Tkkaci tes Italygada Bir Asker Ulus Ya- radılışına Doğru “Tan,, gazelesinin Roma muhabiri, göçenlerde M. Musolini — tarafından Söylenen aydışın (nutuk) — icaplarını yerine getirmek için İtalyan ulus (mih let) inin nazıl bir. “milleti müsellaha,, haline konması lânm geleceği etra- fada ileri sürülen — düşünüşlerden, atılan adımlırdan — babsediyor. —Bu yolda, ilk iş olmak üzere güzel bir mecmua olan “Ördu ve Azkoerlik,, isimli aakeri! eserin mahiyeti değişli- silecek ve buna Aaker ulus adı veri- lecekmiş. Bu mecmua ile «lâkası Olan askerlik okuma işleri müfettişi Jeneral Grazyoliye göre — meemun, yapılacak rek'âmlar, şiddetli ve koyu propagandalarla İtriyayı “harpeü,, bir “lus haline getirecekmiş. Fakat jene- tal gunu da kaydediyor ki, bu suretle hareket etmekle İtalyan ulusu barış (sulb) iç'n bir tehlike haline götirile- cek değildir. Bunun aksi olarak ve M. Musoli- inin düşüncesi gçibi İtalyan ulusu barışı sever bir surette yetiştirilecek, fakak bu barış sevarlik realiteye ve aakeri zora dayanacaktır. Ceneral Grzzyo'lye göre “mesleki | ordu,, nun modax geçmiştir. Bugünkü sayaş gartları, bütün bir ulusun mü- eadales'ni icap etliriyon Şu halde: Harbe hazırlık, askerlik hizmetinin dar çerçevesinden çıkıyor, — vücut ve kafaya dayanan birçok hazırlanmaları, sekeri vicdan yaratmayı icap ettiriyor. öi İtalya, büyük. uluslardan — biridir. Böyle bir ulusun tutacağı bir yol, diğerlerinin dilıkatladen kaçmamak gerektir. Onun için herkes gibl bizim de bu yenl gidiş'e alâkadar olmamız pok tabifdir. — Silreyya Halk Düşmanı Amerikada Di'linger'in Tayfası Da Öldürüldü Vaşington, 29 (ALA.) — En son 1 nümaralı halk düşmanı “bebek yüzlü, Nelaon, dün akşam, vücudunda oan iki kurgun yarası olduğu halde, ölü bulunmuştur. Nelson, daha geçenlerde Dilingeri vuran polis memurunu öldürmüş, bir Başkasını da yazalamıştı. Ededi Tefrika Kt e Deniz Silâhları Ne Olacak ? Son Konuşmalardan Da İyi Netice Çıkmadı Londra, 29 (A. A.) — Japon mu- rahbası Amlral Yamomote dün sabah Havas Ajansına yapmış olduğu böya- natta göyle demiştür: “— Vaşington antlaşmasının — tok yöndemli olarak bozulmasının pek kötü bir tesir yapmak tehlikesini! göstereceğini herkesten evvel duysa bizleriz, bu sebepten ötürü Rama ve Paris hükümetlerinin bu mesele hak- kında me düşündüklerini ve ne yap- mak istediklerini sorduk. Biz, şu veya bu devlete karşı tek bir cephe kurmak arzusunda değiliz. Biz, şçimdiki antlaşma yarine daha uygun bir belge koymak zaruri oldu- Bgunda genel sürette — uzlaşılmasını diliyor ve istiyorur.,, Londra konuşmalarına gelince, dün Sir Jon Simon ile yaptığımız konuşma, me yazık ki karşılık noktal nazarları- mızda bir yakınlık meydana geldiğini söklemiye imkân vermiyor. Bumunla baraber başka kanuşmalar yapmayı sözleştik.,, Mançuri Avam Kamarasında Ko- nuşma Mevzuu Oldu Londra, 29 (AA,) — Muhafazaklir meb'uslardan binbapı Tomas, Avam Kamarasında Sir Con Simondan, yeni Mançuri dev'eti e dip'omasi müna- dan azgeçmes ni Uluslar Durumundan talep etmeyi, hükümetin diş ticareti- mina faydasına olarak uygun bulup bulmad ğını sormuştur. Dış işleri Bukamı nermma M. Eden