ıTavnkcnluk Bahsi w Tavuk . “Kene,, leri Tavuklara büyük zarar veren ve en fazla kan| emen para- zit bunlardır; Birçok hastalıkların da nakil vasıtasıdırlar. Mühtelif nevileri varsa da — hepisi ayni zararı yapar, hepisinin ilâcı ay- nıdır. Bunlar (kırmız bitten daha büyüktürler; bazı kimseler keneyi diğer bir takım parazitlerle ka- rıştırırlar; halbuki aralarında pek büyük farklar vardır. Bazı mem- leketlerde kene bulunmadığı için © memleketin çiftcileri kırmızı biti kene zannediyorlar. Kenenin vücudu yumurta şek- linde ve biraz yassıdır; boş vücu- dün sivri tarafındadır. Boyu 4 - 8 milimetre, genişliği 2- 5 milimet- redir; kırmızı bit gibi 8 ayaklı olup dış ayakları 3 dişlidir! Vücut kahve rengindedir; emici uzuv, yukarıdan bakıldığı zaman görün: mez, Dişiler daha büyük olurlar, Keneler küçükken gece gün- düz dalma tavukların Üzerinde yaşamak ister. Büyüdükten sonra gündüzleri kümeslerin aralıkların- da, köşelerde tünekliklerin altında deliklerde — saklanıp — geceleyin karanlıkla — beraber yerlerinden gıkarak kanını emecekleri hay- vana — saldırırlar. Körpe etten daha çok hoşlandıkları için genç tavukları, piliçleri tercih ederler. Bir dişi kene 800 kadar yumurta yapdığından pek çabuk artan bu parazitlere karşı gayet titiz davranmalıdır. Salyaları da muzır olup birçok hastalıklara sebebi- yet verir. Açlığa karşı pek büyük bir tahâmmülleri vardır: az rutu- betli ve mutedil bir mahalde gıdasır muhafaza edilen kenelerin beş sene yaşadıkları görülmüştür. Ay- larca boş kalmış eski kümesleri bozduğunuz zaman tahtaların ara- lıklarında grup halinde toplanmiş binlere kene görürsünüz. Geceleyin, Iyi bakılmamış bir kümesteki tavuğu muayene ede- cek olursak hayvanın boynu ve karnının kenelerle dolu olduğunu anlarız. Eğer birçok kene birden hücum etmişse ©o tavuk derhal zaifler, yumurtadan kesilir, kötü- rüm olur ve nihayet Gölür. Kenelerin musallat olduğu bir kümesi temizlemek çok güç dir iştir. Kümeslere hergün yapılırsa lâzımgelen — temizlikleri arasıra ihmal —eden ban — okuyucu- larımız kümeslerini bu parazitler- den nasıl temizleyeceklerini biz- den sorsunlar. Aymızamanda bu okuyucuları- mıza da bir cevap vermiş olma- mız İçin yapılacak İşi şöyle izah m: Evvelâ kümeste yatan tavuk- ları gündüz muayene ederek üzer- lerinde küçük kene olup olmadık- larına bakmalı. Eğer varsa bu tavukları başka bir yere hapset- meli; üzerlerindeki bu küçük ke- meler kan eme eme şişer, ağrılaşır ve kendiliklerinden yere düşerler; yere düşen keneleri hemen yaka- rak mahvetmeli. Diğer taraftan da kümesin her tarafını güzelce kapatıp 3- 4 defa tekrar etmek Şartile içerisinde kükürt yakınalı, Tağmen yine birçokları ha- yattadır. Bunları da geceleri lâmba Hle yakmahı. Tavukları kümese nakletmeden evvel bir daha muayene etmek âzımdır. Sonra kümesin - içini koyu kireç kaymağı ile bı ederek tahta aralarını, delikleri tamamile kavatmalı: hatta bu Sahaf Çarşısında Bir Sabah.. Eskiliğini Bugün De Muhafaza Eden İstanbulun Eskiden Kalma Bir Köşesi — Mansur Ef., Bizim Tacüttevarihler Ne Oldu?. Paşa Ayak Direyor, “ Kaça Bulursan All, ,, Diyor Istanbulda eskiliğini bugün de muhafaza eden yogâne yer diye- bileceğimiz neresidir, bilir misiniz? Beyazıttaki Sahaflar çarşısı. Sizl sabahın saat yedi buçugu ile se- kizi arasında Sahaflar çarşısına götüreyim de manzarayı beraber gözden geçirelim: * Güneş yenl doğmuş.. İleriden, ağaçlara, cami kubbelerine, kü- tüphane damına konup kalkan güvercin uğultuları