Muharriri: A. R. Bir Kontla Antuvan, İstanbula Saklanacağını Tasarlayıp Duruyorlardı.. Antuvan, elindeki yarım bar- dak şarabı son damlasına kadar İçtikten sonra cevap verdi: — Yaaa.. Jan.. Franj.. Pani.. hââ... Kont, mont, filân değil misiniz?. — Südece şunu söyleyeyim ki, Macar asılzadelerindenim. — Hah.. asılzadesiniz ya.. işte, © eyi... Çünkü asılzade olmıyan- larla konuşmak biraz zor oluyor.. E. söyleyiniz. bakalım, asılzade Jan.. Franj.. ne idi alt tarafı?... — Pani... — Evet, evet. Franj Pani Saraydan geliyorsunuz, | — Acaba kraliçe hazretlerinin bir emirlerini tebliga mı geldiniz? Eğer çarçabuk bu âciz kullarinı görmek istiyorlarsa.. Başım biraz sersem amma.. Kendilerini pek fazla bekletmek istemem. — Hayır, Mösyö... Benimle beraber, derhal yola çıkmamızı irade ettiler. Antuvan, tehayyül ettiği aza- met mevkiinden birdenbire düşer gibi olmuş, âdeta bir heyecana tutulmuştu: — Vay canına.. hemen yola çıkmak hall.. Hem de sizinle be- raber... Amma sakın darılmayı- nız... Galiba, yanlış söyledim. Ya- ni.. gu anda, sizinle beraber mi, diyecektim... Ah mösyö, — Jan, Franj... — Pani... — Evet; mösyö Franj Pani.. doğrusunu isterseniz, henüiz doya doya uyuyamadım.. Şu önümdeki nafis şaraplara da kanamadım da... Her halde siz de bir bardak şa- rap İçmek lütfunda bulunursu- nuz... Fakat mektup.. Kıraliçe bhazretlerinin mektubu. — Yanımda. — Desene ki, derhal kalkıp atlarımızın sırtına atlamaktan baş- ka çare kalmadı. — Kıraliçe hazretlerinin emir- leri bu merkezde.., — O da fena değil.. sevgili şövalyeme bir an evvel kavuşmak ta fena değil... Oğlum!,, Asker.., İütfen bir şişe misket şarabı daha... —E, Mösyö Franj Pani.. Mektup nerede?... Franj,» koynundan iki zarif meşin kese çıkardı. — Bu, İstanbula — gidecek mektup.. Bu da, Şövalye denilen zata mahsus. — Âlâ... Fakat bu mektupları nasıl götüreceğiz?.. — Bütün — mektuplar — nasıl giderse, öyle.. Koynumuza koyup götüreceğiz. Antuvan, şiddetle itiraz etti: — Yağma yok, Mösyö.. Bu sefer de heriflerin eline yaban kazı gibi — soyulmamız.. “Hattâ, koltuğumuzun - altındaki tüylerin arasına kadar aranmamız ihtimali vardır. — Şu halde?.. — Sen, o İşi bana bırak.., Oğlum!... - Askerl... Hani misket şarabı... Şimdi beni dinle Mösyö Franj Pani.. bundan sonra, muh- terem efendim Şövalyeden maada, babama bile emniyetim kalmadı. Sen şuradan usulcacık çık. Bana büyücek bir dikiş iğnesi.. biraz l KN Hilâl -ve- Zambak | ASA A Büyük Tariht Roman No. : Mülâkat!, —— | 45 Gidecek Mektubun Nasıl balmumu.. birazda ince keten ipl al da gel — Bunlar ne olacak?.. — İstanbula — gidecek — olan mektup, ancak bunların sayesinde emniyet altına alınacak, Kont Jan Franj Pani, pek uzun zamandan beri kıraliçenin hususiyetinde bulunmuş ağır ve kibar bir asılzade olmakla bera- ber, hem kıraliçeden aldığı emre ve hem de Antuvandan gördüğü hüsnüniyete binaen, mütevazı ve muti bir tavır gösteriyordu. Buna binaen hiç bir münaka- şaya lüzum görmeden gitmiş, Antavanın istediklerini getirmişti. Antuvan, evvelâ kapıyı sım- sıkı kilitledi. Keten ipliğin bir ucunu