Hilâl -ve- Zambak $ Büyük Tariht Roman Muharriri: A. R. No,:16 Kurnaz Lokantacı .. SA e D GAS Usta Greguvar, Şövalyeyi Memnun Edebilmek İçin Ne Yapacağını Bilmiyordu .. —— Şövalye, kendisine — çevrilen nazarlardan — sıkılarak — şarlatan lokantacının sözünü kesti: — Okadar külfete hacet yok, dostum... Bana basit bir oda kâfidir. Hattâ, adamım da yanım- da yatabilir. Yalnız, karnımız aç. Ve, işimiz var. Bize her şeyden evvel oturacak bir masa.. Yiye- cek bir yemek getiriniz. Dedi. Fakat o anda Antuvan: — Usta Greguvar.. Asalet- meaba en eski Anjo şarabınızdan takdim etmek şerefini kazanmayı da unutmayınız. Sözlerini ilâve etti. Yol göstermek için önde giden Osta Greguvar, büyük solonun nihayetinde bir kapı açarak, yer- lere kadar eğildi: Buyurunuz, — asaletmeap. Burada ancak, zatiasilâneleri gibi zevat taam edebilirler. Tebdili- kıyafetle gezen kırallar hazeratına mahsustur. Hattâ bir talihsiz kıralımı. hazretleri de bu odayı şereflen- dirmişlerdi. Dedi. Fakat son sözleri söy- lerken, lokantacının sesi — hafifle- miş ve bir teessürle titremişti.. Aynı teessürü şövalye de hissetti. Kendini — zaptedemedi. Kılıcını çıkarıp duvarda asacak bir yer ararken sordu: — Kıralınızı usta Greguvar?.. Bu sual, lokantacıyı maya kâfi geldi: — Ah, asaletmeap, olur muyuz — hiç... kaybolduğu gündenberi neş'emizi kaybettik... Sade neş'emizi değil, kazancımızı da kaybettik. görü- yorsunuz ya, Paris adeta bir ma- tem hayatı yaşıyor... Salona ba- kınız, beş on asılzadeden - başka kimse yok. Vaktile, sabahalara kadar dolan boşalan lokantamda şimdi — şeytanlar top — oynuyor. Akşam karanlığı çöker çökmez, bütün dükkânlar kapanıyor. Bere- ket versin bizim müşterilerimiz saraya mensup asılzadeler olduğu için devriyeler bize karşı biraz müsamaha — gösteriyor. Akşam olur olmaz biz de kepenkleri, kap ları kapatıyoruz, adetâ müştaeri- lerimizi gizli olarak kabul etmiye mecbur oluyoruz. — Fakat bu Greguvar?. — Efendim, Şarlkenin casus- larından korkuluyor.. Bu adamlar yılan gibi her tarafa sokuluyorlar ve... Usta Greguüvar sözünü ikmal edememişti. Çünkü o anda Madam Greguvar gelmişti. Kolları dirsek- lerine kadar sıvalı olan bu genç ve gürbüz kadın, üstkattaki oda- larda bulunan müşterilerin elinden güç kurtulabildiği için, darmada- ğun olan saçlarını bile lâyıkile tanzim — edememişti, sık sık nefes alarak şövalyenin önünde, çömelir gibi birkaç defa eğildi. Kocasının sözünü keserek: iki defa zavallı sever coştur- sevmez niçin, —usta — Hoş geldiniz sefa geldiniz, asılzadem... Ne emir buyurulu- yor?.. Halis çavdar unundan domuz ciğeri çorbası.. taze Macar yağında kızarmış semiz bıldırcın kızartması.. mantarlı karaca eti Birinci Fransuva | misiniz, O aramızdan | haşlaması.. - bol bir ömlet... Haydi usta Greguvar, aptal gibi ne duruyorsun?, Geçen hafta yirmi beş yaşına giren şarap — şişelerinden ikl — tane getirsene,, Zaten yorgun şövalye, bu mübalâğacı karı kocanın şarla- tanca sözleri ve ikramlari karşı- sında — büsbütün — sersemlemişti. etrafına göz gezdirdi. Usta Gre- | güvar'ın, kırallara mahsus — olan bu odası, üstü keten örtülü bir masa ile birkaç yaldızı dökülmüş sandalyeden ibaretti. — Madaml, O tombul elleriniz ile pişirdiğiniz karaca haşlamasile iktifa etmek niyetindeyim. Çünkü acele görülecek bir işim var. Onun için birkaç lokma şey yiyip, derhal sokağa çıkmak isterim.” Yalnız, benim bir de at uşağım vardır. Zannederim şu — anda atlarımızı ahıra yerleştirmekle meşgul oluyor. O zavallının kar- nini iyice doyurmanızı — tavsiye ederim. Çünkü... Şövalyenin sözlerini. o anda kapıdan içeri giren Antuvan ikmal etmiş : — Çünkü., Tam yedi gün- denberi tahtakurusu gibi; kendi kanımla geçiniyorum. Madam Greguvarın — gözleri birdenbire açılmış.. Olduğu yerde donakalmıştı. Kurnaz Antuvan, işi derhal anlamıştı : — Ne o Madam.. Yoksa siz de zevciniz gibi beni birisine mi benzettiniz.. Çok — garip — şey.. Tevekkeli, insan oğlu çift ya- ratılır. demezler... Siz de, zev- ciniz de aldanıyorsunuz Madam.. Ben.. Şu gördüğünüz asaletmeap şövalye hazretlerinin at uşaklığı ile müftehir olan sadık bendele- rinden başka bir adam değilim. Demişti. Antuvanın bu sözleri, şövalyeyi memnun etmişti. Çünkü hayatında binbir kalıba giren bn adamın, yirmi — günlük — prensliğinin de herhalde pek hoşa gitmiyen bir macera olduğunu tahmin ettiği için, böyle bir sahtekârın arkadaşı vaziyetinde görünmek istememişti. * Bu odada bu sahne cereyan ederken dişarıda, salonun kuytu bir köşesindeki masada da, baş- başa vermiş iki kişi de şu suretle konuşuyordu: — Evet Antuvan. — Fakat yanındaki?.. Herhal- de bir İspanyol — değil. — Hattâ yemin ederim ki bu adam bir Fransızdır, O. Ta, — kendisi.. — Atlarının eğerlerine bakı- hırsa, İspanyadan geldiklerine hiç şüphe yok. Antuvan ahırdaki uşağa; Aman hayvanlara bol yem ver. Tam yedi gündür, durup dinlenmden yol tepiyorlar; demiş.. Yedi gün.. Süratlı şelişle tam İspanya yoludur. Ş — Antuvan, yaş yere yatmaz. Bunda mühim bir iş var. — Antuvanı bir tarafa çeke- | lim mi ?.. — Hayır.. Sabredelim. — Fakat göz onünden de kay- | betmeyelim. — Şüphesiş. (Arkası var ) yumurtalı nefis | — Oğlumun düğünü için 17 davetiye bastırdım. Bu benim adamımdır. Eşe dosta dağıta- cak |.. Dünya İktısat Hıbnlııll Ticareti Ne Vaziyette ? Milletler Cemiyeti tarafından Falara dü-| *ltan dolar - esası- na göre yapılan şen ticaret dünya ticaret rak- hisseleri | kamlarından her memlekete düşen hisseleri göste- ren bir tetkiki bir müddet evvel neşretmiştik. Bugün de, aynı mü- essese tarafından neşrolunan bir istaitstikte — dünyadaki kıtalara isabet eden ticaret — hisselerini toplu bir halde gösteren bir cet- veli, aynen iktibas ediyoruz: Kıt'alar Milyon altın dolar Athalât 1932 Avrupa (Rusya dahil) 8167 Şimali Amerika 148 Cenubi Amerika 7T54 Afrika 805 777 Asya (Rusya hariç) 1944 1752 Okyanusya 278 258 Birlikte 13996 12485 Dünya ithalât ticaretini göste- ren bu cetvelde 1933 genesin- deki azalmadan her kıt'anın