6 Ağustos 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

6 Ağustos 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan: * * Fakat Filbi ihtiyaten, adam- ları vasıtasile bu mahmel işine İbnissüudun da razı olmadığını işaa etmeği unutmamıştı. Vehabiler ancak elinde yalın kılıçla mahmelin önüne atıldığı vakit Hbnissüudu gördüler, akık ları başlarına geldi. Fakat olan olmuş, Filbi mü- radına ermişti. Ondan sonra ise bu kanlı ihti- lâfın büyütülmesi, bu yaranın ka- panmaması için çalışmak lâzımdı. Mısırdaki galeyandan istifade etmek, İbnissuudun en nazik da- marlarma basarak onu idare et- mek çok çetin bir işti, Filbi bu- nu da sonuna kadar yaptı ve bu ihtilâfı - Entellijens Servis arzu ettiği müddetçe - müzmin bir dert halinde muhafaza etmiye muvaf- fak oldu. İşte Mısırla Ibnissuudun arasını böylece açan Filbi, bu soğukluğu senelerle yani Saad Zağlul Paşa partisinin Mısırda susturulup iş başından uzaklaştırılarak orada İngilizlerle hoş geçinen bir hü- kümet teessüs edinciye kadar, devam ettirmek vazifesini hak- kile ifa eyledi. Şimdi Mısır konsolosunun Fil- biye niçin : — Sen bir Filbi! Deyişinin manası daha güzel anlaşılmış olmuyor Mu? musibetsin yâ » Bir sabah küçük fakat zarif bir yat limanda demirledi. Posta vapurlarından ve arasira uğrayan İtalyan, İngiliz ve Fran- sız harp gemilerinden başka bu mevsimde bu çeşit vapur gör- miye alışmamış olan bu liman için bu fevkalâde bir hâdise idi. — Mösyö Van dö Polun hu- susi yatı! dediler. — Demek Mösyö Van dö Pol yeni bir yat almış.. Ne münase bet, bunu ne yapacak? Yatta bir ziyafet verildi. Hasis ve hisseti hastalık dere- cesini bulmuş olan Van dö Polun yani Seyyit Hüseyinin bir yat satın almasına kimse inanmak is- temiyordu. Yattan bir alay viski sandık- ları, sigaralar, ve içlerinde kimse- nin, hattâ gümtük memurlarının bile neler bulunduğunu bileme- dikleri birçok sandıklar çıktı, İki gün sonra da Mister Filby'yi alarak bu zarif yat cenuba doğru seyahata çıktı. Neden Van Döpol değilde Mister Filby seyahat ediyordu. Adam sizde, Arkadaşlık! Bunca yıllık dostluk ve ah- baplık! — Nereye böyle? Diyenlere, biraz evvel Mister Filby: * — Yoruldum, hastayım, biraz hava değiştirmeye gidiyorum, şöyle Fersan'a kadar küçük bir seyahat, demişti. (1J Herkes: - Mister Filby inci saydına gidiyor, dedi amma, ha- kikat Mister Filby'nin o biraz Yemen havası almaya, bir filcan acı Yemen kahvesi içmeye git- tiği merkezindedir, O bu seyahatleri sık sık yapar, (1) Ferann (o ndası İtalyanlardadır. Bahrishmerin meşhur incileri bu civar- da çok bulunur. Orada yine İtalyanla- nn elindeve yine incisile meşhur Dehlek adası da vardır, A ay a şu farkla ki bu defa kara yolun- dan değil deniz tarikinden gidi- yordu. O böyle dolaşırken Hicaz'da da yine evvelce Mister Filby ile Lavrens'in müştereken çıkar- mış oldukları İbnissuut - Yemen ibtilâfınm tazelendiği baber alı- niyordu, Yemen bir türlü İbnissuutla anlaşamıyordu. Çünkü arada bir kan davası vardı, Ve bu kan davasını ortaya cıkaranlarin Fibi il Lâvrens oldu- ğunu bilenler de çok azdı. Anlatayım: Lâvrens Şerif Hüseynin, Filbi de İbnissuudun yanında idi. Har- biumuminin en buhranlı günlerini | yaşıyorduk. Ceziretülarapta Osmanlı hâ- kimiyeti namına cenupta Yemen ve şimalde Medineimünevvere