Ölüm Cezasını Sevmiyen Memleketler.. İspanyada ötedenberi ölüm ce- zası yoktar, bir mahküm müebbe- den kalmak üzere hapishaneye gön- derilir, orada, harici âlemden ayırt edilmiş olması kâfi görülür, kendi ecelile ölmesi beklenir. Fakat son ihtilâl İspanya mec- lisini bu ananeden ayrılıp -ölüm cezasını kabul etmeye sevketmiş- tir. Yalnız ölüm cezası ancak bu bir sene içinde verilebilecek, bu müddetin hitamında kendiliğinden kalkacaktır. Bu münasebetle Fransız gaze- teleri evvelce memleketinde çok mühim roller oynadıktan Sonra Fransaya çekilmiş olan bir Ispan- yol diplomatının sözlerini kayde- diyor. Gazeteciler bu diplomata sormuşlar : — Memleketinizin bugünkü vaziyeti hakkında ne düşünü- yorsünüz ? Diplomat düşünmeden cevap vermiş : — Siz'n maruf muharrirleri- nizden birinin bir feryadı vardır. Ara gra hatırıma gelir, bilirsi- niz ya: “Ah, Cümhuriyet Impaartorluk zamanında ne tatlı İdi,, demişti. x» Beş on gün evvel ölen Fransız Bir kanaat- | devlet adamı (Pu- kürlik — | vankare), sangla i . | değildi, vâktâ se- BÜÖNÜNESİ nelcrcu evvol avu- katlık ettiği zaman epice kazan- mıştı. Fakat eline geçen paranın hepsini de devlet işine geçince harcetmişti. Son zamanlarda sı- kıntıdaydı. Dostları bunu haber alınca — parlâmentoya — müracaat ettiler. Parlâmento vatanına elli sene müddetle meb'usluk, nazır- hk, Başvekillik, Reisicümhurluk etmiş olan bu adama hiç müna- kaşasız, kaydıhayat şartile mühim bir tahsisat bağladı. Fakat ara- dan birçok aylar geçtiği halde ( Puvankare ) bu tahsisatı alma- | mıştı, sıkıntı İçinde amma yine kendi parasile geçiniyordu. Ge- | çenlerde dostlarından birisi Ma- liye Nezaretine giderek bu tah- sisat işinin ne olduğunu sormuş. Şu cevabı almıştır: — « Alâkadar maaş cüzdanı almak için müracaatta bulunma- dığından kendisine bir şey veril- İspanyada eni bir ka- nun çıktı memiştir, tahsisatı emrine amade olarak durmaktadır. » * oskova'da da — muhleşem bir dans sarayı açılmıştır. Bu sarayda R;lı!s_q:ıda ö bir dans me! lans sarayl hem de açıldı dansetmesi muhtelif salonlar — bu'unacaktır. Bunu — içindir. ki müesseseye ( Dansing ) yerine ( Dans sarayı ) | ismi verilmiştir. Şurasını da söy- leyelim: Bu dans sarayına gire- | bilmek için frak şarttır. ctebi halkın . | için | r — TAKVİM —— Güm PAZAR M 10 2nci TEŞRİN 934 — Arabi | Rumi 18 Recep 1933 I 15 Vei Te t | ——— eat ER; 115|(6 126 Alıımîzz—— ma VA * 14 S7| Yater | 1832 | 18 45 İkindi 939 | 14 Si imsake | 17 sal 4 46 SON POSTA, Haremağaları Arasında Saray Ve Eski Haremlerin Sadık | Hizmetkârları Şimdi Ne Yapıyorlar ? İçine 13 kişinin sığındığı köşk: Beşiktaştaki tramvay garajının yanıbaşındaki sokağa sapıp biraz ilerlediniz mi; solunuza yirmi adım ötede Has fırına çıkan bir döne- meç gelir. Bu yolun solundaki bi- rinci evde üç Harem ağası otur- maktadır. Harem ağaları menfeatine bir tenezzüh veya balo tertip edilmek istendiği kulağımıza çalındığı za- man hem bunu tahkik etmek, hem de Harem ağalarının vazk yetlerini öğrenmek merakını duy- dük. Onların en kesif bulunduk- | ları semt, Beşiktaştır. Sorup Bo« ruşturduk. eskiden toplandıkları bir kahve- hane — vardı. oraya devam etmiyorlarmış. Kah- veci sağlık verdi; evi bulduk. Yaşı, kendi cinsinden olanlar | gibi pek belli olmamakla beraber herhalde altmışlık olduğunu tah- min ettiğimiz bir Harem ağası | kapıyı açtı. — “ Son Posta ,,dan geliyo- ruz; sizinle biraz görüşmek