k — 3err Büyük Tariht Roman Muharriri: A. R. No.: 44 24-9. Kıraliçe İle Karşı Karşıya... Bu muhterem asılzade: — Çok hakkınız - var, dostum. Diye cevap verdikten sonra maskenin şeritlerini çözerek yü- nü açtı.. Bu adam, Şövalyenin sadık at uşağı, Antuvandı. Başı yerlere dokunacak dere- cede eğilen başmabeyinci, An- tuvana kapıyı göstermiş.. O sa- londan içeri girdikten sonra ka- piyi kapayarak geri çekilmişti. Dısardaki — salonlar, bir - fısıltı membaı halini almış... Bu esraren- giz asılzade hakkında derhal bir dedikodu başlamıştı. Halbuki kıraliçe ile karşı kar- şiya bulunan Antuvan birdenbire şaşırmış kalmıştı. —AFf buyurursunz, kıraliçe hazretleri... Aziz efendim, Şöval- ye cenapları bendenizi o kadar acele yola çıkardılar ki, huzuru- nuza girdiğim zaman size ne süretle arzı hürmet etmek lâzım- geldiğini öğrenmiye bile vakit bulamadım. Kraliçe, telâşla cevap verdi: — Hacet yok Mösyö.. Şöyle Heri geliniz... Sizi, her türlü me- rasimden affediyorum, Bana, ça- bük vak'ayı anlatınz. Antuvan, şurada burada gör- düğü azılzadeleri taklit ederek bir sandaliyenin Üzerine dimdik oturmuş. O kanlı müsademeyi bütün tafsilâtile kıraliçeye anlat- miya başlamıştı. Zavallı kadın gittikçe artan bir teessürle —dinliyor; — arasıra başını sallıyarak: — Ne talihsizlik.. ne, biribirini takip eden felâket... Diye söyleniyordu. Bu kanlı maceranın hikâyesi, epyee uzun sürmüştü. Antuvan nihayet son sözlerine gelmişti: — Madam Hazretleri!.. Ben- deniz bu felâketi, kafilemizin 13 kişi olmasm atfediyorum. Muhte- rem efendim, Şövalye Hazretleri isc, asıl hatayı, nezarıdikkati celbedecek bir kalabalıkla yola çıkılmakta görüyor. Gerek öyle ve gerek böyle olsun, artık olan olmuştur... Sevgili Şövalyem, ben- denizi buraya göndermeden de yoluna devam edecek ve yanın- daki mektupları sahiplerine teslim etmekle iktifa eyliyecekti.! Ancak zatıhaşmetinizin mektupları o mü- cadele osnasında âdeta, — parça parça olmuş bir hale gelmiştir. Bakınız efendim. Dedikten — sonra koynundan kıraliçenin parçalanmış mektubu- nu çıkardı. Masanın üstüne koydu. — Sevgili efendim, bu mek- tubun bir hükümdara — takdim edilemiyeceğini.. — belki de bir güphe tevlit edeceğini — söyledi. Ve yeni bir mektupla tarafınız- Van emin bir adam gönderilme- ni rica etti.. — Eğer müsaade buyurulursa, bu ricaya bendeniz.. yani bu âciz Antuvan.. dan..don. Antuvan düşünüyor, aklına bir türlü bir esalet unvanı — gelmi- yordu: — Ne ise. Orası lâzım değil.. Huzuru haşmetinizde, asaletimden bahsetmek — ayıp olur.. — Sözün kısası, bu âciz Antuvan kulunuz da bir rica ilâve etmek isterim.. de pek derin Antuvan Safiyetle Anlattıkça Kıraliçe Kızacağı Yerde. DD Bıı Levs DeryasıııdınUıak Adamı AdetıTıkdır Ediyordu < A SUl A ülüm ve fünün tahsil —etmiye vakit bulamamakla beraber, blrıı keskince olan ferasetimle şunu idrak ediyorum ki sarayların du- varlarına yapışmış birçok kulaklar bulunuyor. — Çünkü şu sevimli Parisinize ayak bastığımız gün- denberi — başımıza gelen haller, | bunu gösteriyor. Şu halde.. Şunu rica edeceğim ki, bu sefer gönde- receğiniz. mektubu bizzat, zati haşmetiniz yazınız.. ve, refakati- mize vereceğiniz