SON POSTA Ikincl teşrin 26 Muharriri: A. R. Vezirle Şövalye Karşı Karşıya.. 26- 11 - 934 Ibrahim Paşa, Padişahın Hayatını Kurtaran Adamla Karşılaşınca Onunla Anlaşmak İstemişti.. Dedi... Şövalye, İbrahim Pa- şanın tavruna dikkat etti. Vaktile Istanbulda, Topkapı sarayında kendisine gösterdiği azamet ve huşunetten eser göremedi. Bu büyük vezirin kendisile anlaşmak istediğine hükmederek, sükünetle cevap verdi: — Bunda, hayret edecek hiç birşey olamaz zannederim.. Şüp- hesi bilirsiniz ki hayat.. Talih ve tesadüf parçalarının birbirine ek- lenmesinden mürekep bir zincir- den ibarettir. — Sizi tebrik ederim... Gerek siz, gerek arkadaşınız.. Ikiniz de hakiki birer kahramsınız, Mösyö. — Bu takdir ve tebrikinize mazhar olacak, bir şey mi oldu?. — Daha ne olsun.. Iki gece evvel.. Dokuz rahibenin hayatını kurtarmanız.. — Ah bakınız, efendim.. Bu da bir tesadüften ibarettir. Ben, bazı işlerimin tesviyesi için, şu gördüğünüz — sadık adamımla Italyaya gidiyordum. Atlarımızdan biri hastalandı. Bir gece daha burada kalmıya mecbur — olduk. Gece çıktık geziyorduk. Muzaffer ordunuzun şerefine yapılan şem likleri seyrediyorduk. Birdenbire yangın başladı. Yine bir seyirci sıfatile araya koştuk. Fakat, ateş birdenbire her tarafı sardı. Bir felâket hâlini aldı. O zaman insant bir vazife karşısında kaldığımızı anladık. En çok yardıma muhtaç olan yerleri — dolaştık. Birkaç yerlerde ufak tefek işler gördük. Sonra kilisenin önüne geldik. O zaman, rahibelerin maruz kaldığı felâketi öğrendik. Ve bildiğiniz şekilde hareket ettik... Bana ka- lhırsa, bunda büyük bir fevkalâde- lik yok, — Bundan dokuz gün evvel.. Harp meydanında.. Padişahımızı büyük bir ölümden kurtaran da sizdiniz. değil mi?.. — Sizi temin ederim ki, bu da bir tesadüf eseri Idi... Epeyce müddettenberi (Bosna) da bir köye çekilmiş.. Hatta ebediyyen de ora- da ikamete karar vermiştim. İta- yadan aldığım bir mektup üÜzerine muvakkaten oraya gitmek mecbu- riyetini hissetmiştim. Yola çıktı- ğımız zaman, ordunuz bir hayli ilerlemiş.. Harp edilen yere gel mişti... Ertesi günü harp olacağını anladık. Böyle muazzam muhare- beyi görmek fırsatını kaçırmadık. Padişahın — çadırının - bulunduğu yerin Üstündeki tepeye çıktık. Oradan, o parlak harbi seyredi- yorduk. Harbin en kızıştığı bir zamanda şövalyelerin ileri atı- dığını gördük. Bunları — gözle- rimizle takip ettik. Padişahın ciddi bir tehlike karşısınba bulunduğu- nu gördükten sonra, artık orada durup ta sadece temaşa ile vakit geçiremezdik. — Pek âlâ Mösyö.. bir sual daha soracağım. — Buyuranuz... — Yedikule — zindanlarından nasıl kurtuldunuz. Bu da bir talih ve tesadüf eseri mi ?.. Sizden — Bu sualinize, pek kısa bir cevap vereceğim, Paşa Hazret- leri.. Bu meselede, talih ve tesas düfün ne derecede bir âmil oldu- ğunu kat'iyotle bilmiyorum. Ancak bu husustaki muvaffakiyet, şurada gördüğünüz sadık adamımın cür'et ve fedakârlığı ile husul bulmuş- tur. — İsterseniz, onu da izah edeyim. — Hayır.. Yorulmayınız... Şimdi