' Hilâl -ve- Zambak egi Büyük Tarihi Roman Muharriri: A. R. Don Joze, yazıhanenin gözün- den bir meşin kese — daha aldı. Lagardın bulunduğu odanın kapısını açtı. Keseyi, Lagarda vzattı. Ona da: — Alınız efendi, şunu.. bu, mükâfatınızın bir kısmıdır... Şim- di siz, kiliselerin sabah çanları çalıncıya kadar burada kalacak- sınız. Çanlar çalarken çıkacaksı- nız. ÖO şövalye ile adamını bü- yük bir dikkatle takip edeceksi- niz. Her gece bana haber getire- ceksiniz. Şayet fevkalâde bir hâ- dise olursa, gündüz de gelebilir- siniz. Hadi bakalım.. geceniz ha- yır olsun. Dedi. Ve sonra, — kapının önündo duran Ziyad'a dönerek ilâve etti: — Bu efendi, ancak sabah çanları çalarken evden çıkacaktır. Don Joze ihtiyatkârlık etmiş.. Papene tevdi ettiği vazifeyi öğ- renmemesi için o Paristen çıkın- cıya kadar Lagardı burada ala- koymak istemişti. . x Burada bu hadise cereyan ederken Luvr serayında, veliaht dairesinde, Diyan dö Puvatiyenin o küçük salonunda Kont dö Jarnak ile Diyan başbaşa ver- mişler konuşuyorlardı. Kont Jarnakı bütün dikkatile dinleyen bu nefis ve zeki kadın, | ihtirasla parlayan gözlerini kon- tun verdi: — Azizim kont!.. Çok - teşek- kür ederim size.. Mukaddes ki- lisemizi ve sevgili Fransamızı büyük bir tehlikeden kurtarmak fırsatını kazanıyorsunuz. Size tev« di edeceğim işi muvaffakıyetle başardığımız takdirde artık bir eyalet asılzadesi olmaktan kur- tulacak ve sarayın âmiri mutlakı olacaksınız. Kont, heyecanla titredi: — Emrediniz madam... - Sizin bir tek sözünüzle ne büyük fe- dakârlıklara atılebileceğimi bilir- siniz. Dedi. Diyan cevap verdi: — Bu husta en küçük bir şüphem bile yok, Jarnak... Şimdi.. öğle vaktine kadar tamamen ser- bestsinz. Geceyi uykusuz geçir« diğiniz için, evvelâ gidiniz.. Güzelce bir istirahat ediniz. Belki, kuvvetli bulunmanıza ihtiyacım olacak... Sonra da.. hayır, hayır... Başka bir söylemeyeğim. Alınız baka- hm.. ilerdeki büyük mükâfata mahsuben... Diyan, ellerini Kont Jarnaka uzattı. Heyecan ve ihtiras içinde tiril tiril titreyen kont, ellerile'- bu nermin elleri kavradı. Ateş gibi yanan dudaklarına kaldırdı. Gözlerini * kapadı. Bir an öylece mestümüdam kaldı. * Garip Bir Dayak Hâdisesi Şövalye, ancak öğleye doğru Huyandı. Yataktan kalkar kalkmaz Antuvanı çağırdı. Antuvan, elinde kalınca bir sopa İle odadan içeri girdi. Şövalyenin karşısına büyük bir ciddiyetle eğildi. — Bu âciz kulları, şövalye hazretlerinin emirlerine muntazırdır. Dedi... Şövalye, pek neş'eli gözlerine dikti. Şu emri | No.: 24 -9. Mukıddes Kilise Kurtuluyor Ğ Luvr Sırıyının Veliaht Dairesinde Kont İle Diyan Başbaşa Vermişler, Tatlı Tatlı Konuşuyorlardı.. 3 | idi. Canı Antuvanla biraz eğlen- mek istedi. — Eh, söyle bakalım Antuvan. Parise — gelmek — herhalde seni memnun etmiştir. Gece, bir haylı şarap — içtiğine eminim. Çünkü avdet ettiğim zaman bir başka odada sızmış olduğunu işittim. Geceyi herhalde sarışın bir Paris dilberinin rüyasile geçirmemişsin- dir. Garson kızlardan şöylece biraz çöplendin mi?. Antuvan, ciddiyetini hiç boz- madı. derin bir reverana daha yaptı. Âlicenap efendimin sayesinde gecemi böyle tatlı bir zevk içinde geçirmek pek mümkün iken bu fırsatı — kaçırdığıma — ne kadar