mü- teessir olduğu göze çarpmakta- dır. İhracat vaziyeti de — yalnız Okyanusya için aksi olmak üzere — hemen aynı seyri takip etmektedir: Kıt'aler 1983 7521 1421 7T61 Milyon ultın dolar ihracat 1932 1938 6538 5918 2096 1731 1106 1068 856 820 1819 1740 395 417 Avrupa Şimalt Amerika Cenubi Amerikt Afrika Asya Okyanusya Birlikte 12002 11694 İstatistiktekl —altın dolarların kıymeti bizim paramızla takriben iki yüz on kuruş — tutmaktadır. Mukayeseyi temin maksadile bü- tün dünya paraları altın dolara tahvil olunurken parası kararsız olan bazı memleketlerin hissele- rinin tesbiti bazı ufak hataları mucip olmuşsa da bu hataların biribirini götürmesi itibarile umu- mi cereyan Üzerinde büyük bir tesir yapmıyacakları da âşikâr bulunmaktadır. | Resim Tahlili Kupona Tabiatiniti öğrenmek istiyorsanız' resmiDizi bu kupondan 10 ndet ile birlikte gönderiniz. Resminiz Sraya tâbidir. ve 'iade edilmeı.ı Lim;” meslek “Resmin * klişesi 90 kurüşlük "pul mukabilinde gönderilebilir. üîxâv= Bu Sütanda Horgün Yazan: Sevgilim Cariyenizl Grizgâh: Bendenizin haşa huzurunuzdan ayaklarım pek küçük değillerse de pek de büyük değillerdir am- ma rahatımı fazla düşünür bir insan olduğumdan — ekseriyetle kırk altı numara — ayakkabı giyerim, Sevgilim cariyenizin de başı pek büyük değilse de pek te küçük değildir. Bu yüzden ©o hatun kişi de geniş kenarlı şapka giyer. x* Biribirimizi ilk defa altı ay evvel — görmüştük; ben — salla- na sallana — Babıâli — yokuşunu çıkarken o da — kırıtta — kırıta yokuşu iniyordu. Ben — başımı indirdim onun yüzüne baktım, o başını kaldırdı benim yüzüme baktı. Kırıta kırıta yürüyüp geçti, sallana sallana yürüyüp geçtim. Ertesi gün ayni saatte Aayni yerde tekrar karşılaştık, tekrar bakıştık ve bu bakışma İşi on beş gün evveline kadar hep böyle devam etti. Biribirimizden hazetmiş, daha doğrusu biribirimizi — sevmiştik.. Böyle olduğu bakışımızın tatlılı- ğından belli idi. Yalnız ikimizde de ceearet azdı. Bu yüzden ne o bana ğülümseyebiliyor, ne de ben ona fazla sırnaşıklık göste- riyordum. * Tam onbeş gün evveldi, mühim bir hâdise oldu. Yine ben sallana sallana yokuşu çıkıyordum, yine ©o kırıta kırıta yokuşu iniyordu. Ben başımı indirdim, baktım. O başını kaldırmadı, bakmadı.. Yü- rüdü geçti, yürüdüm geçtim. Biranda içim burkuldu. Dokun- salar - ağlıyacaktım. Düşündüm; kendi kendime: « Artik beni sev« miyor; » dedim.. Acaba ne kusu- rum vardı; onu kıracak bir hare- kette mi bulunmuştum. Dakikalar geçtikçe üzüntüm büyüdü. Ertesi günü iple çektim. Yine karşılaş- İsmet —Hulüsi — Bendeniz tık, yine başımı eğer gibi baktım; © yine başını kaldırıp bakmadı, yürüyüp geçti. Yürüyüp geçtim. izüntüm birgün evvelkine nis« betle bir kat duha ziyadeleşti. Ne yediğimi bilebildim, ne de iç- tiğimi.. Sanki sandeti bir anda mahvolmuş bir insana dönmüştüm. Sebebini bilmiyordum, merak edi- yordum.. Karar verdim: — Sorarım! Ertesi sabah tekrar karşıla- şınca yüzümü kızdırdım: — Affedersiniz hanımefendi.. Dedim, başını