e — — » 76 Baytar Kari Mektupları Frengililer Ve Yerinde Bir Mütalâa Alanyadan aldığımız bir mek- tupta şöyle deniliyor: Frengi bu- laşıcı bir hastalıktır. Bu bastalığa tutulanlar hükümet — tarafından parasız tedavi — edilirler. Her yerde hükümet — doktorları bu hastaları tedavi ile mükelleftir. Bu hastalar defterlerde kayıtlıdır. Şehir değiştirirken de gideceği yeri hükümet doktoruna bildir- meye mecburdur. Fakat bu has- | talardan bazıları takipten kurtuk mak için yanlış adres veriyorlar. Tabiidir ki gittiği diğer şehirdeki bükümet doktoru bu adamın basta olduğunu - bilmiyor, — bu sebepten - tedavisi de takip edi- lemiyor. Neticede bu gibiler bastalıklarını — başkalarına — aşılı- yorlar. İşte buna meydan verme- mek için esaslı tedbirler almak lâzımdır. Meselâ bunların nüfus hüviyet cüzdanlarına hastalıklı oldukları işaret edilmeli, bu işaret nüfus kütüğüne de konulmalıdır. Bu suüretle bunların tedaviden kaçmalarının önüne geçilmiş olur. Bilhassa esnaflar için bu gibi tedbir çok elzemdir. — M Bir Orman Tahribatı Tarsusa tabi Gülek nahiyesi givarında devlet ormanları son günlerde büyük tahribata uğra- makta birçok ağaçlar cahil kim- seler tarafından yok yere kesik mektedir. Ben bu tahribat hak- kında İçel orman müdürlüğünü ve 15 şubattada Ziraat Vekâletini haberdar ettim.. Şimdiye kadar bu hususta bir hareket görmedim. Bu gür ormanın binlerce ağacının kesilmesi cidden ziyatır. Alakâdar makamların yeniden nazarıdikka- tini celp ederim, Karilerinizden: Tarsua, İnköylü Hasan Osman l Covaplarımız ' Akşehirde Bizim lokanta aşçıbaşısı Mehmet ustaya: Bahsattiğiniz yazının bu kısım- ları birkaç gün sonraki gazete- mizde tashih edilmiştir efendim. * Çorluda Mehmet oğlu Ali imzasile mektup gönderen kariimize: ; Müfettişlerin bu husustaki tah- kikatı neticelenmeden evvel, mek- tubunuzu — dercetmemize imkân yoktur. Esasen müfettişlerin bele- diye işlerine vazı'yet etmeleri, yüksek makamların bu işle meş- gül olmaya başladıklarının bir delili sayılmak lâzımdır. Siz, bize gönderdiğiniz. mektubunuzun bir suretini de müflettişlere — veriniz efendim. * Tekirdağ Elektrik fabrikası hakkın- da mektup gönderen Kudri, Cemal ve Hüsnü Elend lere: — Hafta tatili kanunu muc- bince Elektrik fabrikası amelele- rini hiç Ücret vermesizin cuma günleri çalıştırabilir. Ancak buna mukabil hafta içinde birgün mezu- niyet vermek mecburiyetindedir. Eğer böyle yapmıyorsa gazete- mize değil, Tekirdağ vilâyetine müracaat etmek daha — doğru olur. * 'Türk konter Plake fabrikası amele- #i namına mektup gönderen zatlara: — Şikâyetinizi mıntaka Sana- yi müdürlüğüne ve Sanayi birlis . ğine bildiriniz efendim. -SON: POST; Tarihi Müsahabe Koca Ragıp Paşa Da Bazan Üç dakika geçmeden sepetle mektup Ragıp Paşanın odasında bulunuyordu Pinsanların çoğu, iriteşmiş birer çocuktur. Kuvvet - ve zekâ oyun- ları bu derileri şişmiş, boyları uzamış, ruhları ise küçük kalmış ebedi çocukları daima hayran eder, O sebepledir ki her milletin dilinde - büyük zekileri fevkal- beşerliğe — yaklaştıran « — birçok masallar — vardır. On — gekizinci asırda Osmanlılığın en tanılmış bir siması olmak mevkiine yük- selen Ragıp Paşa için de böyle hikâyeler, fıkralar uydurulmuştur. Türk edebiyatına yazılarile şeref veren bu büyük vezirin adım anmıya — vel olsun diyt © fıkralardan birini bu müsahabeye mevzu ittihaz ediyoruz.)| M T İstanbulun gedikli meyhane- lerinden birinde dört beş kabadayı şarap içiyorlardı. Hasır üstünde bağdaş kurup oturmuşlardı, masa- lam kısa ayaklı değirmi bir sofra idi, kadehler yarım kilo su alacak büyüklükte toprak kâselerdi, me- zeleri kebaptı. Müşteri gibi değil oranın sahibi, hâkimi gibi davra- nıyorlardı, sert emirler veriyor- lardı. Meyhaneci de telâş içinde onlara hizmet ediyordu, gözlerini sofvadan bir lâhza ayırmıyordu. Çünkü bunlar İstanbulun - sayılı ve pek sulu kabadayılarındandı. Bir aralık içlerinden biri pos- bıyıklarını sildi: dedi; keskin zekâ takla — attırır. Bizim devletli vezir de Nemse elçisine, Moskof çarıma, Venedik balyozuna elpençe divan durduruyor. Yeni- çeri ocağı bile o vezir oldu olalı duman püskürmüyor, alev kus- muyor. Biri cevap verdi: — Haklısın. yoldaş. Koca Ragıp Paşa, Köprülüyü de geçti, Sokulluyu da. Bulutlardan haber topluyor, — rüzgüârları ulak gibi kullanıyor. Bu muhavereyi dinlemez gibi görünen sert yüzlü ve dalgın bakışlı biri mırıldandı: — Arslanı saydıran postudur. Koca Ragıbı ünlendiren de üze- rinde olurduğu minderdir. Onu altından çekin, kendini kaldırıma bırakın. Na aklı kalır, ne fikri. Posbıyıklı itiraz etti: — Yanlış düşünüyorsun Mah- mut çavuş. ÂAkıl dediğin bir e- mas parçasıdır. Nerede - olsa pırıldar, t — Evet; keramete Mahmut silkti: — Halep —orada ise arşın burada. — Sınarız, koca vezirin aklımı ölçeriz. Öbürleri, sarhoşluğun - verdiği gülünç bir uysallıkla, Sadrazam Ragıp Paşanın zekâ imtihanına sokulmasımı kabul ettliler, fakat bu imtihanın ne suretle yapıla- cağını Mahmut çavuşa söyleteme- diler. O, bir hafta veya iki hafta sonra tecrübesinin mevzuile elde ettigi neticeyi arkadaşlarına bil- direceğini söylemekle iktilfa et- mişti, müteakiben de meyhaneden çıkıp gitmişti. Mahmut çavuş, ©o gece yatsı- dan sonra evinden çıktı, yüzünü bir şalla örttü, Ragıp Paşanm konağına doğru yürüdü. Elinde, Üstü bezle örtülü güzel bir sepet vâardı. Bu sepeti, konak kapısında ilk rastladığı paşalıya verdi, bir de zarf uzatlı. — Yeniçeri ağası, dedi, selâm ediyor, devletli vezirin elini öpü- yor, bu turfanda yemişleri gön- deriyor. Kendi eline " vereceksin, Üç dakika geçmeden sepetle mektup, Ragıp Paşanın odasında bulunuyordu. Vezir, belki sepeti açmadan — kilere — gönderecekli. Fakat mektubu. okuyunca biraz şaşırdı; — kendi — elile — sepetin üstünde — dikili — olan bezi ko- pardı ve — turfanda — yemişleri görmek istedi. Mektupta: “ Sana akıllı diyorlar. Bakalım öyle misin? Sepeti âaç, bilmeceyi bul! ,, keli- meleri yazılı idi. Fakat sepette güzel ve çok güzel bir kadın kafası vardı. Ragıp Paşa, gençliğinin hus- ranını kapalhı gözlerinde ( bu kesik başa bir müddet baktı, sonra çekmecesinden bir makas çıkardı, kelleyi süsleyen sıra sıra örme saçlardan birini kesti, se- Çavuş — omuzlarını -— TAKVİM —— Gün SALI Kanım 30 17 NİSAN 934 161 — Arabi 2 Muharsem — 1392 Vakt f_unııv-.—ıı._vı:_;_ j Güzeş (10 30 | 5 19/ Akşamlız — öğe |Su|J1 ııl(v.eıı ikindi |V 08 lmsak Ruml & *Nisan- 1350 15 58 sazls sı | peti de dolaba koyup kilitledi. Kimse, Yeniçeri ağasından gelen turfanda yemişlerin hakiki mahi- yetini anlamamıştı, sepetteki fa- ciayı sezmemişti. Yarım saat sonra sadrazam kavasları bütün İsanbula yayıl- mışlardı, ne kadar hamam varsa kapısına dikiliyorlardı, kadın saçı öreh ustaları Babıâliye çağrıyor- lardı. Bugünün kadın tuvaleti ya- pan berberleri gibi o vakit te hanımların saçlarını ören ustalar vardı ve bu ustaların her biri kendine mahsus bir tarz, bir tıraz sahibi idi. Ragıp Paşa işte bu san'at hususiyetinden istifade - et- mek isteyerek bütün ustaları sor- guya çekmekle, küstah bir cür'et- le önüne konulan, cinayet vesi- kasındaki esrar perdesini açma- ya çalışıyordu. Ustalardan biri, kendine gös- terilen örgülü saçı tanıdı ve onun Eyüpte oturan - bir oyuncakçının haremine ait