Franjın eline verdi. Bir ucunu da kendi tutarak gerdi. Balmumu topağını avucunun içine alarak — birkaç dakika — ipliğin Üstünde — gezdirdi.. Ve — sonra Franja : — Mösyö, lütfen şu çizmenizi çıkarınız. Dedi.. Franj, sağ ayağındaki çizmeyi çıkararak Antuvana verdi. Antuvan, —masanın — üstünde duran hançerini çekti. Çizmenin tabanını dizlerinin arasına yerleş- tirdi. -Hem tabandaki köseleyi söküyor, hem de söyleniyordu: — Mösyö Franj Pani!.. Ayak- kabınızın — zarafetini - bozacağım diye hiç telâş etmeyiniz. Çizme- cilk, bizim asil ailemizin en şe- refli san'atidir. Merhum asılzade pederim Madridin en mahir bir eskicisi idi. Yamadığı çizmeler, kunduralar, yenisinden hiç fark edilemezdi.. Bakınız, köseleyi hır« palamodan nası! söktüm?.. Lüt- fen bana mektubu veriniz. — Hangi mektubu?,. — Kıraliçenin mektubunu. — Ne yapacaksınız, Mösyö ?. — Şu iki kösele — arasına yerleştireceğim, ve eskisinden hiç farkolmıyacak surette dikeceğim, — Sonra ben bu çizmeyi aya- ğıma giyecek miyim ? — Ona ne şüphe Mösyö. — Mümkün değil.. Bu, olamaz, — Niçin?.. — Şunun için ki Mösyö, ben kıraliçemin mektubuna basamam. — Bunda, çok hakkınız var, Mösyö Franj Pani... Ben'de ol- sam, mühterem Şövalyemin mek- tubunun Üstüne basamam. Kıra- liçe hazretlerini ilk gördügüm zaman, Bu hürmet ve sadakatinizi kendilerine arzedeceğime emin olabilirsiniz.. — Yalnız şu var ki Araplar; zaruret karşısında her şey mübah olur; derler. Siz hele şu mektubu verin de.. Fazla vakit geçirmiyelim. Kont Franj Pani, Antuvanın fikrine mukavemetin doğru olm- yacağını anladı. Mektup kesesini uzattı... Antuvan, bu tarihi mek- tubu, taban köselesinin arasına yerleştirdi. Ve sonra hazırladığı | | mumlu iplikle sımsıkı dikti. * Boşnak kızı, (aşk) demektir Şövalye, ıstırapsız. bir gece geçirdikten sonra, henüz uyan- mıştı. Odasının kapısı, sessizce açıldı. Altın dizilerile örtülü tak- kesini yan geymiş olan sarışın bir kız, kapının arasından hayal gibi içeri kaydı. ( Arkası var ) Büyük Bir — Hâdise AU İ : Milyarderin oğlu balonunu ka- çırmıştı. Balonu salonun tavanın- dan almak üzere şehirden itfaiye çağırılmıştı!.. ereerence n en e sesasen eee LaDe EEEELEBELececELeLeLerSE Dünya İktısat Haberleri Hamburg Fındık Piyasası Hamburgtan yazılıyor: Ham- i bur, iyasasında YÜ | Zahim döğüiklün 5710 frank | yer kaydedilmiştir. Geçen haftaki saglamlık - bu defa da mühim miktarda işler yapıl- mamış olmasına rağmen - son hafta içinde de devam edegel- miştir. Türkiye mahsulü tahminlerinde dahi değişiklik olmamıştır. Yani, 1934 rekoltesi 12.800 ton olarak tahmin edilmektedir. Bu hafta içinde beyaz Giresun mahsulü yolda Hamburga teslimi 100 kilosu 510, fransız frangı tÜzerinden — muamele görmüştür. Prima Giresun emtiası eylül ve birinciteşrin tahmili 500 — fransız frangı teklif ediliyor. Levantiner, yani Trabzon Ordu mahsulleri ise 100 kilo başına 75 mark Üzerinden teklif olunmuştur. Türkiye mahsulü fiatları re- koltesinin azlığına nisbetle aşağı sayılıyor. Fiatların yükselmemesine sebep olarak ta Ispanya mahsulli- nüön fazlalığı gösteriliyor. İspanya — Taragona — emtiası Birinciteşrin tahmili şartile sif Hamburg 100 kilosu 235 Peçe- taya teklif edilmiştir. İtalya Napoli fındık - İçleri ise Eylül ve Birinciteşrin tahmili 100 kilo başına 350 liret üzerinden teklif olunmuştur. * Roma Beynelmilel Ziraat Ens- titüsü — Arjantinin bu seneki keten tohumu rekoltesi- ni 1.440.000 ton olarak tahmin et- miştir. Aynı memleketin buğday mahsulü de rekolte tahmini de 7.787.000 tondur. P — Gazetenin esas yazısile bir sâtanun ikl satırı bir (santim) sayılır.. —« 3<e Şayfasına göre bir santi- mün ilân fiatı şunlardır: 3-s.Bir şantimde — vasati (8) kelime — vardır. İKÂYE Bu Sütunda Tercüme eden; Hatice Hatip Konuşan Hayal (Olmuş Vak'a) MeENSENERERENERE GAS ERELASL S eLASEKENASERESESecAe Bestekâr Mehul “kardeşleri *arafından çalınan Yusuf,, opera- nn ilk temsilinden dönüyordu. serin muvaffakiyetl onu heye- <n içerisinde bırakmıştı. Gece temsilinden sonra ziyafet verll- mişti. Bu yüzden de gecikmiş olmasına rağmen bir türlü uykusu gelmiyordu. Bu eseri yazmak için büyük gayret sarfetmişti. Hattâ yine bir musikişinas olan çocukluk ar- kadaşı Lerendu ile Sicilyaya git- mek iİstemiş, bu eser için gece- sini gündüzüne katarak çalışmıştı. Şimdi sevincin va yorgunluğun verdiği bir sinir buhranı İçerisinde idi. Onun için uyku gözlerine zahmetle giriyordu. * Uyuyalı galiba yarım saat kadar olmuştu. Birdenbire bü- yük bir — gürültü iİle — uyandı ve —yafağın — içerisinde — otur- du, korkudan büyümüş — göz- lerle karşıya baktı. Karşısında Lerendu ayakta duruyordu. Yü- Zü sapsarı idi. Göğsünde bir İtal- yan hançeri saplı idi. Kalbinden sızmış olan kan elbisesini kir- letmişti: — Mehul ben katledildim. Zahmetle konuşuyordu. Fortuno köyünde katledildim. Bu köy Polermo ile Katan ara- sındadır. Burada arabanın atları» nı değiştirmek için tevakkulf et- miştik. Ben meydanda dolaşıyor- dum. Bir adam küçük bir mey- haneden çıktı, Üstüme atıldı, saa- timi ve cürdanımı çalmak İstedi. Mukavemet ettim. Bunun üzerine kalbime hançer sapladı. Bağıra- rak oraya düştüm, Hemen öldüm. O da kaçtı. Gelip beni kaldırdı- lar. Evvelâ bir eczahaneye gö- türdüler. Fakat eczacı öldüğümü söyliyerek beni kabul etmedi. Köyün hastanesine nakledildim. Cenazeler odasına konuldum. Şim- di ise gömüldüm: Artık Fortuno köyünün mezarlığında bir rahibe cebimde bulunan bir — zarfın üzerinde adımı okumuş. Me- zarıma — ismimi — taşıyan — bir salip — koydu. — Gel buraya mezarımı ziyaret et ve katilimi tuttur, İntikamımı a. Katilim uzun boylu geniş omuzlu, uzun saçlı, uzun sakallı ve gür kaşlı bir insandır, Fortunio köyüne gel. İntikamımı al.. Ve hayal birdenbire kaybol- muştu. Mehul gözlerini oğuşturu- yordu. Bu, bir rüya mıydı, bir hakikat miydi? O gece lâmbasını yaktı ve sabaha kadar oturdu. * Birkaç gün sonra yazetelerde dostu Lerendunun Palermo ile Koton arasındaki Fortunio kö- yünde — katledildiğini — okuduğu zaman cinnet derecesine varan bir korku hissetti. Mehul artık dostunun hayalin- den kurtulamıyordu. Her dakika karşısında idi ve her dakika ondan birşey istiyordu; İntikam- nin