rzati de en emin adamlar arasında arayınız. Başka bir zaman olsaydı, An- tuvanın bu teklifsizce — sözleri, Kıraliçenin belki gücüne giderdi. Fakat şimdi, Kıraliçe karşısındaki bu fedakâr adamın büyük bir saflıkla söylediği bu sözleri ta- bit bir surette dinliyor; Saray- ların levs ve riyasından uzak ya- şamış bir adam sıfatile bu ser- seri Antuvanı takdir bile edi- yordu. * Bir Macar Asılzadesi Kraliçe musahabet şerefine nail olduktan sonra, Antuvan'a adeta bir azamet galmişti. Hattâ, Luvr sarayından çıkarken kendi kendine gülerek: — Hey gidi dünya, heyyy... İnsan, ne oldum, dememeli, ne olacağım demeli... Nihayet, biz de zadegân sınıfı arasına.. Kont- lar, prensler, kraliçeler arasına karıştık ha... Madrit sokaklarında, bir şişe şarap parası çıkarmak için soyacak adam — arayan arkadaşların — kulakları — çınla- sın... Acaba kendime nasıl bir unvan bulsam?.. Kont Antuvan.. bayır.. bu, dile dolaşıyor.. Vi kont Antuvan.. bu, daha çetrefil... Mar- ki Antuvan.. hah.. bu, fena de- ğil... Amma, şövalyeme karşı ayıp olacak.. hele şimdi; sadece An- tuvan kalalım da... Diye düşünü; ordu. Artık, kendi sarayında bile casus tehlikesinden emin olamıya- cağına hükmeden Kıraliçe Antu- vanı emin bir yerde bulundurmak için, sarayın hususi muhafız kıt'ası kumandanı Kont Berviyöye emir vermiş... Bu zat ta bu kıymettar misafiri, kendi evine göndermişti. Yollarda, günlerdenberi rahat bir uyku uyumamış.. kanasıya bir şarap içmemiş olan Antuvan, Beviyö'nun evinde, bol bol eski şaraba ve yumuşak bir yatağa kavuşunca derin bir uykuya dal- mış, ertesi günü kiliselerin öğle çanları çalıncıya kadar uyanma- mıştı. Uyanıp kalktıktan sonra, mah- murluk bozmak için nefis bir şişe Misket şarabı emrettiği iri vücutlu hassa neferi: — Muhterem azılzade!.. Zatı asilânelerini görmek için saraydan bir zat gelmiştir. Yandaki salon- da, emirlerinize intizar ediyor. Dedi... Antuvan, asılâne bir tavırla cevap verdi: — Gel. gin... Kapı açıldı. İçeri, nazik ve sevimli bir adam girdi. Antuvana yaklaşarak, mütevazı bir sesle kendini takdim etti: — Jan.. Franj Pani.. ( Arkası var ) y KUN l 'ığ',,ıjdrıı* %ım, a , Bir gün bir harpte top ateşi- ne maruz kalan bir düşman as- keri, topu büylı elile yakalıyarak kaçmış, ondan sonra da “Rugbi,, isimli bir oyun ı:ıl edılmıııul Düngya İktisat Haberleri İtalya Seyyahlar İçin Bir Kanun Weşretti İtalya hükümeti Turistler hak- kında yeni bir ka- nun neşretmiştir. Bu kanun sayesin- de, Italya'ya gelen turistlere yeni ko- laylıklar gösterilmektedir. Bu ko- laylıklar iki kısma ayrılır: Birisi pasaport ve vizelerin resimleri ve diğeride otel notlarına ait rüsum- dur. Bu kanun mucibince ecnebi memleketlerden gelen turistlerin pasapoltr vize rüsumu azaltılmış- tır. Misafirlerden alınmakta olan resimler, turistlerden — alınmıya- caktır. #telyada tu- ristler hak- kında ko- laylıklar * .Birkaç ay evvel Alman markı | İtalyan ile beraber İtalyan varam'ine | ike z vetleniyor | makta olduğu ve bu yüzden buiki memleket para- sının düşmek İhtimalinden beh- sedilmişti. İtalyan milli bankasının Eylül ayı içinde yaptığı haftalık blânço- lara göre liretin altın karşılığı