güya karşılık vererek Mançurinin ta- mamasının binbaşı Tomasın söylediği kazara bağlı o'duğunu bildirmiş ve bBükümetin böyle bir gey düşünmesinin mümkün bulunduğunu #öylemiştir. Bir Zorbalık 29 (AA) dolayuzlle ğ şehri işgal etmiştir. Beş bomba pat'amıştır. Komlnistlerin, orduya basgı durduğe söylemiyor. Neticesiz Kenferans Budapeşte, 29 (A. A.) — Buğday konleransı, hiç bir netica elde elme- dan dağılmştır. Sevmediğine 80 /91 / 934 l Dünkü Kısmın Hülâsası “Bir — dairede — daktilo - olan Beyhan, son müsveddesinin moktasını da vürdüktan sonra, gitmeğe bazırlandı. Müsvedde- leri hademeyae vererek müdüre gönderdi. O sırada öodudan içeri giren arkadaşı Türkün, tan socra kendisini bek- emenini tanbih ederken, hade- me kapıdan göründü! — * eyhan hanım, satımızı mü- düğ bey istiyor. Üı.y'kul:. kaşlarını ıçılh,liılı- & yumruğu ile masaya B : bitmedi v im işim de daha demek... Müdür Beyin bir akşam Mürüvveti olacak... Türkânla — birlikte — odadan gıktılar, Beyhan: — Eğer benim işim uzarsa, Ll“ıııııı da sen, beni beklersin. Ti aa Hiğik — se, sana da ederim. Beyhan, tam ayrılacağı vakıt, dayanamadı, sordu: Ne var Allah aşkma? Türkân, sesini yavaşlattır — Uzun etme... Sana kasmet gıktı! Beyhan, şaşalamıştı: — Ne kısmeti? — Mükemmel — bir kısmet.., Şimdi burada iki kelhime ile söylersem tadı çıkmaz. Rahat rahat oturüp konuşma- hi yız! Beyhan, müdürün odasına gir- miştii Müdür, sol elinin baş par- mağı yeleğinin cebinde, sağ elin- de de bir zincir çeviriyordu: — Müdürü umumi Bey, meclise idareye verilecek olan bu esbabı mucibe lâyihasını pek uzun buk du, Kısaltacağız. B= gözlerini kırpıştırarak bakiıy t — Bugün mü Beyefendi? Müdür, gevç daktilenun bir şiküyetten ziyade hayreti andıran tavrına dikkat etmişti; gözü gay- rl ihtiyar! duvardaki kahve rengi kadranlı yuvarlak saate gitti: — Beş buçuğa geliyor. Müdürün canı şa yordu: — Aksi gibi, ben, yarın me- Bey, tabil git- zunum... miştir. Kaşlarının arasmı, almını bu- ruşturarak düşünmekte idi: — Bu, Şevket Beyin yapacağı değil.., Zaten bu lâyihayı bu kadar uzatan, İçinden çıkılmaz hale koyan da o. Babiâli inşa- sından, zincirleme " kitabetiresmi- yeden kalemini, kafasımı birltürlü kurtaramaz, mübarek | Macaristan Ağır Surette Ittiham Ediliyor Deniliyor Ki: Marsilya Faciasının Zor- baları Macaristanda Yetiştirilmiştir Cenevre, 29 (A.A.) — Yugoslavya- min Uluslar kurumundaki — murahhası M. Fotiç, bu kurumun genel yazganı M. Avenole Yugoslavyanın — muhtira« sını vermiştir. Macaristanın resmi — mabafilinin zorbalarla — birlik — olduğunu — isbata çalışan bu muhtıra, bizzat Macar zabitlerinin zorbaları talim ve terbiye #tmiş olduklarını ve bu zorbalardan bazılarının peçeteki kışlada panaiyö- ner olarak buluzmuş olduklarını temin etmektedir. Muhteraya göre, zorbalar için bir çok öğrenme kerargâhları kurulmuş olup, bunların en tanınmışı (Yıonka puszta) karargâhıdır. Zorbaların toplanması, #seçilmesi v6 yetiştirilmesi hep Macar toprağın- da olmuştur. Yugoslar — mübturası, Macarları, zorbaların birçok — «ilâh ve patlayıcı maddeler — elde etme- lerine yardım etmekle ve bü İş- | lerini kolaylaştırmış olmakla