istiyo- ruz. İhtiyar Harem ağasının kalın dudakları arasından bembeyaz dişleri göründü. Ucu kıvrik kola- b yakasını, enseden ilikli yapma boyunbağını elile düzeltti. Gözleri hayretle açılarak: — Buyurun, dedi, fakat bir yanlışlık olmasın. Bizim gazeteler- le işimiz yok tal Sonra itizar etli: Kendisi ye- mek pişiriyor; bizim muhaveremi- Ti işiterek yanımıza gelen ikl sl- yahi arkadaşı da ona yardım edi- şorlarmış. Bunun için kendisi ka- dar yaşlı redingotunu — yanımızda | giymeğe mecbur kaldığını söyledi: — Ne yapalım? Evde kadın yok ki, yemeğimizi pişirsin. En sonunda iş başa düştü. — Olur şeyler ağa, İsminizi gorabilir. miyiz? — Sadetlin ağa. Yusuf İzzet- tin eferdinin baş ağası. — Kuzum Sadettin ağa. Men- faztinize bir tenezzüh veya balo veri eceğ'ni düydük. Onun İçin ziyaret ediyoruz. — Evvelâ söyleyin bakalım; Bzim evi nasıl buldunuz? Anlattık. Sözümüz bitince ce- | vap verdi: — İyi amma, (Harem ağaları tanvün yurdu) var. Reisi Gözte- pede oturur, eski ağalardan Tah- sin efendidir. Şimdi muallimlik yapıyor. Muhasebecisi Muhittin efendi Kadıköyünde bakkaldır. Başkâtibi Mesut Efendi Nişan- taşında ikamet eder, Yurt İdare heyetinin bunlardan başka dokuz Has fırın köşesinda | Bir müddettenberi | ? | vel bizim Harem ağaları yürdü azlaı var. Ben ihtiyarladım, he- yetten çekildim. Yurdun merkezi Divanyolunda Arifin kıraathane- sinin içindedir, amma şimdi ora- Etem ağenin vazifesi su taşıyup küpleri doldurmak mış da kimseyi bulamarzsınız. — Canım ağacığım, ğgren- mek istediğim — şeyleri sen de bilirsin. — Bilirim amma, eksik malü- mat olmasın, diye Üzülüyorum. | bakkal var, (Geçmiş Devirlerin Dönmiyecek Olan Rehavetli Yaşayışının Hayaline Dalarak Ömürlerini Gamsız Geçirmiye Çalışıyorlar| | yorlar. Paramız yok. Yapacağımız | masrafı - kurtaramamaktan - kor- | kuyoruz. İ — İstanbulda ne kadar ha- remağası var? — On liç, on dört sene ev- yordu. — kurduğumuz | zaman ( 180 ) kişi kadardık. Bu- | gün koca Istanbulda topu topu (55) kişi kaldık. | — Ötekiler ne oldu? — Kimi öldü; kimi Basraya, Tunusa gitti. — Bizim matbaalarda çalişan bir Besim Ağa vardı. O şimdi nerede? — Muhtelit — mahkemelerde ” odacı idi. Misir kralının hizmetine girdi. — Peki amma, bu gidenler Mısır, Hicaz ve Tunus — sarayla« rında kendilerine nasıl iş bula- bilirler? — Orada bizden evvel yerleş- miş kardeşlerimiz var. — Onların delâletile İş buluyorlar. — Siz de gitmek niyetinde misiniz? — Ne gezer? Yaşlılara İş yok. Genç adam istiyorlar. — Bizler, burada ömrümüzü geçireceğiz. — Istanbulda kalan (55 ) ha- remağası ne İş * yapıyorlar? — Içimizden dokuzu ihtiyar, malüldür. Bunlar yurdun nekahet- hanesinde — yatıp kalkarlar. Üst tarafının — içinde muallim var, dairelerde — odacı Düşt kalka geçini- Hicaza, olanlar var, yoruz. Şimdi evdeki diğer iki harem- ağası da söze karışmıştı. Tesadü- fen eve beyaz bir adam — geldi. Sadettin Ağa onu: — Bizim çocuğumuz; diye tak- dim etti, yurdumuzun mutemedi. O dalâfa karıştı. Söylediklerine göre, taavlin sandıklarının serma- | yesi yedi sekiz bin liradan iba- retmiş. Sandığın başlıca geliri, yurt ağalarının aylık taxhhütleri imiş. Bu da 25 kuruştan bir liva- ya kadar değişiyormuş. Yani ayda (20-25 ) lira kadar birşey. İlk senelerde hariçten harem ağalarını saven bazı hayır sahip- lerinin — teberruları — oluyormuş. Şimdi böyle yardımlar da kalma- miş. Sandık sermayesi, yarıyarıya inmiş. İstanbulda