5 Birinci teşrin Ziraat Bilgisi (*) Başak Çekmek Faydasız Mıdır? Bu yaz dolaştığım köylerin birinde başak çeken bir çiftçi kalabalığına rastlamıştım. Beni görünce yanlarına çağırdılar. Ve ellerinde demet ettikleri başak- ları göstererek fikrimi sordular, ce hiç cevap vermedim. İçle- rindeki ihtiyar bu sükütumdan cesaret alarak:' — Siz başak çekmeyi nereden bileceksiniz? Dedi. — Bilip te ne yapacağız? De- dim, Başak çekmekle iyi bir tohumluk elde edilemez ki,.. Bu son cevabıma hayret eden ihtiyar işini bırakarak beni oturttu ve kırk yıldır işitmediği bu lâfı kurcalamaya — başladı. O zaman meseleyi — etraflıca — anlatmaya koyuldum: — Bizde başak çekmeyi bil- meyen rençber yoktur. Elindeki tohumluğu bozulan her çiftçi harman zamanı demetlerdeki en İri - başakları * seçerek — bunları ayrıca dövüp çıkan taneleri to- humluk yapar. Daha meraklılar seçtikleri bu başakların uçlarile, diplerini de atarak. yalnız orta erlerindeki tanelerl alırlar ki öylelikle başağın daha besli taneleri seçilmiş olur. Görünüşte mükemmel bir tohumluk olan bu taneleri o sene ekerler; “yetişen ekinin bütün başakları iri, taneleri düzgün olmak lâzimgelirken yine ili, ufaklı olur. Gerçi geçen seneden daha düzgün bir mahsul alınırsa da ekinin içinde ufak taneler, küçük başaklar çoğalmış olduğundan ertesi sene bu ekinin tohumluğu ekilince, özürlü taneler, kötü başaklar daha çok meydana gelir ve nihayet Üç sene sonra fohumluk, yine ilk seneki halini alarak bozulur öyle mi? İhl!yaı tereddütsüz : — Tabii bozulur dedi, O za- man yeniden başak çekeriz. — Demek oluyor ki başak çekme ile seçilmiş taneleri ekince mutlaka ©o tanelere benzeyen bir mabsul alınmıyor ! Hatta her sene başak çeksek yine ekinin içinde irili ufaklı başaklar, küçüklü, bü- Yyüklü taneler görülür. Bunun se- bebi; başak çekerek topladığımız tanelerin Soyunun belirsiz. olma- sıdir. Çünkü herhangi kötü bir buğday tanesi tarlanın iyi bir ye- rine seyrek düşerse, veya tarla- nın gün:z gören kenarında' bulu- nursa yahut ta kardeşlenmeyü tek kalırsa pek âlâ ayrı bir ’iıa[ıı şak yapabilir. Biz de bu başağın şu ahvalini bilmediğimiz için gö- rünüşüne aldanarak onu tohumluk olarak çekince ertesi sene eski yerini, eski hallerini bulamıyan © tohumluk, yine küçük taneler ve ufacık başaklarla bixze asıl Soyunu gösterir. Ihtiyar yine tasdik etti: — Doğrudur. - oğlum — dedi, Desene bizim çektiğimiz başaklar he olduğu belirsiz şeylerdir. — Şu halde tohumluk olarak İntihap edeceğimiz başakların so- yunu bilmeye bmulıbıeıı. O başak ten İyi büyümüş, boylanı ve çok kardeşlenmiş birîölı::: Midir? O kökün bütün kardeşleri Ayni derecede iri başaklar, güzel taneler tutmuş mudur? Kezalik o kök - meselâ o sene kurak geç- Mişse - kuraklığa dayanmış mı? ve raştık gibi hastalıklara tutulmamış mı?