ittiham etmektediz. Bu muhtırada canilerin Macaristanı Macar pasaportlarile terketmiş ol- dukları da - bildirilmektedir. Mühtira, Opara basmakta — olan, Öyesi Üniforma taşpıyan ve 16 nlsan 1934 tarihli Macar motasında İtiraf edildiği veçhile, açık havada talimler yapan ustaşa kurumunun bütün bu işler için gereken paraları mereden bulduğunun — aydınlatılmasını — iste- mektedir. Muhtıra, zorbalığa bitim verilmesi İçin diplomasi yo'u ile yapılan iste- melere karşı Macaristanın vurdumduy- mazlığa gelmiş olduğunu hatırlat. “ Macar hükümeti, Yuşoslavyanın uluslar camiasının en Lüyük organına bildirmek meeburiyetinde bulunduğu ağır bir mes'uliyet taşımaktadır. İktalya Haklı Mı? Paris, 29 (AA) — htalya adliye- sinin Yugoslaryalı Paveliç ila Kva- Karar vermiş bir halde, ağır ağır başımı sallıyordu: » — Iş başa düştü. Bu gece oturup kışaltmak. Yalmız.. tutuklaşmıştı: — Yalnız... Size... Küçük bir zahmelim var. Beyhan, bu ne başlangıcın -sonu merak — ederek »— Estağfurullah, beyefendi. Müdür, ceketinin iç cebinden çıkardığı - bir tarakla” - saçlarını tarıyordu: — Zannedersem, ayni semtte Genç daktilenun beyninin içi birden lıırı'.:w' (.)k.dı. mü- ak sil am va- ::I.ını— rast geliyordu: Öyle zannediyorum. Müdür, saç tüvaletini bitir- mişti, dudaklarında —nazik bir ile anlatınaya başladı: — Bu Tâyihayı, öbür güne bırakamayız. yarın, müdü- rü umuminin görmesi lâzım. Ban, bu gece çalışırım. Sabahleyin, erkenden şirkete yetiştirmek icap ediyor. Adresimi vereyim, Iütfen bendehaneye uğrarmısınız? Beyhan, dolaşıyardu. . Müdür, ; vaklile evlenmiş boşanmış! diye de bir rivayet vardı. Hiç te Ihti yar sayılmayacak bir yaşta idi, Acaba Türkâcın: — Mükemmel bir kısmetl Dediği, bu mu idi? M. Fotiç teslim etmek istememesini, gazeteler haklı buluyorlar ve bunun elyasal suçluların testimi hakkındaki 1870 tarihli anda uygun olduğunu terniği yazıyorlar. Londradaki Düğün Prenses Marina İle Kıralın Oğlu Evlendiler Londra, 29 (ALA.) — Dün Londra- yı kaplıyan hafif sls gecö hemân hemen dağılmıştır. Bugün hava açık ve kurudur, Düğün alayını veyredeceklerin sa- yısı, çoğu kadin olmak üzere bir mil- yon tabınin ediliyor. < Saat 10/36 da kıral ile kıraliçenin arabası başta olarak Bukingham sara- yından dört araba hareket etmiştir. Prenses Marina, yanında babası oldu- gu halde biraz sonra harsket etmiştir. Alayda üç kıral vardı. Norveç kıralı, karaliçenin sağında duruyordu. Kıral Jorjin oğlu İle preasesin evlenme marasimi 11-15te yapılmıştır. Başım hafifçe kaldırdı, göz uve'le müdüre baktı. Müdür, Sinan Tahsin, güzel değille de se- vimli idi. İri, koyu siyah gözleri, donuk buğday reakli çehresi, mü- tenasip vücudü, hele bir. kadın agzına benziyen renkli dudaklı ağzı, gönül ve ve göz çelebilirdi. Demek Sinan Tafhsla Bey, dikkat etmişti ki aynı semtte oturduklarını biliyordu. Bu lâyiha işi bir bu::: mi idi? Genç düşündüğünü ren müdür Sinan Tınhâıln fııt gun bir sesle: — Beyhan Hanun, şayet, sizin de sabahleyin mübim bir işiniz varsa, ben, mâni olmıyayım! dedi. Beyhan, hemen silkindi, kafa- sım doğ':ılltc -— mühim olacak, Beyefendi. aB Sinan Tahsin, bıyık altından