geliyor. Bir Yakarıda: Sahaflar çarşısının her- gün kaldırılıp dizilen kitapları sonbahar — serinliği içinde ara- sıra dükkân kepenkleri — oyn- yor, taş kapı — dışındaki aşçı dükkânından sersem edici bir kö- mür kokusu yükseliyor. Dükkânlardan bir ikisi henuz açılmış.. İhtiyar kırçıl sakallı, br yıkları enfiye çeke çeke kırmızı laşmış, sönük gözlü bir kitapçı, süpürğesini dükkânın direğine vu- rarak karşıya seslendi: — Esselâmüaleyklüm Mirim !.. Bu sabah erkence gelmişsin. Ha- nede temizlik olsa gerekl.. — Aleykümselâm Tahsin efen- dil.. O senin kastettiğin temizliğe biz dahil değilir. Bunca yıl ayale zeval vermedik, malüma, arslan, ininde arslandır.. — Hah hah hah hahi. Nurol mirim!. Ehli nüktedensin doğrusul, — Enfiye kutun inşallah boş değildir ya hazretl. — Sabah siftahı hele senden ola mirim, gel bir nefes çek!.. Sırtında basma bir gömlek, ayağında az geniş ve şalvarı an- dıran bir pantalonla enfiye kutu- sunu parmaklıyan ihtiyar yüzünü ekşiterek hapşırdı: — Hapşuuu, — estagfurullah!... Haapşuuvu, bismillâh, Hapşuvuu neuzübillâh!. Öteki arkadaşının omuzunu okşadı: — Alfiyetler, şeker bal olsun!. — Eyvallah hazretl.. Senin Mahir Efendiden bu sabah haber yok, Hâlâ gelmedi mi?. — Ne gezer, ancak saat 15 de dükkânı açabilir. -— Sııl doıttı dı kıpır bıl. yerleri kıhın ile kapatmak dılıı doğrudur. Bu söylediklerimiz yapılmayıp ta yalnız ilâç ile öldürmeye ça- lşmak beyhudedir; zira keneler ilâçlara karşı çok mütehammil- dirler. Erenköyı Bereket Tavuk Çittliği Hasan ÜyTayak ve Tavakçuluğa ait olan müşküllerinizi sorunuz, mütehacsıs size cevab veracektir. ! P tunul.. e de me-E Bu yaştan sonra adamcağız azdıl. — Kırkından sonra toef çala- nin hali budur. Bu dördüncü ha- deni nikâhı yap- mam, diye tut- turdu amma kadın dinlemedi?. “Ben öyle imam ni- kâhı Sahaflar çarşısında sabahın ilk dedi koduları başlamıştır. Artık geç kalanların. vây — haline. Etrafta bir çay rayihası, kahve kokusu ve nargile dumanıdır gi- diyor. Dükkânını açan nargilesini tazeliyor, kahveciye sesleniyor: — Beri bak, bana şöyle otu- raklısından bir şekerli yap.. Kö- püğü, dumanı bol olsun.. Küneş Sahaflar çarşısının sol tarafını iyice yalıyor. Ara sıra taş kapının dışındaki büyük ağaçtan kurumuş sarı yapraklar rüzgüârla çarşı ortasına dökülüyorlar. Küu- çücek dükkânını, halılarla, kilim- lerle döşeyen zayif yüzlü çorapçı, diz çökerek oturdu, elini salladı: — Sabah —duanı — yaptın mı Mustafendil. Karşı dükkânda kitaplarını parça parça dizen eski kalem erbabından biri, başını çevirme- den cevap verdi: — Biz duayı evde yaptık ta geldik!.. — Yine kör oğluna mı?.. Ara- nız amma açıldı be Mustafendi., Galiba duan, bed cinsinden!, Biraz İleride, karanlık, loş bir dükkânın önünde durunca kulağı- nıza bir aşır sesi gelir. Gözünüzü çevirin: Küçük ceviz bir Fahlenin önüne aksakallı bir ihtiyar oturmuş, okuyor. Bu sırada dükkânın önüne otuz beşlik, sarı elâ gözlü biri metres olamam,, dedi, çıktı. * | geldi: — Mansur efendi, bizim ta- cüttevarihler me oldu? Paşa ayak direyor, kaça bulursan al - gel; Sahaflar çarşısının eski sakinlerinden biri diyor. İhtiyar adam başinı çevirdi. Sabit sabit baktı, sakalıni sıvaz- ladı. sonra: “Dur, dur!,, der gibi işaretledi. Yenl bir dükkân daha açılıyor. ile sana Aşağıda:Sahaflar çarşısında karşılıklı sohbetlerden biri Kırmızı sakallı ihtiyar, kepekleri birer birer çekerken etraftakilere cevap veriyordu: — Merhabateyn Salim Efendi! Sabahı — şerifiniz. hayırlar