- ğer çok yağışlı bir sene ise- fazla boylanıp yatmamış mı? Tanelerini iyice doldurmuş mu? Hulâsa daha böye le ne kadar sorgu varsa hepsine © Uygun — yetişmişse gerçekte soylu bir başak demektir ki böy- ir başağın vereceği tohumlu- Bu ekince yine —onun gibi bir mahsul almak muhakkaktır. Ve böyle bir tohumluk senelerce bu İyi kabiliyetini taşır. Yoksa soyu elirmemiş bir tohumluk er geç yine kötü taraflarını meydana vu- rarak kâh hastaliğa tatulur, kâh aklığa dayanamaz, kâk kar- SON POSTA hunyada Olup Bitenler “Dudaklarınız Her Zaman Gülsün!,, İngilterede, Âdeta Umumi Bir Parola Dudaktan Dudağa Herkesi Dolaşmıştır, Bütün Kalplerde Nikbinlik Vardır! “ İngiliz, Hatta Işi Fena Gittiği Zaman Bile Londra,( Ey- — Tül sonu )— Bir ecnebi'için İngil- tere yirmi defa gidip görmüş ol- sabile, yine bitip tükenmek bilmez bir hayret kay- nağıdır. Avrupanın he hangi bir diya- rından ayrılırken orayı çabuk heye can duyan, çabuk teessüre kapılan, eğlenen, - gülen, ağlıyan, buhran geçiren, tepinen v gürültülü bir halk'— ile dolu bırakır» — sınız. ğ Halbuki Lon: dra şehrinde ilk adımlarınızı atar- ken anlarsınız ki, haşmetpenah be- şinci Corcun hü- kümdarlık ettiği Ülke, rüküdet - ü —T kine sür'ati "A- ülkesidir. Orada hayat oderece merikan,, ı:ıılıydı. Ş ğ sakin yürüyişe — tabidir ki, size sonra — Fransız- ağır görünür, İnsanlar etraflarında olup bitene lâkayt, yüzleri ma- , nasız ve süküti geçerler, işlerine giderler, veya evlerine dönerler. Bir taksiye bininiz. Içinizde | şoföre seslenüp: — Biraz daha çabuk, bu gi- " dişle akşama kadar varsın yacağız, demek hissini duyarsınız. Eğer yol, gelip geçen otomobillerle te | er'görü :“""P l:;lm.ı' i“'db':l'”n yüz- | !ı.ı*sîîeün[:lî:"ıî-' erce şoför arasında bir tanesinin | - < .. idi bile tek bir düdük sesiile sabur- sılec:îıı:;ık:;ı:ı'ı : suzluğunu ilân etmeyişine bakarak —RZıanl blılo şaşarsınız. Gerçek - söliyorum, İn- mağmumane ya- gilterede sabursızlanma yoktur. par; dehilmiştir. Bir Fransız gurupu tarafından Bundan — “'dahe İşletilen lokantada yemek yiyor- yanlış birşey ola- dum. Daire müdürü bana: maz. Fakat buna — — Burada — insanlar — taştan mukabil — Ingiliz ” yapılmışlardır, diyordu. Susuzluk için: bilmezler. Hazır yemek denilen laştı, İtalyanlaştı, hulâsa Avrupalı- * laştı, Fakat Ingik * terece el'an meç- ; huldür. Açık söy- liyeyim mi: - Ingil: tere ihtiyar bir banımefendiye ben- zer, biraz acele n — Vazifesini acelesiz, hum- pirzolayı bir çeyrek saat bekle- masız, sükünla görür, hatta işi dikten sonra “ Yahu yarın akşam yolunda gitmese bile, ilse çok mı gelecek?,, diye soran tek bir müşteriye bile rast gelinmez. Ma- rkeensecerarUraSedRELe SA sK e vece KEkAnaeREme A cenA keaenLAenAAn deşlenmez. — Velhasıl - türlü türlü hallerle bizi her sene tohumluk düşünmiye mecbur eder. İhtiyar sözümü kesti: — Haklısın efendi dedi. Bu- nun derdinden değl mi hep gözümüz başka — memleketlerin tohumlarındadır. Onları da getir- dik, ne hikmetse bu yere uymadı. — Elbette uymaz. Her tohumlık soyu, taşıdığı iyi meziyetleri ancak belli şartlar içinde meydana vurur. Yoksa sulak bir yerin tohumunu kaldırıp kurak bir yerde yetiştir- meye çalıştık mı eski halinin onda biri kadar da olmaz. Onun için her köylü kendisine lâzım olan ekin tohumunu ya devletin bu işle uğraşan tohum istasyonlarından tedarik edecek yahut ta kendisi yerinde olur. Lort Aszkitin meş- hurlaşan bir sözü vardı, Wait and see, bekleyiniz, görürsünüz, derdi. Bu cümle kıy- metinden hiç birşey kaybetmiş değildir. Her ne denilirse denilsin, dün- ya buhranından herkes gibi muz- tarip olan İngiltere vaziyetinin inkişaf etmesini sükünla bekle- mektedir. Bu sahada bizlerden farkı, bu vaziyetin ne olduğunu anlamak tecessüsünü