kaldırdı, yüzü- me baktı. Gözleri birkaç gün ağlamış gibi kıpkırmızı olmuşlardı, — Siz misiniz beyefendi. — Merak ettim de.. — Ben de çok merak ettim, Üüç gündür sizi görmedim acaba hasta mıydınız? Sokağa mi çıkmı: yordunuz ? Ayaküstü beş dakika konuş- tuk ve anlaştık. Yine mesuttum, Yine seviyordum; yine seviliyor- dum. Münteha: Evvelce arzettiğim gibi ben- denizin hâşa huzurunuzdan ayak- ayaklarım pek küçük degilerse de pek büyük değillerdir; amma rahatımı fazla düşünür bir İnsan olduğumdan ekseriyetle kırk altı numara ayakkabı giyerim. On beş gün evvel kırk altı numara ayakkabılarımın tabanları patla- yınca şeytana uyup kendime kırk iki numara bir çift ayakkabı ale mıştım, Sevgilim cariyenizin başı pek büyük değilse de küçük te de- ğgildir. Başını küçük göstermek için daima geniş kenarlı şapka giyer. Bu yüzden, yürürken kar- şısından gelenlerin yüzünü görmez; ayağını görürmüş ayağından tanıs dıktan sonra yüzüne bakarmış, bendeniz ayakkabımı değiştirince artık tanımaz olmuş, tanımayınca : da tabiatile yüzüme bakmamış ! Çakalların Marifeti İstanbul Civarının Sürülerine Muîallat Oldular Bu sene İlkbahar ve yaz yağmursuz ve kurak gittiği için İstanbu- lun bazı mıntakalarında beslenen davarlar dağlarda ve çayırlarda doyacak kadar ot bulamıyorlar. Bu yüzden, bilhassa Beykoz ve Şile havalisindeki çobanlar, koyunlarını ormanlara sokmıya ve ağaç yap- raklarile beslemiye başlamışlardır. Fakat bu besleme usulü koyun sahiplerinin ve çobanların aleyhinde netice veriyor. Çünkü bu cıvardaki ormanlarda sürülerle yaşayan aç çakallar vardır. Bunlar keçilere ve koyunlara musallat oluyorlar. Yaşlı ve kurnaz çakallar olur olmaz köpeğe de boyun eğmiyor- lar ve sürüden gayet kunazlıkla keçileri, koyunları aşırıyorlarmış. Şimdiyekadar sürülerden bu şe- kilde birçok koyun ve keçi kay- bolmuştur. Artık köpeklere itimadı kal- mıyan çobanlar bizzat' bekçilik yapıyorlarmış. Buna rağmen evvelsi gün Beykoz Tokatköşkü civarında otlayan Beykoz sürüsüne de gü- pe gündüz çakal sürüleri musallat | olmuştur. İri bir çakal (30) kilo- luk bir keçinin tam burnundan | yakalamış ve kuyruğunu da kamçı | gibl kullanarak keçiyi büyük bir sür'atle sürüden ayırmıştır. Bur- nunun kopacağından korkan za- vallı hayvan son sür'atile ve dört nala çakalla yürürken çoban ye- tişmiş ve tabancasile çakalı kor- kutarak keçiyi elinden almıştır. Çakallar bu suretle keçileri bir çukura götürüyor ve orada gırt- lağından boğarak kendilerine zi- yafet çekiyorlar. Yalnız bu çakalların içinde kudurmuş olanları da bulunabileceğ için çakallar tarafından yaralanan hayvanların müşahede altına alın« ması kararlaştırılmıştır. eakeneneseren a ARA kee ea RSE eee eee cnA LenAS -— TAKVİM —— Gün PAZAR Hızır H — 26 Ağustos 934 113 5e Arabit Rumt MK Cemevel 1363 | 18 « Ağustos -1330 Vakit | Ezant/Vasati| Vakit |Ezant | VasSi Güneş ( 10 2615 20)| Akşam (12 — | 19 51 Öğle |A z1 | 1216| Yat |i sg | 20 48 ildadi | 008 | 16 01| İmsak (a 37 (3 99