kalan 55 harem En gençleri olan 78 lik Amber ağa ise alış verişleri idare edermiş Yanındaki genci gülerek: — O bilir, hepimizin ağabey- sidir o, dedi, Sadettin Ağanın da çeneleri açıldı: — Vallahi gazeteci bey, dedi. Bir müsamere vermek — istedik; hâlâ da istemiyor değiliz. Amma eski tanıdıklardan — hele zengin olanlar şimdi yüzümüze bile bakmı- haremağalarından ağası arasında zengin diye yıar- makla gösterilebilecek olanlar da yokmuş Suadiyede — oturan Mukbil ağa var amma o da ancak kendi yağile kavrulabiliyormuş. Harem — ağalarının — gözleri sulandı. — Birgün, dediler, sandığın sermayesi sıfırı tükettimi, noka- hathanedeki — malül ve - ihtiyar 4 irinci teşr'n ... | di Kari Mektupları Mecidiye Köyü İlkmektebi Bize gönderilen bir mektul göre Şişlide, Mecidiye köyü | mektep binası, sıhhat noktadi dan bir an evvel değiştirilmi lâzımgelen bir vaziyettedir. bina, işgal senelerinde ecnebilet himayesi altında teşekkül edi ( Madam Raşel ) in” Men'itese cemiyetine merkez — yapılmışti Tahminen 18 kadem uzunluk, kadem genişlik ve 6 metre yi seklikte olan bu ahşap ve küçlü binanın metaneti tesbit edilmi ve bu işe elverişli olmadığı ft ve sıhhat heyetleri tarafındâ teabıt edilmiş, bunun üzerine kü pek tedavi mahili ittihaz edilmi| Sonradan belediyeye geçen b bina, Maarif idaresince ilkmekte ittihaz edilmiştir. Şimdi burıd (300 ) & yakın çocuk okumakti ve Şişli civarile Mecidiye köl Sakızağacı, Zencirlikuyu semtle rinin İlkmektep ihtiyacını gidef mektedir. Alt katta iki dershanef yardır. Teneffüs ve yemekhaneli yoktur. Bu vaziyette talebeler çol sıkışık — oturmaktadırlar. Behel talebeye bir metre mik'abı hav' ve yer İsabet etmek lâzımkel bunun talebe başına onda bile düşmiyor. Mevcut iki, Üf abtestane de sıhhi ve terbiye esas' larına göre yapılmış değildir Mektebin önünde terkos ve elek? trik geçtiği halde henülz mektefi bunlardan iİstifade etmiyor. Mekt tebin mecrası yoktur ve çirk büyükdere şosesi üzerine akmak* tadır. Halbuki mecranın aktığl cadde kenarındaki hendek albı dan, köye ve likör fılırikısıllŞ | lebilir. 1 — İki şubede 80- 90 2 60 - TO eşi ne T? Ö Bu nekahathaneden de bahr settiler: Abdülhamidin kızlar ağas Salit ağa, uzun müddet hasta yatmıştı. Son zamanlarında parasl bitti.. Yurt, onu hastaneye kak dırttı; tedavi Ücretini verdi. Ne çare ki bütün bu yardımlar fayda vermemiş, Sait ağa bir gün ebe- diyen gözlerini yummuş. Sait ağar nın Çamlıcada bağlar altında 8 odalı bir köşkü vardı. Ağa, ök meden evvel kendisi gibi ihtiyar- hyacak ve hastalanacak heşerile rini düşündü. Hem onlara yardım etmiş, hem de yurda borcunü ödemiş olmak için bu köşktüü yurda ferağ etti. Yurtta, Salt ağanın son arzusu veçhile, bu ki çalışamıyacak kadar alil ve ihtiyar kalan harem ağaları için nekahathane haline getirdi. Sadettin ağa şunları - ilâve etti — «Nekahathanede bulunan dokuz kardeşimiz orada bedava yatıp kalkarlar. Sandıktan kendi« İerine her ay üÜçer beşer lira cep harçlığı verilir. Kışın odun kömür« lerini, kavurmalarını, fasulye no- hut gibi erzaklarını sandık temim eder. Yazın da nekahathane c yarında yaş sebze yeltiştirilir. Hemen bütün harem ağalarının sonunda gideceği yer orasıdır.,, Artık — ayrılıyorduk. Evdekl genç harem ağası arkamızdan seslendi: — Belki işinize yarar bizim de bir “Zaro ağamız,, var: 127 yas şında, daha da çok yaşıyacak görünüyor. — İsterseniz onu ziyaret edin.!,, karı