müteessif isem, işlediğimi zannet- tiğim kabahatten dolayı da daha ziyade — müteessirim.. Çok iyi biliyorum ki, şimdi bu kabahatin ne olduğunu benden soracaksınız. Tabüidir ki bunun cevap ve hesa- bını — vereceğim. Ancak ondan evvel, <zatıasilanenizden bir şey rica edeceğim. Lütfen şu sopayı elinize alır mısınız?.. Dedikten — sonra sopayı iki avucunun Üstünde tutarak hür- metle şövalyeye uzattı. Şövalye şaşırmıştı. — Antuvan, ne oluyor?. Hangi kabahatten bahsediyorsun?. Bu sopa ne olacak?.. — Alınız muhterem şövalyem.. Hele siz şu sopayı alınız. Şövalye, bu garip ruhlu ada- senki kıymettar bir kılıç takdim eder gibi kendisine uzat- tığı sopayı aldı. Ozaman Antuvan, şövalyeye arkasını çevirdi. Rükü eder gibi eğildi: — Aziz şövalyem.. Şimdi bana lütfon elli sopa vurunuz. Dedi... — Şövalye, — bu tuhaf vaziyet karşısında — gülmek mi, yahut ciddiyet iktisap etmek mi lâzımgeleceğinde — tereddüt etti. Şimdi aralarında bir münakaşa başgöstermişti: — Antuvan, deli mi — oldun.. Yoksa hâlâ sarhoş musun?.. Bu elli sopayı niçin vuracağım. — Hele vurunuz şövalyem, — Canım niçin?. — Rica ederim şövalyem.. Bu dayağı yemedikten sonra mümkün değil bir kelime bile söylemem. — Allah, Allah.. Böyle zorla dayak yemek te hiç görmedim. Say, bari... — Sayıyorum efendim.. -Bir.. iki.. üç.. Biraz hafif oluyor şövak- yem biraz daha candan.. dört.. beş.. altı.. of, of.. şimdi fazlaca kaçtı. Azıcık hafifletebilir misiniz? Hah.. tamam.. Şövalye, Antuvanın ayar ettiği sopayı muttarit bir hareketle mü- temadiyen indirip kaldırıyor, Antu- van da birer birer sayıyordu: — Kırk sekiz.. kırk dokuz.. tamam elli. — teşekkür ederim, aziz şövalyem... Size — zahmet oldu... Müsaade ederseniz, şimdi ayağa kalkayım, izahat vereyim. Şövalye, sopayı bir tarafa atmiış, büyük bir merak ile An- tuvanı dinlemeye başlamıştı: — Muhterem şövalyemi. Ev- velâ şunu arzedeyimki, casuslar tarafından takip ediliyoruz. ( Arkası var ) — Bütün bu sandalyelere siz | mi oturdunuz? — Oturamadım ki.. çürükmüş!.. Hepsi de Dünya İktısat Haberleri Cihanda Bakır Sarfiyatı . Nevyorktaki madeni İstatistikler — İstihsal bürosu tarafından artımı da çoğalıyor sarfiyatı son za- manlarda artmıştır. Amerika Bir- | Jeşik memleketleri hariç olmak üÜzere Avrupanın 1934 — senesi ikinci üç ay zarfındaki bakır sarfiyatı 92 bin tonu bulmuştur. | Halbuki 1933 senesi muadil dev- resindeki sarfiyat 72 bin ve 932 | de de 62 bin tondan ibaretti. Sovyet Rusyada Ural mınta- kasında yeni işlemeye başlıyan bir bakır tasfiye fabrikası vardır. Pişminks ismindeki bu fabrikanın senelik verimi 25 bin tondur. Ileride bu verim, yapılmakta olan ilâvelerle 100 tona çıkarılabile- cektir. Binaenaleyh dünya sarfi- yatında kaydedilen fazlalık, ziya- desile Istihsal sahasında da elde edilmiş bulunuyor. * Sofyadan — bildiriliyor: taze üzüm ihracatı Bulgarlar uş Üzümü- nt soğuk ha- va vagonla- rile gönde- riyorlar memleketin — her tarfında hararetle devam — ediyor. “Altek,, sistemin- deki tesisatı havi soğuk hava terti- batı olan vagonlarla da üzüm gönderilmiye başlanmıştır. — Bu suretle sevk olunan mallar gayet taze bir halde istihlâk pazarlarına arzedildiği için piyasadaki diğer üzümlere nazaran daha yüksek fiyatlara satılmakta ve Bulgar üzümcülüğü için canlı bir reklâm vazifesini görmektedir. Bu frigorifik vagonlarla sevk- edilen üzümler Filibe civarında yetişen nefis çavuş — Üzümlerdir, Berlinde —bunların — 100 — kilosu 52 Rayişmarka (takriben 26 lira) satılmıştır. Ve en pahalı olarak satılan özümler bunlardır. Yunan üzümleri 48, Italya malları 46 ve Macar Üzümlerinin yüz kilosu 30 rayşmarktır. * Yugoslavyanın erik — ihracatı dünya iktısat buh- ’l.’