yeni- den artmiya başlamıştır. Eylülün ilk haftasında aâltı milyar 340 mil- yon olan altın ihtiyat miktarı son hafta için altı milyar 343 milyon liret olarak teskit sdilmiştir. Bu Öç milyon İiretlik artış alâkadar mahafilde İtalyan liretinin yeniden sağlam bir para hâlini almakta olduğu kanaatini vermektedir. * Dünyaya şöhret salan Fransız şaraplarının —ana vatanı olan Bordo civarında bağ bo- zumu başlamiştır. Havaların bidayette sıcak ve son zamanlarda yağmurlu gitmesi bu sene fevkalâde bir mahsul alın- masını İntaç edecektir. Alâkadarlar bu sene olınacak rekoltenin şimdiye kadar nadir görülen — mebzuliyette olacağını ıöyluyorlu ve bu vaziyet bütün bu muhit halkını memnun etmek- ten geri kalmıyor. akat piyasalar ve satış çok durgundur. Bu durgunluk devam ederse fazla mahsulden - bir şey elde edilemiyecektir. İşe şimdi pi- yasaların bu fazla mahsul nisbe- tinde harekete geçip geçemiye- ceği herkesin ağzında dolaşan endişeli bır ıualdır Satılık Hane Fatihte Sofular mahallesinin Hami- diye sokağında 22 numaralı ve beş odalı bir bap hanenin nısıf hissesi”an- hibi tarafından satılıktır. Görmek - isti« yenlerin içindeki kiracıya, konuşmak istiyenlerin aşağıdaki adtese - müra- caatları. (104) Fransanın şarap mahsulü Gebze kazasının Tavşancıl karyesinde Kayil | oğullarından bağcı Nustafa oğlu Sabrl î | TEHLİKEDE HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Tercüme eden: Hatice Hatip BULUNAN KADIN ( Legoannec) iyi bir ıdımdır / Jean Mari) ona çok hörmet eder 'e onun kendisine karşı olan te- secühüne pek hassastır. Çünkü Jean Mari ) ihtiyar (Legoannec)in biricik kızı (Lizik) e aşıktır. (Legoannec) çok zengin bir adam değildir. Fakat hâli vakti yerindedir, Refahı izdivacına med- yundur. Genç bir delikanlı iken çok fakirdi. Ve zengin çiftçinin kızını ümitsiz bir aşkla severdi. Birgün çiftlikte yangın çıkmış ve (Legoannec) sevdiği kızı alevlerin arasından ve muhakkak bir ölüm- den kurtarmıştı. Bunun Üzerine çiftçi kızını (Legoannec) e ver- mişti. Fakat şimdi bu maziyi unut- muş gibi idi ve her nedense kı- zını ille de zengin bir adama ver- mek İstiyordu. (Jean Mari) çalışkan, dürüst namuslu bir çocuktu. Fakat zen- gin değildi. Fakat Bretonyah idi ve bütün Bretonyalılar. gibi inatçı idi. Ve Lizik ile evleneceğinden emindi, x» Lizik onun itirafatını işittiği zaman küçük kulaklarına kadar kızarmış ve sonra güzel gözlerini ona kaldırarak: — Ben de seni seviyorum (Jean Mari) demişti. Fakat ba- bam beni sana vermez. Maamafih buna rağmen ben yalnız senin karın olacağım kimse ile evlen- miyeceğim. Gen kız başını onun omuzuna dayamış, o, bu çocuğun saçlarımı, alnını okşuyordu : — Biliyorum Lizik baban sa- na tapar. Eğer senin anneni o kurtardığı gibi ben de” seni bir ölüm tehlikesinden kurtarsam o zaman seni bana verir. Fakat bunun için ben nasıl olur da sizin çiftliğe ateş veriirm. Genç kız onu dinliyor ve ken- di kendine mırıldanıyordu: — Bir ölüm tehlikesi.. Evet bir tehlike.. * O gün rüzgâr çok şiddetli idi, Dalgalar sahili şiddetle dö- vüyordu — (Legoannec)in sandalı sahilden yük vapuruna bir takım sepetler, çuvallar tahta sandıkları taşıyordu. (Legoannec) son