sizi, iki maksatla görmiye ge- miştim. Biri, sizin. Tam dokuz ay evvel Topkapı sarayında ilk defa olarak gördüğüm adam olup olmadığınızı anlamaktı. Doğ- rusunu İsterseniz, harp meyda- nındaki hâdiseden bahseden padi- şahımızı, bir. hayal ve sizi, ©o Topkapı saraşında gördüğü adama benzettiğine hük- metmiştim. Şimdi — tereddüdüm zail oldu. Ikincisine gelince.. artık sizin hakikt bir kahraman olduğu- nuza kanaat ediyorum. Ve İstan- bulda, aramızda geçen macerayı unutmak fikrinde olup olmadığı- nızı sormak istiyorum, Şövalye, dikkatle Ibrahim Pa- şanın yüzüne baktı. Azameti dil- e destan olan bu adamın gösterdiği şu ric'atin, her halde büyük bir mecburiyetle husüle geldiğini anladı. Tavrının hiç boz- madı. Tıpkı, evvelce Topkapı sa- rayında olduğu gibi feragatkâr bir tavur aldı: — Paşa hazretleri!... Yolları, tamamen biribirinden ayrı, ve aykırı olan iki insanız. Talih ve tesadüf, bizi nasılsa bir daha karşılaştırdı. Bir üçüncü tesadü- fün xuhura —gelip gelmiyece- ğgini bilmiyorum... Onun — için size —kalbbimde — bir husumet beslemiye de lüzum görmüyorüm.. Ister misiniz, size biraz daha açık söyliyeyim.. Hatta biraz da hay- retinizi celbedeyim. — Büyük bir merakla dinliyorum, mösyö... — Istanbula ne münasebetle geldiğimi — merak etmiş, fakat bunun sebebini öğrenememiştiniz değil mi? — Evet. — Hatta beni bir zannetmek bile istemiştiniz. — Maalesef, öyle... — Şu halde size söyliyeyim ki, ben... Şövalye, tâ Madritte Birinci Fransuva — ile ilk tesadüflerinden başlıyarak, Istanbula — gelinceye kadar cereyan eden — hâ muhtasaran İbrahim Paşaya anlattı. Sadrazam, hayretler içinde kaldı: — Azizim, siz.. Hakikaten ta- şıdığınız Şövalyelik sıfatını bihak- kin temsil eden bir kahramansınız. Siz bir Türk olmadığınıza ne ka- dar mütsessifim, Diye bağırdı... Faka o anda, Ibrahim Paşanın arkasından bir kahkaha parladı. Antuvan, kem di tedemeyerek: Hiç müteessif olmayınız.. Şövalyem özbeöz Türktür... Diye, Şövalyeden daha mühim bir ifşaatta bulunacak.. Ve Ibra- him Paşayı büsbütün hayrette bırakacaktı... Fakat Şövalye bunu anladı. Kaşlarını çatarak Antuva- nın yüzüne baktı. Ve sonra başını Ibrahim Paşaya çevirerek: — Paşa Hazretleri.. Zavallı sadık adamımın bu son hâdisede ünirleri biraz bozuldu. Şu hare- mi, hörmetsizliğe atfetmeme- nizi.. Ve bu bahsi de burada kesmenizi rica ederim. Diye mırıldandı. ( Arkam var ) sizi casus gördüğüne | Mektupları Geç Giden Bir Adama Göre Küşki —posta kutuları olsaydı. hep bü Düngya İktisat Haberleri ı 2,500,000 İngiliz Lirası ! Londradan “yazıyorlar; - İngil- Deniz mı—ı tere hükümeti- etine hükü- | nin deniz tica- met yardım | ediyor retine — yardım edilmesi — yolun- da hazırladığı mevzu bugünlerde Parlamentoda görüşülecektir. Bu haber deniz - ticaretile uğraşan müesseselerde büyük bir alâka uyandırmıştır. — Ayni — zamanda Avrupanın diğer memleketlerin- de bu işle uğraşanlar da Ingiltere parlamentosunun vereceği kararı büyük bir sabırsızlıkla