ıııoı!ı;vyl ranına rıgmııı iyi ihracat koo- | 4.necek bir vazi- peratifleri | yettedir. Şimdiye kadar bu mevsim zarfında 430 vagon mal merkezi ve garbi Av- rupaya sevkolunmuştur. Ihracatın siklet merkezi Avusturya, Çekos- lovakya ve Polonya Üüzerinedir. Ikinci derecede olarak İsviçre ve Ingiltereye de sevkiyatta — bulu- nulmuştar. Bu seneki ihracatın muvaffak oluşunda Dervauta mıntakasında kurulan kooperatiflerin büyük rolü olmuştur. — -Bu kooperatifler memleketten malı toplayıp üsülü veçhile — iyi ambalâjlarla yapılan hesaplara | göre dünya bakır | | tehir etti. , Arzusunu İKÂYE Sütunda Hergüân Yazan: | Bu ö a A A LN Macit B. odaya girerken Se- miha eski mektep arkadaşının gönderdiği mektubu — okumakla meşguldü. Bu mektup hakkında Macit Beyle hemen konuşmak | istiyordu. Fakat halline tavassut edeceği mesele ona pek basit göründüğü için daha münasip bir zaman, meselâ, baloya, çaya, ti- yatroya gitmedikleri bir akşama O gün de Macit her zamanki gibi ııın.fık muti, Semihanın her yapmıya amade idi. Onlar evleneli çok olmamıştı. Ma- cidin çılgınca sevdiği bu kadın, ilk günler onunla evlenmiye te- reddüt etmişti. O, müşkülpesent değildi. Yalnız lisede kurduğu hulyaların ve rüyaların kahramanı müstakbel zevcinin karakter ve şiddet sahibi olmasını arzu eder- di, Halbuki o bilâkis nereye çek- sen giden bir adamla evlenmişti. Evleneli iki sene olduğu halde henüz pişman değildi. Kendini, himayeye ihtiyacı olmayan bir kıralıçe gibi mağrur görürdü. Aşk, yahut aşk dedikleri, bir esaretti! İşte Macit Semihanin esiri olacak derecede aşıktı. O daima muti, bir talebenin hocası karşısında konuştuğu gibi çekin- gen konuşurdu. O gün Semiha tekrar mektubu — okudü, işte | Macidin pamok fabrikasının ayni 5 olan fabrikalarından mübhem bir şekilde şikâyet eden Jaleyi İise- | den çıktıktan sonra bir daha görmemişti. Esmer, ufak tefek, bütün güzelliği gözlerinde olan Jale mahçap, gıdasız. bir. kızdı. Bu mektup uzun bir rekabet hikâyesile dolu idi... Iki fabrika arasındaki — zıddiyet... Nihayet büyük fabrikanın galibiyeti. Eğer kuvvetli rakip zaferini daha ileri götürmeye kalkışırsa diğeri için felâket muhakkak... “Rica ederim, sana yalvarırım Semiha bu mesele ile alâkadar ol Geçen tatlı günler- deki arkadaşlığımızı hatırla; sana kartal, bana ahu dedikleri gün- leri; evet sana kartal derdik, Çünkü sen mütehakkim tavurla- rınla bu isme Jlâyıktın.. Fakat aynı zamanda alicenaptın... Semi- ha bu hatıralar hayalimde canla- nirken bir damla göz yaşla göz- lerim ıslanıyor. Bana yardımdan çekinmiyeceğine şüphem olmadığı gibi zevcine de sözünü geçirece- ğine eminim... İşte o zaman sana karşı minnettarlığımı düşün! Hiç şüphesiz Fevzi bu hususta bir şey bilmiyor. Aksi takdirde derhal mani