kalmıştı. Medine mahsurdu. Orada Hi- caz kuvveiseferiyesi kumandanı ferik Fahrettin Paşa bulunuyordu. Fahrettin Paşa derken biraz durmak lâzımdır. Çünkü (Medine) bir tarafta şimalden 1300 kilometrelik bir demiryolu ile Şama bağlı idi ve Lâvrens mütemadi faaliyeti ile za- ten pek cüz'i bir kuvvetle muha- faza edilen bu yolu kapamıştı. Orada köprüler tahrip edilmiş, raylar sökülmüş atılmış, geçitler yıkılmış, istasyonlar berhava edil mişti, Ve bütün bu tahribatı usan- madan, üşenmeden, yorulmadan çalışan, ve böylece arada bir tren kaçırmıya uğraşan Türklere nefes aldırmamak için Lâvrens, yapı yordu. Bu ele avuca sığmıyan İngiliz, gece gündüz şimdi bu iç le meşguldü. Çünkü onun için | Medinedeki kuvveiseferiyemiz bü- yük bir tehlike idi. Fahrettin Pa- şa merkezle muvasalesini temin eder de kuvvetlenirse çölde yap- madığı kalmıyacak... Lâvrens bu- nu pekâlâ biliyordu. Zaten çölün belli başlı emirlerinden İbnürre- şit Medineye gelmiş, Fahrettin paşaya misafir olmuştu. Ya Ibnissuutla anlaşırlarsa... giri sara era reasaman sansar ssar İZE AD Son Posta Yevmi, siyast, Havadis ve Halk gazetesi Haki Zabtiye, Çatalçeşme sokağı, 25 ISTANBUL — Gazetemizde çıkan yanı ve resimlerin bütün hakları mahfuz ve gazetemize aittir. ABONE FiATLARI | 750)| 400 | 10 ll 2340/1220) 710| 270 Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 kurüştur. Gelen evrak geri verilmez. ilânlardan mos'uliyet alınmaz. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk pul ilâvesi lâzımdır. (raf :Sonposta fon :20203 > Gizli Kuvvetle 68.934 O halde bu Ibnürreşidi temiz- lemek lâzımdır. Lavrens Filby ile el ele verdi, Ibnissuudun eski bir kininden ve yeni heveslerinden istifade ettiler, bnirreşidin hakkından geldiler, oğlunu da esir aldılar, bu derdi kökünden kazıdılar. Fakat bu yetmezdi. (Arkasi var) Dünya İktisat Haberleri İtalya Ve Lehistan Kömürleri ! İtalya hükümeti Şark şimendi- Karşılıklı | ferleri için Lehis- tanın Silizya ocak» bir anlaşma larından 80 bin yapıldı ton maden kömürü almak arzusunu göstermiş ve Lehistan hükümetile bu © yolda bir anlaşma yapılmışlır. İtalyanın alacağı bu kömürlere mukabil Lehistan da İtalyadan makine ve yedek aksamı mübayaa edecektir. * Romadan bildiriliyor: Sovyet Rusyanın / İtalya ile ticari münase- batı arttırılacaktır. Moskovadan bu- raya gelen haberlere | göre yakında bir Sovyet ticaret heyeti Roma ve Milanoyu ziyaret ederek İtalyan müstahsilleri ile temasa gelecektir. Bu temas neticesinde takas esasına dayalı bir anlaşma yapılması ve iki memleket men- featine uygun yeni bir eşya mü- badelesinin başlaması çok muh- temeldir. » Yugoslavyada taze Erik ihraç mevsimi başlamış- Xi l. - PR tır. İhracat Bosna nın Erik ihracatı kalarınin en faâl bir merkezi olan Braçko şehrin- den yapılıyor. Daha şimdiden bu şehirde büyük bir hareket görül. mektedir. Yugoslavyanın Dani- marka konsolosu da dahil olduğu halde Erik ticaretle (© alâkadar olan birçok (o vevat bu şehirde toplanmış bulunuyor. Yugoslavyanın kuru ve siyah erik ticareti meşhurdur. o Fakat i bunun yanında yapılan yaş ihra- i cat ta ehemmiyetten uzak de- ğildir. o Geçen 1933 senesinde yalnız Braçko şehrinden yapılan taze siyah Erik ihracatı 2500 vagonu bulmuştur. Alâkadarların tahminine göre bu sene de hemen