bekle- mektedirler Malüm olan vaziyete göre, Ingiltere hükümeti, şahsi teşeb- büsün işe kariışmaması prensipine rağmen deniz ticaretinin bugünkü şekline bakarak vapur kumpan- yalarına 2.500.000 İngiliz lirası (yirmi milyona yakın Türk lirası ) miktarında yardımda bulunmaya karar vermiştir. Şimdi bu para- nın hangi dahilinde dağıtıl. ması kararlaştırılacaktır. Parlamentonun bu busustaki kararı hükümetin teklifini kabul yolunda karar olacağını alâka- tahmin ediyorlar, Paranın gelen şekil bu para ile Şimalt Atlantik denizinde çalışan kum- panyalara nakdi yardımda bulu- nulması ve böylelikle senelerden- beri bu —denizde hakim olan Ingiliz bayrağına şerefli — yerini kaybettirilmemesidir. , vrreneser ee senereemerenaLE LA LALEEEAEEELENE LA sALELeLecAne -— TAKVİM — Ct PAZARTESİ — Kasım 3026 2nci TEŞRİN 934 28 Arabi Rumi 17 Şaban 1883 | 19 20i Teşrin 1âs6 ahit | Ezani/Vasa! ı Bu Sütunda Hergün Nakleden: B a ÂYE | İsmet Hulüsl BEN PE»I_J_İ DEĞİLİM Ben deli değilim Doktor Bey! Hem neden deli olayım? Isa Pey- gamber deli mi idi? Muhammet Peygamber deli mi idi? Onların söylediklerine herkes inandı. Bu- gün de herkes inanıyor. Amma benim söylediğime hayır, benim söylediğime — bankanın — okuma yazma bilmiyen hademeleri bile inanmıyorlar. Siz Doktor Bey size söylesem siz de inanmıyacaksınız; niye öyle gülüyorsunuz.. Hakkınız var dok- tor. Bu hastane deliler hastanesi.. Bu bastanede bulunanların hepi deli.. Amma kendilerine sora!l vaz hiçbiri deli değil. Geldiğim gündenberi karşıma Napolyonlar çıkıyor. Namık Kemalleri görü- yorum, Peygamberlerle tanıştım. Evet bu insanlar sizinle de konu- şuyorlar doktor bey ben bunları ancak birkaç defa dinledim. Siz her vakıt dinliyorsunuz.. Gülüyorsunuz doktor bey; deli yine saçmalıyor, diyorsunuz..Amma ben saçmaladığımı zannetmiyo- Eğer ben deli iİsem beni deli olduğuma ikna edin.. Bakın söyliyeyim.. Ben — bir bankada asansör memuruydum. — Bu işl senelerdenberi yapıyordum. Sabahın sekizinde asansöre girdim, Akşam saat altı olunca: ya kadar tam on Gsaat İşim; asansörün kapısını açıp, kapa- mak dügmeye basıp yukarı çı- kartmak, düğmeye basıp aşağı indirmekti. Gününü iyi hatırlıyorum tam bir hafta oldu, perşnbe günü idi. Vakit öğleye yakındı. Bu raman- larda asansöre binenler azdır. Alt katta idim. Zil çaldı. Asan- sörü yukarı istiyorlardı. Memur- lar, bir iş için gelenler asansörle yukarı çıkabilirler, amma aşağı inmezler. Yalnız müdürler için iş öyle değildir. Onlar merdivenden çıkmadık- ları gibi merdivenden de inmez- ler.. Muhakkak - altlarında bir asansör bulunmalıdır; anlamıştım, Müdürlerden birli aşağı inecekti. Zil çalınmasının sebebi o idi. Asansöre bindim. Düğmeye bastım. Asansörün ikinci katta durması lâzımdı. Durmadı. Bütün düğmelere sıra ile birer birer bastım; —asansör — durmuyordu. Üçüncü katı geçlim. Dördüncü katı hakeza. Beşinci kat en Üst kattı. Orada da durmadı. Çıktım. Ben değil yani benim içinde bulunduğum asansör çıktı. Binanın damını deldi. Yüksek- di