gülüyordu: — Meselâ banyoya gidersiniz. Genç daktilo da, müdürü bı- yık altından gülüşüne, İçi acıya acıya gülerek karşılık verdi: — Vakit yok ki... Müdür, genç kızın iç çeker gibi gülüşünden, farkında olmak- sızın, garip, anlaşılmaz bir hüzün duymuştu: " — Hakkınız var, Beyhan O halde ricamı tekrar edebilir miyim? Beyhan ellerini uğuşturuyordu: — Estağfurultah, emredersiniz. — Demin biraz düşünür gibi oldunuz da tereddüde düştüm. — Başka bir emriniz var mı? diye bekliyordum. Sinan — Tahsin, — samimileş- Türk Kızlarının Bazılarında Vücut Kusurlu Mu? Fransanın tanınmış yazıcıların- danbiri yaz ortasında Istanbula elmişti, geçenlerde görüp işittik- lıcriııi’;'ıızdı,î Türk kızı hık'l:ıvıdı övücü bir dil kullanıyordu, fakat yazısının — bir. noktası gözüme çarptı: — Yalnız hemen hepsi de kısa boyludur, diyordu. * Bir müddet evvel bir müsa« mere verildi. Birkaç dostun zor-« laması üzerine ben de gittim, şehrimizin birçok taninmış alle- leri burada toplanmış gibiydiler. Bir köşede oturduk, renk renk tuvaletler içinde pırıldayan genç kızlerımızi zevkle seyrettik, hep- si de güzeldi. Hepsi de zarifti, fakat o sırada yanıma galen yabanci budundan bir kadın tanıdığım söz arasında bu dü- şüncemi paylaşmadı: — Aralarından bir seçme yap- mak ! Diyordu. İçlerinde zarif, fakat vücudü kusurlu olan- lar da var. Meselâ şu maviliye bakınız, okadar zayıftır ki eteği- ginin arkasından kalça kemikle- rinin yaptığı iki çıkıntı görünü- yor, sonra şu köşede uzun boylu gençle konuşanı görünüz, ince boynu ileriye doğru uzanmış gi- bidir. Göğsü dar, sırtı yuvarlak- tır, sonra çu geçene bakınız, kollarını iskelet kelimesi ile an- mak yerinde olmaz mı? Sizin ulusal hislerinizi incitmek istemem, fakat bütün bu kusurları doğrultulabilecek birer şey olduk- ları için söyliyorum. Niçin biraz jimnastik yapmıyorlar. Bugünkü #erbest hayatları yüzmiye de, koşmıya da, tenişe de müsaittir, neden bu imkândan istifade etmi- yorlar? Bu yabancı tanıdığımın sözle- rine kendiliğimden bir şey ekle- mek İstemiyorum" TEYZE tirmeye çalıştığ pi fi lı' 't bir kalkaha lglııpl:ınkk.Alınnkıl:ıi'ıl.âıî yordu: — Beni mahcup ediyorsunuz, Beyhan. Müdür, önündeki blok notu çekti ve kurşun kalemile çizmeye başladı: — Burası, sizin evl,. Beyhan, hayretle sıçradı: — Biliyor. musunuz, Sinan Tahsin, gözlerini kırpıyordu: — Neye bukadar şaştınız? Geçen kış, hastalandığınız — za- man, odacı Sadığı göndermiştik. Bir gün münasebet düştü de o, söyledi. Beyhan, sesini çıkarmadı. Ha- demelerin, odacıların, kapıcıların, ne kadar açıkgöz, kulağı delik insanlar — olduğunu, tecrübelerile biliyordu. Siman Tahsinj çizdiği krokiye devam etti: — Burası, sizin ev... Aşağı in- meyiniz, yokuş başındaki — ikinci sokağa sapınız. Sağdaki dördüncü ©v... Beyhan, düşündü, evinin soka- ganı, mahallesini hayalen şöyle bir göz önüne getirdi, kısmen hatırlar gibi oluyordu: — Belki yanılırım... Siz, kro- kiyi veriniz, ben, daha iyi hatır- lanm. Müdür, büyük bir yükten kur- tulmuş gibi hafiflemişti: — Size, zahmet olacak amma,... Beyhan, krokiyi aldı, katladı, siyah İş gömleğinin cebine koydu. ( Arkası var ) taaccüple