gösterme- mesinden — ibaretti-. — Ingiltere o meşhur “haşmetli yalnızlığına,, bü- rünmüş, heyecansız, adeta müle- vekkil yaşar gibidir, bu yalnızlık kalesinin tepesine çıkmıştır, Av- -rupada heyecanla tepinen millet- lere acıyan ve istihfaf eden bir hayretle seyreder, Vakıa © da büyük muharebeye girmiştir, dört sene müddetle dövüşmüştür, fakat muharebe bitince, eşki günlük hayatına dönmüştür, adeta kraliçe Viktorya zamanınm sükünetli itti- yetiştirecektir. Çiftçi radına kavuşmuştur. Bu bakıştan *Sonu - gelecek yazıda- muharebeden — evvelki — zaman, * mubharebeden sonraki — zamana Buraada Erdoğan Beye: okadar imtizaç ile birleşmiştir ki, Mektubunuzau aldım. Cevap | bazen insan Ingilizlerin maziden hiç ders almadığını, yahutta aldığı /dersi unuttuğunu düşünmek ister, düşüneceği gelir. Hakikat şudur İ ki logiliz, idare edilmesi en kolay yereceğim. — Ç. N j V) Ziraat bususundaki müşküllerinlei sorunuz. Son Posta'nın (çiftçi) l öize “eovep verüşekilir — * | Heyecana Kapılmaz, Sakindir ,, bir millete mensuptur. Çünkü .? kendi kendisini yaratmayı bilir ve icap etti mi tam bir İttihat göste- rir, istenilen, yahut resmen telkin edilen en ağır fedakârlıkları ik- tihama amadedir. Dünya buhranı — belirdiği za- man bütün memlekette adetâ bir parola ağızdan ağıza dolaşmıştı: — Keep smiling! mütebessim kalınız, daha doğrusu, tebessümü muhafaza ediniz, deniliyordu. Ve İngiliz tebessilmü muhafaza etti. Hattâ İngiliz lirası kıymetinin yüzde (40)ını kaybettiği zaman bile, halkta ne telâş — göründü, ne de borsada insana utanç ve- ren spekülâsyonlar. Hattâ inle- yen, sızlanan bile işitilmedi. Tenkit ve muhakeme kabili- yeti inkişaf etmemiş olan sokak adamı: — Şu altının temevvüçleri ne garip şeydir, deye düşünüyordu, Londranın en ağır başlı gazete- sinde de ayni lisanın kullanıldığı ldü. ıüdğvel. İngliz efkârıumumiyesi Angilterede heyecan nedir bilinmez herkes ağır veya mütebessimdir İngliz lirasının kıymeti sabit kal- dığına zahiptir. Çünkü dahilde eşya fiyatı kat'i ve şiddetli ted- birler sayesinde olsa bile, yine değişmemiştir. Maamafih muvak- kattir, yükselmeye maildir. Fakat © parola elân bakidir : — Tebessümü muhafaza edi- niz. Ve Ingiliz tebessümü muha- faza etmektedir. * Diğer taraftan maliyeciler ara- sında işten anlıyanların dudakla- rında bu tebessüm o derec belli değildir, zannedilir ki içlerinden gezen bir ıztırap vardır. Düşünce- lerl şudur: — Bize bu kadar gurur veren İngiliz lirası, kıymetinden, kudre- tinden, satın alma kabiliyetinden kaybetmektedir. Düşük bir para olmuştur. Düşük para oluşundan ihracat ticaretinde istifade edile- bilirdi, fakat şayet diğer memle- ketlerde gümrük kordonları tesis edilmemiş olsaydı. Bundan başka; memleketimizin iktisadi tarihi gösteriyor ki, lnıil- tere, bütün cihan ticaretine ko- misyonculuk ettiği için zengin olmuştu, bütün cihan eşyası bize gelirdi, bizden giderdi, Başlıca In- giliz muşambaları birer “klering,, merkezi halindeydi. Şimdi zekâ- miz ve küdretimiz ne olursa ol- sun kendi kendimize yaşıyamayız, toprağımızın üstü ve altı bizi besleyecek kadar zengin değildir, ' d l Bilmecemiz l Geçen Bilmece- mizi Doğru Halledenler Birer mürekkepli kalem ala- cakları — Istanbul Vefa lisesi — 1024 Mehmet, Batih Şevket Bey apartımanı & Öncü kat Samim Tevfik, Yediküle eaddesinde 39 No, Muştak, — İsanbul kız. örtamektebi 219 Nihal, Beyoğlu B üncü mektep 186 Hurşit Kemal Bey ve Hanımlar. Birer albüm alacakları Sıvas erkek lisesi 8 üncü sınıf A şubesi 2868 Vedat, İstanbul kız lişesi 10 uncu sınıf 1012 Muallâ Nail, Samsun - inhisarlar fen memuru Nafiz Bey kızı Jale, Göz- tepo S inci mektep 3 Üncü amıf Mem- duh — Kemal, Tokat Gaziosmanpaşa mektebi 66 Fikret, İstanbul akaretler Şairnedim caddesi 69 No. Nermin Hamdi, İzmir ' Keçecilerde — Aliefendi sokak No, 16 te Oihat, Gedikpaşada Pehlivan sokağı 24 No. Nevin Hüsnü Hanım ve Beyler. Birer şişe kolonya alacakları Beşiktaş 44 üncü İlkmektep talebesin- den Fanat, Heybeliada İlkmektep 10 Hüseyin Recep, Kasımpaşa Yakupağa sokak No. 5 te Ömer Hamdi, Üsküdar Doğancılar No. 214 Hilmi Avni, Çapa kız muallim mektebi Hatiçe Şükrü Hanım ve Beyler. Birer muhtara defteri alacak- lar: İzmir Bornova 19 Eylül mektoebi Tinci sınıf 116 İlhan, Kabataş erkek lisesi 1388 Sabih, Ankara Hamamönü Helvacı sokak No. 5 te M. İlhami, Ka- dıköy erkek lisesi 896 Muhip, Çorum Vilâyot ziraat müdürü Saip Bey kızı Beyhan, Balat Ahrida mektebi talebe- sinden Ester Lui, Amasya merkez th- hat memuru ÂAhmet Bey oğlu Âsım, Galatasaray lisesi 2 inci &ınıf 78 Mus- tala Piyale, Manisa Ortamektep sımf 2 de 116 Nevzat, Sarıyer postahane karşısında No 90 Mukadder Hanım ve Beyler. Birer kurşun kalem alacak- ları Galatasaray lisesi 6 incı sınıf suat, Cağaloğlu Ziyabey apartımanı Nebahat Osman, Beyoğlu Taksim Eseyan mek- tebi 167 Nobar Fındıkyan, Sultanahmet Kabasakal Akbıyık Hamam sokak No. 25 ten Asaf, Pangaltı Bilezikçi sokak No, 101 de Ekrtem Bey ve Hanımlar. Birer kutu boya kalemi ala- caklar: Davutpaşa Ortamektebi 322 Muzaffer, Manisa 8 Eylül mektebi 3 üncü emıf Besnlet, Yerebatan sarayı İnciler sokak No, 14 te Semahat Ze- kâi, Samsun Ortamektep 2 inci sınıf 266 Közim, İstanbul — muhtelit Bezciyan mektebi 4 üncü sınıf Sirvart Şahbazyan Hanım ve Beyler. Birer büyük sulu boya ala- cakları Ankara Yozgat Mobusu 8. Sırtı Bey oğlu Özger, — Sultanselim Çukurbostan Hatipmunlihittin mahal lesi 19 No. Fethiye, Buca 8 üncü mektep baş muallimi Osman Bey oğlu Melih, Kumkspı Boğosyan Varvarya: mektebi 2inci sınıf Rejantuhi Şırak yan, Akşam kız sanat — mektebi 787 Suat Hadım ve Beyler, Birer lâstik top alacaklar: Vefa örkek İlşesi 573 Hulük Sıtkı, İstanbul kız lisesi 5$ Semiha İstanbul 6 1ncı İlkmektep 5 iİnci sınıf Celalete tin, Dumlupunar bir yatı mektebi 4 üncü sınıf 178 N.(En. İstanbul 18 cü İlkmektep 44 Güneş Bey ve Hanımlar ( Devamı 9 uncu yüzde ) bundan başka sanayi makineleri- miz de modern olmaktan çok uzaktır.,, Mamafih bu acı düşünceler akis bulamaz, mahdut insanlar nrasındadır, ve umumi parolanın hükmü daima caridir: — Tebessümü muhafaza edi- niz! * Strand'da eski bir Ingiliz dos- tuma rastgeldim adına, pekçok olduğu için Mistr Brown, diyelim, Sabahtı, yakasına kendi bahçe- sinden koparılmış bir gül tak- mıştı. Tamamen mes'ut görünü- yordu. Fakat her iyi İngilizin mutadı veçhile, havanın iyiliğine ve fenalığına müteallik adetâ mecburi şekilde bir iki mütalea teati ettikten Bonra bana “işleri- nin pek yolunda olmadığını,, söy- lemekten çekinmedi, mamafih du- - dakları yine mütebessimdi.