olsun mirimi, — Eyvallah sultanım.. Nurol.. — Yahu Salim Efendi, Atıf Beylerin mevlüdü dün gece mi di 1.. — Birak — Allahı. seversen, mevlüt değil, oyun yerine döndü. Mevlüdü kim dinler. Genç genç tazeler, kızlı, erkekli bir cümbüş- tür kopardılar. Bir kahkaha, kiki- kil.. Kakaka, kikikidir gitti. Mt- barek mevlüt, — mevlütlüğünden çıktı da, şantöz şarkısına döndü. — Allah versin Salim Efendi, gözümüz yok. Böyle gençler için- de zevkını yapar, yaşarsın!. — Kör olsun öyle zevk. Biz cenabı rabbülâleminin fakir kul- larıyız. Biza Ööylesi gerekmer. Bir ehli dinin, ehli şefaatın iznile, kadehi mevti içer, göçer, gideriz!. Ortalıkta bir öd kokusu baş- ladı. Esnaftan birkaçı yine karşı- hıklı bağrıştılar: — Abdullah Efendi — yine ödağacı yaktı. Efendi Hazretleri- nin hoşuna gidiyor diye. Taş kapı önünde görünen kur- şuni — gömlekli, siyah — şalvarlı ihtiyar daha birkaç dükkân ge- çince, etraftan sesler duyuldu: — Maşallah efendim, maşa- lah.. Feneri nerelerde söndürdün Efendi Hazretleri?.. Feneri nere- lerde söndürdün, Kerl Mektupları Karilerin Suallerine Cevaplar Trabzonda müskirat Amilleri müe messili İsmail Safa Efendiye: — Devlet memuru olmak içit en az ortamektep tahsilini bitir miş olmak şarttır. Eğer siziB müracaatınızdan sonra bu şarti haiz olmadıkları halde tayin edie lenler varsa Gümrük ve İnhisar« lar Vekâletine müracaatla hakki* nızi aramanız lâzımdır. efendim. * Harem İskelesinde Ahmet Hamdi Efendiyes — Bağlar husust bahçeler ha* lindedir. Umumi! bir şekilde fiyal tesbit edilmesi İstenilemez. Müş« terilerine fena muamele yapas bağa bir daha gitmemek lâzımdır. * İzmirde Ardahan otelinde İsmel Efendiyet Şikâyet mektubunuzu başmü- dürlük almış. İstanbul posta müs dürürlüğüne havale etmiş. İstans bul müdürü Emniyet Sandığında - Hami Beye gönderdiğiniz mektubu iade eden posta müvezziini bul* durmuş ve sorguya çekmiş! Çok saf bir çocuk olduğu söylenen bu müvezzi müdüre şöyle cevap vermiş: — Efendim ben Emniyet Sandı« ğında Hami Beyi buldum. Bana yalvardı. Benim burada bulünma- dığımı mektubun Üüstüne yaz da lade et dedi. Ben de kendisini kıramadım. Dediği gibi yaptım.| — Müdürlük bu mevzu hakkında) takibat yapmakta İmiş. Sizin — dirmiştir. Başmüdürlüğün neticeyi size bildirmesi muhtemeldir. d * Ödemişli Necdet Fevzi Efendiye: Bahsettiğiniz — meseleler bir kere değil, birkaç kere ve muhs telif — vesilelerle yazılmış, ayni mevzular Üzerinde ayrı ayrı dus rulmuş ve alâkadarlarca — lcap eden tedbirlerin alındığı görüle müştür. Bunun için yeniden bahse lüzum görülmedi, alâkanız şayanı takdirdir. efendim. * Ankarada İsmet Paşa mahallesindt Kenan Efendiye: Sesinizin — güzel — olması bif mazhariyettir, sesinizl terbiye ve musiki İstidadınızdan İstifade et- mek pek tabiidir. Bir istida ile ya Ankarada musiki mektebine veyahut İstanbulda konservatuvara müracaat ediniz. Sesinizin fevkas lâde güzelliğini ve sizin musiki kstidadınızı nazarıdikkate - alırlar efendim. * Edremitin Zeytinli köyünden bakkal Ali Efendiye: Evinizin istimlâki muamelesin: de mahkeme kararı ne İse onunla hareket edilmesi lâzımdır. Aksl takdirde Müddeiumumiliğe müras caat edersiniz. Adliye işinizi sü- rüncemede bırakmaz. * Bucada — Köprülü” sokakta Kâmil Beyet Yazınız uzun olduğu için maab esof dercine imkân bulunmadi efendim. x Adapszarında Reji aakağında Se“ merciler mahallesinde Atiye Hanima: Tütün bey'iye hakkımızı ar' için bir kere de istida ile M Müdafaa Vekâletine — müracaat ediniz efendim.