sepetleri de vapura nakletmişti. Artık sahilde idi birden uzaktan kızını gördü: — Baba... Baba bak bunları unutmuşsun. Koluna ikl kulplu iki sepet takmış geliyordu babası: — Son sepetleri naklettim. Bu havada artık bu İki şey İçin gidilmez. Halbuki onu dinlemeyen genç kız sepetleri sandala atmıştı bile, — Ben götürürüm diyordu. — Yok olamaz. Bu sert havada sen kürek kullanamazsın. — Kullanamaz mıyım? Gö- rürüz. — Lizrik.. — Allahısmarladık baba. Lizik sandala atlamıştı sahilden uzaklaşıyordu. — Lizik dur! Dön geri son gidişimde sahile zahmetle dön- düm. Rözgüâr çok şiddetli idi. Genç kız belki babasının sesini duyma- mıştı, belki duymak istememişti: Küreklere asılıyor ve rüzgârla | dılgılırlı mücadele ederek uzak- laşıyordu: — Lizik, lizik. İhtiyar adam heyecan İçeri- sinde idi. Besbelli Lizik kürekleri idare edememişti. Dalgalar küre- ğgin birini kırmış genç kız sanda- lın içinde ayakta ellerile işaret- ler yapıyor. Besbelli imdat için bağırıyordu. Bu hali gören baba bir çılgın gibi sahilden köye doğru koşme- ya başladı: — İmdat, imdat — çocuğum. boğuluyor deye bağırıyordu: dı Sahile kalabalık toplanmıştı. Dalgaların arasında yuvarlanan sandalı görüyorlardı. Fakat yüz- mesini ancak kendilerini kurtara- cak kadar bilen insanlar denize çıkmağa cesaret edemiyorlardı. Birden bu kalabalığın — içinde (Jean Mari) de göründü. Legoannec ne kızının yaptığı — ihtiyatsızlığı anlatıyor — ve köylülerden imdat istiyordu. (Jean Mari) bu hikâyeyi du- yunca Lizik'in bunu niçin yaptı- ğini anladı. - Kendisinin karısı olabilmek için düşünmeden ölüm tehlikesini göze almıştı, Sahildeki küçük bir sandala atlıyan Jean Mariz * — Onu ben kurtarırım de- yerek sahilden uzaklaştı. Denizle fırtına — ile mücadele pek kolay değildi. Kendisini şaşı- ran genç kız yana yatmış ve yarısına kadar su alan sanda- hn içinde dehşetten bitgin bir halde iken sahilden açılan küçük sandalı görmüştü. Biraz sonra ikinci sandal bocalayan diğer sandalın yanına geldi. Genç kız delikanlıyı görünce sevinçle bağırdı: — Jean Mari — Hayatım... Gel... Gel geç sandala. Genç kız kendisini öbür san- dala atmak istedi. Korkusundan telâş etmiş olacaktı. Birden denize düştü, işte bu feci idi. Korkunç dalgalar onu yutuyorlardı ve yüz« mesini bilmeyen çocuk feryatlar çıkararak dalgalar arasında çırpı- nıyordu. Jean Mari de kendisini gdenize attı, onu yakaladı. Onu kolları arasında tutuyor ve bir taraftan da ruzgârın şiddetli ve suların — kayışile — kendilerinden uzaklaşan sandala doğru yüzü- yorlardı. * Bunu yük gemisinden görmlüş- ler ve tahlisiye indirmişlerdi. Onları güverteye çıkardıkları zaman Lizik ölüye benziyordu. Jean Mari İsa güverteye ayak basar basmaz bayıldı. * Jeon Mari ile Lizik evlendiler. Şimdi Plougastel köyünde - bir hanları var, Başlarından geçen bu kaza hakkında tafsilât soranlara hiçbir şey anlatmaz. Bir. Breton yalının güleceği kadar neşe ile gülerek: — No yapalım der bu, bizim familyada bir adettir. Karılarımızı hep tehlikede buluruz. Kain pe- derim ateşte, ben de suda buldum. Ve sonra kendisile yaşamak için ölümü göze almış olan güzel karısına minnet dolu — gözlerle bakar.