kekeliyordu: — Kızsan da haklısın... Ben de olsam kızardım... Fakat doğ- rusünü — söyliyeyim, — dalgınlığın beni korkuttu... İlk Şüphem kay- bolmuştu. Sen, dura dura, mak- satsız, — niyetsiz. — yürüyordun... Hasta mısın? Neyin var? Bu sa- bah çok mu çalışdın? Beyhan, yine yorgun yorgun gülmüştü: — Hasta değilim... Lâkin, beni hasta ediyorlar. Türkân, bir ip ucu yakala- mıştı, bırakmak İstemedi: — Behicenin — azizliğinden mi bahsetmek istiyorsun? Beyhan, kendini evvelden ha- zırlamış olduğu için hiç şaşırma- mıştı: . — Duydun, değil mi? Türkân, arkadaşını kırmaktan. gücendirmekten korkuyor; Lâkin bütün — tafsilâtile — öğrenemediği gezintiyi onun ağzından dinlemek için de çıldırıyordu: Seni ir iyiliğe | söyliyerek | ın tohlikede olduğunu söyliyen logiltere kıralı beşinci Cora doğar gibl gözüken harb tehlike- sinin hissolunur derecede azald nı gösterir, buna rağmen hâdi- | seleri gayet dikkatle takib etmek gerektir. 5 Yine Bomba Patladı Santiyago (Kübada), 26 (A.A.) — Nool eğlencesi esnasında bir evde bomba patlamış ve altı kişi ağır surette yaralanmıştır. — Kısmen duüydüm. — Fakat sana da bir parçacık gücendim. — Neden? — Harun Şinasiyi sana tak- dim ettiğim gün, beni, adetâ haşlamıştın. Halbuki, Behicenin hatırı için motorlara binip saat- lerce dolaşıyorsun... Beyhan, doğrulmuştu: — Anlatırım... Sen, söyle, kimden duydun? Türkân, gözlerini kapadı: — Bu da, Bana sid bir sır... Beyhan, ısrar ediyordu: — Harun Şinasi mi? Behice mi? Türkân, başını geciye itmişti: — İkisi de değül — ©O halde kim? Çok rica ederim, söy e. — Hiikat... Beyhan, sıçramıştı: — Ne münasebet? — Sen, motörden çıkarken o da Kadıköyden vapura bini- yormuş! Beyhanın bütün vücudünü bir ateş kaplamıştı. Hilkatin görmesi, evvelâ öğrenmesi demek, bütün şirk.tin | öğrenmesi demekti. Arkadaşının canının sıkıldığını gören Türkânın da içi üzü müştü: — Ben, evveâ inanmadım amma, Behicenin de motörde ol- duğunu söy edi. Sonra Eehiceyi gördüm, tasdik etti. Öğle tatliin- de, beni görür, anlatırsın! diye bekledim. Manalı manalı dudak büki- | yordu: — Bilmem; dostluğumuzdan öyle tahmin etmştim de... Gönül İşleri Okuyucularıma Cevablarım Kumbaracı Yokuşunda Bay Hay» riye: Konuşup sevişmeyi Belediye dairesine gittiğiniz güne bırakı- mız. Yapacağınız şey kızın aile- sine gidip derdinizi anlatmaktan ibarettir. Yaşınızın otuzu geçtiğine nazaran sokakta sevdiğiniz kızın gelip geçişini beklemenin niha- yet mekteb çocuğu İşi olduğunu elbette bilirsiniz. — * * Şaşkın İimzasile bana bir bir mektub gönderen genç ozun | kız, okuduğunu söylediği hayali romanların tesiri altında, baki- katen perişan bir vaziyete düş- müştür. — Burada, bahsettiği gencin — kendisini — cidden vip — sevmediğini — tahlile giriş- miyeceğim, söyliyeceğim — tek şey bir genç kızın bilmesi icab eden en ibtidat kaldeyl unuttu- ğgudur. Yavrum bilir misin kl aşk bir gölgeye benzer kaçtın mı arkandan gelir, Üzerine koştun mu kaçar. Bir genc kızın başlıca kuvveti İse evleneceği zamana kadar muamma halinde kalma- sındadır, halbuki sen bu gençle, evlenme kelimesini teleffürz bile etmeden bir yıl mütemadiyen ko- nuşmuşsun, onun için vücudundan gayri bilinmedik birşey bırakma- | mişsin, o halde niçin sana sadık kalmasını istiyorsun? Ne hakla? Bırak, arkandan — gelsin, gel- mezse hatanı anla ve unut, bundan sonra da ağrında «der- hal» evlenmek sözile yaklaşma- yan erkeğe sırtını. çevir, işte sana söyliyeceğim budur. TEYZE Lindbergin Çocuğu Nevyork, 26 (A.A.) — Bay Lind- bergin çocuğunun bbiyesi Bayan Behi çocuğu kaçırmaktan suçlu Havpt manın muhakemesinde şahiclik etmek Üzere buraya gelmiştir. İran - Irak İhtilâtı Tahran, 26 (A.A.) — Dışişleri Ba- kanı Kâziml Han ile İran 'ti, İrak — müracaatının — müzake memleketlerini temsil etmek Cenevreye hareket etmişlerdir. Beyhan, garsondan su iste- mişti; dudaklarını ıslatır. gibi bir yudüm aldı, bardağı bıraktı: — Evvelden tertib edilmiş, hazırlanmış olsaydı, belki bir tarafı aksardı. Fakat bu öyle bir tesadüftü ki — kaçınmıyacak bir — vaziyete — düştüm. — Evet, plâjda şakalar edildi. Motörlerle gezildi, gülündü, eğlenildi. Fakat ben, hiç eğlenmedim, eğleneme- dim.. Bu gezinti, bu eğlenti, beni, adeta hasta etti. Üzerimde bir kırıklığım var ki... Genc kız, bunları içten söy- lüyordu. Türkân, taacctibünl giz- lemeden bakıyordu: — Neden, Beyhan? - İltifatın fazlası da insamı rahatsız eder. — Hayır... içine düşdüğüm muhit, benl eğlendiremedi, 1sına- madamn. — Peki amma, neden? — Bilmiyorum.. Türkân da kollarını açmıştı: — Ben de anlamıyorum... Genc kız, adeta İsyan ede- cekti. O, anlamıyor; bu istiğnaya, bu omuz silkişe, burun kıvrışa aklı armiyordu. Onun halinden, bakışlarından neler düşündüğünü ve neler de- mek istediğini anlayan Beyhan, içini çekmişti: — Ben de anlamıyorum. Beyhanın zihnine, Hilkatin görmüş olması! zehirli bir çivl gibi saplanmıştı. O gün değilse yarın, öbürgün, şirkette imalı ök- sürükler, manalı bakışlar, kinayeli lâf atışlar başlıyacaktı. (Arkası var )