hemen aynı miktarda taze Erik ihracı kabil olacaktır. * Bulgaristanda son beş sene mahsullerine (ait 7 olmak Üzere 5455 Si n*81 ton tütün vardır. i satıyorlar | Bu tütünlerin sa“ ulabilmesi için Bulgar hükümeti bir kararla bunları takasa tâbi tutmuş (Ove bu işle uğraşmak üzere bir de komite tayin »edil- mişti, Bu komite bir Alman grupu tarafından yapılan O satın alma teklifini kabul etmiştir. Bu grupa satılan eski tütün miktarı 3788 tondur. Şu halde geriye yarıdan daha az bir kısım kalmıştır. ve Hersek mınta- | BİKÂYE Bu Sütunda Hergün İtalyancadan nakleden: H. Kauf BİR DON Jj Vlâdimir Holç güzel bir riyeli idi. Şık, yakışıklı, hakiki bir fatih tipi ve mükemmel bir kalp hirsizi. Kıymetli bir bahri- yeli olan Holç kadınların naza- rında da pek kıymetli idi. Kıy- metli ve talihli... Her şehirde bir aşkı, her limanda bir sevgilisi ve her sahil memlekette muhakkak bir perestişkârı vardı. Tanıştığı bu güzel kızların hiçbirile mes'u- liyet altına girmemek için tetik davranırdı. On, on beş gün süren bir aşk, iki haftalık bir eğlence, bazı hediyeler... Yallah başka bir limana, yeni bir fethe doğru. Her sabah postaya uğrar, bir sürü mektupla dışarı çıkardı. Bunların hepsi güzel, âşık, tatlı hâtıralarla, buseler ve ümitlerle dolu mektuplardı. Holç bunların hepsini okur, ie ve bir gurur hissederdi. asıl güzel bir kız görünce der- hal onun aşkile yanarsa, sönme- si de o derece çabuk olurdu. ' Gemi demirleri alınca, son aşkın- dan eser kalmazdı. * Kalp hırsızı bir gün yeni bir şehire çıkmıştı. Paydos olan sine- maların birinden çıkan genç bir kızın emsalsiz güzelliğine vuruldu. Derhal yanına sokuldu ve gülüm- siyerek : — Affedersiniz, matmazel, refakat etmeme müsaade ederler mi ? Genç kız eğerek: — Hayır! diye cevap verdi ve hareket etmek üzere olan bir tramvaya atladı. Holçta atladı. Fakat hiç beklemediği bir sahne ile karşılaştı, Genç kız bir tanıdığı ile tatlı bir muhavereye başlamış arasıra gevrek kahkahalarla gülüyordu. Holç dudaklarını ısırıyor, gözle“ rini asabiyet ve kıskançlıkla onu yemek istiyormuş gibi yüzüne dikiyordu. Biraz sonra tramvay durdu, ikizler indiler. Bahriyeli peşlerine düştü. Yarım saat süren bir takipten sonra bizim ahbap başka bir sürprizle karşılaştı; çünkü onları aynı kapıdan içeri girerlerken görmüştü. Asabiyet- ten sararmış olduğu halde, bü- yük evin karşısında, belki ora- dan çıkan bir kimseden kendini zalimce bakan onun, Holcün, kalp hırsızının yüzüne bile bakmıya te- nezzül etmiyen bu kadın kakkın- da belki bir malümat alırım ümi- dile dikildi ve bekledi. Biraz sonra ayni kapıdan cana yakın bir hizmetçi (çıkıyordu. Yaklaşarak : — Affedersiz - dedi - gri tuvaletli Pe a ei saçlı, a genç, mat meri az biliyorsanız lütfen söyler misiniz... Burada oturduğu halde.... — Evet zannedersem... Fakat bu apartımanda kırktan fazla aile oturur genç kızların adedi de çoktur. Bilmem... Bir kere kapıcıya omüracaat edin belki... Ben de me aptalmışım... - Hakkı var - dedi ve kapıcının odasına daldı. başını © önüne * Kapıcıdan yalnız ismini öğre- nebilmişti. Lilfan Derbey hakkında fazla malümat edinemedi. Çünkü Lilyan o güne kadar ilk defa olarak apartımana girmiş ve ikinci katta oturan bir aileye ufak bir haber bırakmıştı. Lilyan kapıcıya göstermesi için kartvizitini