olurdu. O mücadeleyi se- ven, kuvvetli bir adam. Ben bir zavallı kadınım... Fakat bazan âciz kadınlar doğru yol bulmakta güçlük çekmezler...,, Mektup böy- lece devam ediyordu. Bu şikâyet- lerden sıkılarak Semiha mektubu okumaktan vaz geçti... İki fabri- ka arasındaki rekabet için dört sayfa yazmakta mana ne idi?. çocukluk hatıralarını uyandırmak, kocasını methetmek ne demekti. * Ogün Macit akşam yemeğine eıkeıı geldi. Semiha mütemadiyen ıhı-ıç etmekle — kalmamışlar, Ayni zamanda Avrupa mahreç pazarlarında çok kvvetli ve müs- mir bir propaganda teşkilâtı vü- cuda getirerek Yugoslavya iktısa- diyatı hesabına da çok faydalı işler görmüşlerdir. l Firdev İsmall ARKADAŞ HATIRASI gıyı.ıhhyırl Jalenin şikâyetlerini düşünüyordu. Macit Semihanın çıplak omuzlarını ilk defa görü- yormuş gibi hayran, gözlerini kırpmadan bakarak: — Bu elbise sana ne kadar yakışıyor, dedi. — Eski bir av elbisesi.. Macit gururla sevincin garip karışıklığı içinde : —AL bu akşam bir yere gitmiyor muyuz? diye sordu. Yemekten sonra salona geçti- ler. Macit radyoyu açınca Semiha: — Dur Macit, dedi, seninle konuşacaklarım var. Ve, her zamanki muti halile radyoyu kapattı. — Sen, arkadaşım — Jaleyi, Fevzi Beyin zevcesi Jaleyi tanı- yorsun değil mi? O bir mektupla yardımımı rica ediyor.. Sen onların mahvına sebep — olacakmışsın... Doğru mu? Macit bir dakika tereddüt etti, gülen yüzü ciddileşerek : — Evet, doğrul dedi. — Doğru hal Demek sen, onları ezmek, mahvetmek istiyor- sun.. Ben bunu bilmiyordum. Ben seni alicenap, insaniyetli, cömert zannetmiştim. Sen, demek sen, benim kocam! Fakat buna sebep ne? Ihtimal ondan yüksek olmak hevesi. Hayır o da değil, yalmız daha fazla kazanmak arzusile, değil m? — Semihal — Susl.. Sen yalnız başkala- rının ıztıraplarına istihza iİle kah- kahalar atmak için mi, yalnız fenalık yapmak için mi yaratıldın? Sende insaf ve merhamet denen şey biç yok mu? Fakat onu hirçın asabi . bir ses hırstan kıpkırmızı olan Maci- din sesi susturdu: — Neler — söylüyorsun? Başr langıcındanberi en tehlikeli düş manımız en İnsafsız rakibimiz olan | onları mı müdafaaya kalkışıyor- sun? Onlar kaç defa bizi follkr te sürüklediler. İ — O zaman siz kendinizl kurs tardınız. Şimdi onlara kin bes lemekte haksızsın. Eski uyuşan kinin bir andâ kabarmasile çılgına dönen Macit | haykırıyordu; — Evet kin besliyorum. Fas kat bildiğin gibi alelâde birer . rakabet için değil. Onların bant yaptıklarından heberin yok. On” lar #aadetimi sarsmak, yıkmak için farsat bekleyen düşmanlar! — Ne söylüyorsun? — Evet, o zaman senin ıı" zarında servetimden başka bif kıymetim yoktu. Bugün kendiml sana sevdirmek Ümidini bana bet” leten yalnız servetimdi. —Onlaf | haince her vasıtaya baş vurarak serveti mahvetmiye, — dolayısil* | senden uzaklaşmama var kuvvel” lerile çalıştılar, Sus yeter a Bana onlardan bahsetme. istediğimi yapacak kadar kendi” me hâkimim, vasiye ihtiyacıt' yok. Semiha — Macidin uysal — tabiatine — alışmıştı. Onuf ahlâkındaki bu tahavvül çoculdJ rüyalarının kahramanı adam rak gördüğünden memnun, oI: himayesinde bulunduğundan me kollarını Macidin boynuna doll. ve pişman bir sesle: — Affet beni Macit! Dedi bir daha Jaleden bahsetmedi. mül lyı!'