olduğunu söyledi, Ragıp Paşa, bu sefer oyuncakçı- evini arattırdı, ne kadar kadın elbisesi varsa hepsini yanına ge- tirtti ve oyuncakçıyı da çağırarak bu elbiseler İiçinde kendisinin yaptırmadığı - birtakım — bulunup bulunmadığını sordu. Oyuncakçı; hırkaların, yeleklerin, sıkmaların, şalvarların, — entarilerin hepsini kendi parasile yaptırdığını söy- ledi, yalnız bir sırmalı kostlümü tanımadı. Paşa, oyuncakçıya karı- sının nerede olduğunu sordu ve üç aydanberi İzmirde bulunan teyzesinin yanına gittiği cevabını aldı. Onun Üzerine oyuncakçıyı Babıâlide alıkoydu, sırmalı entari diken esnafı toplattı, mahut elbi- seyi gösterdi. — İçlerinden biri bunun Mahmut Çavuş adlı birinin verdiği sipariş üzerine kendi tara- fından yapıldığı söyledi. Artık Mahmut çavuşu yaka- latmak bir saat meselesi idi ve akşama doğru katil külhani, sad- razamın huzurunda bulunuyordu. Paşa, küçük bir kızgınlık — filân göstermeden sordu: — Oyuncakçımnın karısını nittin? — Kestim, başını da sana gönderdim. — Bu işi niçin işledin? — O, erini koyup benim ya- nıma gelmişti. Fakat ben sokağa eve başka — oynaşlar Dünya Hâdiseleri Ayni Yerde, Ayni Şekilde Vukua Gelen Kazalar Norveç sahillerinde her senç Norveç Ge- | Muntazamen deniz el kazaları olur, ge- '"!I:ı':"ı:;"' miler ıahildekitîı n kayalığa bindirir- Değiştirigor | yer, Uğun zaman- danberi bu kazaların daima aynı yerde ve aynı şekilde vukua gek mesi pazarıdikkati celbetmiş ok duğundan bazı tetkiklere girişik miştir. Tetkik neticesinde kayalık sahilde şiddetli bir miknatisiyet bulunduğu anlaşılmıştır. Miknatisiyet gemilerin pusula- larına tesir ettiği için bilhassa sisli havalarda veya geceleri va« purlar önlerini görmemekte, bo- zuk pusulaları yüzünden kayalık- lara bindirmektedirler. Bu hneticeden sonra tedbir alınmıya başlanmış ve o civardan geçen gemiler sahildeki miknati- siyeti nazarıdikkate alarak ona göre rota tanzim etmiye başla- mışlardır. Fakat bu mesele üze- rinde fazla durmak istiyen bazı fen erbabı. büsbütün cezri bir şekil bulmayı tercih etmişlerdir. Bunlar yeni bir pusla icat etmiş bulunmaktadırlar. Yapılan tecrübelerde muvaffakiyet elver« miş olduğundan şimdi bütün Nor- veç gemilerile bu civarda işliyen ecnebi gemileri puslalarını değiş- tirmiye başlamışlardır. »4 Tayyarelerin inip — çıkarkea ü maruz — oldukları Ş::”f';: Müşkülüt tünlümee Havalanan | tt Bu — aletler havalanırken hiz Tayyaraler | almak için geniş bir sahaya, büyük bir meydan- lğa muhtaç oldukları gibi iners ken de ayni şekilde bir yere muh- taçtırlar. Uçuş keyfiyetinin bu yüzden uğradığı müşkülât birçok alâkadarları şimdiye kadar uzun uzadıya düşündürüyor onlara biş çare aratıyordu. Haber verildiğine göre son zamanda yeni bir çare bulun- muştur. Yeni icat edilen tayya- reler 12-20 metre genişliğinde bir yerden kolaylıkla havalan« maktadırlar. Tecrübeler muvaf- fakiyetle yapılmış ve — tayyarenin küçük bir mesafeden kuş gibi havalandığı ve yine gelip ayni dar yere konduğu görülmüştür. Tayyarecilkte atılan bu adım şüphesiz çok büyüktür ve evleri- nin damında birer tayyare han- garı vücuda getirmeyi düşünen sür'at Âşığı yeni insanların çok işine yarayacaktır. alıyordu. m verdim. ş — Başını ne diye bana gör- derdin? — Sana akıllı bir vezirdir, ölüleri söyletir, kuşları casuslukta kullanır, diyorlardı. Sınamak is- tedim. — Ey, inandın mı şimdi. Bu sözler doğru mu imiş. . — İnandım, iman getirdim, Aklı evvel bir vezir imişsin, — Âkil olan Âdil “l_“" Kafanı kestireyim de bunüu öğren! Biraz sonra Mahmut çavuşun başı, kaybettiği bahsın kanl bir vesikası olarak Babıâli önünde sırıtıyordu!., M. T