yükseldi etrafımı gayet iyi görüyordum. — Aşağıda insaolar birer kibrit çöpünden ufak gözük- tüler; sonra tamamile gözden kayboldular. Asansör; içinde ben olduğum halde ta yedi kat göğün rum., yedinci katına çıktı. Bakın dok- | ğ tor. Oralarda ne gördüğümü size söyleyeyim, deli değilim. Cennette huriler, cehennemde — zebaniler gördüm; demeyeceğim. Hiçbir şey görmedim. Dört tarafım gözümün alabildiğine bomboştu. Asansör birdenbire durdu. Kapıyı açtım. Ha unutmadan söyleyeyim: Bunu #söylemekle belki fenne bir hizmet etmiş o'urum. Ayı, yani kameri çok yakından gördüm, örün kapısını tekrar kapadım. Alt, düğmeye bastım. Asansör inmiye başladı. Meğer ne kadar çok yükselmişim; İn in bir türlü bitmiyordu. Nihayet bitti. Yerdeki insanlar büyüdüler. Bizim ban- kanın damı görlindü. Damdan içeri girdim. Aşağı kata kata indim. Asansör durdu. Asansörden dışarı çıktım bir de ne göreyim. Bankanın bütün odacıları, memurları, müdürleri alt katta toplanmışlar. Ben çıkınca üzerime bücum ettiler.. bağırdr- lar, çağırdılar.. güya lerden beri asansörü bir aşağı bir yukarı çıkarıyormuşum. Durun, dedim, geçenleri anlattım. Hepisi sözle- rime kahkaha ile güldüler, Ve benl Üstelik buraya yolladılar.. Doktor Bey gülüyorsunuz. Deliler — sarhoşlar gibidirler değil mi? Sarhoş nasıl sarhoşum demezse delli de deliyim demez öyle mi? Peki doktor Bey gülün mama ben deli değilim! Yeni Neşriyat: Hafta 34 Üncü Sayı Bu hafta çıkan sayısinda, Haftanın münaderecatı son nerece dikkate değer. Başta Peyamı Safanın “ bir film ve iki devr,, yazısı. Haftanın resimli akis- leri, ondan sonra “ bize nasıl musiki Tâzımdır? ,, makalesi vardır. Diğer ya- zılar da çok canlıdır. Yeni Adam — Yeni Adamın 47 mıştır. Bu sayıda İsmail “ 'Toplu tedrisı &B başlıklı yaz “bir metre nekadar uzundur ,, başlıklı hikâyesi, Andrâ Malroksdan tercüme “ Sevyet edebiyatı , için ne yapmalı başlıklı değer bir Aldu Hukaslaydan tercüme, bir de Baltacıoğlu imzalı iki hikâye yardır. Müzik — Ayda bir neşredilmekte olan bu muzik ve san'at hareketleri meomuasının 3 Üncü sayısı, daha olgun yazılarla çıkmıştır. Ziraat gazotosi — Ziraat mek- tepleri mezunları tarafından ayda bir çıkarılan bu mecmuanın 8 inol sayısı da intişar etmiştir. Büyük Gazete — Büyük gazete- nin beşinci sayısı güzel ve renkli bir kapak içinde çıkmıştı. 24 sayfa olan Büyük Gazetenin bu sayısında dört meraklı tefrika, muhtelif müsabakalar kadın, sinema, tiyatro sayfaları, hikâye a vukuntina dair yazılar vardır. Son Posta İz —— e Keki Zabtiye, Çatalçeşme sokağı, 28 İSTANBUL Gazetemizde — çıkan yazı ve resimlerin bütün hakları mahluz ve gazetemize aittir. ABOÖNE FiATLARI Abone bedeli peşindir. Adres değişlrmek 25 kurüştur. Gelen corak geri verilmez. || Hünlardan mes'uliyet alınmaz. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk P w:ıııl illvıııp lâzıcadır. Ayda İnsan yok! O kadar yakım- ||- dim ki İnsan olsaydı, yürüdüğü- ali kıpırdandığını farkedecektim. Nerede kalmıştım. Ha asan- |