alınmasını. Bu vak'anın Üstünden aylar seneleri takip etti ve bir gün Mehul bir seyahat yapmiya ka- rar verdi. O da İtalyaya ve Sicilyaya gitti. Manzaranın güzelliğine, ta- biatın letafetine hayran olan bes- tekâr, Katan ile Palermo arasın- da seyahat ediyordu. Bir küçük l köyde tevakkf ettiler. Arabacıya nerede olduklarını sordu. — Fortunlodayız sinyor ceva- bıni aldı. O zaman arkadaşının mezarını ziyaret etmek için köyün mezar- lıiğının nerede olduğunu sordu ve © tarafa doğru yürümiye başladı. Bir küçük binanın önünden geçiyordu. Binadan fırlamış olan bir insan bestekâra çarptı. Beste- kâr bu dalgın adamı azarlamak için başını kaldırdı. Ve birden fevkalbeşer bir kuvvetin tasiri al- tında elini o adama doğru uzattı: — Durl! Uzun boylu, geniş omuzlu uzun saç ve sakallı ateş gözlü gözlü adam ipnotize olmuş gibi olduğu yede tovakkuf etti: — Sen Fransız Lereüdu'nun katilisin.. “Deyen Mehul kuvvetli elile onun yakasına sarılmış, onu bırakmıyordu. Adam kaçmak istedi, fakat bestekârın elinden kurtulamadı. Adam Palermo'da muhakeme olundu. Cürmü anlaşıldı ve ken- disi on sene kürek cexzasına mah- küm oldu. - Hâdise tarihidir - Mehul şahit sıfatile dinleni- diği vakit verdiği — ifade bütün Sicilya'da dehşet uyandırdı. Ora- da herkes ona büyücü nazarile baktı. O zamanın meşhur ispirtizma- cıları bu hâdiseyi tetkik ederek ona bir mana vermeğe uğraştılar. Kimisi şöyle, kimisi böyle tefsir etti. Fakat Mehul.. meşhur beste- kâr ömrünün — sonuna kadar bu hâdiseyi anlıyamadı. Acaba dostu Lerendu kendisine mi gelmişti? Ruh hayatiyetten doğma bir enerji değil mi idi? Ölen insanın haya- tiyeti kalmayınca elbet te ruhu kalmazdı. O halde gelen Leren- du'nün ruhu — değli, Fortunio'ya kadar giden kendi ruhu idi. O gece arkadaşını çok düşündüğü için hayatiyetin yarattığı kuvvetle sevgili dostunun — başına geleni gözünün önünde tecessüm ettir- miş olacaktı. Yeni Neşriyatı Ailede çocuk terbiyesi hak- kında bir konferans — Ankara merkez ilk tedrisat müfettişlerinden Şaban Doğan Beyin bu namdaki eseri pek nefis bir basımla çıkmıştır. Bütün okuyuculara ve çocuk babalarına tav- siye ederiz. Tanesi 15 kuruştur. Dağıtılan yeri İkbal bitik evidir. Hazer Türkleri Avrupa dev- leti — Kocaeli mebusu Reşit satlet Bey geçenlerde Peştode Hazer Türk- leri hakkında verdiği türkçe konferansı güzel bir cilt hâlinde neşretmiştir. Contribition a une histolirce sincore d'Attilâ — Reşit Saffet Be- yin yine Peştede söylemiş olduğu Atilâ tarihine ait İransızca konleransı da basilmıştır. Nafıa işleri mecmuası — Ne- ha Vekâleti tarafından ayda bir ?h— nlan bu mecmuanın 3 üncü aayıtı idart kısım olarak intişar etmiştir. — Yaş Türkistan — Türkistanın milli kurtuluşu için çıkan bu mecmua» nin 58 inci sayısı da intişar etmiştir. Resimli Şark — Resimliay mat- baası tarafından çıkarılan bu aylık aile meomuasının 40 İdCi sayısı da — intişat etmiştir. Denize attığım taşlar — Taş- köprü muallimlerinden Sabri Gültekin Bey tarafından bu mamla bir yür kitabı — neşredilmiştir. Eser birçok güzel şürleri — ihtiva etmektedir. Tavsiye ederiz.