verdiği zaman ancak ismini okumıya vakit bulmuştu. Başka bir şeye dikat edememişti. Hiddeti son haddine varan bah- riyeli kızın çıkmasını beklemedi. Vakit gecikmişti, Gemiye dönmek lâzımdı. Ertesi gün nin kişe- sine müracaat ederek, güzelliğine hayran olduğu Lilyanın adresini grenmek istedi. Memur: — Arzunuzu yerine getiremi- yeceğim. dedi. Şehrimizde yetmiş kadar Lilyan Derbi var. Hoç cesareti kırılarak gemiye avdet etti.JFakat ümidi kırılmamıştı. Onü başlıce muhitlerde aradı. Sinemaların, tiyatroların önünde durdu. Bekledi. Bir Pazar günü sabahtan akşama kadar şehrin spor yerlerinde dolaştı. Bakındı.. Bütün araştırmaları neticesiz kal- dı. Bu kadın onu büyülemişti. Hayalini gözlerinin önünden, he- tırasını kalbinden söküp atmak kabil olmiyordu. Aşk ona ne fe- na oyun oynamıştı! Hayatında ilk defa olarak bir kadın için büyük bir Istırap çektiğini hissediyordu. Gemi şehri terkedip giderken kalp hırsızı andiçmişti: “Altı aya kadar resmi iznim çıkacak o za- man buraya gelip seni bula- cağım, dünya yıkılsa sen, Lilyan benim karım olacaksın.,, * Sözünü tuttu. Altı ay sonra kalbi sıkıntıdan taşkın bir halde döndü. oMüsterih tavırla şehrin merkez o sokaklarında (dolaştı, aradı, kalbinde gençliğinin en saf aşk teranelerini duyuyordu. delerde karşılaştığı Oher genç kızın yüzüne dikkatle bakarak yürüdü. Bir iki sinemaya girdi. Karnını doyurmak için İokantaya gitti, yol yürümekten, aramaktan lila Otele giderek istira- at etmeyi ve taharriyatına ertesi gün tekrar devam etmeyi düşün- dü, zaten vakıt gecikmişti. Bütün ümitler hiç olmazsa o için suya düşmüştü. O esnada önünde bir otomabil duran, büyük par- maklıklı, kapısı ardına kadar açık bir bahçenin önünden geçiyordu, bahçenin nihayetlerinde kuvvetli ziya Oİftzmeleri ve bu ziya huzmelerinde iki kişinin ümitsiz bir mücadelede £çırpındıklarını gördü. Kılığından adi tabakadan olduğu anlaşılan bir adam kolları arasındaki genç kızı hırpalıyor ve kapının önünde duran otomobile doğru sürüklemiye (çalışıyordu. Gecenin sessizliğinde kadının acı iniltileri işitiliyordu: — Beni bırak!,. Beni birak... Canım yanıyor... Korkuyorum. Vladimir sarardı, olduğu yerde sallandı ve bir aslan gibi gü di. Uyuklamakta olan şoföre ehemmiyet o vermiyerek (o şimşek gibi bahçeden içeri daldı. Gözle- rine inanamıyordu. Bir hayal gör- düğünü zannediyordu t bu, e hakikati. Herifin beee ız, , hayalinin kızı “ yan Derbi ,, idi. Gözleri kararmış, başı dönmiye başlamıştı. Ne ya: yapacağını o anda kestiremiyen babriyeli kalbini dinledi ve hızla herifin üzerine atıldı. Ensesinden tuttu ve sarstı, Et- raftan kalınlı inceli “imdat,, sa- daları yükseldi ve erkekli kadınlı ufak bir kütle bu dramatik sah- nenin üç protagonistinin etrafını sardılar. O esnada hâkim bir ses: — Ne var? Ne oluyor? Diye sordu. — Bir delil - diye bağırdılar - bir delil Hâkim ses: — Derhal onu dışarı atın! edi. Vladimir Holç sararmış, altüst olmuş, şaşırmış bir vaziyette kendikendine: “— Ne yaptım?... Ne oluyor?.. Neredeyim?..,, diye sordu. Sekiz, on kol onu tuttular, bahçeden dışarı atarak kapıyı kapadılar. » Ertesi sabah gezetelerin sö tunlarında şöyle bir yazı okunu” yordu: «Aktör Klarek West bir filim çevirdiği esnada zavallı bir delinin hücumuna uğramıştır.»

Bu sayıdan diğer sayfalar: